Dilan Taşdemir: 90’lı yılların uygulamaları güncellendi

Kültürel anlamda tasfiye siyasetinin izlendiğini belirten Taşdemir, “90’lı yıllarda yaşadığımız, asimilasyon, yok etme, baskı siyaseti bugün güncellenmiş durumda” dedi.

Dilan Dirayet Taşdemir, son günlerde Kürt sanatçıların yapacağı konser, tiyatro ve farklı birçok etkinliğin sistematik  yasaklanmasını, 1990’lı yıllardaki uygulamaların güncellenmesi olarak değerlendirdi.

Kürtçenin resmi olarak kabul edilmemesine rağmen özel alanlarda kendini koruduğunu ve dilin kültürel anlamda yaşatıldığını belirten Taşdemir, bu nedenle iktidarın bu kazanımları hedef aldığını söyledi. Faşist AKP iktidarının bir hikayesinin olmadığını ifade eden Taşdemir, barıştan, özgürlükten ve demokrasiden söz edemedikleri için şiddet göstererek varlıklarını koruduklarını kaydetti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, AKP-MHP faşist iktidarının siyasal ve kültürel anlamda izlediği yasakçı ve tasfiyeci uygulamaları ANF’ye değerlendirdi.

KÜLTÜRÜ YOK ETME SİYASETİ

Taşdemir, hem kültürel hem de siyasal anlamda yok etme siyasetinin izlendiğini şu ifadelerle anlattı: “Muhaliflere ve özellikle Kürtlere yönelik bir süredir çöktürme ve yok etme siyaseti izleniyor. Sadece siyaseten bir tasfiye yapılmıyor. En fazla kültürel olarak bir yok etme siyaseti izleniyor. Kürtçe dil, kültür ve gelenekleri üzerinde yıllardır zaten çok büyük baskılar, yasaklamalar vardı. Asimilasyonun her biçimi kullanıldı. Kürtler, bütün bu asimilasyon ve saldırı politikalarına karşı çok büyük bir direniş gösterdiler. Bu mücadele de belli bir kazanım getirdi. Hem yerel yönetimlerde, hem kültürel anlamda hem bilinç anlamında. Kürtçeyi her ne kadar yasakçı zihniyet resmi olarak kabul etmediyse de özel alanlarda Kürtçe kendi varlığını bir şekilde sürdürebildi.”

DİRENEN SANATÇILAR YOK SAYILIYOR

Aynur Doğan, Mem Ararat,  Metin-Kemal Kahraman gibi Kürt sanatçıların periyodik bir şekilde konserlerinin yasaklandığını hatırlatan Taşdemir, “AKP-MHP faşist iktidarının kendi hegemonyasını korumak için daha fazla baskıcı bir siyasi güce dönüşmesiyle son dönemlerde bu saldırılar arttı. 90’lı yıllarda yaşadığımız, asimilasyon, yok etme, baskı siyaseti bugün güncellenmiş durumda. Aleni bir şekilde sadece Kürtçe söyledikleri için müzisyenlerin konserleri yasaklanıyor, ahlaka aykırı denilerek kadınların konserleri yasaklanıyor. Daha önce kendileri de 20 yıldır iktidar olmalarına rağmen kültürel anlamda iktidar olamadıklarını söylemişlerdi. Kültürel anlamda kendileri bir varlık gösteremedikleri için sanata, edebiyata, müziğe direnme odağı yaratıyorlar. Kendi karşısında boyun eğmeyen sanatçıları karşı ekonomik olarak yok sayıyor” dedi.

İKTİDAR TEŞHİR OLDU

AKP’nin topluma anlatacak bir hikayesi olmadığını kaydeden Taşdemir,  “Barıştan, özgürlükten, demokrasiden bahsedecek konumda da değil. Bu nedenle varlığını şiddet üzerinden kuran ve şiddetini de gittikçe keskinleştiren bir parti. 7 Haziran’da 2015’ten günümüze kadar seçim arifelerinde saldırıların çok daha keskinleştiğini görüyoruz. Şimdi de seçime bir yıl var ve erken seçim tartışmaları da sürüyor. Hırsızlık, yolsuzluk, talan, mafya siyaseti yapan ve bu ilişkileri ciddi bir biçimde teşhir olmuş bir iktidar söz konusu. İçinde oldukları bu ciddi krizi toparlamak için sınır dışı operasyon, savaş, HDP’ye yönelik saldırılar gerçekleştirerek, kendine tehdit olarak gördüğü bütün dinamikleri tasfiye etmeye çalışıyor” diye konuştu.

Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de savaş siyasetenin hakim olduğunu ve faşist AKP-MHP iktidarının varlığını sürdürebilmek için Kürt sorununun çözümsüzlüğünden beslendiğinin altını çizen Taşdemir, şöyle devam etti: “Türkiye’de ve dünyada maalesef hala çok güçlü bir barış hareketi yok. Dünyada popülizm, sağ, erkek egemen, savaşçı anlayış hakim. Bu yüzden bu kriz kapitalizmin bir krizi olarak yansıyor. Türkiye’de de cumhuriyetin kuruluş kodlarıyla yüzleşecek, barıştan söz edecek bir dinamik yok. Direnen, Kürtlerdir ve sosyalistlerdir. AKP-MHP, 7 Haziran’da barış siyaseti açığa çıktığında şu an olduğu kadar rahat bir şekilde yolsuzluk, hırsızlık, ülke kaynaklarını talan edemeyeceklerini gördü. Çözümsüzlük üzerinden, milliyetçilik üzerinden kendini var eden iktidar, işte bu imkanlarını kaybetmek istemiyor” şeklinde konuştu.