'Rojava Devrimi umut oldu, Türkiye de bu umudu kırmak istiyor'

Rojava Devrimi’nin ardından Türk devletinin aralıksız bir şekilde işgal saldırılarında bulunduğunu söyleyen Özerk Yönetim Eşbaşkan Yardımcısı Hesen Koçer, "Rojava Devrimi toplumlar için bir umut oldu ve Türk devleti bu umudu kırmak için uğraşıyor" dedi.

19 Temmuz Rojava Devrimi’nin yıldönümü vesilesiyle ANF'ye konuşan Özerk Yönetim Eşbaşkan yardımcısı Hesen Koçer, devrimin tüm toplumlar için bir umut olduğuna dikkat çekti. Röportajın birinci bölümünde devrimin nasıl geliştiğini ve yayıldığını anlatan Koçer, ikinci bölümde ise devrimin nasıl korunması gerektiğine değindi. 19 Temmuz devriminin toplumun gücü üzerine kurulduğunu ifade eden Koçer, "Biz kendimizi dış güçlere bağlamıyoruz. Devrimci halk savaşı bizim için esastır. Siyasi, örgütsel, askeri ve toplumsal gücün olmalı. Peki bu siyasi, askeri, örgütsel ve toplumsal güç nasıl korunur? Kuzey-Doğu Suriye içindeki halkların birlik olmasıyla, birlikte mücadele etmesi ve direnişiyle korunur.

Dış güçlerle ilişki kurmayacağız demiyoruz. Elbette ilişkiler olur. Ama yüzde yüz bunlar bize destek verecek demek, kendini kandırmadır. Bunlar kendi çıkarları için buradalar. Rusya, Amerika ve diğer tüm güçlerin bölgede çıkarları var. Onlar bizimle devrimi korumaya gelmediler. Devrim ancak siyasi, askeri, örgütsel ve toplumsal gücünle ve devrimci halk savaşı ile korunur" diye konuştu.

Rojava devrimini tüm dünyaya anlatmakta eksik kaldıklarını vurgulayan Koçer, Rojava halkına şu çağrıda bulundu: "19 Temmuz devrimi halkımızın devrimidir. Özerk yönetim de onların yönetimidir. Bazı güçler tarafından her yerde yönetimimize yönelik anti propaganda yapılıyor. Devrimimize ve yönetimimize karşı özel bir savaş durumu var ve halkımızı bunu iyi bilmeli. Eğer bugün Kuzey-Doğu Suriye’de güven ve istikrar varsa, bunun nedeni savunma gücümüz ve yönetimimizin olmasından kaynaklıdır. Bu anlamda halkımızın yönetime destek vermesi gerekir."

Özerk Yönetim Eş başkan yardımcısı Hesen Koçer'in röportajının 2. kısmı şöyle:

Bu kadar büyük bir ilgi gören Rojava Devrimi'nin sürekli olarak saldırıların hedefinde olmasının nedenlerini biraz açabilir misiniz?

19 Temmuz devriminden sonra, devrimin büyüdüğünü ve geliştiğini gören bazı güçler saldırmaya başladı. Bunların başında elbette Türk devleti vardı. Türk devletinin saldırıları başta basın üzerineydi. Yine KDP ilk günden bu güne kadar Rojava Devrimini karalamak ve onunla savaşmayı seçti. Hatta çoğu zaman Rojava'da bir devrim yok dedi. KDP’ye bağlı televizyonlar ve basın sürekli olarak Rojava Devrimini karalama propagandası yaptı ve hala da bu propagandalarına devam ediyorlar. Devrimi güçsüzleştirmek ve tasfiye etmek için, Cebhet El Nusra, DAİŞ ve bir çok çete grupları aracılığıyla Kobanê’den tutalım Rojava’nın bir çok bölgesine saldırılar geliştirildi.

Ancak, tüm bu saldırılara rağmen devrim giderek büyüdü. Büyük bir askeri güç oluşturuldu. İlk başta YXK olarak kurulan askeri güç, daha sonra YPG olarak ilan edildi. 4 Nisan 2013 yılında YPJ kuruldu. Büyük bir savunma gücü oluşturuldu. Bunun yanında saldırılar da hiç durmadı. 2012 yılında Serêkaniyê’ye saldırı oldu. Bununla amaçları Serêkaniyê’yi alıp, Kobanê ve Cizre'yî birbirinde ayırmaktı. Ancak, Serêkaniyê'de büyük bir direniş yaşandı. Onlarca YPG savaşçısı şehit oldu. Cebhet El Nusra tümden Serêkaniyê’den çıkarıldı. Bu ilk adımdı. Bu savaşla ilk kez Rokada askeri gücü, Rojava’yı koruyacaklarına dair kendilerini ispatladılar. Artık halkın umutları oluştu. Bir askeri güç var ve bu gücün Rojava’yı ve halkı koruyacaklarını gördüler. Bu başarıyı gören, Türk devleti artık DAİŞ ile ittifak içinde girdi. Tabi bunun da kesinlikle dile getirilmesi gerekir. Bu ittifak içinde KDP de var. Artık DAİŞ ile Rojava’ya saldıracaklardı.

ERDOĞAN DAİŞ'İN YÖNÜNÜ KÜRTLERE ÇEVİRDİ

DAİŞ, 2014’te Musul’u ele geçirdi. Bununla birlikte bölgede artık yeni bir durum ortaya çıktı. Tabi burada da farklı bir durum var. Nasıl askeri bir güç bir gecede tüm gücünü ve 180 milyon doları bankada bırakacak ve kaçacak. Bu pek mantıklı gelen bir şey değil. Esasta DAİŞ’in tüm gücü, savaştan önce kazanmaktı. DAİŞ’in esas hedefi güya tüm Suriye’yi almaktı. Ancak, Erdoğan DAİŞ’in rejim ile savaşmasına izin vermedi. DAİŞ’in yönünü Kürtlere çevirdiler. Zaten DAİŞ’in emiri kendisi bunu itiraf etti. Diyor, "Eğer bu güç ile savaşsaydık, Şam’a kadar gidecektik. Ama, Erdoğan yönümüzü Kürtlere verdi."

Onlar da Rojava’da en zayıf yeri seçtiler. Kobanê'nin her tarafı kapalıydı. Minbic, Cerablus, Reqa ve Girê Sipî DAİŞ’in elindeydi. Cizre'nin etrafı açıktır. Efrîn var ama onun da bir tarafında Baas rejimi var. Bu nedenle DAİŞ Kobanê’yi alıp, Türk devletine teslim edecek. Sonra Efrîn’e saldıracaktı. Ya da nasıl ki şimdi DAİŞ işgal edilen her yere özgür ordu adı altında yerleşiyorsa, o zaman da onu yapacaklardı. Şimdi Türk devletinin yaptıkları, aslında o zamanın planlamasıydı. DAİŞ gerçekleştiremedi. DAİŞ tasfiye edilince şimdi Türk devleti bunu kendisi yapıyor.

DAİŞ'E KARŞI DİRENEN TEK GÜÇ YPG-YPJ OLDU

DAİŞ tüm gücünü, Reqa ve Girê Sipî'de topladı. Kobanê alındıktan sonra Cizre kalıyordu ve onu da KDP yoluyla tahakküm altına alacaklardı. Bu şekilde 19 Temmuz devrimi tasfiye edilecekti. Ancak, büyük ve destansı bir direniş oldu. Bunun yanında uluslararası koalisyon 70 ülke DAİŞ’e karşı savaşmak için bir araya toplanmış. Ama yer üstünde DAİŞ ile savaşacak kimse yoktu. Hatta bu devletler bir güç kurmak istediler. Topladılar, eğittiler ve silahlandırdılar. Bunları DAİŞ ile savaşmak için güya hazırlamışlardı. İlk fırsatta bu güçler silahlarıyla birlikte DAİŞ’e katıldılar. Musul'u ele geçirmişler. Irak’ın bazı yerleri onların elinde. Reqa, Minbic, Dêrazor’u ele geçirmişler. DAİŞ giderek genişliyor ve Suriye ordusu ona karşı savaşamıyordu. DAİŞ’e karşı kimse direnemiyor. Tabi bazıları şimdi DAİŞ ile savaştım diye kendini kahraman ilan ediyor ama o zaman gördük nasıl kaçtılar.

KDP Şengal’i bırakıp kaçtı. Tarih tüm bunları yazdı kimse inkar edemeyecek. DAİŞ’e karşı direnen tek güç YPG-YPJ oldu. YPG-YPJ, Şengal’i korudu, Kobanê’yi büyük şahadetler vererek korudu. Tüm bunlar karşısında uluslararası güç mecbur kalıp YPG ile ittifak içine girdi. YPG-YPJ, DAİŞ’ten korkmuyor ve savaşıyordu. Esasta iki zihniyetin savaşıydı. DAİŞ’in radikal İslam zihniyeti ve YPG-YPJ’nin demokratik ulus zihniyetinin savaşıydı. YPG-YPJ başardı. DAİŞ Kobanê de ilk hamlesine başladı ve ilk yenilgisini de orada yaşadı. Aslında 2015 ve 2016 yılları DAİŞ’ten özgürleştirme yıllarıydı. Kobanê'den sonra Minbic, Reqa ve Dêrazor özgürleştirildi. Ve Bahoz’da DAİŞ tasfiye oldu. Bu başarı tüm insanlığa mal oldu. Tabi bu Rojava’nın durumunun da değişmesini sağladı. Aynı zamanda 19 Temmuz devriminin yeni bir sürece girmesini de beraberinde getirdi.

Neydi bu yeni süreç biraz açabilir misiniz?

19 Temmuz 2012’de başladı. 2014’te özerk yönetim kuruldu. Aynı yıl Cizre kantonunda özerk yönetim kuruldu, aynı yılın birinci ayın 27’inde Kobanê’de, 29'unda Efrin'de özerk yönetim kuruldu. 19 Temmuz mirası özerk yönetimin kurulmasıyla yeni bir sürece girdi. Bu yeni süreç neydi? Suriye Demokratik Güçleri'nin (QSD) kurulmasıydı. Bu şekilde Suriye halklarıyla bir olup, DAİŞ ile savaşmak ve devrimin genişletilmesiydi. Böylelikle artık 19 Temmuz devrimi Kuzey-Doğu Suriye halklarına mal oldu. Çok ilginçtir 19 Temmuz devrimi Kobanê'de başladı, DAİŞ’in yenilgisi de ilk olarak Kobanê'de oldu. Bunlar birbiriyle bağlantılıdır. Onlar 19 Temmuz devrimini Kobanê'de tasfiye etmek istediler. Ama DAİŞ orada yenildi. Bu anlamıyla DAİŞ’in yenilgisi de 19 Temmuz devrimi ile bağlantılıdır. Bunu iyi analiz etmek gerekir.

Devrimin her yerde genişletilmesi bizim için büyük bir başarıdır. Kürt, Arap, Süryani ve Ermeni halklarının ittifakı 2015’te QSD’nin kurulması ve binlerce insanın katılımıyla Arap şehirlerinde DAİŞ’e karşı savaşmak ve Reqa, Minbic, Dêrazor ve Tepqa’da DAİŞ’e karşı savaşmak büyük bir başarıydı. Tüm bunlar 19 Temmuz devriminin genişletilme yılları oldu. Elbette bu gelişimden bir çok güç rahatsız. Uluslararası güçler razı değil. Özellikle Türk devleti her zaman Kürtlerin inkarı üzerine kendi sistemini oluşturdu. Sadece Erdoğan değil, Türk devletinin gelmiş geçmiş tüm liderlerinin siyasetleri ve politikaları Kürtlerin inkar ve imhası üzerine olmuştur.

Kürtler nereye bir çadır kursa biz oraya saldıracağız demişlerdir. Rojava'ya nasıl saldırmayacaklar. Kürt halkının başarısı, Türk devletinin yenilgisi olarak algılanıyor. Bu zihniyet ile her zaman hareket etmişlerdir. Bir devlet kendi varlığını, bir halkın tasfiyesi üzerine kurabilir mi? Ama Türk devletinin zihniyeti ve ideolojisi ne kadar Kürt öldürsen, o kadar Türkler başarılı olur şeklindedir. Bu nedenle Türk devleti bu zihniyetini değiştirmediği sürece demokratik olamaz.

TÜRK DEVLETİ GÜVENLİ BÖLGE ADI ALTINDA ROJAVA'YA SALDIRDI

Türk devleti güvenli bölge adı altında alanlarımıza saldırdı. Çeteleri getirip Efrin’e yerleştirildi. Tabi şunu da belirtmek gerekir. Türk devleti bunu tek başına yapamaz. Bu uluslararası güçlerin de bağlantısıyla oluyor. Kısacası, yapılan tek şey biz bu devrimi nasıl daraltabiliriz. Çünkü devrim giderek büyüyor. Sadece Ortadoğu halkları için değil, tüm dünyada giderek büyüyor, hatta onlarca enternasyonalist gelip bu devrimde yerini aldı, şehit düştü. Hala bunlardan bazıları devrim içinde yerini alıyor. Toplumlar için bu devrim bir umut oldu ve Türk devleti bu umudu kırmak için uğraşıyor.

Bunu iyi analiz etmek gerekir. Türk devletinin hiç bir saldırısının meşruiyeti yoktur. Bugün işgal bölgelerinde demografik yapı değiştiriliyor. Kürtleri ve Kürt kültürünü inkar etmek ve bitirmek istiyorlar. Şimdi ENKS çıkıp diyor Efrin’de bir şey yok. Bu tamamiyle ahlaksızlıktır. Tüm dünyanın gözü önünde oluyor. Filistin, Deraa, İdlib ve daha bir çok yerden getirdikleri insanlar için orada kamplar kuruluyor, insanlar yerleştiriliyor ve sen çıkıp diyorsun bir şey yok. Burada mesele bir parti yada örgüt olayı değil. Mesele Kürt meselesidir. Saldırı Kürtlere yapılıyor. Her yönlü Kürtlere saldırıyor. Bir taraftan suları kesiyor. Bir taraftan şehirlere saldırıyor. Bir taraftan her türlü özel savaş metodunu kullanıyor. Ama tüm bunlara rağmen Kuzey-Doğu Suriye'de büyük bir direniş var. Bizim özerk bir sistemimiz var ve bu sistemi daha fazla geliştirmemiz gerekir. Halkımızın da bu sistemin etrafında kenetlenmesi gerekir.

Özerk yönetim olarak devrimin geldiği aşamayı yeterli buluyor musunuz?

19 Temmuz devrimi yıldönümü vesilesiyle, elbette kendi eksikliklerimizi de dile getirmeliyiz. Yönetimimizin halkın yanında olması gerekir. Halk bu bizim yönetimimizdir diyebilmelidir. Bölge halkı içten ve samimi olarak yönetime destek vermeli. Bizim eksikliklerimiz varsa da bunu aşmalıyız. Toplumsal devrimimizi tamamlamamız gerekir. Ancak bu şekilde saldırılara karşı kendimizi savunabiliriz. 19 Temmuz devrimi toplumun gücü üzerine kuruldu. Halkın ve toplumun gücü bizim için esastır. Biz kendimizi dış güçlere bağlamıyoruz. Devrimci halk savaşı bizim için esastır. Diğer güçler sadece kendi çıkarları peşindeler. Hiç bir dış güç Suriye için iyi şeyler yapmak için gelmemiştir. Herkes kendi siyasetini ve politikasını yürütüyor. Bu anlamda, sen de kendini güç haline getireceksin ki sana destek verilsin.

Siyasi, örgütsel, askeri ve toplumsal gücün olmalı. Peki bu siyasi, askeri, örgütsel ve toplumsal güç nasıl korunur? Kuzey-Doğu Suriye içindeki halkların birlik olmasıyla, birlikte mücadele etmesi ve direnişiyle korunur. Tabi biz dış güçlerle ilişki kurmayacağız demiyoruz. Elbette ilişkiler olur. Ama yüzde yüz bunlar bize destek verecek demek, kendini kandırmadır. Bunlar kendi çıkarları için buradalar. Rusya, Amerika ve diğer tüm güçlerin bölgede çıkarları var. Onlar bizimle devrimi korumaya gelmediler. Devrim ancak siyasi, askeri, örgütsel ve toplumsal güç ve devrimci halk savaşı ile korunur. 19 Temmuz devrimi yeni bir modeldir. Onunla birlikte geliştirilen özerk yönetim yeni bir modeldir. Bizim bunda pek fazla bir tecrübemiz yok. Bu nedenle elbette bazı sorunlar çıkacaktır ve çıkan sorunlarda devrimin gelişim sorunlarıdır. Öyle aşılamayacak sorunlar değil.

İLK DEFA KADIN ÖNCÜLÜĞÜNDE BİR DEVRİM ORTAYA ÇIKTI

19 Temmuz mirası bizim için çok büyük bir mirastır. Kürt diliyle bir eğitim sistemi oluşturuldu. Bu eğitim sistemi için materyaller ortaya çıktı. Askeri güç oluşturuldu. Özerk yönetim oluşturuldu. Belediye sistemi, kadın kurumları oluştu. 19 Temmuz devrimi temelde bir kadın devrimidir aslında. Zaten Rojava Devrimi kadın devrimidir. Bugün Rojava’ya gelen herkes YPJ’yi görmek istiyor. İlk defa kadının öncülüğünde bir devrim ortaya çıktı. Yüzlerce kadın bu devrimde şehit düştü. Şimdi Özerk yönetim sistemi içinde kadınlar eş başkan olarak yerini alıyor. Kadının askeri ve siyasi gücü var. Bu dünyada bir ilktir.

Elbette daha önce de dünyada yapılan devrimlerde kadınlara rol verildi. Ancak, kadın rengiyle değil, erkek rengi ve zihniyetiyle kadına rol biçildi. Tüm bu kazanımlar mirastır ve bizim bunu korumamız lazım. Elbette sadece korumakta değil, genişletmek lazım. Herkese, tüm dünyaya mal etmek lazım. Bugün dünyadaki tüm ezilen halkların ve demokratik güçlerin, kurumların gözü Rojava devrimindedir. Dünyanın her yerinde 1 Kasım Kobanê günü kutlanılıyor. Bu anlamda bu devrimi genişletmek ve tüm dünyaya tanıtmak bizim görevimizdir. Biz bu yönlü eksik kaldık ve bunu iyi anlatmalıyız. Bu şekilde devrimimizi ve kazanımlarımızı kalıcı kılabiliriz.

TEK AMACIMIZ HALKA HİZMET ETMEK

Halkımız bunu iyi bilmelidir, 19 temmuz devrimi onların devrimidir. Özerk yönetim de onların yönetimidir. Bazı güçler tarafından her yerde yönetimimize yönelik anti propaganda yapılıyor. Evet, yönetimin eksik yanları vardır ve halkımızın bunu eleştirme hakları vardır. Yönetim her zaman eleştiriye açıktır. Ancak, bazı dış güçlerin hizmetine girmeyelim. Devrimimize ve yönetimimize karşı özel bir savaş durumu var ve halkımızı bunu iyi bilmeli. Eğer bugün Kuzey-Doğu Suriye’de güven ve istikrar varsa, bunun nedeni savunma gücümüz ve yönetimimizin olmasından dolayıdır. Eğer bunlar olmazsa Kuzey-Doğu Suriye’de bir şey kalmaz. Bu anlamda halkımızın yönetime destek vermesi gerekir. Ve yönetimin 2021-2022 projelerini hayata geçirmesi gerekir.

Elbette halkımız da iyi biliyor ki büyük bir kriz var. Ancak, halkımız bunu da bilmelidir. Biz yılda 220 milyon dolar halkımızın hizmetine harcıyoruz. Ve bunun karşısında gelir olarak gelen hiç bir şey yok. Bizim tek istediğimiz halkımızın ihtiyacının karşılanmasıdır. Ancak hala bazı güçler tarafından anti propaganda yapılıyor. Bizler bazıları gibi paramızı İsviçre’de saklamıyoruz. Elimize ne gelirse halkımızla paylaşıyoruz. Halkımız bunu iyi bilmeli, evet bazı eksik noktalar var, ancak yönetimin tek çabası halka hizmet etmektir. Bizim halkımıza tek sözümüz budur, yönetim halkın hizmetinde olacak ve kim halkımıza zorbalık yaparsa biz bunun karşısında duracağız. Dışarıda ya da içeride halkımızın sonuna kadar savunucusu olacağız. 19 Temmuz devrimini koruyacağız. Kuzey-Doğu Suriye devrimini koruyacağız.