İklim krizine karşı hükümetlerden bir şey beklemek nafile

ABD iklim anlaşmasına geri döneceğini söylese de hala anlaşmayı onaylamayan ülkeler var, buna Türkiye de dahil. Öte yandan kapitalist ülkeler bir yandan anlaşma imzalarken diğer yandan gerekleri yerine getirmeyip fosil yakıt için de rekabet ediyor.

Küresel iklim krizine karşı özellikle Trump başkanlığındaki ABD’nin Paris İklim Anlaşması’nda çekilmesi ve dahası büyük diğer bazı ülkelerin anlaşmayı imzalamaması ya da onaylamaması tartışma yarattı. ABD, Biden’ın başkan seçilmesinden sonra anlaşmaya geri döneceğini açıkladı. Türkiye ise imzaya rağmen anlaşmayı henüz mecliste onaylamadı. Onaylamayan da 6 ülke arasında yer alıyor. Öte yandan bunlar olurken Türkiye’de doğa talanı devam ediyor yeni 600 maden sahası açıldı. Peki Paris İklim Anlaşması bugün iklim krizine karlı ne vaat ediyor? Hükümetler ve ülkeler var olan şartları yerine getirdi mi ve bunun alternatifi nedir? Polen Ekoloji Derneği’nden Yurdagül Çelik sorularımızı yanıtladı.

Paris iklim anlaşmasını onaylamayan 6 ülkeden biri Türkiye. Bu bir yana Paris İklim Anlaşması bugün dünya için nasıl bir çözüm ortaya koyuyor?

Evet, Türkiye Paris İklim Anlaşması’nı imzaladığı halde TBMM’de onaylamayan bir ülke. Uluslararası anlaşmalar TBMM’de onaylanmadan yürürlüğe girmiyor. Bazı çevreler Paris İklim Anlaşması’nın Meclis’te onaylanmasını talep ediyor, fakat bu anlaşmanın iktidarın doğa düşmanı politikalarını sınırlayan bir içeriği yok. İşin bu kısmı üzerine maalesef pek durulmuyor.

Salgından önce yapılan son BM İklim Zirvesi tam bir fiyasko ile bitmişti. İklim krizine neden olan karbon emisyonunda başı çeken ABD, Çin, Brezilya, Hindistan vb. gibi ülkeler başta olmak üzere hiçbir ülke ne taahhüt ettikleri azaltmalar konusunda bir adım attı ne de azaltım hedeflerinde bir yenilemeye gitti. Oysa BM Hükümetler arası İklim Paneli’nin (IPCC) raporlarına göre, küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlanması için 2030’a kadar fosil yakıt kullanımının azaltılması, 2050’ye kadar ise tümden sıfırlanması gerekiyor.

Yani?

Yani şu anki gidişata göre mevcut hedefler en az beş kat artırılmalı. Buna rağmen, başta gelişmiş emperyalist, kapitalist ülkeler yeni fosil yakıt rezervleri üzerine rekabete devam ediyor. Brezilya, Amazon ormanlarını yok etmeye devam ediyor. Çin, Hindistan ve Türkiye karbon emisyonlarını artıracak yatırımlara tam gaz devam ediyor. Türkiye, termik santral sayısını arttırmaya, Doğu Akdeniz’de, Karadeniz’de doğal gaz rezervleri üzerine komşuları ile savaş çıkarmayı bile göze alacak bir yaklaşım sergiliyor.

ABD’de ve Almanya’nın başını çekmesi ile Avrupa Birliği’nde “yeşil mutabakat”, “yenilenebilir enerji”ye dönüşüm programları ilan ediliyor, yasalar çıkarılıyor. ABD’de Biden’in başkan olmasıyla yeniden Paris Anlaşması görüşmelerine katılacağını açıkladı. Fakat ABD ve AB, 2. ve 3. Dünya ülkelerinde ekolojik örselenmeyi derinleştiren endüstrileri geliştirmeye, desteklemeye devam ediyor.

Ne gibi politikalarla?

Bu ülkeler üzerindeki emperyalist ilişkileri şimdi de “yenilenebilir enerji” ve “karbon ticareti” gibi araçlarla geliştirmeye çalışıyorlar.

Hükümetleri ve şirketleri ekolojik örselenme ve iklim krizine neden olan “fosil kapitalizm”den vazgeçmeleri için “ikna etmek” mümkün değil. Bir kapitalistin, yüzde yüz kar için sonunda idam edileceğini bilse bile her türlü çılgınlığa atılabileceğini veciz şekilde ifade eden Marx’ı hatırlamamız gerekir burada. Ekolojik örselenme ve iklim krizi, küresel emperyalist sistemdeki eşitsizlikleri, adaletsizliklerin üzerine binen, onları daha da çekilmez kılan bir sorun. Bazı kapitalistler bu krizi kullanarak kendisine yeni karlı pazarlar yaratma peşinde koşarken fosil enerji şirketleri de iklim krizini inkâr ederek, tam gaz yollarına devam ediyor. Kapitalist ülkelerin diğer toplumsal adaletsizlik ve eşitsizliklere bir çarelerinin olmadığı gibi iklim krizine de bir çareleri yok.

Peki Paris İklim Anlaşması’nın alternatif çözümü nedir?

Kuşkusuz binlerce bilim insanı, etkisi, çapı her geçen gün artan iklim krizine karşı neler yapılabileceğini en ayrıntısına kadar ortay koymakta. Bu konuda her gün onlarca makale yayınlanıyor. Fakat iklim krizi konusunda esas mesele bilimsel ve teknik imkanların olup olmaması değil. Tıpkı dünyada milyarlarca insanın temiz, güvenilir ve besleyici gıdaya ve suya erişememesinin nedeni dünyanın bereketsiz olması, nüfusun çok olması gibi. Esas mesele tek ahlaki ilkesi daha fazla kar elde etmek olan, bütün zenginliğin özel mülkiyette toplayan kapitalist üretim tarzı ve onun siyasal sistemidir.

Dünyada artık kapitalizmden ve hükümetlerden iklim krizi konusunda beklentiler gerilemektedir. Bu nedenle 2020 yılı içinde 140 örgüt bir araya gelerek Glasgow Hareketi başlatıldı. Glasgow Anlaşmasının amacı alternatif bir eylem aracı ve iklim adaleti hareketi için strateji ve koordinasyon alanı yaratarak hükümetlerden ve uluslararası kurumlardan inisiyatifi geri alarak, yeniden halka vermektir. İklim krizi ve ekolojik örselenmeye karşı hükümetlerden ya da hükümetler üstü kurumlardan bir şey beklemek artık nafile. Ekolojik örselenmenin ve iklim krizinin esas mağdurları olan ezilen halklar, işçi sınıf, kadınlar bir araya gelerek mücadele etmeyi başarmak zorundayız.

Türkiye'de iklim anlaşması uygulanmazken 600 yeni maden araştırma izni çıktı. Bu ne gibi bir sonuç ortaya çıkarır?

AKP-MHP iktidarı, maden sektörünü yüzde yüz büyütmeyi hedefliyor. Ayrıca istifa eden Damadın zamanında hazırlanan ekonomi programına bağlı olarak yerli kömüre dayalı elektrik üretimini, yani kalitesiz kömür ve linyitle çalıştırılan termik santrallerin sayısını da artırmaya çalışıyor. Maden Tetkik Arama Kurumu’nun hazırladığı maden haritalarına baktığınızda her ilin neredeyse tamamının maden sahası olduğunu görürüz. Elgrado Gold, Alamos Gold gibi yabancı, Cengiz Holding, Koç, Eczacıbaşı gibi yerli büyük şirketler birçok yerde maden özellikle de siyanürlü altın madenciliği projeleri yürütüyor. Alamos Gold’un Kaz Dağları’nda yaptığı katliam akıllardan çıkacak gibi değil. Aynı şey Fatsa’da oluyor. Bergama’da, Efemçukuru’nda, Antalya’da, Uşak’ta, Muğla’da, Dersim’de, Batman’da, Şırnak’ta birçok yerde maden ve enerji şirketlerinin yarattığı ekolojik tahribat arşa çıkmış durumda.

Maden sahalarının hepsi ya orman, su alanı ya da tarım alanı. Dolayısıyla aslında iklim krizinden ve onun sonuçlarından biri olan kuraklık, su ve gıda krizi gibi felaketlerden bizi koruyacak tek kalkan orman varlığı. Ve iktidar tam hız ormanları yok eden maden, enerji, turizm ve yol gibi projelerine devam ediyor. Hatta milli parklar dahilindeki ormanların bile kereste yapmak için kararname yayınladılar.

Son olarak “kazma bırak” kampanyası birçok iklim aktivisti ile deklere edildi. Kampanya nasıl gidiyor?

Covid-19 salgını koşulları altında Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde neredeyse her gün bir iklim felaketi yaşanırken 2020’nin yaz aylarında hükümetin Karadeniz’de doğal gaz yatakları bulduğunu müjdelemesi üzerine farklı kurum ve inisiyatiflerde mücadele yürüten birey ve kurum temsilcileri olarak bir araya geldik. Aynı dönemde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de fosil yakıt arama çalışmalarını yoğunlaştırması ve bunun iklim krizi yanında bölgede yeni savaş tehditleri ortaya çıkarması kampanyamızı şekillendiren bir başka gelişme oldu. Özellikle Doğu Akdeniz’deki arama faaliyetleri neticesinde Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs yöneticileri milliyetçili ve militarist söylemleri yükseltmeye başladı. Bu durum kampanyanın uluslararası boyut kazanmasında tetikleyici bir unsur oldu.

Böylece Eylül ayının sonunda www.kazmabirak.org web sitesini kurup online bir imza kampanyası başlattık. 25 Eylül 2020’de gerçekleşen Küresel İklim Grevi sırasında Kazma Bırak Kampanyası’nın aktivistleri Dokuz8Haber’de yayımlanan programla kampanyamızı başlattığımızı duyurduk. Kampanyaya Yunanistan ve Kıbrıs’tan katılımı hızla artırdı. Şu an çoğunluğu Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye olmak üzere 60’dan fazla kurum-inisiyatif kampanyayı destekliyor. 8 Kasım günü yapılan ortak toplantıyla kampanyanın uluslararası koordinasyonu oluşturuldu. Uluslararası koordinasyon düzenli iletişim halinde yapılacak ortak işleri örgütlüyor. 26 Ocak 2021’de Yunanistan ve Türkiye arasında 1996’da çıkan “Kardak Krizi”nin yıl dönümünde hem iklim krizini hem de bölgede savaş tehditlerini artıran Akdeniz’deki fosil yakıt arama çalışmalarına karşı uluslararası bir basın toplantısı düzenlenerek kampanyanın ülkeler arasında daha etkin duyurusunun yapılması sağlandı.

Önümüzdeki süreçte ne gibi bir planlamanız var?

Önümüzdeki dönem, AB’nin yürüttüğü fosil gaz çalışmalarına karşı mücadele eden yerel aktivist ağlarının oluşturduğu Gastivist Ağı’yla birlikte İsrail’den Avrupa’ya uzanan EastMed boru hattına karşı mücadeleleri ortaklaştırıp büyütmeyi tartışıyoruz. 19 Mart Küresel İklim Grevi gününde bulunduğumuz illerde ortak gösteri ve etkinlikler ve akşamında da kampanyamızın diğer ülkelerdeki aktivistlerinin de katılacağı online bir forum düzenleyeceğiz. Şu anda hedefimiz çevre ve ekoloji alanında faaliyette bulunan kurumlar ve meslek örgütleriyle bir araya gelmek ve ortak faaliyet zeminini güçlendirmektir.