Soykırım, ihanet ve Kürdistan davası

Başur hükümetinin tüm devletlerle girdiği ilişkide takındığı sindirilmişlik tavrı, Kürdistan davasına, özgür toplum ve demokratik Ortadoğu davasına katkı sunmamaktadır...

Özgürlük hareketi çevresindeki tüm basın, yayın kurumlarının, tüm değerlendirmelerde kullanılan dilin çözümlemesi yapıldığında şunu görmek mümkün. Hala tutulacak bir yer arayışı var ve bu ısrarlı arayış ve ardından oluşan hüsran, daha büyük öfkeler doğurmaktadır.

Şengal’a DAİŞ saldırdığında, Êzidî toplumu orada kendi öz savunmasını yapacak imkan ve araçlardan yoksundu. Orada kendini konumlandırmış peşmerge gücü vardı. Ancak ferman olduğunda peşmergeler topluca Şengal’i boşalttı.

Savaş tuhaf bir şeydir. Girmemek için büyük çaba verilir ama girdikten sonra başarmadan çıkmamak için büyük bedel verilir. Bundan dolayı, kişilerin savaştan kaçması bir şeydir, toplu olarak kaçış başka bir şeydir. PDK peşmergeleri örneğinde, kurumsal olarak kaçış talimatının verilmesi daha başka bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Şengal’de peşmerge savaştan kaçtı demek, yine de olayı tekil izah etmeye benzer. Şengal’de Kürdistan değerlerine, tarih boyunca direnmiş ve Kürt değerlerini korumuş olan Êzidîleri DAİŞ vahşetiyle baş başa bırakarak kaçan PDK peşmergelerinin bu tarihsel kaçışı unutulmayacaktır.

PDK, Şengal’den kaçarken, Êzidîleri soykırımla baş başa bıraktı, soykırımın gerçekleşmesini kabullendi. Şengal’deki PDK ruhu nereye gitti? Sonrasında Maxmur mülteci kampında gelip Hewlêr’i korudukları için PKK gerillalarına teşekkür eden PDK, nereye gitti? Dün Maxmur’a abluka uygulayan ve doğmamış Kürt çocuklarının katili olan PDK ne yapmaktadır?

Kürt değerlerine ihanet diye adlandırabileceğimiz, pratikte direnmeyen, kaçan ancak teoride Kürtlükten söz eden, hatta Kürtlükten söz ederken Kürtlüğü katleden bir PDK gerçeği var. Şimdi bölgesel parlamentodan Êzidî katliamının soykırım olarak kabul edilmesi tartışılıyor. Soykırımı yapanlara yol açmak ile yapılanların soykırım olarak tanımlanmasını tartışmak arasındaki mesafe, PDK’nin Kürdistan davasına kattığıdır işte. Tutarsız, güçsüz, kendi öz iradesiyle bir şeyler diyemeyen ve dediğini savunamayan, kendi dar ailesel-parçasal çıkarlar için, tarihsel toplum değerlerini hiçe saymak, çizgileşen bir durumdur.

Êzidîlerin Kürt sayılmadığı bir dünyada, 3 Ağustos’u soykırım günü ilan etmenin Kürdistan davasına katkısı, Kürt toplumsallığı özgür demokratik yaşamını kesinleştiremediği müddetçe, mağduriyet dilini arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. PDK eğer Êzidîlere değer veriyorsa, tüm peşmerge kurumlarıyla gidip Êzidî halkından, onları bırakıp kaçtıkları için özür dilemeli, herkesin yerine savaşan PKK gerillalarına Maxmur’da yaptığı gibi teşekkür etmeli ve Şengal halkının öz iradesine saygılı olmalı, bu kapsamda mir atama gibi iktidarcı uygulamalardan vazgeçmelidir.

3 Ağustos’ta yapılan Şengal katliamını soykırım günü olarak kabul etme tartışması yapılırken, Germiyan’a DAİŞ saldırdı ve asayiş güçleri öldürüldü. Germiyan halkını DAİŞ saldırılarından kim, nasıl koruyacaktır? Yoksa oradan da kaçılacak ve katliamlar sonrası soykırım günü ilan edilip ölenler şehit, kalanlar gazi ilan edilip maaş bağlanarak halkın acıları üzerinden iktidar olma yolu mu seçilecektir?

PDK başta olmak üzere tüm Başurlu güçlerin, demokratik yönetim olabilmeleri için kendi toplumlarına yaklaşımları ve Kürt düşmanı komşu egemen devletlerle ilişkilerini yeniden ve tümden gözden geçirmeleri, sindirilmişlik tavrını bırakarak var olmanın bedellerini göze almaları gerekir.

Mevcut durumda, özgürlük hareketi karşısında sadece soykırımcı faşist Türkçü zihniyetin AKP-MHP iktidarı savaşmıyor. Saldırı, savaş, tecrit ve diğer her türlü imha-inkar uygulaması Güney Kürdistan’dan da geliyor. Öyle ki, kişiler kendi görüşlerini ve yaklaşımlarını açığa vurmadan, Güney Kürdistan kurumları üzerinden Kürt karşıtlığı, Özgürlük Hareketi karşıtlığı örgütleniyor. Kendini egemenine yakınlaştırma örneği Bakur Kürdistan’da da AKP’lileşerek, inkarcı zihniyet sahiplerinden daha fazla karşıtlık yapmak şeklinde ortaya çıkmaktadır. Güney Kürdistan’da da AKP politikalarına onay veren, bu politikaların pratikleşmesi için zemin sunan, PKK karşıtlığı yaparak kendini AKP’ye yakınlaştırmaya çalışan bir siyasi çizgi vardır.

Başta ekonomik olarak geliştirilen bağımlılık artık mit örgütlenmesiyle toplumsal çöküntüye dönüştürülmekte ve geri dönülmesi zor konumlara girilmektedir. TC’nin, yerel güç tanımlamasını özellikle vurgulaması, Güney Kürdistan’da yaptığı saldırıları yerel güçler dediği MİT yapılanmasına dayandırması, Türk istihbarat örgütlerinin Güney Kürdistan’daki ajanlaştırma faaliyetlerini derinleştirdiğini göstermektedir.

Bakur Kürdistan’da ve Türkiye Akdeniz hattındaki kimi şehirlerde Türk devletinin MİT yapılanmasının uygulamaları, yurtsever ailelerin evlerini tek tek gezerek aileleri çocuklarından koparmayı, başarabilirse çocukları örgütten, kendi toplumsallığından koparmayı hedeflemesi ve bunun için yalancı, sahte bir dil kullanması basından da takip ettiğimiz bir durum. Peki bu durum Güney Kürdistan’da nasıl gerçekleşmektedir? Güney Kürdistan’da yerel işbirlikçiler, Kürt-Kürdistan davasına hizmet sözlerini kusarcasına söyleyerek özgürlük hareketi kadrolarını kaçırtma faaliyetleri yürütüyorlar. Bu durum, işbirlikçilikten daha geri bir ulusa ihanet durumunu ortaya çıkarıyor. Ve bu ihanetlerin karşılıksız kalacağını düşünmek büyük yanılmaktır.

Suriye’nin kuzeyinde el kaide ve ÖSO üzerinden vekalet savaşı yürüten Türkiye, Güney Kürdistan’daki yerel güçler üzerinden aynı tarzı mı uygulamaya çalışıyor? Soykırımcı, imha-inkarcı Türk zihniyetinin vekalet savaşına dolaylı ya da direkt katılmak, hiçbir Kürt oluşumunu ya da bireyini, Kürdistan toplumunun yargılamasından kurtaramayacaktır. Bu bilinmelidir.

Kürtler, üzerlerine yapışan sindirilmişlik duygusundan sıyrılamadıkça, özgür yaşam hayalini kuramadıkça kendi varlıklarına, toplumlarına düşman olmaktan kurtulamayacaklar.