Göçmenler için tablo daha kötü olacak

Gazeteci Ercüment Akdeniz, Avrupa Ortak İltica Sistemi’nin tamamı oylandığında Avrupa’da göçmenler için çok daha korkunç bir tablonun ortaya çıkacağını söyledi.

AB'NİN YENİ İLTİCA SİSTEMİ

Avrupa’nın hedefinin; sıfırlamanın mümkün olmadığı göçü minimal düzeyde tutmak olduğunu belirten Akdeniz, şunun altını çizdi: “Avrupa sadece bugününü değil, geleceğini garanti altına almak için bundan sonra Avrupa'da mültecilere yer yok, diyor.”

AB Başkanlığı ve Avrupa Parlamentosu'nun Aralık'ta üzerinde anlaşmaya vardığı yeni sığınma ve göç anlaşması Avrupa Ortak İltica Sistemi (CEAS) geçen Çarşamba günü Brüksel’de yapılan oylamada AP üyelerinin çoğunluğu tarafından kabul edildi. İltica prosedürlerinin dış sınırlarda da uygulanmasını mümkün kılan ve geri dönüşleri hızlandıran yasa paketi, büyük AB ülkeleri tarafından memnuniyetle karşılandı. Avrupa Ortak İltica Sistemi, üye devletlerin sığınma şansı az olan göçmenleri doğrudan ve ülkeye giriş yapmadan, dış sınırlardan geldikleri ülkelerine geri gönderilmelerine ya da güvenli üçüncü ülkelere sınır dışı edilmelerinin önünü açıyor. Yasalaşan bu sisteme göre neler yaşanacak, mültecileri neler bekliyor sorularının cevaplarını gazeteci-yazar Ercüment Akdeniz’e sorduk.

GÖÇMENLERİN PARÇA PARÇA CANINI ALIYORLAR

Akdeniz, tüm paktın henüz onaylanmadığına işaret ederek, şunları söyledi: “Avrupa Birliği Yeni Göç ve İltica Paktı, Avrupa'nın yeni göç stratejisinin ana rotasıdır. Bu, büyük ve madde madde oylanan bir taslak, hem Avrupa Birliği Komisyonu’nda hem de Avrupa Parlamentosu’nda. Bunlar sırayla oradan geçmek zorunda. Dolayısıyla bu ana rotanın taslağı olan Avrupa Birliği ve Yeni Göç ve İltica Paktı'nın bir alt yasası. Yani paktın tümü oylandığında göçmenlerin canına okunmuş olacak. Böyle de parça parça canını alıyorlar göçmenlerin.”

AVRUPA DEMOKRASİSİ İÇİN KIRILMADIR

Bu yasa çıkmadan önce taslağının Avrupa Birliği Komisyonu'nda çok sert tartışmalardan sonra kabul edildiğini hatırlatan Akdeniz, şöyle devam etti: “Özellikle sol kesimden geldi eleştiriler ama oradan geçirmeyi başardılar. Hatta o zaman Ylva Johansson, İçişlerinden Sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi gözyaşlarına boğulmuştu. Kendisi sağcı biridir. Bu bilgi şunun için önemli; yasa, 322-266 oyla geçmiş, mesela Avrupa Parlamentosu'nun sağ kanadı Avrupa Halk Partisi'dir (EPP- European People's Party) ama bu yasaya Sosyal Demokratlar (SD) ve Liberaller de destek verdi. Sosyal Demokratlar da bu suça ortak oldu. Bu Avrupa demokrasisi açısından büyük bir kırılmadır. Avrupa Parlamentosu iyice sağcılaşmıştır. Aşırı sağın galibiyeti vardır diyebilirim bu son yasada ve bunun arkası da gelecek.”

KELLE BAŞI MANTIĞIYLA BAKILIYOR

Akdeniz'den gelen göçmenlerin Yunanistan, İtalya, İspanya gibi ülkelerde kaldığını; oralardan itirazlar gelince Avrupa Birliği'ne onları yatıştırmak için bir çözüm olarak sunulduğunu belirten Ercüment Akdeniz, şunları ifade etti: “O çözüm de şu; diğer ülkeler göçü alacaklar, almayan ülke almadığı mülteci başına 20 bin euro verecek. Bu iki açıdan problemli. Bir kere kelle başı fiyat mantığıyla bakılıyor mültecilere. İkincisi mesela Yunanistan, İtalya ve İspanya’ya göre daha yoksul ülke. Yunanistan 20 bin euroları alarak daha çok mülteciyi tutup bir depo haline gelebilir. Balkan ülkelerine baktığımız zaman; örneğin Arnavutluk'tan tutun da Bulgaristan ve diğer ülkelere kadar onlar da daha yoksul oldukları için 20 bin euroların karşılığında göçmen talep edebilirler. Dolayısıyla Avrupa Birliği,  Türkiye, Libya, Fas'tan sonra kendi içinde göçmen adacıkları kuruyor, demektir.

İLTİCA SÜRESİNİ KISALTTILAR

Avrupa sınırlarına ayak basan sığınmacıların iltica sürecinin, bu yasayla kısaltılarak, 12 haftaya indirildiğini kaydeden Akdeniz, “Bu mümkün değil, çünkü bazen mültecilerin iltica süreçlerinde ülkelerinden dokümanları ve bazı evraklarını (zulüm gördüğüne dair) getirtmesi gerekiyor, bunun için de süreye ihtiyaç var. Bu maddeyle, evraklar ve inandırıcı belgeleri gelmeden mültecileri geri göndermeyi hedefliyor. Dolayısıyla Avrupa'ya bundan sonra çok daha az mülteci girebilecek” dedi.

ÇOCUKLARA BİLE PARMAK İZİ

Ercüment Akdeniz, uluslararası insan haklarına aykırı  uygulamaları öngören başka maddelere de işaret etti: “EuroDAC denen bir sistem var, bu bir veri tabanı. Bu veri tabanında mültecilerin parmak izleri, yüz görüntüleri dâhil olmak üzere hepsi Avrupa çapında bütün ülkelerde paylaşılacak. Verilerin sığınma yaptığı ülkede kalması gerekiyor. Veri paylaşımı her açıdan sakıncalı. Ayrıca çok daha beter bir şey getirmişler; çocukların da parmak izini alacaklar. Yani mültecilere fişliyorlar ve her mülteci artık suç işlemiş bir kişi muamelesi görecek. Bu da ötekileştirmeyi arttıracak. Bir de dışarı gönderilmeyen, yani sığınma başvurusu kabul edilenler, 6 ay sonra çalışmaya başlayabilecek. Bu da enteresan, çünkü burada bir süre kısaltması var. Bu da yaşlı Avrupa'nın özellikle öncü kapitalist merkez ülkelerin iş gücü açığını gidermek için yapılıyor.”

AB, MÜLTECİLERE YER YOK, DİYOR

Avrupa’nın hedefinin; sıfırlamanın mümkün olmadığı göçü minimal düzeyde tutmak olduğunu, üstelik sadece bugünkü göç hareketlerini gözeterek yapmadığını belirten Akdeniz, şöyle konuştu: “Avrupa Birliği, önümüzdeki 30 yılın, 50 yılın projeksiyonlarına bakar. Orada da Pasifik Savaşı olası ya da İran'a dönük bir müdahale ihtimali var ya da diyelim küresel sıcaklığın artışı ve kuraklık ve de buna bağlı göçler... Bunlar hep olduğu için çok daha büyük göçleri, geri ülkelerin üzerine yıkmak için böyle bir yasal düzenleme yapıyorlar. Avrupa sadece bugününü değil, geleceğini garanti altına almak için bundan sonra Avrupa'da mültecilere yer yok, diyor.

SIĞINMA PROSEDÖRÜ ASKIYA ALINABİLECEK

Bu yeni sığınma ve göç anlaşmasının oylanan bir maddesinin de ani sığınmacı akını gibi bir gelişme karşısında ülkelerin kriz durumu ilan etmesi ve sığınma prosedürlerini geçici olarak askıya almasına izin verdiğine dikkat çeken gazeteci yazar Ercümen Akdeniz, şunları ekledi: “Mesela İsrail-İran gerilimi büyüse ve bölgesel savaşa dönse ve özellikle İran'dan büyük bir göç akını başlasa Avrupa Birliği bu anlaşma uyarınca sığınma prosedürünü askıya alabilecek. Bu da akın, Türkiye'nin üzerinde kalsın ya da geri Avrupa dışındaki ülkelerde kalsın, ne yaparlarsa yapsın, demek. Oysa 1951 Cenevre Sözleşmesi'nin ana mantığı şudur; savaştan ve zulümden kaçanların sığınmaya ihtiyacı var. AB, savaş durumunda sığınma ve iltica hakkını ortadan kaldırıyor.”