Savaşın ortasında genç bir anne: Sara Elî Xelîl

Sara Elî Xelîl, dört çocuğu olan genç bir anne. Son 16 yılını Kürdistan devrimine adamış. Kobanê savaşında eşiyle birlikte geri cephe hizmeti veren Sara’nın eşi Mahmut, Kobanê Katliamı’nda şehit düşüyor...

Sara Elî Xelil 41 yaşında ama Kobanê’de ‘Sara Ana’ adıyla biliniyor. Biz de ilk Sara ana diye duyduğumuz için haliyle yaşlı bir anne bekliyorduk. Halbuki ki buluştuğumuzda anladık ki hemen hemen aynı yaşlardayız. Gencecik bir anne. Sara’nın hayat hikayesi Kobanê’nin Eyn Bete köyünde dünyaya gelmesiyle başlıyor. 5 kız 5 de erkek kardeşi var. O doğduktan sonra Kobanê merkeze taşınıyorlar. Henüz 15 yaşındayken erkek kardeşinin berdeli olarak evlendiriliyor.

Berdeli “O zamanlar maalesef toplumumuzda böyle şeyler vardı. Genelde Kürdistan’da özelde de Kobanê’de kadınlar sürekli erkek kardeşlerinin kurbanı oluyordu” şeklinde değerlendiren Sara, küçük yaşta evliliğin büyük zorluklar yarattığını söylüyor: “Henüz çocuk yaşta çocuğum oldu. Ona bile bakamıyordum, kendim çocuktum çünkü. Tek şansım eşimin fazla çocuk istememesiydi. ‘Az olsun ki bakabilelim’ diyordu. 4 çocuktan sonra çocuk yapmadık.”

2003’TEN BUGÜNE...

Küçük yaşlarda anne-babası aracılığıyla Kürdistan devrimcileriyle tanışan Sara en küçük çocuğu 5 yaşına geldiğinde (2003) artık devrimcilerle birlikte örgütleme çalışmalarına başlamış. Başlarda utangaçmış. Ev ev dolaşılıyor, genç gelinlerin evlere gitmesinin ayıplandığı bir dönem o yüzden gittikleri evlerde bir süre hiç konuşmamış. Yanındaki arkadaşları propaganda yapmış. 2005’e gelindiğinde artık propagandanın bilinen isimlerinden olmuş. Yekitiya Star (şimdiki Kongra STAR) adıyla kadın hareketinin örgütlendirildiği kongreye de katılmış. Orada Meclis’e seçilen 8 kadın arasında Sara da var. O günden bugüne özgün örgütlemede yerini almış. Şimdi ise Özerk Yönetim çalışmalarında.

‘REJİMİN ZULMÜ, DEVRİMCİLERE BAĞLILIĞIMI ARTTIRDI’

Uzun süre rejimin baskıları altında faaliyet yürüttüğü için o dönemleri biraz anlatmasını istiyoruz. Sara anlatıyor: “Kadınların örgütleme çalışmasına katılması kısıtlıydı. Rejimin yoğun baskıları vardı. İşbirlikçiler vardı. Kadınların az olması da bizim yükümüzü çoğaltıyordu. Yürüyüş ve kutlamalar aracılığıyla örgütlemeler yapılabiliyordu. Özellikle kadın örgütlemesi için önemliydi bu etkinlikler. Ama rejim de engellemek için elinden geleni yapıyordu. Bir keresinde bir ay boyunca bizi Halep’e götürüp getirdiler. Tutuklama değil ama iradeyi kırma, çalışmadan soğutmak için yapılan şeylerdi. Fakat ondan sonra benim Kürt devrimcilere sevgi ve bağlılığım arttı.

19 TEMMUZ DEVRİMİ...

2011-2012’ye kadar benzeri sıkıntı ve zorlanmaları yaşadık. Ve bildiğiniz üzere devrim Kobanê’den başladı.

Rejim Kobanê’ye hem şehir yapılanması olarak özen göstermemişti hem de yozlaştırma çabaları fazla olmuştu. Gençlere uyuşturucu haplar dağıtıp ardından da tutukluyorlardı. Toplum genel olarak karmakarışık bir hale getirilmiş, değerleriyle oynanmıştı. Tüm bunlara karşı hareket olarak Kürtler ‘artık kendi kendimizi yöneteceğiz. Toplumumuzu kendi ahlak ve politikalarımız doğrultusunda eğiteceğiz’ dedi. Rejimin Kobanê’den çıkarılmasına karar verildi. Tabii ki ‘büyük bir savaş çıkacak’ diye bir korku vardı. Korkulan olmadı. Rejim güçleri hemen çekildi.

KÜRDÜN BAYRAĞINA ROJAVA RÜZGARI DEĞDİ

Kürtlerin işkence ve büyük zulmü gördüğü o tüm merkezlerin tepesinde Kürt bayrakları dalgalanıyordu. İlk defa o zaman bizim bayraklarımıza Rojava rüzgarı değdi. Çünkü bayraklarımız ya yastıklarımızın içindeydi ya da başka yerlerde sürekli saklamak zorundaydık. İlk defa herkes korkusuzca ve gururla bayraklarını dalgalandırdı. Büyük bir sevinçti ve gururdu gerçekten.

‘TAŞIN ALTINDAKİ OT, TAŞ KALKINCA YEŞERMEYE BAŞLADI’

Rejim Kürt toplumunu her açıdan boğmuştu. O yıl toplum kendini özgür ifade etmenin huzurunu yaşadı. Tabii ki inşaya başlandı. Kurumlarımızı oluşturduk, kadın evi açıldı mesela. Halka yardım merkezleri açıldı ve yardımlar dağıtılmaya başlandı. Aslında o günleri şöyle tanımlayabilirim ‘taşın altındaki ot, taş kalkınca yeşermeye başladı’

‘BUGÜNLERİ DE GÖRDÜK!’

İlk defa kadınlar çalışacak, sokaklarda yürüyüş yapacaktı. Bu çok önemliydi. Mesela o gün çok farklıydı. İlk defa gündüz gözüyle kadınlar biraraya geliyor. Yürüyüş yapıyoruz genel slogan zaten ‘özgürlük’ şeklindeydi. Herkes ‘özgürlük’ sloganı atarken ben sevinçten ‘bugünleri de gördük’ sloganı atıyordum.

Büyük yenilikleri kendisiyle getirdi devrim. Kadınlar çalışma merkezlerine akıyor, isimlerini yazdırıyorlardı. Nerede olursa fark etmez çalışmak istiyorlardı.

KENDİ DİLİMİZDE EĞİTİM YAPTIK, İLK DEFA ASKERİMİZ BİZDENDİ...

Bir süre sonra halk kendini hem toplumsal, siyasal hem de örgütsel olarak yönetmeye başladı. Bir yıl boyunca gerçekten de hayalimizi yaşadık diyebilirim. On yıllardır savaşını verdiğimiz Kürtçemizin eğitim okulları açıldı evlerin bahçelerinde. YXK kuruldu. İlk defa askerimiz bizdendi. Önceleri sadece Araplardı. Yollarda bir Kürt olarak gelip-gitmek aşağılanmak demekti. Bir kontrol noktasını bile para vermeden geçemiyorduk. YXK’nin kurulmasıyla kendi kızlarımız ve oğullarımızdan oluşan askerlerimiz oldu. Bu paha biçilemez bir mutluluktu.

İLK ŞEHİTLERİMİZİ VERDİK...

19 Temmuz Devrimi’nin birinci yılını kutladığımız günün ertesi Cephet El Nusra çeteleri ağır silahlarla saldırıya geçti. Çokça söylendiği üzere bizim savaşçılarımızda ise keleş! Sonra Cahşel Hur diye bir yapı çıktı. En son DAİŞ olarak örgütlenip büyük saldırı başladı. Savaşacak arazi de sınırlı. Küçük tepeler var onlar da savaşmaya müsait değil. Saldırılar yoğunlaşınca ilk şehitlerimizi verdik. Mahmut ve Dilovan arkadaşlar şehit düştü. Sonrasında Viyan ve Rüstem arkadaşlar şehit düştü. O zaman şehitliğimiz yoktu. Bir gün böyle binleri bulan şehitlik yapacağımızı hiç düşünmemiştim. Şehitlerimizi büyük serhildanlarla toprağa verdik.

Ama şunu anlayamıyorduk; dünya neden bizim mutlu ve huzurlu yaşamamıza izin vermiyor. Rejimi çıkarırken bir damla kan bile dökmemiştik oysa. Kendi kendimizi yönetiyor, biz bize yetiyorduk. Kendi dilimizle yaşamanın dışında başka bir şey istemiyorduk!

Artık ilerlemişti çeteler. Şengal’in acısı hala tazeydi. Halk onlar ilerledikçe köyleri bırakıp şehre doğru akıyordu. İlerlemeye darbe vurmak adına ‘Serzori Direnişi’ni duymuşunuzdur. Orada 12 savaşçı büyük bir iradeyle savaşıp ele geçmemek için de feda eylemi yaptılar. Sonrasında o savaşçılardan geriye kalan parçaları bir bir toplayıp getirdik şehitliğe. Yine doğu cephesinde Zozan ve Eriş arkadaş öncülüğündeki direniş. Onlara geri çekilme talimatları verilmesine rağmen, ‘biz son saniyeye kadar direneceğiz ve onların Kobanê’ye girmesine müsaade etmeyeceğiz. Eğer gireceklerse de ancak cenazelerimizin üzerinden geçip girebilirler’ diyerek orada kahramanca şehit düştüler. Gerçekten de tankları şehitlerimizin üzerinden geçti. Cenazeleri alınmaya gittiğinde tüm kemikleri kırılmıştı sadece elbiseler kalmıştı…

Birçok devletin gücü ve teknik imkanını arkasına alarak yaptıkları tüm barbarca saldırılara karşı, tarihi bir direniş sergilendi, destansıydı o direnişler. Kobanê’nin hiçbir askeri eğitim görmemiş kızları ve oğulları, birkaç tecrübeli savaşçının yanında büyük bir özveriyle geri adım atmadı.

ŞEHİR SAVAŞINA DOĞRU...

Sonrasında şehir savaşı hazırlığına başlandı. Mahalle aralarında geçişi kolaylaştırmak için duvarlar delindi. Çeteler özellikle sivillerin bulunduğu alanları hedef alıyordu. Kobanê boşalsın istiyorlardı. Köylerden gelenlerle birlikte bazı evlerde 3-4 aile birlikte kalıyordu. Durum ağırlaşınca halk sınır hattına doğru çekilmeye başladı. Oraya da havanlarla ağır saldırdılar. Sivil şehitlerimiz oldu. Halk mecburen Kuzey’e geçti.

KUZEY’İN DESTEĞİ ASLA UNUTULMAYACAK

Büyük acıydı… Tüm hayatı boyunca fakir de olsa sahip olduğu toprağı bırakmak zorunda kalmak en büyük acıdır. Ayaklar insanı mecburi götürürken yaşlı gözlerle geride bıraktığına bakmanın acısını yaşarken, dünyanın sessizliği isyan edilecek düzeydeydi. Neyse ki; karşıda Kuzey halkımız vardı. Maddi-manevi her açıdan onların desteği asla unutulmayacak. 4,5 ay boyunca sınırda gözleri Kobanê’de yaşayan halkın buradaki savaşçılara hem manevi desteği hem de çetelerin ağır silahları hangi bölgede kullandığına dair bilgi akışı konusunda yardımı oldu.

Kuzey halkının yanı sınar dört parça Kürdistan’ın emeği vardır Kobanê’de. İsmini ilk kez duyduğu bir Kürt şehri için onlarca insanımız şehit düştü. Kürtlüğünü unutanlar bile Kobanê savaşıyla yeniden Kürtlüğünü hatırlayarak, Kürt olarak yaşamaya karar verdi. Bunlar unutulacak şeyler değil.

BAYRAM NAMAZINI BİZ KILDIK!

Ben ve 4 kadın arkadaş da halk çıktıktan sonra savaşçılar ve doktorlarımıza yemek yapıyorduk. Sivillerin artık kalmadığı zamanlardı. Camide yemek yapıyorduk. Tabi onlar nerede olduğumuzu biliyorlardı. Saldırılar da oluyordu. Bir süre sonra başka bir camiye taşıdık malzemelerimizi orada yemek yapmaya devam ettik. DAİŞ’liler diyordu ya ‘bayram namazını Kobanê’de kılacağız’ diye, o camide biz bayram namazımızı kıldık.

Sonraki iki gün Kaniya Kurda tepesi, Miştenur tepesine girdiler. Arkadaşlar bizi camiden çıkardılar. Akşamları sınır kapısına yakın bir yerde kalıyorduk. O zaman fark ettik ki tepelere girmişler.

‘BİRİMİZ ÇOCUKLARIN YANINDA OLMALI’

Eşim Mahmut da özsavunma için kalmış, savaşçılarla birlikte hareket ediyordu. Bana dedi ‘sen çıksan iyi olur.’ Bu konuyu daha önce konuşmuştuk küçük kızımız Şilan da yanımızdaydı. ‘Savaş ağırlaşsa bana Kobanê’den çık demeyeceksin’ demiştim. O da ‘Şilan da şahidimizdir söz veriyorum’ demişti. Savaş ağırlayınca hareket alanı daralmıştı. Eşim telefon etti ve ‘çıkman gerekiyor’ diyerek ısrar etti. Ben artık ne yapacağımı bilemedim ağlamaya başladım. ‘Çocuklar orada yalnız, ikimiz burada olmaz. Birimiz çocukların yanında olmalı’ diyordu. Dilan arkadaş da ‘biriniz çocukların yanında olsun’ dedi. Ben tatsızlık çıkmasını istemiyordum. Çünkü eşim ile aramızda örnek bir ilişki, eşitlik vardı. Rejim sürecinde de hiçbir zaman benim hiçbir çalışmama engel olmadı. Bilakis gelişmem için beni zorluyordu. Sürekli ‘kendini geliştir’ diyerek bugünlere gelmemde önemli bir etkisi oldu. ‘Yaptığın çalışma şereflidir. Gurur duyuyorum senin çalışmandan. Tutuklansan, şehit düşsen de onur yoludur. Ben ve arkadaşlar da senin arkandayız’ şeklinde sürekli pozitif bir yaklaşımı vardı. Bu diyalogların hepsi tabi bir bir aklıma geliyordu ve onu boşa çıkarmak istemedim. Ve gittim.

SINIRI GEÇTİĞİMİ GÖRMEK İSTEMİYORDUM!

Tam sınırdan geçmeden Kaniya Kurda’da sallanan kara bayrağı gördüm. Mahmut’u aradım ve ’bizi çıkardın ama sen çıkmayacak mısın’ dedim. O sırada sürekli mermiler geliyordu bize doğru kim, niye atıyordu bilmiyorum. Ama doğrusunu istersen o an dedim ‘Bir kurşun gelsin bana değsin. Bu toprağa, savaşçılarıma sırtımı döndükten sonra ölüm veya yaşam artık önemli değil! Sınır geçtiğimi görmek istemiyordum.’ Geçtikten sonra Şilan arkadaş beni aradı. Ben ‘ben Kuzey’deyim, size ihanet ettim. Böyle yapmamalıydım’ diyorum ama nasıl ağlıyorum. Tabi o da ‘herkes çıktı, sen de annesin çocukların var’ diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı.

Çok az sayıda insan kalmıştı artık Kobanê’de. Biri de eşimdi. 7-8 gün Kuzey’de kaldım ama bir ömür gibiydi. Sürekli arıyordum eşimi “Kobanê kurtulsa da artık gelemem. Sırtımı dönüp oraları terk ettikten sonra geri gelmemin de bir anlamı yok” diyordum. Sınırı benimle birlikte geçenler gözaltına alınmıştı. Açlık grevi yapmış ardından bırakılmışlardı. Onlar çıkınca bir araya geldik ‘Kobanê’ye dönelim’ dedik. Ben Mahmut’u arayıp “arkadaşlarım geliyor, ben de gelmezsem ölürüm” dedim. Dedi ‘tamam’ hatta ‘Şilan’ı da getir, bir şey olmaz savaşı görsün, öğrensin’ dedi. İnanamadım tabi. Şilan’ınımı da aldım Kobanê’ye geri döndük.

BİR HAFTA SONRA KOBANÊ’YE DÖNÜŞ...

Kobanê’ye ayak bastım. Sanki yeniden dünyaya geldim.

Biz bir gece yarısı geçmiştik. Sonra gördük ki; her yer yıkılmış, sağlam bir şey kalmamıştı. Savaşçılar kızdı bize geri döndüğümüz için. Biz de “Orada yaşayamazdık. Belki silah kaldıramayız, sizin gibi savaşamayız. Ama yaralılar var, yemek yaparız, çamaşır yıkarız” dedik. ‘Tamam’ dediler. Bir iki eski evi temizledik yaralı arkadaşları, doktorların kalacağı yeri hazırladık ve o arkadaşları taşıdık oraya. Yeniden hizmet ettiğimiz için mutluyduk.

YARALI SAVAŞÇILARIN SÖZLERİ...

Yavaş yavaş sokaklar özgürleştiriliyordu. Mekteba Reş’te (Kara Okul) büyük bir patlama oldu. Gizlene gizlene ulaştık okula. Çok şehit vardı. Şehitleri çıkardık, ağır yaralıları da Kuzey’e gönderdik. Diğer yaralılar kalmıştı. Bir yaralı savaşçı vardı. Toz ve baruttan gözleri açılmıyordu. Hareket de edemiyordu. Yanındaki arkadaşı Cudi’ye ‘kolum çok ağrıyor ne olmuş’ dedi. Sonra “Arkadaşlar nasıl? Çok şehit var mı? Mevziinizi bıraktınız mı bırakmadınız mı?” diye sordu. Cudî de “patlamadan sonra hemen döndük yerlerimize, kimse yerini bırakmadı” şeklinde cevap verdi. Yerde ne görebilen ne de hareket edebilen bir savaşçı ‘mevziinizi bıraktınız mı bırakmadınız mı’ sorusunu soruyor! Kobanêli de değildi. O anı gördükten sonra “Söz veriyorum bu yaralı savaşçıya, takatim kaldığı kadar çalışacağım” dedim. O savaşçıların, direnişini, yaşadıklarını, sıcak yüreklerini, arkadaşlıklarını ilk Kobanê’de gördüm ben.

Eşim Mahmut da savaşçılarlaydı. Ayağından yaralanmıştı. Kuzey’e göndermek istediler gitmedi. Mermi içeride kalacak şekilde doktorlar da dikiş attı. Öyle kaldı bacağında mermi.

EŞİ MAHMUT ŞEHİT DÜŞÜYOR...

Kobanê özgürleşti. 3-4 ay da geçti üzerinden. Katliam günü geldi. Sabahın erken saatlerinde patlamalar duyduk. Mahmut hemen askeri teçhizatını kuşandı, silahını aldı. Bizi çıkardı.

Biz çıktıktan sonra komşumuz “ne oldu diye” soruyor. O da “DAİŞ saldırıyor çıkmanız gerek” dedikten sonra komşu “kapı üzerime kapandı çocuklar içerde” diyor. Mahmut da duvardan atlayıp kapıyı açıyor komşusuna. Kadın içeri girdikten sonra bir patlama duyuyor. Çıkıyor ki; Mahmut yerde. Meğer DAİŞ’liler gelince onlara doğru gidiyor çeteler savaşçıların elbiselerini giydikleri için fark etmiyor. Arabaya yaklaşınca Şehit ediyorlar.

Biz sınır hattında bekliyoruz. Uzun süre telefon ettim çalıyor ama kaldırmıyordu. Kendi içimden ‘inşallah ele geçmemiştir, şehit düşmüştür’ diyordum. En sonunda bir genç kaldırdı telefonu “Mahmut arkadaş şehit düştü” dedi.

Sonuç itibariyle Erdoğan’ın değil, şehitlerimizin dediği gibi oldu Kobanê özgürleştirildi. Bu savaşın içinde parmağı olanların planları boşa çıktı. Dört parça Kürdistan’da, dünyanın her yerinde Kobanê için emek harcayan herkese teşekkür ediyoruz.