Erdoğan’ın cephanesi: Ortadoğu’nun insanları, Avrupa’nın köleleri

AKP-MHP iktidarı, mülteciler sopasını elinde tutmuş, bir yandan Avrupa’yı tehdit ediyor, bir yandan da Kürdistan’daki soykırımı uluslararası zemine bağlamaya çalışıyor.

Soykırımcı Türk devlet faşizminin Kürt inkarına dayandırdığı beka zihniyeti tüm bölgeyi etkiliyor. Dört parçaya bölünmüş olan ve en fazla nüfusunun Türkiye devleti sınırlarına alındığı, diğer üç parçanın da Türkiye’ye sınır olduğu Kürt ve Kürdistan gerçekliği, her durumda Türkiye’nin karşısına çıkmaktadır. Kürt gerçeği, Türkiye için bir kaçınılmazlıktır. İnkar ettikçe sömürgeci bir devlet olarak dünyanın karşısına çıkmakta, kabul ettiğinde kendi bekasını tehlikede görmektedir.

Kürt toplumunun özgür ve demokratik koşullarda yaşamasının Türk inkarcı soykırımcı zihniyet tarafından kabul edilmediği bir gerçek. Öyle ki, Türkiye Kürt inkarını tamamlayabilmek ve kendi bekasını, faşist zihniyet üzerinde inşa etmek için tüm bölgeyi ateşe atmakta kusur görmemektedir.

Soykırım sistemleri insanları yok etmeyi, bitirmeyi, varlığına son vermeyi hedefler. Türk faşizminin uyguladığı soykırım bu anlamda farklıdır. Türk faşizmi tüm Kürtleri yok etmeyi, kalanları da TRT Kurdi formatına dönüştürüp ucubeleştirmeyi, kendi diliyle kendine düşman ruhsuz bedenler oluşturmayı hedefler. Bu haliyle, Türk faşizminin uyguladığı kültürel soykırım dünyada benzeri görülmemiş bir soykırımdır.

Erdoğan-Bahçeli iktidarı soykırım yürütüyor. Kürt sorununda çözüm olasılıklarını bulunmaz tasfiye fırsatı olarak kullandı ve bu durumu da ‘ustalık’ dönemi olarak adlandırdı. Şimdi o ustalık üzerine inşa ettiği sermayesi iflasla yüzyüze. Ancak yine de ‘bir ihtimal, kurtarabilirim’ edasıyla Kürtler üzerinde uyguladığı soykırımını dünya devletlerine kabul ettirmenin çabasındadır.

Erdoğan’ın ustalığını, kendi ülkesindeki insanlara her türlü baskıyı uygulayarak artık komşu ülke insanlarını başka sistemler karşısında silah olarak kullanmasındadır. Bugün Avrupa açısından en büyük tehdit Erdoğan’ın “kapıları açarım” sözüne şifrelenmiş. Komşuda savaş çıkarıp kendi sınırına insan yığmak ve başka ülkeleri de bu mülteciler üzerinden tehdit ederek komşudaki demografyayı şekillendirme savaşını sürdürmek, Erdoğan-Bahçeli faşizminin temel politikasıdır.

Erdoğan’ın dillendirdiği “Kürt soykırımını kabul etmezseniz sınıra yığdığım Arapları Avrupa’ya yönlendiririm” tehdidi, bir yandan Kürtler üzerindeki kültürel soykırımı, bir yandan da Avrupa’daki mülteci korkusu ve Arap sevmezliğini de gösterir. Araplar, tüm Avrupa’da sistemdışıdır. Arapların sistemin inşacı gücü olduğu tek zihniyet, Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik konfederalizmdir. Ortadoğu insanına karşı nefret suçuyla dolu Erdoğan sözleri, sadece Erdoğan’ın değil, hegemonik sistemlerin yaklaşımını ortaya koyar.

Konu bununla da bitmiyor.

  1. Erdoğan mültecileri kendi ülkesine çekerek ucuz işçilik yarattı. Türkiye’deki işsizlik ve ucuz işçilik düzeyi tüm ülkeyi etkiliyorken, mültecilerin kölelik koşullarında çalıştırılması sömürünün başka bir boyutudur.
  2. Erdoğan mültecileri Türkiye’ye çekerek milliyetçiliği körükledi ve Türkiye’de Arap düşmanlığını derinleştirdi. Bir yandan AKP-MHP iktidarında fuhuş, uyuşturucu başta olmak üzere her türlü toplum karşıtlığı körüklendi, bir yandan da tüm bu durumları “Suriyeliler” adı altında Arapların, kimi zaman da Kürtlerin suçlanması yoluyla, toplumlar arası düşmanlığı körükledi.  
  3. Erdoğan “Suriyeli” kimliğini itibarsızlaştırdı. Bugün Suriyeli kimliği altında yaşayan, Arap, Kürt, Ermeni, Süryani ve diğer halklardan insanların bu yolla aşağılandı, ötekileştirildi, onlardan nefret edildi. Türkiye’deki işsizlik durumu, Suriye’den gelen insanların ucuz işçilikten geri koşullarda çalışmayı kabul etmesini getirdi. Türkiye’deki Arap algısı “pis, kirli, ahlaksız, kültürsüz, cahil” iken şimdi bu algı daha da körüklenmiş ve Suriye insanına ‘elindeki ekmeğini kapacak olan rakipler’ olarak bakılmaya başlanmıştır. 

Ortadoğu’nun insanları, tüm Avrupa ülkelerine her an mermi atabileceği bir silah olarak Erdoğan’ın elinde, cephane olarak tutuyor. Suriye, Türk faşizminin cephaneliği haline getirilmiş. Erdoğan’ın Bahçeli ile birlikte yürüttüğü İttihat Terakki zihniyetinin kirli emelleri savaş odaklıdır. Savaştan besleniyor. Yürüttüğü savaşın temel taktiklerinden biri demografya değişimidir. Temel stratejisi, Kürtsüzleştirmedir. Erdoğan tüm siyasetini mülteciler üzerinden yaptığı şantaja dayandırıyor. Şantaj, anlamı gereği ahlaksızlıktır. Şantajın her türlüsü, yapanda ahlak yıkımı yaratır. Uygulanan kişinin zayıflık olarak görülen durumlarının-koşullarının ona karşı kullanılmasını tanımlar. Türkiye’nin temel siyasetinin şantaj üzerine kurulduğunu herkes bilmektedir.

Adana, Antalya, Hatay ve Kuzeybatı Kürdistan’dan Antep gibi illere çekilen mülteciler, bu iller kısmen sanayi illeri olduğundan ucuz işgücü olarak kullanılıyor. Yine tüm Türkiye’ye yayılarak kentlerde kötü koşullarda çalıştırılıyor, kölelik sınırlarında tutularak emekleri sömürülüyor.

AKP-MHP iktidarı, mülteciler sopasını elinde tutmuş, bir yandan Avrupa’yı tehdit ediyor, bir yandan da Kürdistan’daki soykırımı uluslararası zemine bağlamaya çalışıyor. Avrupa’ya, Türkiye’nin Kürdistan’da uyguladığı soykırımı kabul etmesi dayatılıyor, kabul etmezse mültecileri Avrupa’ya gönderme şantajı yapılıyor. Arapların, içinde DAİŞ çeteleri, çete yakınları da olmak üzere sınır bölgesine yerleştirilerek Kürdistan’ın Kürtsüzleştirilmesi amaçlanıyor. Kürt ve Arap toplumsallığına saldırılıyor. Kürdistan’ın parçalanmışlığı, Araplaştırmadan öte çeteleşmeyle tamamlanarak Kürt soykırımına uluslararası dayanak aranıyor.

Erdoğan’ın tek şartı, Kürtlerin Rojava’da statüsüz bırakılmasıdır. Bunun için Suriye haritasında Kürt bölgelerin işgalinin grafiklerini hazırlayıp BM’ye sunmaya cesaret etti. Dünya güçlerinin buna karşı koymaması, Avrupa’nın Türk devlet faşizminin yürüttüğü soykırımlara ortak olması demek olacaktır.

Avrupa’nın kendi çıkarları için ve şantajdan en ucuz kurtulma yolu olarak faşist Türk iktidarının dayatmalarını kabul etmesi karşısında Kürtler direnişi yükselterek Rojava’da Kürtlere statü yaratacaktır. Bunun için her türlü mücadele yöntemini kullanacaklardır.

Kürtler, Rojava’daki tüm direnişleriyle, özelde de DAİŞ karşısındaki direnişle Suriye başta olmak üzere tüm Ortadoğu’da bir çizgi yarattılar. Bu direniş çizgisine tüm dünyadan devrimciler katıldı ve devlet dışı toplumsal varoluşun umudunu somutlaştırma çabasına giriştiler. Bu tarihsel direnişlerin sonucunun, Türk faşizmine teslim edilmesini beklemek büyük yanılgı olacaktır. Kürtler, kendi özgürlüklerini inşa etmenin ve statülerini yaratmanın önemini bildikleri kadar demokratik bir Suriye’nin inşasında Kürtlerin rolünün de farkında. Bu bilinçle yaşamı örüyor, bu bilinçle direniyor, bu bilinçle Şam’dan Efrîn’e kadar tüm Suriye’de demokratik özerklik temelinde yaşamlarını inşa etmenin, haklı ve onurlu mücadelesini veriyorlar. Kürtlerin temel gündemi, Kürdistan’a özgürlüktür. Ve kazanacakları kesindir.