Şehir hastaneleri: Sağlığın firavunları

Proje olarak ortaya atıldıkları günden bu yana tartışılan şehir hastaneleri, dövizle ödenen kiraları yüzünden yine tartışma konusu. Ama sadece kiraları değil birçok anlamda yakıcı sorunlar teşkil etmeye devam ediyor.

Şehir hastaneleri projesi ortaya atıldığından bu yana tartışılıyor. Özelikle son dönem dövizin yükselmesi üzerine kiralarının artması ile yeniden gündeme gelen bu proje hastaneler; yatak kapasiteleri, şehre uzaklıkları, uzman hekimlere dayatılan performans sistemi, döner sermaye uygulaması ve de sermayeye büyük kâr sağlaması bakımından ciddi sorunlar teşkil ediyor.

Başta Türk Tabipler Birliği ve birçok hekim bu devasa hastanelerin sorunlarını dile getirmeye ve duyurmaya çalışıyor. Pamukkale Üniversitesi’nde KHK ile ihraç edilen Halk Sağlığı Profesörü Dr. Mehmet Zencir şehir hastanelerini “Sağlığın firavunları” olarak tanımlıyor. Zencir ile başından beri tartışması süren şehir hastanelerini konuştuk.

KRİZE GİREN SERMAYE İÇİN CAN SUYU

Şehir hastaneleri Kamu Özel Ortaklığı’nda kuruldu şimdiyse maliyetleri bakımından gündeme geldi. Kiraların özellikle dövizle olması ve ekonomik kriz bugün şehir hastanelerini ne ile yüz yüze bıraktı?

Şehir hastaneleri tıpkı diğer mega projeler gibi sermaye için yeni yatırım alanları olarak AKP hükümeti tarafından gündeme getirildi. ABD, İngiltere, Kanada gibi merkezi kapitalist ülkelerden devşirilen yeni bir model. Krize giren sermaye için can suyu niteliği taşıyan projelerden. Ekonomik döviz ve krizden bağımsız zaten pahalı yatırımlar olduğunu hatırlatalım. Bu projelere kaynak sağlayan finans kuruluşları işi sağlama almak için hazine garantisi ve döviz üzerinden anlaşma yapmayı da ihmal etmemişler.

18 şehir hastanesinin kira bedeli çok yüksek. Hükümet daha önce de birçok projesinde köprü, yol için firmalara müşteri garantisi vermişti. Aynısını Şehir hastaneleri için de yaptı. Peki, şimdi gelinen noktada durum nedir?

Neoliberal dönemin tipik uygulaması alım garantisi. Sağlıkta da oldukça yaygın. Daha önce domuz gribi döneminde gündeme gelmişti. Aşı üretilmeden alım garantisi vermiştik, aşı geç elimize geçmiş ve yapılması gereken zamanın da çok ötesinde yapılmıştı. Şirket sadece bina, alt yapı ve donanım değil, şirkete 25 yıllığına devredilen çok sayıda hizmetten de kar elde ediyor. Buna şehir hastanesinin içerisinde gördüğümüz tüm ticari yapıları da ekleyebilirsiniz, otopark, kantin, kuaför, benzin istasyonu, otel vb. Şirkete devredilen hizmetlerin önemli bir kısmı için alım garantisi geçerli, sadece bu dönem değil, 25 yıl boyunca geçerli. Bu süre daha da uzatılabilir. Özetle risk paylaşımında projeyi alan konsorsiyum çok avantajlı, neredeyse hiç risk almadan bu işe giriyorlar. Bu durum “zararların toplumsallaştırılması, karların özelleştirilmesi” diye adlandırılıyor.

25 YILLIK KİRALAR DÖNER SERMAYADEN ÖDENECEK

Her şey ticari yatırım olarak görüldüğü gibi hekimlerin daha fazla hastaya bakması gerekiyor, bu hem hekim performansı hem de hasta sağlığı için ne anlama geliyor?

Şehir hastanelerinin ödemeleri öncelikle döner sermaye üzerinden olması gerekiyor. Burada aksama olursa Sağlık Bakanlığı devreye giriyor. Şimdilik şehir hastanelerinde bakanlık desteği ön planda. Döner sermaye çok zorlanılmamaya çalışılıyor. Bununla birlikte rahatlıkla anlaşılacağı üzere döner sermayeye gelir gerekli. Hem de uzun süreli. Bunun da yolu SGK’ya satılan hizmetlerden geçiyor. Sağlıkta Dönüşüm Programı sonrası bakanlık hastanelere kaynak ayırmayı oldukça azalttı. Hastanelerin ihtiyaçları ve sağlık emekçilerinin ek ödemeleri, hatta bazı sağlık emekçilerinin ücretlerinin tamamı döner sermayeden mümkün oluyor. Bu durum hastane yöneticilerini kapitalist zihniyetle hareket etmeye zorlamış durumda. Hastane yöneticileri döner sermayeye gelir amaçlı SGK’ya daha fazla hizmet satmaya çalışıyorlar. Daha çok gelir getiren kalemlere yükleniyorlar. Maaşları her geçen gün azalan sağlık emekçileri için döner sermayeden ek gelir elde etme yaşam standartlarını sürdürmenin aracı haline gelmiş durumda. Bu durum performans uygulaması olarak biliniyor. Performanstan yararlanan daha çok hekimler, özellikle de uzman hekimler olduğunu hatırlatmak gerekli. Tanımlamaya çalıştığım bu durum tüm kamu hastaneler için geçerli, üniversite hastaneleri için de… Şehir hastanelerini farklı kılan döner sermaye geliri için yeni bir ortağın gelmiş olması. Şehir hastaneleri kiralarının (25 yıl sürecek olan) döner sermayeden ödenecek olması.

Elazığ ve Bursa şehir hastaneleri için ortaya konulan verilerde yetersiz personel ve de şehre uzak olması gibi hususlar vardı. Yapı bakımından da hastane koşulları sağlanmış değil mi?

Teknik olarak şehir hastanelerine yapılan en büyük eleştiri çok büyük olması, yatak sayısının çok fazla olması, tüm hastanelerin bir merkezde toplanması, hastaneye ve hastane içi ulaşım geçen sürenin oldukça fazla olması. Literatürde sıklıkla bunlar gerekçeleri ile dile getiriliyor. Öngörülen eleştirilerdi. Her açılan hastanede kısa sürede bu olumsuzluklar görülmeye başladı. Büyük olması Türkiye’de inşaata yatırım yapan sermaye gruplarının arsızlığından ve kamu denetimin, kamu yararının tamamen yok sayılmasından geçiyor. Daha fazla gelir elde etmek için projeler şişiriliyor. Gereksiz büyüklükte olan bu hastanelerde hizmet üretiminde de ciddi aksamalar meydana geliyor. Hastaneye ve hastane içinde erişim sorununa (uzun mesafelere) bağlı ciddi sağlık sorunları yaşanıyor, hastalara gerektiği zaman müdahale edilemiyor.

SAĞLIK KOŞULLARI YARATMAK YERİNE HİZMETE BAĞLI KILIYOR

Ama buna rağmen yine de uzakta…

Çünkü şehrin uzağında olmasından sermaye, özellikle kentsel dönüşüme yatırım yapan sermaye grupları çok memnun. Çok önceden kapatılan arazilerden ciddi gelirler elde ediliyor. Hastane ile birlikte bu bölgelerde yapılaşmanın artığı da herkesin malumu. Vatandaş geç ulaşmış kimin umurunda… Hal böyle olunca vatandaş ya yakınındaki özel hastaneleri tercih ediyor ya da sağlık sorunları için hastaneye daha geç başvuruyor, daha geleneksel yöntemlere kayıyor. Bu olumsuzlukların etkisi gün geçtikçe daha da görünecek.

Az konuşulan bir konu da Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık sorunlarını tıbbi olarak gören, tedavi edici hizmetlerle ilişkilendiren anlayışın şehir hastaneleri ile daha da pekişmesi. İleri tıbbi teknoloji ile donatılan bu görkemli binalar sağlıklı olma için erişilmesi gereken mekânlar halini almış olmasıdır. Sağlığın firavunları diyebiliriz. Kişilerin sağlıklı olması için olmazsa olmaz hale getirilen kurumlar… Tıbbın iktidarlaşmasının aracı haline gelen şehir hastaneleri. Vatandaşın tıbbı hizmete bağımlılığını pekiştiren devasa hastaneler. Oysaki sağlık sorunlarının çözümü sağlıksızlık yatıran koşulları düzletmekten, engellemekten, önlem almaktan ve korumaktan geçiyor. Bireyin ve toplumun sağlıkta kendi kendine yetebilmesinden geçiyor. Günümüz neoliberalizm dünyasında küresel ısınma, kanser gibi büyüyen kentler, doğaya ve insanlara görmezden gelen endüstrileşme, aşırı tüketim, GDO, gıda katkı maddeleri kirli topraklarda ve kirli sularda yetişen tarımsal ürünler; emekçileri köle haline getiren çalışma rejimi, alınmayan işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri, kışkırtılan savaşlar, işsizlik, yoksulluk, bireyselleşme ve toplumsallıktan uzaklaşma gibi toplumsal sorunların yol açtığı sağlık sorunlarına gözlerimizi kapamamız, devasa sağlığın firavunlarına vücutlarımızın teslim edilmesi isteniyor. Bu çarpık zihniyete dur demek, başka bir sağlık algısı ile düşünmeye başlamak gerekiyor.