Yaşayan Şehitler’den Botan Avaşîn

İki gözünü ve elini savaşta yitiren Botan, gazi arkadaşlarını anlatmak, tarihe adlarını kazımak için engelleri aşarak mücadelesini sürdürdü ve kalemiyle Abdullah Öcalan’ın “Yaşayan Şehitler” değerlendirmesine cevap olmak istedi.

Kendini ateşler içinde bulan Botan, beyninin uyuştuğunu hissederek karanlığa boğulur. Saat 04.00’e yaklaşırken tarih 20 Ağustos’u gösteriyordu ve Botan sıcak kanlar içerisindeydi, yaralandığını anlamıştı…

Amed’de 1996’da doğan Botan Avaşîn, 6 kız 5 erkek kardeşin  en küçüğü. Botan’ın ailesi ekonomik sıkıntılar nedeniyle 80’li yıllarda Mersin’e göç etmek zorunda kalır. Annesi, portakal bahçelerinde çalışmaya başlarken, babası ise zor koşullardan kaynaklı serbest mesleğe atılır. Ekonomik sorunlarla boğuşan aile tablosuyla karşı karşıya kalan Botan, birinci sınıfta bir lokantada çalışmaya başlar. 

Botan, o günleri şöyle anlatıyor: “Anne ve babamın yaşam içerisinde sıkışıp kalması, küçük yaşta yüklerini hafifletmem gerektiği hissi yaratmıştı. Bunun için çalışmaya başladım. Okulun yanında çalışmakla, hem vaktimin boşa gitmediği duygusuna kapılıyordum hem de aileme yardım etmek az da olsa içimi rahatlatıyordu. Daha birinci sınıfta çalışmaya başlamam, daha çabuk toplum içine karışmama ve hayatı daha yakından tanımama vesile oldu. Artık küçük yaşta büyümüştüm.”

Kardeşinin 15 yaşında, kendisinden 15 yaş büyük bir erkekle evlendirilmesi Botan’ı derinden sarsar. Toplumu anlamak, toplumsal yapının gerçekliğini gün yüzüne çıkarabilmek ve doğru-yanlışı ayırt edebilmek için bir kademe daha atlattığını anlar. Kardeşinin küçük yaşta evlendirilmesi, var olan zihniyeti kavraması ve mücadele edebilmesi için ön ayak olur. Annesi ise babasının belirlediği yaşamın sınırları dışına çıkamıyordu. Botan kendisini artık büyümüş hissediyordu, nedenini ise şöyle ifade ediyor: “Bir yandan kız kardeşim evlenmişti, diğer yandan ise annemin babama karşı çaresizliğini görmek, beni derinden etkiliyor, farklı duygulara sürüklüyordu. Annem ve diğer kız kardeşlerime nasıl yardımcı olabilirim diye düşünüyordum, arayışlarım oluyordu. Yaşamın yakıcı hakikati ile karşı karşıya kalmış ve daha fazlasını yapmak istiyordum.”

YURTSEVER GENÇLİKLE TANIŞMA

Botan, çok genç yaşta Devrimci Yurtsever Gençlik ile tanışır. Devrimciliğe adım atarak ailesinden aldığı kültür ve ahlakı göz önünde bulunduracak, şekillenmesinin yanlış olduğu ve değişime ihtiyacı olduğunu hissedecek. Sabah saatlerinde öğrenci, öğle saatlerinde lokantada emekçi, akşam saatlerinde ise artık devrimcidir. Ailesine yardım etmek için yola koyulan Botan’ı uzun bir yol ve engebeler bekliyordu. Botan, o dönemi şöyle paylaşıyor: “Bir Kürt genci olarak, mücadeleye katılmadan ne toplumu ne de ailemi bu yaman çelişkiden kurtarabilirdim. Bunu artık anlamıştım. Yönümü dağlara çevirmek istiyordum fakat yaşımdan kaynaklı gidemedim, kimse bunu kabul etmedi. Şehirlerde gençlik çalışmalarında yer aldım ve aktif bir şekilde katıldım, ta ki 2014’e kadar.”

DÖNÜM NOKTASI KOBANÊ

Botan’ın Kobanê savaşı ile kararı netleşir, keskinleşir. Kobanê, Botan için yeni bir başlangıç olur. Botan artık daha hızlı adamlarla, koşarcasına Özgürlük Hareketi’ne katılma kararı alır ve 2014 sonbaharında YPG’li olur. Botan, “Kobanê savaşıyla artık kararım keskinleşmişti. Katledilen çocukların intikamı için 2014’ün sonbaharında YPG’ye katıldım” diyor. Rojava’ya geçiş ile eğitim sürecine giren Botan, Kobanê savaşının devam etmesi ve savaşa katılamamanın can sıkkınlığı ile sabırsızlanır ve bir an önce savaşa gitmek ister. Eğitimin sonlanacağı günü iple çeken Botan, hayallerine yaklaşmış ve bir buçuk aylık eğitim ardından savaş cephesinde gözünü açar.

İNTİKAMLARINI ALMIŞTI

Botan, 2014’te artık savaşçıdır; Til Temir, Şehit Rubar Hamlesi, Girê Spî, Sîlûk, Hol, Tişrîn ve kısa bir süre Minbic cephelerinde yer alır. Hedefine ulaşan Botan Avaşîn, o yılları şöyle hatırlatıyor: “Bu hamlelerle katledilen çocukların intikamını almaya başlamıştım. Ceylan, Uğur, Berkin ve dahası artık rahat bir şekilde uyuyordu. Onların intikamı bir nebze de olsa içimi rahatlatmıştı ama direniş cephesinde kol kola mücadele verdiğim yoldaşlarım şehit düşüyordu. Ceylan, Uğur ve Berkin’in intikamını almak yetmiyordu, her gün bir can eksiliyordu. Yoldaşlarımın şehit düşmesi öfke ve nefretimin daha da artmasına neden oluyordu.”

BİR KARARTI HİSSETTİM

Minbic Hamlesi’nin sonuna kadar hamleye katılım sağlamak isteyen Botan, ihtiyaçtan kaynaklı Til Temir’e gitmek zorunda kalır ama bu Botan’ın çok da hoşuna gitmez. Ağustos 2016’da Suriye rejiminin Hesekê’ye havadan ve karadan saldırı başlattığına dair haber gelir. Ağır silah eğitimi alan, uzmanlaşan Botan ve arkadaşları, ağır silahlar taburu olan Şehit Dilşêr Wan Taburu olarak harekete geçer ve yarım saatte Hesekê’ye ulaşırlar. 

Botan, o döneme ilişkin şunları söylüyor: “Arkadaşlar, saat 04.00 gibi bilgi gönderdi. Her zaman savaş pozisyonundaydık, yarım saat içinde Til Temir’den Hesekê’ye doğru yola koyulduk. İlk gün çok şiddetli çatışmalar yaşandı. Öz Savunma Güçleri, İç Güvenlik Güçleri hepsi seferber olmuştu. Minbic Hamlesi daha bitmemişken Suriye rejimi böyle bir saldırı gerçekleştirerek, Hesekê’yi kontrol altına almak istiyordu. Çatışmaların ilk dakikalarında rejime karşılık verilmişti ve rejim büyük darbeler almıştı. Biz tank grubu olarak şehrin girişini kontrol altına almaya çalıştık. İlk gün arkadaşlar genel olarak ağır silahlarla saldırıya karşılık verdi ve rejimin kontrol altına aldığı yerleri özgürleştirdik. 2. gün operasyon devam etti. Özellikle şehirde yoğun çatışmalar yaşanıyordu. Uçaklarla da saldırdılar. Şiddetli bir çatışma vardı. 2. günde artık avantaj tümden bizdeydi. Rejimin askerleri çok güçlü değildi. YPG’nin fedai ruhu ön planlaydı, aramızdaki fark ise buydu, büyük fedakarlık sergileniyordu. Helikopter, savaş uçaklarına karşı savaşabiliyorduk. Akşama kadar sadece şehrin merkezinde küçük noktalar rejimin elinde kalmıştı. Aynı günün gecesinde bir planlama yapıldı. Xiwêran Mahallesi ve Panaroma’da onların arasında kalan Wilayeta Sor’a (tepede kırmızı bir ev olduğundan bu şekilde de tanınıyor) gidilecekti. Öncelikle Xiwêran Mahallesi temizlenecek ardından Panaroma’ya gidilecekti. Saat 24.00’te planlama devreye koyuldu ve operasyon başladı. Panzerle gidecek olan 6 kişilik grubumuz kontrol noktasına ulaşınca yolun kaygan olmasından kaynaklı, panzerin zinciri kaydı, yol üstünde olan taşa saplanarak durdu. Planlama da yapılan yere ulaşamayan grup, çatışmanın ortasında kalmıştı ve rejim B7 ile saldırmıştı. 6 arkadaşımız orada yaralandı. Biz de Tiwêna beldesi tarafındaydık. Arkadaşlardan haber gelmesini bekliyorduk. Panzerin takılı kaldığı yer açık alanda olması bizim için dezavantajdı. Bu nedenle gruba çok yaklaşamıyorduk. Saat 03.00’e kadar o grup kurtarılmaya çalışıldı fakat o saate kadar da başarılı olamadık. Panzeri çıkarabilmek için öncelikle kepçe gitti. Kepçeyi kullanan Mazlum arkadaş suikastla şehit düştü. Haber geldi ve tankla şehre gidecektik. Yarım saatte Xiwêran’a ulaştık. Arkadaşların yerini tam olarak öğrenebilmek için alanı bilen arkadaşların yanına gittik. Yerlerini netleştirdikten sonra artık çatışma alanındaydık. Yaralı arkadaşlarla aramızda 5 metre vardı, yerdeydiler. Kendilerini kontrol noktasının yakınında olan taşların arkasında konumlandırmış hem çatışmış hem de kendilerini savunmuşlardı. 5 metrelik bir mesafe aramızda vardı fakat yolun bir tarafını panzer kapatmış bir tarafını ise kepçe. Tankla onların yanına gidemiyorduk. Öncelikle panzeri çıkarmak istedik o esnada kısa bir planlama yaptık ve ben tanktan aşağı indim. Bir arkadaş panzerin yanındaydı ve onun yanına gittim. Bir halatla panzer ve tankı birbirine bağlayarak panzeri çekecektim. Yaklaşık 2 dakika panzerin önündeki arkadaşla tartıştık, düşmanın tam yeri nerede ve kaç yaralı arkadaş var gibi gerekli bilgileri topladım. Arkadaş birkaç kademe geriye giderek benim savunmamı sağlayacaktı. Halatı alarak panzeri bağlamak üzereyken gözümün önünden bir karartı geçtiğini hissettim.”

KENDİNİ ATEŞLER İÇİNDE BULUR

Botan’ın, Egîd’e seslenmesi ile roket atışı bir olur. Kendini ateşler içinde bulan Botan, beyninin uyuştuğunu hissederek karanlığa boğulur. Botan, 20 Ağustos’un saat 04.00’ünde kanlar içerisindeydi, yaralandığını anlamıştı. 2. roket atışıyla Botan’ın sol koluna bir sızı girer ve Egîd’e seslenir. Egîd de kafasından ve sırtından yara almıştır. Botan, 5 dakika yerde kalır ve bir anda panzerde yaralı olan arkadaşı hücum yeleğinden çekerek kepçesinin içine koyar. Egîd kendine gelince Botan’a yaklaşır. Botan ağır yaralıdır. Gömleğini yırtan Egîd, Botan’ın kolunu ve gözünü sarar. Botan çok kan kaybetmiş ve git gide yarası soğur, sızlamaya başlar. Çatışma yerine 10 dakikaya ulaşan arkadaşları, Botan ve yoldaşlarını kurtarır. 

GÖZLERİNİ VE KOLUNU SORAR

Botan bir buçuk ay sonra uyanır. Şöyle devam ediyor: “Bir buçuk ay sonra uyandığımda hastanede olduğumu söylediler ve aynı gün Başûrê Kurdistan’a sevkim yapıldı. Süleymaniye’de bir hastaneye götürdüler. Gözlerimi kaybettiğimden haberim yoktu, neden göremiyorum diye sorduğumda parça aldığını ve ameliyatlı olduğu için sargı bezlerini açamayacaklarını söylediler. Ta ki bir ameliyata kadar sargı bezlerinin kalacağı belirtildi. Gözlerim için artık ikna olmuştum ve sıra kolumu sormaya gelmişti. Sol elime ne olmuş, ağrıyor, diye sordum.  Diğer elim yaralı olduğu için hareket etmiyordu, dokunamıyordum. Ortamı kaplayan koskocaman derin bir sessizlik… Yaralı olduğu söylendi. Elimin koptuğunu bilmiyordum, çünkü elimi hissediyor ve parmaklarımı oynatabiliyordum. 10 gün sonra bir eve geçtim. Diğer elimi artık hareket ettirebiliyordum. Sol elim kaşınmaya başladı ve sağ elimi sol elime atınca elimin olmadığını anladım ve o an hastanedeki sessizlik aklıma geldi.”

İki gün ardından bir grup arkadaşı, Botan’ı ziyaret eder ve tartışırlar. Botan’a bir gözünün döküldüğünü, bir gözünün ise içten parçalandığını, iltihap seviyesinin üst düzeye ulaştığını aktarırlar. “Parçalanan gözün çok iltihap almış ve iltihabın beyine sıçrama ihtimali çok yüksek. Heval Botan, senin bir karar vermen gerekiyor. Ya parçalanan gözünün çıkarılması ya da ilaç tedavisi ile iltihabın kurutulması gerekiyor. Bunun için de çok geç kalınmış ve her an iltihap beynine atabilir, farklı sonuçlarla karşı karşıya kalabiliriz” derler. 

YA VEDA YA ZİFİRİ KARANLIK

Botan, durumun ciddiyetinin farkındadır. O anı şöyle aktarıyor: “Eğer gözümü çıkarsaydım koskoca bir karanlıkla yaşayacaktım ama içinde bulunduğum o aydınlık, Önder Apo’nun felsefesi, yaşamı bana yetecekti. Eğer gözümü çıkarmasaydım şehadet riski çok yüksekti. Bu sonuçları değerlendirdikten sonra Önder Apo’yla yaşamayı tercih ettim ve gözümü çıkarma kararı aldım. O an arkadaşları saran hüzün bende her zaman moralli olma kararını almamı sağladı. Yaşama büyük bir aşkla bağlanma kararı alarak hüzün saran arkadaşlarıma moral kaynağı olmam gerektiğini kendi kendime söyledim. Ameliyat ardından tam bir gün sonra karanlıkta nasıl yaşayacağımı sürekli düşündüm.”

ROJDA’NIN MORALİ DERİNDEN ETKİLER

Botan, Rojda Dêrik ile tanışır. Rojda, Botan’ın mücadeleye katılma kararı aldığı Kobanê savaşında iki gözünü kaybetmiştir. Rojda’nın morali, yaşama bağlılığı, coşkusu, Botan’ın kendisine gelmesine yardımcı olur ve o günden sonra yeni bir yaşamın beklediğini anlar. Ben de yapabilirim duygusunu yaratır. Botan artık görmez, karanlıklar içerisindedir, onu yeni bir yol bekler, zorlanacağını bilir ama durmaz. Botan inatla yaşama tutunur ve yapacağım, diye haykırır. Botan zorlanmalarını şöyle dile getiriyor: “Gazi arkadaş olsun, diğer arkadaşlar olsun bizim gibi iki gözü görmeyen arkadaşlara çok rastlamamışlardı. Nasıl yaklaşacaklarını bilmiyorlar, tecrübeleri yoktu. Benim için nasıl yeni bir hayat, başlangıç ise onlar için de yeni bir başlangıçtı. Nasıl bir eğitim gerekliydi. Anladım ki kendi kendime öğrenmeli, eğitmeliydim. Karar vermiştim, bir kapı aralanmış, artık kapsamlı araştırma ve düşünme kabiliyetim gelişmeye başlamıştı. Tedavi sürecim yaklaşık bir yıl sürdü ve ardından tekrardan Rojava’ya döndüm. Burada düzenlemem Gazi Komitesi’ne oldu. Farklı farklı alanlarda kaldım ve ardından Gazi Komitesi bünyesinde ideolojik eğitim olan Şehit Rizgar Wan Akademisi’nde eğitim gördüm. Eğitimde tartışma, araştırma özellikleri daha da yetkinleşmeye başladı. Eğitimden sonra Önder Apo’nun militanı olarak kendimi çalışmalara hazırladım ve Gazi Komitesi’nde eğitim çalışmalarında yer aldım. Yoldaşlarımla ilgilenmek, onları eğitmek bana da çok iyi geldi. Bir yıl bu çalışmada kaldım, bu yıl içerisinde yazar ve aydın kesimlerin ziyaretleri oluyor, tartışmalar yürütüyorduk. Yürütülen tartışmalar aslında beni rahatsız ediyordu, hep bir eksiklik olduğunu, daha iyi olması gerektiğini düşünüyordum. Çünkü Rojava’da tüm dünyaya örnek olan bir devrim gerçekleşmişti. Büyük bir direniş sergilenmişti. Sergilenen kahramanlık anlatılmalıydı, tarihe mal olmalıydı. Fakat sadece şiir ya da kısıtlı çalışmalarla bunu yapmak az kalıyor, doyurucu olmuyordu. Devrim anı anına yaşanıyor, her saniye her dakika bir kitaba bedel diyordum, bu devrim tarihe mal olmalıydı, tarihe hediye edilmeliydi.”

KİTAP YAZMAYA BAŞLAR

Rojava Devrimi’ni anı anına yaşayan, yaşayanlarla kalan Botan, kitap yazma kararı alır. İki göz ve bir elim yok nasıl yazacağım, duygusuna kapılır. Yapabilir miyim, kaygısı yaşar ve günlerce düşünür. Botan isteğin yetmediği anlar, isteğin yanında kesinlikle güven olmalı, der. Artık Botan için yeni bir sayfa açılır, devrimi dünyaya tanıtmak ister. 

Botan o zorlu karar sürecini şöyle dile getiriyor: “Ne yazacağımı, nereden başlayacağımı, devrimi nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Aslında yazacağım konu tam yakınımda, hiç de uzağımda değildi ama yine de bir korku vardı. Heyecan sarmıştı. Karar verdim. Gazi arkadaşların direnişini yazacağım, dedim. Gaziler, sergiledikleri kahramanlık ve verdikleri emekle tarihe kaydedilmeliydi. Direnişte ön saflarda yer alarak, öncülük etmişlerdi, parçalarını vererek devrim yaratmışlardı, tarih bunları bilmeli, okumalıydı. Devrimle yaşamış, devrimin anı anına şahit olmuşlardı. Gazi arkadaşların direnişi, şehitlerin fedakarlığı aracılığıyla devrimi dünyaya taşırmak istedim. Tarihe isimlerini kaydetmem gerekiyordu. Tabii bu kararla zorlu bir yolun beni beklediğini biliyordum. Hayatımda kitap yazmamıştım, üstelik iki gözüm ve elim de yok, zorlanacağımı biliyordum. Yapamam duygusuna kapıldım. İsteğim vardı ama yazmak için istek yeterli değildi, güven de önemliydi. İstek vardı ama güven azdı.”

ÖLÜME MEYDAN OKUYAN SAVAŞÇI GERÇEĞİ

Yoldaşlarının verdiği güç ve güven duygusu, Botan’ın kitap yazmasına vesile olur ve 2019’un başında işe koyulma kararı alır. Yoldaşlarının yardımıyla öncelikle Gazi arkadaşlarının hikayelerini ses kaydına alan Botan, sesleri çözmeye başlar ve 5 gazinin hikayesini konu alan kitabın birinci cildini tamamlar. Botan, kitap yazma aşamasını şöyle ifade ediyor: “2019’da başladığım kitap çalışması, yaklaşık bir buçuk yıl sürdü. Gazi arkadaşların anılarını, verilen mücadele ve kahramanlıkları işlemeye, şehit arkadaşların sesi olmak için her bir arkadaşı tanıdığım ve tanıtıldığı kadar yazmaya çalıştım. Bunun yanı sıra savaş gerçekliğini, savaş esnasında yaşanılan duyguları ön plana çıkarmaya, ölüme meydan okuyan savaşçı gerçekliğini işlemeye çalıştım.”

İki gözü ve eli olmayan Botan, gazi arkadaşlarını anlatmak, tarihe adlarını kazımak için engelleri aşarak mücadelesini sürdürdü, bilgisayar kullanmasını öğrendi ve kalemiyle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Yaşayan Şehitler” değerlendirmesine cevap olmak istedi.

Botan Avaşîn, kitabının ismini vermek istemezken, kısa bir süre sonra basılacağını paylaştı.