Buldan: İktidar kaybettikçe savaş sarılıyor!

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, "Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor" şeklinde konuştu. Buldan, halklara ve muhalefete "Hep birlikte kürek çekmeye var mısınız" diye seslendi.

Bu topraklarda katliamcılar, kumpasçılar, darbeciler, zalimler değil halkların Suruç’tan Ankara’ya uzanan barış rüyası kazanacaktır” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuştu. HDP Grubu’na Suruç Aileleri İnisiyatifi, 10 Ekim Derneği Yöneticileri, İzmir Seyyar Satıcıları Derneği başkan ve yöneticileri, Atık Kağıt Toplama işçileri, DAD ve Ana Fatma Cemevi yöneticileri, MED-DER, Konya il eşbaşkanları ve yöneticileri, Kulu ve Cihanbeyli, Ankara il ve ilçe eşbaşkanları katıldı.
Buldan, 10 Ekim Ankara Gar Katliamı’nın 6. yıl dönümüne değinerek, katledilenleri andı.
Buldan, “Suruç ve 10 Ekim katliamları, 2015 karanlığında, seçim ayarlı kaos planı için yollara döşenen taşlardan sadece bir tanesiydi. Katliamın arkasındakileri çok iyi tanıyoruz. 5 Haziran’dan, Suruç’tan, Antep katliamından çok iyi biliyor ve tanıyoruz. ‘Kobanê düştü düşecek’ten ve Kobanê kumpas davasından elbette ki tanıyoruz. Bu zihniyeti Dersim’den, Zilan’dan, Maraş’tan, Çorum’dan, Gazi’den, Roboskî’den, Gezi’den tanıyoruz. Deniz Poyraz’ın katledilmesinden çok iyi tanıyoruz" dedi.
Suç ortaklığını sadece katliamlardan değil, sorumluların gizlenmesinde de gördüklerini vurgulayan Buldan, “6-8 Ekim protestolarında büyük çoğunluğunu partililerimizin oluşturduğu onlarca insan, paramiliter güçlerce katledildi. Ki bu paramiliter güçlerin kimler olduğunu dönemin hükümeti de bakanları da gayet iyi bilmektedir. Onlara da dokunulmadı. Açığa çıkarılması bizzat bu iktidar tarafından engellendi, engellenmeye devam ediyor. Ne yaptılar? 6-8 Ekim ölümlerinden partimizi sorumlu tutmak için kumpas davası açtılar ve bu dava halen devam ediyor. İşte bu kumpasçılar aynı zamanda Suruç ve Gar’ın da mimarlarıdır” diye belirtti.

SURUÇ KATLİAMI DAVASI

Buldan, şu değerlendirmeleri de yaptı:
"Suruç davasında da görüyoruz, mahkeme heyetinin tutumu bir bütün olarak Suruç katliamının sorumlularını yargılamaktan uzaktır. Sorumluluğu ailelerin üzerine yıkma tutumu vardır. Suruç katliamı davası duruşması 22 Ekim’de Urfa’da bir kez daha görülecek. Bir kez daha demokratik kamuoyunu bu davayı şimdiden sahiplenmeye çağırıyorum, davet ediyorum. Evet, Kobanê  davasında sanık durumunda olanların HDP’yi sanık yapma çabalarının altında yatan nedeni gayet iyi biliyoruz. Kendi suçlarını örtbas etme telaşıdır bu. IŞİD karanlığının kaybetmesinden duyulan rahatsızlık ve intikam alma çabasıdır.  
Bunu 10 Ekim anmasına yapılan saldırıda bir kez daha gördük. İnsanların üzerine tıpkı katliam sırasında olduğu gibi gaz sıktılar, bir kez daha gözaltına aldılar. Hayatını kaybedenlerin sembolü olan mabed ağacına dahi tahammül göstermediler ve ağacı kaldırdılar. IŞİD’in lanetlenmesinden rahatsız olanlar suçüstü yakalanmıştır. Evet, bizler hakikati cesaretle savunmaya devam edeceğiz. Vazgeçmeyeceğiz. O süreçte yaşananların siyasi ayağı dâhil bütün boyutlarıyla açığa çıkması için hakikat ve adalet mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğimizi buradan bir kez daha haykırıyoruz.

TUTSAKLARA İŞKENCE

Karanlık peşinde koşan zihniyetin bir diğer hedefi ise bugünlerde çokça karşımıza çıkan ve çokça bize bilgi gelen cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleridir ve oradaki işkenceler ve zulümlerdir. Cezaevlerindeki hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele korkunç bir boyuta varmış durumdadır. Şakran T Tipi ve Kadın Kapalı cezaevlerine 7 Ekim’de gece yarısı yapılan baskınla siyasi tutukluların arasına adli tutuklular yerleştirilmek istendiği, buna itiraz eden kadın tutukluların ışıksız bir depoya konulduğu haberleri yansıdı bizlere ve kamuoyuna. Yine Hilvan 2 No’lu T Tipi Cezaevinde, koğuşlara baskın yapılarak dağıtılmak istendiği haberleri yansıdı. Bakanlık kararı denilerek yapılan bu saldırılarda herhangi bir belge dahi gösterilmemesi tam bir keyfi uygulama olduğunu bizlere göstermektedir.
Daha birçok cezaevinden benzer haberler, benzer ihlal bilgileri bizlere ulaşıyor. Hasta tutsaklara yaklaşım bunun en önemli göstergelerinden biridir. Bu konu tartışmasız ve şartsız bu ülkedeki siyasetin de en acil gündemlerinden biridir. Mehmet Emin Özkan, 26 yıldır cezaevinde, yargılanması sürmekte ve ısrarla tahliye edilmemektedir. Hiçbir kişisel ihtiyacını tek başına gideremeyen bir tutukludan bahsediyoruz.
Ama Adli Tıp Kurumuna göre cezaevinde bu tutsak cezaevinde kalabilirmiş.
Diğer yandan tahliyesi gelen hükümlüler, çeşitli disiplin cezaları gerekçe gösterilerek, hukuk dışı bir biçimde cezaevinde tutuluyor. Bu yaşananlar ağır bir insanlık suçudur. Tahliyeleri keyfi olarak durdurmak düşmanlık hukukudur. Umut hakkının dahi insanların elinden alınmasıdır. 30 yılını bitiren insanların tahliye olacakları akşam infazlarını yakmak, işkencelerin en tarifsiz hallerinden biridir. Kısacası zulümdür!
12 Eylül’ün darbeci, işkenceci ruhu bugün yeniden varlık göstermektedir. Bu mirası sahiplenen ise AKP iktidarının kendisidir. AKP İktidarı bilsin ki, dışarıda ve cezaevlerinde eş zamanlı sürdürdüğünüz toplumu çöktürme planınız başarıya ulaşmayacaktır. Sizden öncekiler de çok denedi, başaramadı siz de başaramayacaksınız.  

KÂĞIT TOPLAMA İŞÇİLERİNE BASKI

Görüyorsunuz; son günlerde çokça konu olan ve hepimizin gündemine gelen kâğıt toplama işçilerine denetim adı altında her gün baskın düzenlenmekte, çekçeklerine ve topladıkları atıklara el konulmaktadır. Bu işçiler, geri dönüşüm emekçileri, artık kullanılmayan ve çöplere atılan malzemeleri toplayarak hem geçimlerini sağlamakta, hem de atıkları geri dönüşüme kazandırarak çevrenin korunmasına destek olmaktadır. Böylece üretime de ciddi bir katkı sağlamaktadırlar.
Tıpkı Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı Sevgili Ali Mendillioğlu’nun dediği gibi bu insanlar ‘çöpten kurtulmanın mücadelesini veriyor, çöpe sahip çıkmanın değil’.
Oysa sosyal devletin yapması gereken, bu emekçilerin çalışma koşullarını düzeltmek, katı atık toplayıcılığını güvenceli iş kapsamına almaktır.  
Ülkenin bütün kaynağının birkaç yandaş şirkete aktığı, her yıl yasal düzenlemelerle vergi borçlarının silindiği; yolsuzluğun, talanın, rantın, hırsızlığın bir yönetim biçimi haline geldiği bu ülkede kâğıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır. Çünkü onlar çalmıyorlar, çünkü onlar alınteriyle, emekleriyle kazanmaya çalışıyorlar. Ankara’dan geri dönüşüm işçileri aramızda, kendilerine hoş geldiniz diyorum.

PANDORA BELGELERİ

Pandora belgelerinde de açığa çıktı; milyon dolarları yurtdışına kaçıranlar bu iktidarın yandaşlarıdır. Milyon dolarların istiflendiği ayakkabı kutularından pandoranın kutusuna geldiler. Evet, kutu açılmaktadır. Ayakkabı kutuları nasıl açıldıysa, pandora kutusu da yavaş yavaş açılıyor. Daha da açılacak ve gerçekler bir bir ortaya saçılacaktır. Kimler var? Saray’ı yapan Rönesans Holding de var, Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolar krediyi ödeyip ödemediği belli olmayan Demirören de var, Türkiye’yi tarumar eden Cengiz Holding de var, Çalık grubu da var. Var da var. En önemlisi ne biliyor musunuz? Hepsinin arkasında da AKP iktidarı var.  

EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Ne diyor AKP Genel Başkanı? Çalışanlar güya ücretlerinden memnunmuş.  Soruyoruz: Hangi çalışanlar? Saraydaki, etrafınızdaki çifter maaşlı çalışanlar mı? Tabi ki memnundur, hayatlarından ve aldıklarından. Yine ‘Halk sistemden halk memnun’ diyor. Hangi halk? Saraydakileri halk olarak görüyorsan mesele yok tabi ki. Görmeye devam et. Ama gerçek halkı da seçimlerde sandık başında cezanı verdiğinde görecek ve yaşacaksın. Bunu unutma. Markete gidiyor, halkın aklıyla alay edercesine fiyatlar gayet uygun diyor. Cebinde saray bütçesiyle değil de asgari ücretle her gün markete git bakalım fiyatlar uygun mudur değil midir yarattığın tabloyu görürüsün. Ekonomi çökmüş durumdadır.
Çıkmış bir de ‘Sistem tıkır tıkır işliyor’ diyor. İşleyen sistemin ne olduğu çok bir şekilde ortadadır. Talan düzeninizdir tıkır tıkır işleyen. Usulsüzlükleriniz, akçeli işlerinizdir tıkır tıkır işleyen. Yurt dışına para kaçırma faaliyetidir tıkır tıkır işleyen. Otomatiğe bağlanan zamlardır, vergi artışlarıdır tıkır tıkır işleyen. Yandaşlara dağıttığınız kamu ihaleleridir, haksız zenginleşmedir, liyakatsız atamalardır, israf ekonomisidir tıkır tıkır işleyen. Bir de yolsuzlukları gizleyen kumpas yargısıdır tıkır tıkır işleyen. İşte tek adam rejimi budur. Sevgili arkadaşlar. Kendilerine tıkır tıkır işleyen sistem kurdular, halka ise enkaz bıraktılar. Halk çaresizlik içerisinde artan fiyatlar ve zamlar karşısında hayatta kalma mücadelesi vermektedir.
Vicdansız ve zalim bir iktidarın zulmü her gün sokaklarda karşımıza çıkmaktadır. Geçenlerde görüntüleri yansıdı, AKP’li Kağıthane Belediyesi zabıtaları bir seyyar satıcıya hunharca saldırdı, linç etmeye kalktı. Seyyar satıcılara yönelik benzer uygulamalar İzmir’de de yaşanmaktadır. Alınteriyle ekmeğini kazanan insanlara saldıracak kadar bunların gözü dönmüştür. Tıpkı Soma’da maden işçisinin kafasına atılan tekme gibi. Bu iktidarın helaliyle rızkını kazanmaya çalışan insanlarla sorunu olduğunu biliyoruz. Çünkü bunlar haramilerin iktidarıdır.
Bakın asgari ücret, açlık sınırı olmuş. İşsizlik oranları almış başını gitmiş, Dolar neredeyse yüzde 10 barajı sınırına dayanmış. Elektrik, doğalgaz zamları nedeniyle halkı kara bir kış bekliyor. Hal böyleyken hiç utanmadan, sıkılmadan halk sistemden memnun diyebiliyorlar. Güya Avrupa’da kuyruklar varmış, halk yiyecek bulamıyormuş! Evet, doğrudur, ortada bir kuyruk var. Ama bu kuyruk yiyecek kuyruğu değildir. Bu kuyruk, yalan kuyruğudur. Yalanlarınız öyle arttı ki, kuyruk buradan taa Avrupa’ya kadar uzandı. Yazıklar olsun size diyoruz. Yazıklar olsun. Bu kadar yalanı …. Açlık bu ülkede, sefalet bu ülkede, çöpten ekmek toplayan insanlar bu ülkede, işsizlikten intiharlar bu ülkede, ama çıkmışlar insanların gözünün içine baka baka cam ekranlarından her gün yalan söylüyorlar! Sizin ne bu dünya da, ne de öbür dünyada yatacak yeriniz kalmamıştır. İnsanları ekmeksiz, aşsız ve işsiz bırakırken, öğrencileri de yurtsuz bıraktılar. Yurt için gece gündüz sokaklarda yatan öğrencilere terörist diyecek, onları gözaltına aldıracak kadar zıvanadan çıkmış bir iktidar var.

'İKTİDAR SAVAŞA SARILIYOR'

Güç kaybettikçe savaşa sarılan bir iktidar var. ‘Suriye’de gerekeni yapacağız’ diyerek yine savaş çığırtkanlığına başladılar. Bu iktidar, her uluslararası arenada itilip kakıldığında pazarlık gücü elde etmek için savaşa sarılmakta, zoraki muhataplık tesis etmeye çalışmaktadır. Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor. Halk geçim diyor, bunlar savaş diyor. Biz de diyoruz ki; halk sizi de istemiyor, savaş politikalarınızı da istemiyor ve artık ‘edî bese’ diyor. Artık yeter diyor.  
Evet. Bu değişimi hep birlikte başaracağız arkadaşlar.

 BÜTÇE SORUNU

Yine partimiz, yaz aylarındaki ‘HDP’liyiz her yerdeyiz’ kampanyası kapsamında il ve ilçelerin ardından tam bin 653 köy ziyareti gerçekleştirdi, köylülerin sorunlarını dinledi, dinlemeye devam edecektir. HDP her yerdedir. Her yerde olmaya devam edecektir. Buradan ziyaret ettiğimiz köylerdeki halkımıza selamlarımızı yolluyorum. Ayrıca bu ziyaretlerde yoğun emek sarf eden vekillerimize, PM üyelerimize ve il, ilçe yöneticilerimize emeklerinden dolayı teşekkür ediyorum. Evet, Türkiye’nin en yoksul kentlerinden, işsizliğin en yüksek olduğu yer olan Ağrı’dan ‘Halka bütçe’ diye seslendik. Dokunduğumuz her kesim bizlere acil değişim talebini iletmektedir. Bu sorumluluğu yerine getirmeye son derece inançlı ve kararlıyız. İşte halk için bütçe çalışmamız, ülkeyi nasıl yöneteceğimizin de ipuçlarıdır. HDP’ye inanın, HDP’ye güvenin diyoruz.

 KADINLARA SALDIRILAR

Bizler toplumsal cinsiyet eşitliğini toplumun her kademesine uygulamak için mücadele vereduralım iktidar ise kadının adını silmek için yargısıyla, medyasıyla, linçci güruhu ile dört bir koldan kazanımlarımıza çentik açmaya çalışmaktadır. Bildiğiniz gibi 18 yaşındaki İpek Er’e nitelikli cinsel saldırıda bulunan fail erkek yargı sayesinde serbestçe dolaşmaktadır. Peki, kime dava açılmakta, ceza verilmektedir? Sevgili Ezgi Mola, Sevgili Farah Zeynep Abdullah gibi sanatçılar hakkında ifade özgürlüğü haklarını kullanarak, kadınların intihara sürüklendiği, faillerin cezasızlıkla ödüllendirildiği bir ülke istemediklerini söyledikleri için davalar açılmaktadır. Bu davalarla bütün kadınlar tehdit edilmektedir.
Kadın katillerini koruyanlar; tecavüzcüleri, istismarcıları serbest bırakanlar; cezasızlık politikasını besleyenler; gerçeği haykıran kadınları susturmaya, şiddeti meşrulaştırmaya çalışmaktadır.  Gözdağlarınız, tehditleriniz, cezalarınız vız gelir tırıs gider. Kadınlar sizden korkmaz. Ama siz kadınlardan korkun! Çünkü iktidarınızın sonunu kadınlar getirecektir.
Evet, korktuğunuzu biliyor ve görüyoruz. Sevgili Başak Demirtaş bir televizyon kanalında konuştu diye Saray’ın talimatıyla önce RTÜK harekete geçirildi, ardından da aşağılık organize linç güruhları devreye girdi. Ve ‘Yalnız değilsin, milyonlarca kadın seninledir Sevgili Başak’ diyorum. Evet, Sevgili Başak Demirtaş, Sevgili Ezgi Mola, Sevgili Farah Zeynep Abdullah asla yalnız değildir. ‘Susmadık, susmayacağız’ diyen milyonlarca kadın ve Türkiye’nin demokratik vicdanı sizlerledir. Bunu da unutmayın diyoruz.
Linçleriniz, nefret siyasetiniz, erkek siyasetiniz bizi asla yolumuzdan alıkoyamayacaktır. Buradan Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Sevgili Nihal Yalçın’ı da kadınlar adına tebrik etmek ediyorum, selam ve sevgilerimi iletiyorum.

 'BU BOZUK DÜZENDEN KURTULMAYA ÇAĞIRIYORUZ'

Bundan tam 9 yıl önce 15 Ekim’de HDP’nin kuruluşunu ilan ettik. Çatı partisinden HDK’ye HDK’den HDP’ye kadar çok uzun tartışmalar, yoğunlaşmalar sonucu kurulan partimiz fikriyatıyla, örgütlenme modeliyle, kadın partisi olma kimliğiyle dünyada biricik olmayı başardı. HDP kurulduğu günden bugüne tüm saldırı ve kuşatmaya rağmen kartopu gibi büyümeye, güçlenmeye, toprağa kök salmaya devam etmektedir.  Çünkü bizler güçlü bir gelenekten, bu ülkenin devrimci, sosyalist, yurtsever geleneğinden, onların tarih önünde sayısız direnişinden beslenerek bugünlere gelmeyi başardık ve önümüzde upuzun yollar ve yıllar var, buna olan inancımız hiç bitmedi. Taa ki bu topraklar, halklarımız özgürleşene kadar.
İşte tam da bugün, tarihin bize verdiği görevlerden biri olan bu ülkenin demokratikleşmesi adına attığımız adım halen konuşulmaktadır. Açıkladığımız demokrasiye çağrı belgesi toplumsal muhalefetin önünü açan, onu demokrasi mücadelesine çağıran ve bu bozuk düzenden kurtulmanın yollarını tarif eden bir içerik taşımaktadır. Bu demokrasi çağrımız memleketin en uzak köşesinde bile yeni bir başlangıç yapmaya dair umut yaratmaya devam etmektedir. 9 yılda bizlere inanan, bizimle yol yürümekten geri durmayan halklarımız sayesinde büyük bir mücadele deneyimi biriktirdik. Bu deneyimimiz, bu ağır baskı ve ekonomik kriz şartlarında bir buz kıran gibi yol açmak için harekete geçmemizi söylemektedir.
Bizler bu ülkenin geleceğini inşa etmek, demokratik bir ülkenin temellerini atmak için kollarımızı sıvadık, bu yürüyüşümüz yeni başlamadı devam etmektedir. Buradan bir kez daha Kürtler, Aleviler, kadınlar, gençler, barınamayanlar, çalışamayanlar, emeği sömürülenler, onurluca bir yaşam için mücadele edip emeği gasp edilenler yani tüm ezilenlere, demokrasiden, adaletten yana olan tüm insanlara, halklarımıza bir kez daha çağrımızı yineliyoruz. Bu çağrı bizim, bu davet bizim. Çağrımız bazılarının düşündüğü gibi günlük siyasete cevap veya ilkesiz seçim tartışmalarına nokta koymanın ötesinde biz ezilenleri, biz sömürülenleri, biz yok sayılanları, kadınları, gençleri dışlayan sisteme dur deme ve hepimizin eşit yurttaş olması gereken Cumhuriyeti demokratikleştirme çağrısıdır.
Çağrımız, demokratikleşmediği için İttihat Terakki, 12 Eylül, 5 Kasım Darbesi ve nihayetinde tek adam rejimiyle somutlaşan ve farklı biçimlerde de olsa sürekli tezahür eden faşizme dur deme çağrısıdır. Çağrımız bir avuç rantçının, talancının, yağmacının, yalancının, tefecinin, mafyanın, yandaşın bu toplumun geleceğine ipotek koymasına son verme, kendi yaşamlarımıza, kendi geleceğimize karar verme ve insanca yaşama çağrısıdır. Çağrımız bugün çöken sistemin, çöken tek adam rejiminin toplum üzerinde bıraktığı enkazı hep birlikte kaldırıp, bu toplumu, direngen bir buğday başağı gibi yeniden yeşertmenin, yeniden büyütmenin, özcesi yeniden inşa etmenin çağrısıdır. Bu çağrı insan olmakta, onurlu, eşit ve adil bir yaşamda ısrar etmenin çağrısıdır ve bu ancak bunda ısrar edenlerin yani bizlerin bir araya gelmesiyle mümkündür. Bu mümkünün kıyısındayız, hep birlikte kürek çekmeye var mısınız?”