Her gün yeni bir hukuksuzluğun yaşandığı AKP yönetimindeki Türkiye hapishanelerinde giderek ağırlaşan koşullar gündemin gölgesinde kalmaya devam ediyor. Siyasetin yaşamın her alanını işgal ettiği bir ortamda, çift tellerle kapatılmış pencerelerden hava alınmayan ve insan yüzüne hasret kalınan kuyu tipi hapishanelerdeki insanlık dışı tecrit koşullarına karşı bedenini açlığa yatırmaktan başka çaresi olmayan siyasi tutsakların direnişi ve haykırışı yakın çevrelerinin çabalarıyla duyurulmaya çalışılıyor.
Bu tutsaklardan Çorlu Karatepe Yüksek Güvenlik Hapishanesi’nde tutulan ve 104 gündür süresiz açlık grevinde olan Fikret Akar’ın eşi Şükriye Akar, ANF’ye konuştu.
Açlık grevindeki eşinin geçmişte kanser hastalığı geçirdiğine dikkat çeken Akar, eşinin sevk talebinin karşılanmadığı gibi kendisine açlık grevlerinde hayati önemdeki B1 vitamininin de keyfi olarak verilmediğine işaret etti.
‘KUYU TİPİNE SÜRGÜN EDİLEREK EŞİM DİRİ DİRİ MEZARLIĞA GÖMÜLDÜ!’
Şükriye Akar, 6 Şubat 2024’te sosyalistlere yönelik başlatılan cadı avı kapsamında 17 Ağustos 2024 tarihinde hukuksuz bir biçimde tutuklanan eşi Fikret Akar’ın Silivri’deki Marmara Hapishanesi’nden Şubat ayında apar topar Çorlu Karatepe Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’ne sürgün edilmesiyle sorunların büyüdüğünü belirtti. Bu sürgün sevklerin bire bir işkenceye dönüştüğünü vurgulayan Şükriye Akar, ring aracında saatlerce kelepçeli bir biçimde yolculuk yapmak zorunda bırakılan eşi Fikret’in insanlık dışı tecrit koşulları nedeniyle kuyu tipi olarak adlandırılan bu yeni hapishanelerde adeta diri diri mezarlığa gömüldüğüne dikkat çekti.
‘GEÇMİŞTE KANSER HASTALIĞI GEÇİRDİ’
Eşinin geçmişte kanser hastalığı geçirdiğine ve normalde her 6 ayda bir kontrol edilmesi gerektiğine işaret eden Şükriye Akar, bu durumda kendisine bir de tecrit içinde tecrit dayatıldığını kaydetti. Daracık bir tecrit hücresinde hava almalarının dahi engellenmeye çalışıldığını belirten Şükriye Akar, “Bu koşullarda kimse sağlıklı kalamaz. Hücre dar olduğu için hareketsizlikten alt damar hastalıkları, hava girmediği için solunum sisteminde sorunlar çıkıyor, yemekler çok kötü, çok yağlı ve besin değeri çok düşük, o yüzden de bağırsaklarında sorun ortaya çıkıyor. Mide problemleri var zaten. Güneş yüzü de göremiyor, o yüzden başı sürekli ağrıyor, bağışıklık sistemi çöküyor. Günde sadece 1.5 saat havalandırmaya çıkarılıyor. Bu konuda diğer kuyu tiplerindeki tutsaklardan daha şanslı. Çünkü havalandırmada 1 saat değil 1.5 saat kalıyor. Ancak havalandırma kapısı üzerine kilitleniyor. Yani tuvalet ihtiyacı olsa veya sağanak yağmur yağsa ya da ani bir kalp krizi geçirse acil müdahale edebilecek kimse yok. Kapıya vurup sesini duyuruncaya kadar zaten olan olur. Bu durumda hava alma hakkı da zulme dönüşüyor” dedi.
‘TÜRKİYE HEM KENDİ KANUNLARINI HEM DE TARAF OLDUĞU ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERİ ÇİĞNİYOR!’
Eşinin tutuklu olduğunu hatırlatan Şükriye Akar, yasalara göre doktor raporu olmadan bir kişinin tek başına bir hücreye konulamayacağını vurguladı.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis almış tutsaklara da tecrit uygulanmasının açıkça suç olduğunu kaydeden Şükriye Akar, “Müebbet hapsin kendisi zaten Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa Sözleşmelerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına aykırı. Abdullah Öcalan’ın şahsında bugün gündemde olan Umut Hakkı, zaten AİHM kararlarıyla güvence altına alınmış. Çünkü hapishanede olan her insanın bir gün dışarıya çıkma umudu olmalı. Sen bir insanı ömür boyu hapse atamazsın. Ama Türkiye’de bırakın Umut Hakkı’nı uygulamayı, kuyu tipi hapishanelerle tutuklulara dahi ağırlaştırılmış müebbet koşulları dayatılıyor” diye tepki gösterdi.
Türkiye’nin burada hem kendi kanunlarını hem de taraf olduğu sözleşmeleri çiğnediğini kaydeden Şükriye Akar, insanlara hukuksuz bir biçimde ceza içinde ceza çektirildiğinin altını çizdi.
‘HAPİSHANE İDARESİ B1 VİTAMİNİ VERMEYEREK EŞİMİ YA SAKAT BIRAKMAK İSTİYOR YA DA ŞEHİT OLMASINI BEKLİYOR!’
Kuyu tipine diri diri gömülmeyi reddeden eşinin başka bir hapishaneye sevk edilme talebiyle süresiz açlık grevine başladığını belirten Şükriye Akar, şöyle konuştu: “Eşim bugün tam 104 gündür açlık grevinde ama hapishane doktoru kendisine ısrarla B1 vitamini vermiyor. B1 vitamini yerine reçeteye B kompleks yazıyor. Bu da büyük bir sorun; çünkü B1 dışındaki vitaminler karaciğerde birikiyor ve zehirlenmeye neden oluyor. Bunu bilinçli yapıyorlar. Açlık grevlerinde B1 vitaminini ya hiç vermiyorlar ya da işte böyle açlık grevi 100. gününe geldiği zaman ancak veriyorlar. Mesela Ali Aracı’ya da öyle yaptılar. Ancak açlık grevinin 90. gününde kendisine B1 vitamini verildi. Hapishane idaresi eşime B1 vitamini vermeyerek ya onu sakat bırakmak istiyor ya da şehit olmasını bekliyor. Eşimin karbonat alma talebi de karşılanmıyor. Açlık grevlerinde organların iyi çalışması için bir çay kaşığı karbonat alınması lazım. Zaten çok zayıflamış. Boyu 1.83 ve açlık grevine başladığında 85 olan kilosu 68’lere kadar düşmüş. Ağzında yaralar çıkmış ve artık çok çabuk yoruluyor. Eskiden havalandırmada 1.5 saat volta atabiliyorken, artık 45 dakikadan sonra yoruluyor, hücreye gittiği zaman da hemen uzanıyor. Sağlık durumu giderek kötüleşmesine rağmen sevk edilmediği gibi kendisine B 1 vitamini de verilmiyor, öylece tecritte ve tek başına tutuluyor. En son hapishane müdürü üç kişilik hücrede kalabileceğini söylemiş ancak o hücreler de 24 saat kamerayla izleniyor. O da bunu kabul etmiyor. Duruşması Ekim ayında görülecek ve sevk edilmediği takdirde açlık grevini sürdürecek.”
‘TOPLAM 8 SİYASİ TUTSAK AÇLIK GREVİNDE’
Türkiye’de kuyu tiplerine karşı eşiyle birlikte toplam 8 siyasi tutsağın açlık grevlerinin sürdüğünü aktaran Şükriye Akar, bu tutsaklardan 243 gündür süresiz açlık grevinde olan Serkan Onur Yılmaz’ın kritik aşamada olduğuna dikkat çekti. 8 tutsağın tek talebinin kuyu tipi olmayan hapishanelere sevk edilmek olduğunu hatırlatan Şükriye Akar, sevk taleplerinin karşılanması için 14 Temmuz’da umut fenerleri ve balonlar uçuracaklarını duyurarak, herkesin kendilerine destek olmasını istedi.
‘SEYİRCİ KALMAYIN!’
Maalesef gelinen noktada, bir zamanlar direndikleri F Tipi Hapishanelere sevk edilmek için açlık grevine girmek zorunda kalındığına işaret eden Şükriye Akar, şunları kaydetti: “Ancak F Tipi Hapishanelerde siyasi tutsaklar geçmişte bilfiil direndiği için kazanılmış hakları var. Mesela 9 tutsak haftada 10 saat bir araya geliyor, sohbet etme hakları var. İkincisi F tiplerinde havalandırmalar hücrelere bitişik ve sabahtan akşam hava kararana kadar tutsaklar hava alabiliyorlar ve istedikleri gibi hücreye girip çıkabiliyorlar.
Yani bu kuyu tipi hapishanelerle aslında geçmişte direnişle elde edilmiş tüm haklar tekrar gasp edildi. Bunlar tamamen Amerikan modeli hapishaneler. Buralarda tecridi daha da derinleştiren bir NATO politikası söz konusu. Türkiye bu koşulları daha da üste çıkarmış, Avrupa ülkelerine göre daha koyu bir tecrit politikası dayatıyor. Kuyu tiplerinde tutsakların hava alması bile engelleniyor. Türkiye’de tutsakların iradesini nasıl teslim alabiliriz, nasıl yok edebiliriz gibi ince ince hesaplar yapılmış belli ki.
Sürece yayılan bir ölüm sonuçta. Buna karşı herkesin duyarlı olması ve ses çıkarması gerekiyor. Faşizmin temsilcilerinin tutsakları sakat bırakmasına veya şehit etmesine seyirci kalınmamalı. Ben buradan ilerici, devrimci, yurtsever, üreten, yaratan halkımıza seslenmek istiyorum; emperyalist kuşatmadan, yoksulluktan, yozlaşmadan, adaletsizlikten kurtulmanız için mücadele veren devrimci tutsaklara sahip çıkın.
Benim eşim Fikret mesela, gençleri uyuşturucudan ve yozlaşmadan kurtarmak için çok uğraşmıştır. Bugün hapiste olmasının nedenlerinden biri de bu verdiği mücadeledir. Herkesin sesine soluğuna ihtiyacımız var, kuyu tipleri kapatılmalıdır çünkü insanların yaşayacağı yerler değildir.”