DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Balıkesir’de düzenlenen Alevi Buluşması'na katıldı.
Alevi Buluşması'nda konuşan Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi:
Değerli canlar hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum, hûn bi xêr hatin li ser seran li ser çavan hatin. Ehlen ve sehlen bikum cemien. Kıymetli canlar, kiymetli yoldaşlar, ben bugünkü konuşmamı tasarlarken sabah bu operasyon olmamıştı. Bu sabah bir şafak operasyonuna daha uyandık. Geçmiş dönemde bizlerin başına gelen, yoğun bir biçimde neredeyse her sabah bir şafak operasyonuyla arkadaşlarımızın gözaltına alındığı, tutuklandığı bir dönemin ne yazık ki benzeri devam ediyor. Bugün sabahleyin Antalya, Adana, Adıyaman Belediye Başkanları ve beraberindeki arkadaşları gözaltına alındılar. DEM Parti olarak yaşanan bu operasyonların, seçilmişlere dönük, onları ve halkın iradesini yok sayan bu anlayışı kınadığımızın altını çizmek isterim. Bu operasyonları asla kabul etmedik, etmeyeceğiz. Bize yapıldı, başkasına yapılsın asla kabul etmeyiz, istemiyoruz da bunu. Bunun karşısında duracağız. Yarın Bursa’da programım vardı. Ancak ben ve Sayın Eş Başkanımız Sayın Tuncer Bakırhan bütün programlarımızı iptal ettik, yarın Ankara’da MYK’mızı bu gündemle ilgili olağanüstü bir şekilde toplayacağız ve bu gözaltılara karşı dayanışmamızı ve dayanışma mesajlarımızı en güçlü şekilde iletmeye devam edeceğiz. Mücadelemizi de en güçlü şekilde devam ettireceğiz bu böyle bilinsin.
Aleviler örgütlenir, sesini yükseltirse bu topraklarda kalıcı barışı tesis edebiliriz
Bugün barış ve demokratik toplum buluşmaları kapsamında Alevi canlarımızla, partili arkadaşlarımızla, kentin sakinleriyle bir araya geldik. Barış ve demokratik toplumu konuşacağız. Barışa da demokrasiye de çok ihtiyacımız olan bir dönemden geçerken bu buluşmaları çok kıymetli buluyoruz. Biz biliyoruz ki biz toplum olarak örgütlenirsek, bir araya gelirsek, Alevi canlar örgütlenirse, barış ve demokrasiyle ilgili sesini daha da yükseltirse, kadın arkadaşlarımız aynı şeyi yaparsa, farklı halklar ve inançlardan insanlar aynı şeyi yaparsa işte biz o zaman gerçek ve kalıcı bir barışı bu topraklarda tesis edebiliriz. O zaman gerçek bir demokrasiyle buluşabiliriz ve bunu istiyoruz. Bakın bugün demokratikleşmeden ve barıştan bahsettiğimiz bugünlerde 2 Temmuz'da Sivas katliamının yıldönümünü geride bıraktık. Sivas'taydık heyetimizle birlikte. Orada Madımak'ta diri diri yakılan canlarımızı andık, aradan yıllar geçti ama bizim Alevi katliamında yaşadığımız acılar hala yüreğimizde dipdiri. Ben burada bir kez daha sizlerin huzuruna Sivas'ta katledilen, diri diri yakılan bütün canlarımızı saygıyla minnetle anıyorum, unutmadık, unutmadık ve onları mutlaka yaşatacağız. Bu coğrafyada yaşanan bütün bu katliamlarla yüzleşmek dışında bir şeneceğimiz yok, özür dilemek ve helalleşmek dışında bir seçeneğimiz yok. Alevi canlarımızı bu coğrafyamızın geçici konuklarıymış gibi görmek yerine asli unsurları olarak görmek dışında bir seçeceğimiz yok. Eşit yurttaşlık temelinde bu topraklarda yaşayan farklı halklardan ve inançların bütün halklarının resmi olarak tanınması dışında bir seçeneğimiz yok. İşte bu gerçekleşirse Sivas'ta yitirdiğimiz canlardan, onların ailelerinden, Alevi toplumundan ancak gerçek anlamda özür dilemiş oluruz. Bir kez daha onları saygıyla minnetle anıyorum.
Bugün aynı zamanda insanlık tarihinde zulmün en kara günlerinden biri olan Hz. Hüseyin ve yoldaşlarının Kerbela'da katledildikleri gündür. Kerbela sadece tarihte yaşanmış bir trajedi değildir. Bugün de zalimle mazlumun, adalet ile zulmün, hakikat ile yalanın, vicdan ile zorbalığın karşı karşıya olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Başta Kerbela şehitleri olmak üzere yitirdiğimiz bütün canları rahmetle anıyoruz. Bizler barışı konuştuğumuz bugünlerde onurlu bir barışın tesis edilebilmesi için, kalıcı bir barışın tesis edilebilmesi için bu topraklarda yaşayan bütün farklı halklardan, inançlardan, mezheplerden insanların kendini bu barışın ve demokratikleşme sürecinin bir asil parçası olarak görebilmesi gerek. Bu gerçekleşmediği sürece bu topraklarda biz gerçek barışı inşa edemeyiz. Barış hepimizin ortak sorunudur. Barış sadece Kürdün sorunu değildir. Bu ülkede ve bu topraklarda savaşın, çatışmaların bitmesinin, akan kanın durmasının sağlanabilmesi için hepimizin tek yürek olup barışın sesini yükseltmemiz lazım.
Bakın katledilen Alevi canlarımız ve yine Şam yönetimi değiştikten sonra HTŞ’nin bir başka versiyonu ki şimdi Colani’nin isim değiştirmiş halinin Şam yönetimine gelmesiyle birlikte ne yazık ki içinde Sultan Murat Turgaylarının olduğu da söylenen bu kesimlerce desteklenen çok büyük bir Alevi katliamı gerçekleşti. Bakın son birkaç yüzyılın en büyük Alevi katliamı Suriye'de, Lazkiye’de, Hama’da, Humus’ta, Tartus’ta yaşandı. Ben birkaç hafta önce Süleymaniye'de bir kadın konferansına katılmıştım. Ortadoğu ve Kuzey Afrika Kadın Koalisyonu Konferansıydı. Suriye'den gelen kadın delegelerin içinde Lazkiye’den Arap, Alevi kadınları da vardı. Onlarla konuştuk. Orada neler yaşadıklarını, nasıl trajedi yaşadıklarını anlattılar. Çocuklarını mutfak dolaplarının tencere konan yerlerini boşaltıp oralara saklamışlar. Ve birçok ailenin çocuğu o mutfak tezgahlarının içinde katledildi. Onlardaki resmi rakama göre bu rakam 6 bin ama kadınların bize anlattığı onun iki katı. Suriye'de yaşanan bu katliamı asla kabul etmiyoruz. Türkiye’de bir dayanışma sergiledik, Avrupa Alevi Federasyonları çok önemli bir dayanışma sergiledi ama daha güçlü bir dayanışmaya ihtiyacımız var. Biz buradan bir kez daha ifade ediyoruz, Suriye’deki canlarımız yalnız değildir, yaşamını yitiren bütün canlarımızın önünde saygıyla eğiliyoruz. Onları asla ve asla yalnız bırakmayacağız.
Değerli arkadaşlar Alevilere dönük baskı ve asimilasyon politikaları ne yazık ki tarih boyunca katliamlar şeklinde oldu, gözaltı, tutuklamalar şeklinde oldu, Cemevine cümbüş evi diyerek oldu. En son bu iktidarın bu süreci getirdiği nokta ne oldu? Siz benden daha iyi biliyorsunuz. Aleviliği Turizm ve Kültür Bakanlığı'nın bir dairesine dönüştürdüler. Biz bunu kabul etmiyoruz, Aleviler bunu kabul etmiyor. Bizler Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın oyuncağı falan değiliz. Alevilik bir inançtır, Cemevleri bir inanç merkezidir. Ve bu resmi olarak böyle kabul edilmek zorundadır, başka çaresi yoktur bunun. Bakın Milli Eğitim’de müfredetta yapılan değişikliklere. ÇEDES projesiyle, maarif programıyla neler yapılmaya çalışılıyor? Alevilere dönük asimilasyon politikasını derinleştirmek istiyorlar. Bizleri inancımızdan uzaklaştırmak, öğretimizden ve felsefemizden uzaklaştırmak istiyorlar. Şuna inanalım ki değerli canlar, bu projeler ve bu yaklaşım fiili, gerçekleşmiş bir katliam kadar bizler için tehlikelidir. Bunun karşısında örgütlenmek, güçlü bir biçimde durmak dışında da bizlerin bir seçeneği yoktur.
Bugün Sayın Öcalan’ın İmralı'da gerçekleştirmiş olduğu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'nda işte bütün bunlar var. Alevi canlarımızın hakkı ve hukuku var. Türkiye'de yaşayan 72 milletin hakkı, hukuku, adaleti, eşitliği var. Bugüne kadar neredeyse her Allah'ın günü katledilen ve şiddet gören kadınların özgürlüğü ve eşitliği var. Geleceksiz bırakılmış olan gençlerin geleceği var bu çağrıda. Bu çağrıda işçinin, emekçinin, alın teri döktüğü halde evine bir sıcak ekmek götüremeyen o emekçilerin hakkı ve hukuku var. Bizler bu çağrıyı yalnızca Kürt halkı için yapılmış bir çağrı olarak asla görmeyelim. Bu çağrının sahibi, İmralı'dan verilen mesajda da bunu çok net ifade etti. "Biz bir toplum olarak bütünen örgütlenemezsek, bütünen herkes öz örgütlenmesini sağlayan mücadele alanlarının içine girmezse biz bu toplumu demokratikleştiremeyiz" diyor. Bunun için de şunu söylüyor, bizler evet silahları bırakın çağrısını yaptık, PKK buna karşılık verdi, silahları bırakıyorlar. Bir fesih kongresi gerçekleştirdiler ve bir silah bırakma süreci yaşanacak.
Yapılan yeni bir açıklamada bu ayın 10-12’si arasında Federe Kürdistan Bölgesinde silah bırakma merasimi gerçekleşecek. Buna Türkiye'nin bir çok kesiminden insan, temsilci, aydın, yazar, gazeteci, sol sosyalist örgütler, siyasi parti temsilcilerinin huzurunda uluslararası temsiliyetlerin katılımıyla silah bırakma süreci gerçekleşecek. Peki bu süreçten sonra ne olması gerekiyor? Devletin ve iktidarın adım atması gerekiyor. Biraz önce bu konferansımız başlamadan önce bir arkadaşımız yanıma geldi, "bizim cezaevinde bulunan yakınlarımız 30 yılı tamamladıkları halde infazı yakılmış" dedi. Bu talepler her yerden geliyor. Biz buradan devlete ve iktidara bir kez daha sesleniyoruz. Gerekli adımlar atılmalıdır. Sizler ifade ettiniz, kuş tek kanatla uçmaz diye. Şu an tek kanatlı giden bu sürecin ikinci kanadı takılacaksa, barış süreci çift kanatlı havalanacaksa somut adımlar atılmalıdır. Bu konuyla ilgili çok öncelikle ana muhalefet partisi olmak üzere yürütülen bütün operasyonlar durmalıdır. Seçilmişleri iki de bir gözaltına alıp muhalefeti paralize etmeye çalışmak, CHP'ye dönük farklı operasyonlar gerçekleştirmek barış sürecinde toplumun önemli bir kesimini sürecin dışına atmak demektir.
Oysa bizim barış anlayışımız en geniş toplumsal mutabakatla bir barışı gerçekleştirmektir. Bunun yolu da muhalefetin aktif bir şekilde katılımının sağlanması, muhalefetin sürecin ana öznelerinden biri haline gelmesidir. Atılacak diğer adımlar ise, bakın bugün yasal düzenlemelere ihtiyaç olmadan alınabilecek o kadar önemli adımlar var ki. Bunlardan biri AYM kararlarının hayata geçmesi. AYM kararları hayata geçerse başta Can Atalay milletvekilimiz olmak üzere birçok insan bundan faydalanarak cezaevinden çıkacak. Bir diğeri AİHM kararları. AİHM’in büyük daire karara Kobanî kumpas davası ile ilgili. Sevgili Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın içinde olduğu Kobanî tutsaklarının tamamının serbest bırakılması gerekiyor. Bunun için yeni bir yasa ihdas etmeye gerek yok. Bunun için sadece AİHM kararlarını hayata geçirmek yetiyor. Bu çağrımızı buradan yineliyoruz. Kobanî kumpas davasında tutukladığınız geçmiş dönem eş başkanlarımız ve bütün yoldaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.
Atılacak diğer önemli adımlar TMK’da değişiklik yapmaktır, infaz yasasında eşitliği sağlamak, özellikle siyasi tutsaklara dönük gerçekleşecek çifte standartlı hukuku ortadan kaldırmaktır. Bunlar atılacak hızlı ve önemli adımlardır. Bütün bunların yanında bu sürecin sağlıklı yürüyebilmesi için Sayın Öcalan'ın bir yaklaşımı vardı. Kendisinin talebi, Türkiye'deki birçok siyasi parti, parlamentoda temsili olan olmayan birçok demokratik kitle örgütü, Alevi temsilcileri, inanç grupların temsilcileri, kadınlar ve gençler yani her kesimle Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'nı konuşmak istiyor. Bunun için Sayın Öcalan'ın koşullarının düzeltmesi ve bu görüşmelerin sağlanması acilen hayata geçirilmesi gereken noktaların başında geliyor. Bizlerin bu sürece yaklaşımının böyle olduğunu bilmenizi isterim. Bu süreç hiçbir siyasi partinin dar manada seçim hesaplarına, çıkarlarına kurban edilecek bir süreç değildir. Türkiye topraklarında yüz yıldır devam eden bir sorun var. Bu sorunun adı Kürt sorunu, demokratikleşme sorunu. Bu sorunların çözümü ve Türkiye'nin demokratik bir cumhuriyetle buluşması için önümüzdeki engelleri kaldırmak zorundayız. Bu nedenle herkesin kendi öz örgütlenmesini en güçlü şekilde kuvvetlendirmesi gerek, demokratik mücadelemizi yükselterek bizim bu talepleri haykırmamız gerek. Bu seslerin bir bileşkesini oluşturmaya ihtiyacımız var. Bu buluşmalardaki en büyük amacımız farklı seslerden barışı ve demokratikleşmeyi yükseltmek ve bunların birer parçası olabilmeyi hep beraber umut ediyoruz, bunu amaçlıyoruz.
Türkiye'de bugün çok derin bir yolsuzluk var. Bugün CHP operasyonları konuşulurken bir gündem var ki hepimizin mutfağını yakmış olan, evlerimizde yürekten hissettiğimiz yoksulluk. Öyle bir derin yoksulluk ile karşı karşıyayız ki buna karşı çok güçlü mücadele yürütme zorundayız. Sesimizi çok yüksek şekilde ortaya koymak zorundayız. Aleviler toplumsal ve siyasal mücadeleler açısından muazzam birikime sahiptir. Demokratik toplum, komün ruhuyla ortak yaşam konusunda Alevilik çok önemli bir birikime sahip. Şeyh Bedrettin'in mülk Allah'ındır, kimsenin kişisel mülkü olamaz yaklaşımı günümüzde de önemini korumaktadır. Börklüce Mustafa'nın İzmir Karaburun Direnişinin özünde ortak yaşam, ortak üretmek ve ortak bölüşmek vardır. Torlak Kemal’in Manisa ve çevresinde yürüttüğü direniş yine aynı manada bir direniştir, aynı değere sahiptir. Kolektif üretim, ortak bölüşüm, dinler ve mezhepler arası eşitlik, kadınların sosyal ve kamusal yaşamda eşitliği ve aktif yaşamı işte Aleviliğin tam da demokratik toplum felsefesi budur. Bizim şimdi Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'nda ana yaklaşımımız felsemizi tam da özünü burada barındırıyor. Pir Sultan Abdal 72 millete bir göz ile bakmayan, halka müderris olsa da Hakka asidir der. Evet o yüzden bizler Hakka asi olmaya, eşit adil demokratik bir zeminde bir yaşamın inşasını direnişiyle ortaya koyan Alevi toplumunun bu sürece ses ve soluk oluşu çok kıymetli olacaktır. Çünkü yaşamsal felsefe hayatlarında özümsemiş olduğu felsefenin ta kendisidir Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı.
Bizler bugün bu süreci devam ettirirken önümüzdeki günlerde oluşturulacak olan bir komisyon var. Sizler de kamuoyundan takip ettiniz. Bu komisyonun çok acil bir biçimde oluşması, Türkiye’de barışın ve demokratikleşmenin tesis edilmesi için adımların atılması çok önemli. Biz bu adımları devletten ve iktidardan bekliyoruz ama aynı zamanda bizler müzakereyi en güçlü şekildeki bir mücadeleyle desteklemek zorundayız. Mücadele yürütmezsek barışı ve demokrasiyi hiç kimse bize altın tepsiyle sunmayacak. Bakın bu süreç oturulmuş masa başında madde madde anlaşmanın sağlandığı bir süreç değil. Tüm dünya deneyimlerinden son derece farklı bir süreç. O yüzden mücadelenin müzakereyi güçlendirmesi gereken bir süreç. Burada ben bütün canlarımıza, bütün değerli halklarımıza; kadınlara, gençlere, işçilere,emekçilere, insan hakları savunucularına buradan çağrımızı bir kez daha yineliyorum. Gelin Barış ve Demokratikleşme Sürecini hep birlikte örgütleyelim. Hep birlikte kendi öz örgütlenmemizi güçlendirelim, hep birlikte öz örgütlememizi barış ve demokratikleşmeyle bağlarını kurarak bu hattı güçlendirelim. Gelin ikinci yüzyılda Türkiye Cumhuriyetini demokrasiyle buluşturalım, demokratik cumhuriyeti hep beraber inşa edelim. Bunun için örgütlenelim ve mücadele edelim."