Heftanîn’i savunmak için seferber olmak

Açık ki Heftanîn savunmasının Kürtler açısından anlamı ve önemi hayati düzeydedir, varlık ve özgürlük sorununu içermektedir. Dolayısıyla buna zayıf ve parçalı yaklaşım söz konusu olamaz.

Yaklaşık bir aydır silahlı çatışmalar Heftanîn alanında yoğunlaşmış bulunuyor. Gerçi dört parça Kürdistan’ın ve Türkiye’nin her alanında, dağında ve kentinde çatışmalı bur durum yaşanıyor. Ancak 14-15 Haziran gecesi TC ordusunun Maxmûr ve Şengal dahil Medya Savunma Alanlarına yönelttiği kapsamlı hava saldırısı ardından giriştiği karadan işgal saldırıları sonucunda bir anda Heftanîn silahlı çatışmanın merkezi haline gelmiş durumdadır.

Bu temelde bir aydır TC ordusunun her türlü teknik gücü kullanarak Heftanîn alanına yönelik saldırısı sürmektedir. Bir yandan uçak, helikopter, tank ve top ile alanı bombardımana tutarken, bir yandan da stratejik tepelere indirmeler yaparak alanı işgal etmeye çalışmaktadır. Buna karşı HPG ve YJA-Star gerillalarının kelimenin tam anlamıyla kahramanca düzeydeki direnişi gelişmekte, PKK gerillası Güney Kürdistan topraklarının TC ordusu tarafından işgal edilmesini engellemeye ve Güney Kürdistan’ı savunmaya çalışmaktadır.

Türk özel savaş basını işgalin başında ‘Kahraman Mehmetçik’ edebiyatını ayyuka çıkartsa da, pratik kendi öngördükleri gibi gerçekleşmiyor olacak ki, giderek psikolojik savaşın dozajını azaltmış gözükmektedir. Buna karşı gerilla kaynakları her gün işgalci-faşist orduya vurulan darbelerin kabarık bilançosunu vermektedir. ‘Cenga Heftanîn’ direnişinin bu temelde daha güçlü geliştiği ve gerilla tarafından işgalci-faşist Türk ordusuna ciddi darbelerin vurulmakta olduğu anlaşılmaktadır. HPG ve YJA-Star gerillaları tarafından işgalci-faşist TC ordusuna Şubat 2008 Zap olayına benzer yeni bir hezimetin de Heftenîn’de yaşatılmakta olduğu görülmektedir.

İşgalci-faşist TC’nin son Mexmûr, Şengal ve Heftenîn saldırısı Ortadoğu’da ve dünyada da yoğun olarak tartışılmaktadır. Özellikle devrimci-demokratik güçler, sol çevreler, kadın ve gençlik hareketleri söz konusu işgal saldırılarına karşı çıkmakta ve Kürdistan Özgürlük Gerillasının kahramanca direnişini desteklemektedirler. Özellikle Arap sahasında devletçi güçler tarafından da söz konusu işgale karşı kısmi bir itirazın gelişmekte olduğu görülmektedir. Başta Mısır, Irak ve BAE olmak üzere çeşitli Arap devletlerinden kınayıcı açıklamalar gelmiştir.

Heftanîn işgalinin doğal olarak en çok Güney Kürdistan’ı etkilediği görülmektedir. Bunda Xakurkê işgali ile TC Devletinin sivil alan gözetmeksizin Güney Kürdistan’a yönelttiği hava saldırılarının yarattığı etki önemli rol oynamaktadır. TC Devleti neredeyse her gün Güney Kürdistan’da sivil katliamı yapmakta ve gerilla hedeflerine saldırmaktadır. Bu durum, başta gençler ve kadınlar olmak üzere her kesimden Güney Kürdistan toplumunda infial düzeyinde etki yaratmaktadır. Özellikle Şeladizê halkının serhildana kalkışı bu duruma öncülük etmektedir. Halktan gelen baskı sonucunda Güney Kürdistan Bölge Yönetimi ve çeşitli örgütler bazı açıklamalar yapsalar da, bunların çoğunluğu muğlaktır ve işgalci TC yanlısıdır. Yani Güney Kürdistan Bölge Yönetimi sorumluluğu altında gördüğü toprakları savunmamakta ve hatta işgalcileri haklı gösterecek bir yaklaşımın sahibi olmaktadır.

Böyle bir ortamda, genelde Güney Kürdistan ve özel olarak da Kandil gençliğinden Heftanîn’i TC işgaline karşı savunmak için seferberlik çağrısı gelmiştir. Hatta söz konusu savunmayı Kürdistan’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü düzeyinde gören açıklamalar bile olmuştur. Belli ki gençliğin iktidar kirine ve çıkar hesabına bulaşmamış beyni ve yüreği Heftenîn işgalinin Kürt varlığı ve özgürlüğü açısından nasıl büyük bir tehlike oluşturduğunu açık bir biçimde görebilmiştir. Bir kez daha doğruyu görenin gençlik gerçeği olduğu açığa çıkmıştır.

Öncelikle söz konusu gençlik tutumunu kutlamak gerekir. Kuşkusuz her Kürt yurtseveri Güney Kürdistan gençliğinin yaptığı Heftanîn’i savunma seferberliğine canı gönülden katılır. Aslında bu seferberlik çağrısını dört parça Kürdistan ve yurtdışındaki tüm Kürt gençliğine yapmak ve her alanda faşist-soykırımcı TC saldırganlığına karşı seferberlik düzeyinde mücadele etmeyi öngörmek gerekir. Yine bu seferberlik çağrısını başta işgale karşı silahlı savunma direnişi olmak üzere her alandaki pratikleşme düzeyinde yürütmek önemlidir. Yani sadece çağrı olarak kalmamalı ve imza toplamak gibi pasif pratiklerle yetinmemelidir, tersine anı anına pratikleşmeli ve esas olarak da silahlı savunmayı öngörmelidir. Çünkü işgalcilik ancak böyle durdurulabilir ve kırılabilir.

Diğer yandan, böyle bir seferberlik tutumunun Heftenîn işgaline karşı gelişiyor olması da gayet anlamlıdır ve anlaşılırdır. Çünkü adeta Heftanîn işgali bardağı taşıran son damla olmaktadır. Tekil değil, kendisinden önce gerçekleşen birçok işgal saldırısının sonuncusu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, Heftenîn işgalini ve buna karşı başarılı direnişi kesinlikle önemsemek gerekir. Bunu sadece bir bölgede yaşanan olay olarak görmemek, Kürdistan bütünlüğü içinde ve bu bütünlüğü temsil eder düzeyde ele almak gerekir. Gerçekten de Heftenîn savaşı, faşist-soykırımcı TC işgalciliği ile buna karşı Kürdistan varlık ve özgürlükçülüğü arasındaki bir savaş olmaktadır. Bu konuda Heftanîn adeta belirleyici özellikler taşıyan alanlardan biridir.

Dikkat edelim, Heftanîn’i işgal saldırısı, Rojava’da Serêkaniyê ve Girê Sipi’nin işgali ardından gelmektedir. Onlar da 2017-18 kışındaki Efrîn ve Xakurkê işgali ardından gelmişti. DAİŞ’in Reqa’da yenilgisinin hemen ardından Kürt karşıtı güçler Kerkük, Efrîn ve Xakurkê saldırılarını gündeme getirmişti. Tüm bunların da Cerablus ve Bab işgaline, Cizre ve Sur katliamlarına, yine 5 Haziran 2015 Amed, 20 Temmuz 2015 Suruç ve 10 Ekim 2015 Ankara katliamlarına dayalı olarak geliştiği açıktı. Bunların temelinde de 5 Nisan 2015 tarihinde İmralı görüşmelerinin sona erdirilmesi ve 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısının kararlaştırdığı ‘Çöktürme Eylem Planı’ vardı.

Gerçekten de 30 Ekim 2014 tarihli MGK toplantısını ve aldığı kararları önemsemek gerekiyor. Burada kararlaştırılan ‘Çöktürme Eylem Planı’nın Kürt soykırımı açısından yeni bir konsept olduğu gerçeğini görmek gerekiyor. Yeni amaçları, hedefleri, tarzı olan yeni bir soykırım planına işaret ediyor. Örneğin bu planın birinci hedefi de PKK’nin imha ve tasfiye edilmesidir; ancak hedefi sadece bununla sınırlı kalmamakta, bir daha PKK gibi bir özgürlük hareketinin ortaya çıkmasına izin verecek tüm zeminlerin yok edilmesini de hedeflemektedir. Yine Kürdistan’ın ortasında bir tür tampon bölge oluşturulmasını hedeflemektedir; ancak bu, 1985 sonrası olduğu gibi mevcut sınırların iki yakasında beşer kilometrelik alanı boşaltma biçiminde öngörülmemektedir. Bu planda Efrîn’den Xakurkê’ye kadar sınırın iki yakasında otuzar kilometrelik alanı, toplamda 60-70 kilometre derinliğindeki bir alanı işgal etme, buraları Kürtsüzleştirme ve dünyanın dört bir yanından toplanan çeteleri buralara yerleştirerek bu alanda bir faşist çete-terör sistemi yaratma hedefi vardır.

Eğer başarılabilirse, bununla öncelikle PKK imha ve tasfiye edilecek, Rojava Kürdistanı’nın tamamı ile Başûrê Kurdistan’ın önemli bir kesimi işgal edilecek, Mardin ve Botan alanları Kürtsüzleştirilecek, buralara devşirme bir faşist çete-terör gücü yerleştirilecek, böylece Kürdistan’ın coğrafi ve toplumsal bütünlüğü yok edilerek Kürt soykırımı tamamlanacak ve alan sıkı denetim altına alınacak, bu çete-terör gücüne dayanılarak Ortadoğu etki altına alınmaya ve dünya terörle tehdit edilmeye çalışılacaktır.

Faşist-soykırımcı TC’nin bugün Heftanîn’e yönelttiği işgal saldırısının esas hedefi işte budur. Eğer başarabilirse, TC Devleti işte bu planı hayata geçirmeye çalışmaktadır. Söz konusu planlı saldırının öncelikli ve esas hedefi PKK ve Kürtler olmakla birlikte, aslında tüm Ortadoğu ve dünya hedef kapsamı içindedir. Dolayısıyla özelde Heftenîn işgaline karşı direniş, genelde ise faşist-soykırımcı TC’nin tüm işgal saldırılarına karşı direniş öncelikle Kürt halk varlığını ve Özgürlük Hareketini savunmayı içerse de, genelde de Ortadoğu demokrasisini ve özgür insanlığı savunmayı içermektedir.

Açık ki Heftanîn savunmasının Kürtler açısından anlamı ve önemi hayati düzeydedir, varlık ve özgürlük sorununu içermektedir. Dolayısıyla buna zayıf ve parçalı yaklaşım söz konusu olamaz. Bu konuda değil düşmana hizmet etmek, yurtseverlik açısından herhangi bir muğlaklık bile yaşanamaz. Tüm Kürt yurtseverliğinin ve Ortadoğu demokratlığı ile özgür insanlığın Heftenîn savunmasına seferberlik düzeyinde yaklaşması ve katılması gerekir. Gerçek Kürt yurtseveri ve demokrat-özgür insan ancak böyle olunabilir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika