Devlet aklı mı?

Öcalan, “Donmuş bir akıldır her iktidar ve devlet” diyor. AKP-MHP iktidarı tam da bu durumu yaşıyor; donmuş bir akılla hareket ediyor. Topyekun saldırıyla kurtulacağını sanıyor ama yanılıyor.

Önder Öcalan’ın görüşmelerinde belirttiği bir kavram olarak gündeme girdi devlet aklı. Bugün somutlaştığı haliyle devlet aklı nedir, nasıl işliyor?

Türk devletinin keşif uçakları Libya’da düşürülüyor. Suriye’nin İdlib kentindeki noktaları vuruluyor.

Suriye sınırında sınır güvenliği amacıyla ABD ile yaptığı görüşmeler istediği şekilde sonuçlanmayınca Rojava’ya gidemedi, ABD ‘Müşterek Harekat Merkezi’ kurma adına Urfa’ya gitti.

Türkiye, Akdeniz hattında büyük bir tecridi yaşıyor. Sağı solu mültecilerle tehdit etmek de tecridi aşmasına sağlayamıyor.

Ordusu tek başına operasyon yapamıyor. ABD keşifleri olmazsa tek adım atamıyor. Kendileri, bir yıldır “TSK ve MİT ortaklığıyla” diye açıklama yapıyor.

Tüm bunlar, içinde bulunduğu durumla birlikte devlet aklının nasıl işlediğini, ne sonuçlar aldığını da gösteriyor.

Devlet aklının pratikleşmesinin sonucu olarak tüm Ortadoğu’da tecrit oldu. Büyük bir siyasi, askeri ve ekonomik sıkışmayı yaşıyor. AKP iktidarı boyunca yaşanan devletin yeniden yapılanması, giderek MHP iktidarıyla birleşti ve tam bir akli kötürüm haline düştü. Osmanlı için söylenen hasta adam tanımı yetmiyor, çünkü şimdiki adam “kötürüm adam.”

AKP-MHP iktidarının, böyle bir siyasal kötürümlükten kurtulmak için yaptığı nedir? Buldukları ‘muhteşem’ hamle,  Kürtlerin siyasi iradesine saldırmak oldu. Amed, Van ve Mardin belediyelerini gasp edip her halleriyle düşük kalibredeki devlet memurlarını  kayyum olarak atadılar. ‘Kayyum’ denilerek tüzel kişilik kazandırılan bu şahıslar, devlet yetiştirmesi en karaktersiz, en kirli, insani hasletlerden soyutlanmış kişiliksizlerdir. AKP’nin zihniyeti gereği açgözlülükte olduğu gibi Kürt düşmanlığında sınır tanımayan unsurlardır. Zaten böyle olduklarından dolayı kayyum olarak atandılar.

Devletin küçük ortağı ama iktidar aklı olan Devlet Bahçeli, gasp saldırısının emrini veren bakanı kutladı. Kutlanan bu gaspın alt kalemleri olarak hırsızlık, katliam, fuhuş, tecavüz, uyuşturucu ya da toplumsal ahlaki değerlerin tamamının ayaklar altına alındığı her türlü saldırıyı görmek zor değil. Zira, kayyumlar süreci, Bakurê Kurdistan’da ahlaki değerlere her türlü saldırının yapıldığı, uyuşturucu kullanım yaşının artık tek basamaklı rakamlara indiği dönemlerdi. Devletin Kürtlere hizmeti budur. Devlet aklının, iktidar aklının, Kürtlere reva gördüğü tek şey saldırıdır.

Öcalan, “Donmuş bir akıldır her iktidar ve devlet” der. AKP-MHP iktidarı tam da bu durumu yaşıyor; donmuş bir akılla hareket ediyor. Ortadoğu ve dünyadaki sıkışmışlığını ve uçurumun kenarında kalışını, Kürtlere saldırarak; ülkeyi Kürtlere, çocuklara, kadınlara ve emekçiye işkencehaneye dönüştürerek; faşizmi yükseltip milliyetçiliği zirveye taşıyarak kazanacağını sanıyor.

Devletin, bu uygulamaları vacip gören aklıyla hiçbir şey kazanamayacağı kesindir. Çünkü başta Kürtler, tüm demokrasi güçleri, bu soykırım saldırısı karşısında net tavrını koydu.

Amed’de yarım milyondan fazla insan Selçuk Mızraklı’ya oy vermiştir. Bu yarım milyonun sokağa çıkması AKP-MHP’nin üzerine devrilmesi demektir. İktidarın en korktuğu şey Kürtlerin serhildana kalkmasıdır. Bundan dolayı, iki kişi elini kaldırsa yüzlerce polis oraya saldırmakta, tüm stokları oraya dökmektedir. AKP, yıkım korkusu yaşıyor.

Kayyum gaspını Kürtler dışında farklı çevreler tarafından da ilk kez eleştirildi. Bu durum önemlidir, ancak bu gasp büyük olduğundan ve Kürtlere ilk kez böyle bir saldırı olduğundan değil bu tutumlar. Artık öyle bir hale geldi ki, AKP-MHP faşist iktidarı, Türkiye’deki herkesi tehdit ediyor. Hiç kimsenin yaşam güvencesi kalmadı. Bu kaygı da belirleyici oldu..

AKP-MHP iktidarı için artık ne düşmanlarının sakınacağı ne de dostların savunacağı bir şey kaldı. İşte son günlerde eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yoklamaları da bunun eseri.

Türk devleti, Kürtler üzerindeki her yönlü soykırım uygulamalarıyla kendi varlığını kalıcılaştıracağını sanarak büyük yanılgı içindedir. Bu saldırılar, Öcalan’ın çözümde ısrar yaklaşımına karşı iktidarın verdiği cevaptır. Kürtler üzerinde soykırım saldırılarını arttırmak, Öcalan ile görüşmeleri istikrarsız seyirde, hukuktan ve siyasal realiteden uzak bir şekilde gerçekleştirmek, uçurumdan kurtarmayacak, tam tersine daha da gerilemesini, hatta AKP-MHP iktidarının uçurumdan düşmesini getirecektir.