Suriye'de çözüm olasılığı mı belirdi?

Diplomatik görüşmeler, adımlar önemli ve küçümsenmemeli. Zaten Özerk Yönetim ve MSD de bu görüşmelere her zaman tüm olasılıkları hesaplayarak, ilkeleriyle katılıyor. Bir siyaseti ve çözüm modeli var.

Türkiye; Suriye, Akdeniz, Ege, Irak’ta bir kriz kaynağı olmayı sürdürürken, Rusya ve ABD’nin Kürtlere dair temasları bir "çözüm çabası" olabilir mi?

Libya, Doğu Akdeniz, Irak, Azerbaycan-Ermenistan ve son günlerde yakıcı olarak hissedilen Ege krizi derken yaklaşık bir haftadır “Suriye krizine çözüm” de çeşitli görüşmelerle yeniden gündemde.

Yaşanan tüm bu krizlerin merkezinde Türkiye yer alırken, Cenevre’de Şam yönetimi ve ağırlıkta Türkiye güdümündeki “muhalefet”in 24-29 Ağustos tarihlerinde Suriye Anayasası görüşmelerinin 3. turu da başarısızlıkla sona erdi. Hemen bunun arkasından Suriye Demokratik Meclisi’nden (MSD) bir heyet, Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın daveti üzerine Moskova’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Lavrov tarafından karşılanan heyet, Dışişleri Bakanlığı binasında, Suriye muhalefetinde yer alan Halkın İradesi Partisi ile bir mutabakat imzaladı.

Özerk yönetim ve Kürtler bu defa Suriye’deki çözüm çabalarına dâhil edilecek mi? ABD ve Rusya uluslararası sistemin sırtında gittikçe daha büyük yük olan Türkiye’ye rağmen adım atacak mı? Bu süreç ve hızlanan diplomasi trafiği hangi ihtimallere gebe? ABD ve Rusya Suriye çözümü konusunda paralel hareket edebilir mi? Bu soruların yanıtını aradık.

'ÇÖZÜMSÜZLÜK' GÖRÜŞMELERİ

Suriye Anayasa Komitesi 3. tur toplantıları yine sonuçsuz olarak bitirildi. Suriye krizinin demokratik temelde tek çözüm modeli olan demokratik özerk yönetim güçleri ve bu modelin öncüsü Kürtlerin katılmadığı bu toplantıda gelişme yaşanması ise beklenmiyordu.

2011’den beri Riyad, Cenevre, Kahire, Astana, Moskova vb. “Suriye sorununun siyasi çözümü” için geliştirilen 50’den fazla uluslararası toplantıya bazı bireysel davetler dışında dâhil edilmeyen Kürtler ve özerk yönetim iradeleri, kendileri dışında geliştirilen bu toplantıların sonuçlarını tanımayacağını ise birçok defa deklare etmişti.

3. tur toplantılarında da Suriye sorununun çözümü için herhangi bir modeli bulunmayan güçler masadan yeniden çözümsüz kalktı. Bu toplantılarda anayasa yazım sürecinin uzağında olunduğu taraflarca dile getirildi. Toplantının bitiş açıklamasında BM Suriye Özel Elçisi Geir Pederson hâlâ taraflar arasında güven inşa etme aşamasında olduklarını onayladı. Geir Pederson yine sadece, bu tarafların Cenevre'de bir araya gelmesini başarı olarak gördüğünü söyledi.

Toplantının sonuçlanması ardından görüşmeye Şam yönetimi adına katılan heyet bir açıklama yapmadan alandan ayrılırken, Şam yönetiminin sadece “çözümden yanayım” demek için bu masa bulunduğunu söylemek abartılı olmaz.

Tek proje ve talepleri “Esadsız bir Suriye” olan muhaliflerin ise son dönemde askerî olarak zayıfladıkları, sıkıştıkları İdlib’de tasfiye riski altında bu talebi dillendirmedi. Tersine “muhalifler” adına toplantıya katılan heyetin eşbaşkanı Hadi El Bahra, toplantının sonuçlarına ilişkin yaptığı açıklamada, Suriye’de “tam ve kalıcı ateşkes çağrısında” bulundu. 

Rusya ve Şam İdlib’de yeni bir operasyon başlatması durumunda ya Rusya-Türkiye arasında yeni bir savaş başlayacak ya da “muhalifler” son alanları İdlib’i de kaybederek masada olmaları anlamsızlaşacak.

JEFFREY’NİN ZİYARETLERİ

Bu görüşmeler akabininde Türk hükümetiyle yakın ilişkileri olan James Jeffrey yine sahnedeydi.

26 Ağustos günü ABD, Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey başkanlığında bir heyet Cenevre’ye giderek Dışişleri Başkan Yardımcısı Sedat Önal’ın başkanlık ettiği Türk heyetiyle görüştü. Suriye Anayasa Komitesi 3. tur görüşmeleri kapsamında bir araya geldikleri belirtilen heyetlerin, "İdlib ve Suriye’nin kuzeyi başta olmak üzere sahadaki son durum ve siyasi çözüm çabalarını ele aldıkları" açıklandı.

Daha sonra İstanbul’a geçerek “Suriyeli muhaliflerle” görüşen Jeffrey ve ABD heyeti, aynı günün akşamı Türkiye MSB bakanı Hulisi Akar başkanlığındaki Türk heyetiyle görüştü. Jeffrey Ankara’da Suriye meselesiyle ilgili “heyecan verici gelişmelerin” olduğunu söyledi.

Suriye iç savaşının başından bu yana Suriye’deki rejimi yıkma hedefini dillendiren ama son dönemdeki açıklamalarında bu hedefte bir değişim sinyali veren James Jeffrey’nin Cenevre ziyaretine, resmi açıklama yapmasalar da Şam heyeti tarafından tepki gösterildiği belirtiliyor.

ABD’nin özel elçisi olan James Jeffrey’in bu süreçte Cenevre ve Türkiye ziyaretleri daha önceki pratikleri nedeniyle Kürtler ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim alanları açısından şu olasılıklarla ele alınabilir:

Türkiye savaş, işgale dayalı politikalarıyla Libya, Akdeniz, Ege, Suriye, Irak, Azerbeycan-Ermenistan sınırında yaşanan krizlerin merkezinde yer alırken, Türkiye’nin bu “politikası” seçimler öncesi Trump yönetimini zorda bırakıyor. Bu doğrultuda Türkiye ile bazı krizlerin aşılması için pazarlıklar yapılıyor ve bu pazarlıkların merkezinde Kürtler ve Ermeniler gibi halklar olabilir. Ki Suriye, Libya vb. yerlerden Suriyeli çetelerinin bir kısmının Heftanîn’e taşındığına dair haberler yine Azerbeycan’a çetelerin taşındığına dair bazı iddialar yer alıyor.

Yine ABD seçimleri öncesi Türkiye’nin her yerdeki yenilgisini örtmek iç kamuoyuna bir “zafer müjdesi” olarak pazarlamak için Kuzey ve Doğu Suriye’nin bir alanına daha işgal operasyonu başlatılabilmesi olasılığı.

İkinci olasılık ise Jeffrey’in her ne kadar Türk devletiyle özel ilişkileri, Sêrekaniyê ve Grê Spî işgallerinde sorumluluğu olsa da nihayetinde ABD yetkilisi olduğu ve bu sorumlulukla davranarak ABD politikasını uygulama zorunluluğu.

Bugün Suriye’de askeri çözüm olmayacağı ve siyasi bir çözüm gerektiği herkes tarafından bir düzeyde ifade ediliyor. Dillendirilsin dillendirilmesin, ABD ve Rusya gibi ülkeler de bunun Kürtler ve Özerk Yönetim katılmadan yapılamayacağını biliyor. Bu doğrultuda ABD’nin de ENKS ve PYNK’yi bir araya getirerek her ne kadar kendi çizgisi doğrultusunda özel amaçları da olsa da Kürtleri Cenevre görüşmelerine bu şekilde dâhil etme politikası olarak değerlendirilebilir. Jeffrey’in ziyareti de bunun bir parçası olabilir. ABD heyeti ENKS ve PYD heyeti görüşmelerinde böyle bir izlenim verdiği yada böyle bir kanı oluşturulmaya çalıştığı belirtiliyor.

MSD'NİN RUSYA ZİYARETİ

Suriye’de yeniden çözüm görüşmelerinin gündeme geldiğini gösteren ve gündemin en sürpriz konusu, 31 Ağustos’ta MSD’nin, davet üzerine Rusya Dışişleri Bakanlığında bulunması ve burada Suriye muhalefetinde yer alan Kadri Cemil Başkanlığı’ndaki Halkın İradesi Partisi ile imzaladığı mutabakattı.

Kürtler ve demokratik Özerk Yönetim, 2014’ten beri Şam yönetimi tarafından hep “ABD yanlısı” olarak suçlansa da Suriye’nin demokratikleşmesi, Kürtlerin ve halkların ortak iradesi demokratik özerk yönetimin statü kazanması için tüm taraflarla görüşme içinde oldular. MSD’nin bu ziyaretiyle Kürtler ve Özerk Yönetimin hâlâ bu özelliğini koruduğu bir kez daha açıkça görüldü.

MSD ve Halkın İradesi Partisi arasında imzalanan mutabakattan önce bu mutabakatın Moskova’da Rusya Dışişleri Başkanlığında gerçekleştirilmesinin önemini görmek gerekiyor.

Daha önceki süreçte de Rusya ile Kürtler ve Özerk Yönetim arasında birçok görüşme olurken, hiçbir zaman bu düzeyde resmileşmemişti. Lavrov’un Türk heyetinden önce MSD’yi kabul etmesi ve heyetle fotoğraf çekmesi ilk defa bu girişimini açıktan devlet düzeyinde sahiplenmeyi de ifade ediyor.

TÜRKİYE YÜKE DÖNÜŞTÜ

Rusya ve ABD için Türkiye, taşınamaz bir yük konumuna gelmiş durumda. Bu nedenle Rusya’nın Suriye’deki politikalarının merkezinde Kürt düşmanlığı olan Türkiye’ye rağmen çözüm adına bir atmak istediğini söylemek olasılık dışı değil.

Şam yönetimi, ABD’nin 2014 yılında sahaya dâhil olmasının ardından Kürtleri ve Özerk Yönetimi hep “ABD yanlısı” ve “ayrılıkçı” olmakla suçladı. 2017 başında başlayan Astana toplantılarının son birkaç toplantısının sonuç bildirgelerinde de bu vurgu yapıldı ama Astana görüşmeleri hep Türk devletinin yeni işgal harekâtlarına hizmet etti. Her Astana toplantısında “Suriye’nin toprak bütünlüğü” vurgulansa da Türkiye’nin Suriye’de işgal ettiği alanlarda kalıcılaşmak için çeşitli kurumlar oluşturduğu ve kalıcılaşma hedefi Rusya ve rejim tarafından da biliniyor.

Daha önce Şam yönetimiyle Kürtlerin yine Rusya’nın teşvikiyle bazı görüşmeleri olsa da Özerk Yönetim yetkilileri, Şam’ın bu görüşmeleri hep Kürtlerle sınırlı tutmaya çalıştığını ve özerk yönetimini kabul etmediğini belirtmişti. Fakat özerk yönetim halkları, Türkiye’nin tüm işgal saldırıları ve Şam’ın bu yaklaşımlarına karşın özerk yönetimde ısrarını ortaya koydu. Bu anlamda da bu ziyarette sadece Kürtlerin değil MSD’nin Kürt, Arap, Süryani temsilcilerinin kabulü önemli.

Öte yandan Suriye iç savaşı boyunca Esad yönetimi de ihvancı, gruplar, ÖSO, Cephet El Nusra, IŞİD saldırılarında kaybederken, Rusya ve İran sayesinde yeniden büyük bölümünü kazanmış olan Esad Yönetimi’nin de değişime direnen tavrı Rusya için hem ekonomik hem de siyasi bir yük. Rusya özerk yönetimle diyaloglar ve özerk yönetimin bir taraf olarak kabulü konusunda Şam yönetimini zorlayabilir. Ki öyle anlaşılıyor ki Rusya’da artık ne rejimin tavrının ne de Türkiye’nin önünü açması Suriye’ye de Rusya çıkarlarına da faydalı olmadığını görüyor.

MSD VE ÖZERK YÖNETİMİN ELİ GÜÇLENDİ

Bu süreçte Kadri Cemil başkanlığındaki Halkın İradesi Partisi ile Rus Dışişleri başkanlığında yapılan mutabakat da bazıları tarafından küçümsense de MSD ve Özerk Yönetimin elini güçlendiriyor. Kadri Cemil, Suriye Baas Partisi'nde yer almış, Hesekê Valiliği, Ticaret Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yapmış bir isim. Moskova muhalefetinde yer alıyor. Rusya’da ve Şam’da ilişkileri olan bir kişi. 2013’ten itibaren Suriye muhalefetinde yer alan Kadri Cemil, tüm süreçlerde Kürtlerin ve Özerk Yönetimin de Suriye çözüm görüşmelerine katılmasını gündemleştiren bir isim.

Rusya’daki MSD heyeti, Rusların Özerk Yönetimin katılımı olmadan Suriye’de bir çözümün olmayacağını gördüklerini ifade ettiklerini, Özerk Yönetim ya da MSD’yi Cenevre ve siyasal çözüm toplantılarına katma çabası göstereceklerini belirtiyorlar. Rusya Kürtler ve Özerk Yönetime verdiği sözleri tutmadı. Ama buna rağmen Özerk Yönetim ve Kürtler, Suriye’nin birliği ve demokratikleşmesine dayalı projelerinden ve tutumlarından vazgeçmedi. Moskova’da MSD ve Halkın İradesi Partisi arasında imzalanan anlaşma maddeleri de bunun bir göstergesi.

2017 başlarında hazırladığı Anayasa taslağında “Suriye Arap Cumhuriyeti” yerine “Suriye Cumhuriyeti” ifadesini kullanan ama daha sonra Rejim ve Türkiye baskıları nedeniyle tutumunu değiştiren Rusya, bu defa tutarlı davranırsa hem Suriye’nin parçalanmasını önler hem de demokratikleşmesinin önünü açar.

ABD VE RUSYA DANIŞIKLI ADIM MI ATIYOR?

Özerk Yönetim güçleri, ABD ve Rusya arasında sahadaki rekabetin bilincindeler. Bu durum, "Rusya’nın kabul ettiğini ABD engellemek isteyebilir mi, ABD’nin kabul ettiğini Rusya engeller mi" sorularını akla getiriyor.

Fakat ABD ve Rusya’nın Suriye’deki çelişkilerinin de hiçbir şekilde uzlaşmaz çelişkiler olmadıklarını, sahada olumlu ve olumsuz paralel adımlar attıklarını da görebiliyoruz. Suriye’nin güneyinin, Şam çevresinin “muhalifler” denilen çetelerden arındırılması, bunların ve çatışmaların Suriye’nin kuzeyine çekilmesi de ABD-Rusya-İsrail anlaşması temelinde gerçekleşti. 

Şimdi Suriye’de çözümün geliştirilmesi, Özerk Yönetim ve Kürtlerin buna dâhil edilmesi konusunda bir uzlaşının olması küçük de olsa bir ihtimal. Her iki devletin yaratmak istediği izlenimlere bakarsak; ABD'nin PYNK görüşmeleriyle Kürtleri, Rusların Özerk Yönetimi Cenevre ve çözüm görüşmelerine dâhil etmek istemesi, birbirini tamamlayan adımlar olabilir. Öğrendiğimiz kadarıyla ABD de ENKS-PYNK görüşmelerinde Özerk Yönetimin yapı ve içerik olarak korunmasını benimsiyor.

Ancak ABD ve Rusya’nın Türkiye’nin Şehba, Efrîn, Girê Spî, Sêrekaniyê işgal harekâtlarında paralel tutum içerisinde oldukları; işgalin önünü açtıkları ve hatta destekledikleri biliniyor. Rusya’nın Libya ve İdlib’deki anlaşmazlıklar nedeniyle MSD heyetiyle görüşme üzerinden pazarlık mesajı vermesi olasılık dışı değil.

ABD'nin ENKS ile PYD-PYNK görüşmeleriyle çözüm yaklaşımında mı yoksa komplo planında mı olduğu pek çok kesim tarafından soruluyor. Zira Rusya nasıl Efrîn işgalinden birinci derecede sorumluysa, ABD de Sêrekaniyê ve Grê Spî işgalinden sorumlu. Yine Güney Kürdistan’da PKK’yi tasfiye etmek isteyen Türkiye’nin ABD’den destek ve icazet alması şüpheleri derinleştiriyor. Bugün birçok kesim Türkiye’nin gerillayı tasfiye ederek tüm Güney Kürdistan, Şengal, Rojava Kürdistan, hatta Musul ve Kerkük’ü işgal etmek istediğini biliyor. Tüm bunlar uluslararası güçlerin yaklaşımına şüpheleri derinleştiriyor.

Ayrıca ABD ve Rusya’nın yaklaşımlarının olumlu temelde ve eş güdümlü olduğu; Özerk Yönetim ya da MSD’nin Cenevre görüşmelerine katılacağını varsaysak bile masadaki taraflardan birinin işgalci, soykırımcı, tecavüzcüler olduğu bir gerçek.

Diplomatik görüşmeler, adımlar önemli ve küçümsenmemeli. Zaten Özerk Yönetim ve MSD de bu görüşmelere her zaman tüm olasılıkları hesaplayarak, ilkeleriyle katılıyor. Bir siyaseti ve çözüm modeli var. Ayrıca Suriye sorunu uluslararası bir sorun olduğundan devletlerle diplomasi dışlanamaz bir zorunluluk. Fakat Suriye’de askerî ve toplumsal güç olmak şimdi olduğu gibi gelecekte de önemini sürdürecek.

Bu nedenle her zaman hazırlıklar, en kötü ihtimal göz önünde bulundurarak yapılmak zorunda.