Rojava izlenimleri-2: Savaş ve ambargo altında yaşam!

10 dakikalığına tanıştığın anaların sıcak sarılmaları eşliğinde ayrılırken o ortamdan, “Toprak nedir bilir misin oğul” diye soran annenizin sesi çınlar uzun süre kulaklarınızda… Sonra mı sonra bir daha anlarsınız ki; Toprak anadır, toprak ülkedir...

Uzun soluklu ve kayıpları büyük olan bir savaştan çıkmasına rağmen her gün yeni saldırı tahditleri altında olan topraklarda yaşamak ve yeni bir yaşam inşa etmek hiç de kolay olmasa gerek… Kime sorarsanız genel anlamda kabul görecek tez bu…

Olurda yolunuz düşerse Rojava’ya bu tezin, o topraklarda çok da bir karşılık bulmadığını görür ve anlarsınız. Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi topraklarında geçirdiğim bir aylık sürecin bende bıraktığı en değerli izlenimdi; Kendi topraklarında özgür ve eşit koşullarda yaşayabiliyorsan, savaş, ambargo ve saldırı tehditleri anlamsızlaşabilir.

AMBARGOYA KARŞI HUMMALI ÇALIŞMA

Savaşın bıraktığı derin izler ve acılar sokaktaki her insanın yüzünde hissedilse de insanlar o topraklarda hummalı bir şekilde yeni bir yaşamı inşa etme cabasında.  Kurulan komünler ve kooperatifler yardımıyla bir yandan ekonomik ambargonun etkileri kırılmaya çalışılırken, bir yandan da yeni iş alanları açılmaya çalışılıyor. Çarşı ve pazarın beklenmedik kadar canlı olması, insanların ihtiyacı olduğu ürüne rahatlıkla yaşadığı kentte ulaşabilmesi, inşa sürecinde olan yeni sistemin geliştirdiği alternatif yöntemlerle ekonomik ambargoyu kırmadaki etkisini gösteriyor.

Özerk Yönetim denetimindeki geçtiğimiz her kentte büyük bir canlılık göze çarparken, özellikle Qamışlo, Derik başta olmak üzere birçok merkeze, kırsal alanlardan ve Suriye’nin diğer savaş bölgelerinden aşırı bir göç yaşanması da dikkat çekenler arasında.

Hem geri dönüşler hem de alınan göç nedeniyle hızlı bir nüfus artışına tanık olduğumuz birçok merkezde, yeniden inşa kapsamında bir taraftan hasarlı binaların onarımı yapılırken bir taraftan ise belirli bir program dahilinde olmasa da hızlı bir kentleşmenin olduğu kendisini hissettiriyor.

GÜVEN VE HUZUR ORTAMI

Özerk yönetimin sağlamayı başardığı en önemli gelişmelerden birisi ise savaştan yeni çıkmış olsa da ciddi saldırı tehditleri ile karşı karşıya olunan bir coğrafyada, halk nezdinde güvenlik ve huzur içinde yaşamanın koşullarının yaratılmış olması.  Hem gün içerisinde hem de gece geç saatlere kadar insanların bir korkuya kapılmadan ailesi birlikte dışarıda olması veya ortak yaşam alanlarını doldurması, halkın birçok korkuyu aştığının gözler önüne seriyor.

TOPRAK NEDİR BİLİR MİSİN OĞUL…

Olurda kent merkezilerinin yoğunluğundan biraz sıyrılıp sokak aralarına girerseniz unuttuğunuz birçok şeye yeniden tanık olma şansıda bulabilirsiniz. Ardına kadar açık kapılar, kadınlı, erkekli sokaklarda karşılıklı oturulup içilen çaylar eşliğinde edilen sıcak sohbetler hatırlatır size özlemini duyduğunuz birçok şeyi. Bir ananın söylediği gibi; eğer ‘arkadaşsan’ nerden geldiğinin, kim olduğunun çokta önemi yoktur artık sende onlardan birisin.  Zamanınızı ayırıp da o sohbete ortak olursanız, bir kez yine anlarsınız ki; kimi zaman yüzümüzü çevirdiğimiz, kimi zaman hep uzağından baktığımız o topraklardır aslında var olma gerekçemiz…

10 dakikalığına tanıştığın anaların sıcak sarılmaları eşliğinde ayrılırken, “Toprak nedir bilir misin oğul” diye soran annenizin sesi çınlar uzun süre kulaklarınızda… Sonra mı sonra bir daha anlarsınız ki; Toprak anadır, toprak ülkedir, topraktır aslında seni var eden…

KADIN YAŞAMIN HER ALANINDA

Rojava’da en dikkat çeken bir diğer gelişme ise Ortadoğu topraklarında varlığı bile yok sayılan kadının, bu topraklarda yaşamın her alanında kendine yer edinmesi. Sosyal, siyasal, askeri başta olmak üzere birçok alanda kendi varlığını güçlü bir şekilde hissettiren Rojava kadını, Rojava devriminin yaratıcılığında olduğu gibi inşasında da en önemli görevi üstlenmiş durumda.

Rojava’da kadının elde ettiği bu büyük kazanımların nasıl yaratıldığını sorduğumuz farklı alanlardan birçok kadın yetkilinin ortaklaştığı nokta; Rojava devriminin özünde bir kadın devrimi olması. Kadının askeri mücadelede olduğu kadar toplumsal değişim ve dönüşümün de öncüsü olduğunu da dile getiren kadın yetkililer, Rojava devriminin aynı zamanda bu topraklarda bin yıllardır hüküm süren ataerkil zihniyete karşı bir devrim olduğuna dikkat çekiyor.

AZINLIK YOK HERKES BU DEVRİMİN BİR PARÇASI

Bir diğer önemli gelişme ise inşa sürecinde olan sistem içerisinde her kesimden halkın kendine yer bulabilmesi. Yıllarca Baas rejimi altında yok sayılan, birçok haktan mahrum bırakılan dinsel ve etnik azınlık olarak tanımlanmaktan öteye gitmeyen birçok kesim, bugün Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetiminin asli unsurları arasında. Özellikle Cizirê Kantonu yerleşkesinde yoğun nüfusa sahip olan Süryani, Keldani, Asuri, Ermeni başta olmak üzere dini ve etnik farklılıklar, bugün inşa edilen sistemin temel taşları arasında.

DAİŞ tehlikesinin hüküm sürdüğü dönemlerde gitmeye cesarete edilmeyen veya kilidin vurulduğu kilise ve ibadet yerlerinin kapıları, bugün sonuna kadar açık. Yine savaş döneminde evini ve toprağını terk ederek, göç etmek zorunda kalan birçok Hristiyan yeniden topraklarına geri dönmeye başlamış durumda.

Derik, Qamışlo, Rımelan, Tıl Temir gibi kentlerde sohbet imkânı bulduğumuz birçok Hristiyan vatandaş, özerk yönetimden duyduğu memnuniyeti dile getirirken, DAİŞ korkusuyla Avrupa’ya göç eden Hristiyanların kendi topraklarına geri dönmesini istiyor.

REJİMLE BAĞLARINI KORUMAK İSTİYORLAR

Öte yandan, bir taraftan özerk yönetim içerisinde yer alan bu kesimler diğer taraftan ise rejimin ile de bağlarını sıkı sıkıya koruma cabası içerisindeler. Rejim ise Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi denetimindeki topraklarla bağını tam anlamıyla koparmamak için bu kesimleri birçok anlamda desteklemeye devam ediyor.

Bu topraklardaki Hristiyanların yaşamlarına daha yakından tanık olmak için akşam saatlerinde Derik’de bulunan Keldani Kilisesini ziyaret ettik. Kapılarının sonuna kadar açık olduğu kilise bahçesinde onlarca çocuk ve kilise yönetimi bizi karşılarken, çocukların orada kendi anadillerini öğrenmek için eğitim aldığını sonradan öğrendim.

Görüştüğümüz Kilise Sözcüsü Simon Keldani “Diğer halklar gibi biz Hristiyanlarda bu toprakların asli unsurlarıyız. Yüzyıllardır bu topraklarda diğer halklarla birlikte yaşıyoruz. Biz kendimizi bu topraklarda asla azınlık olarak görmedik” diyerek söze giriyor.

Suriye’de iç savaş başlarken Derik’te 415 Keldani ailenin yer aldığını ama DAİŞ’ten duyulan korkudan kaynaklı ailelerin birçoğunun Avrupa’ya göç ettiğini söyleyen Simon Keldani, bu sayının bugün 175’de düştüğünü ifade ediyor.  “Keldaniler olarak Kilise dışında hiçbir kesime bağlı değiliz. Ama kentte yaşayan birçok Keldani olarak özerk yönetim içerisinde yer alıyoruz. Kendimizi bu sistemin bir parçası olarak görüyoruz” diyen Simon Keldani’ye, Kilise içerisinde asılı olan Beşar Esad’ın fotoğrafını sorduğumuzda ise aynı zamanda başta rejim olmak üzere birçok kesimle de diyalog ve ilişki içerisinde olduklarını da ekliyor.

TARTIŞMALAR ASILSIZDIR

Son dönemde “YPG, Hristiyanların mallarına el koydu” gibi yapılan tartışmaları da sorduğumuz Simon Keldani, bu tartışmaların yersiz ve gerçeklikten uzak olduğunu söyleyerek şunları ekledi: “Savaşın başladığı dönemlerde birçok Hristiyan aile DAİŞ korkusuyla evlerini ve topraklarını geride kalan dost ve akrabalarına bırakarak Avrupa’ya göç etti. Ama ben Derik ve çevresinde YPG’nin, bir Hristiyan’ın malına zorla el koyduğunu asla duymadım öyle olmuş olsaydı zaten bu insanlar kiliseye gelip bilgi verirlerdi. Bu tartışmaların bilinci bir şekilde belli kesimler tarafından yapıldığını düşünüyorum.”

İşte bugün Türk devletinde korku yaratan, saldırıp yok etmek istediği tamda yoktan var edilen, halkların özgür ve eşit koşullarda yaşamak istediği bu yeni yaşamın ta kendisidir… Peki, başarılı olurlar mı diye sorarsanız, onun cevabını bir defa özgürlüğün tadına varmış, toprak anadır, toprak yaşama gerekçemizdir, toprak ülkedir diyen milyonlar verecektir derim…

Yarın: Korkunun başkentindeki Fırat’ın çocukları!