Yüksekdağ: Yeni yollar açılabilir

HDP’nin eski eş genel başkanı Figen Yüksekdağ, legal siyasetin tamamen tıkandığını belirterek, “Çıkışsız bırakılmış toplumlar ve en çıkışsız görünen anlar, yeni yolların açıldığı zamanlar olabilir” dedi.

HDP’nin tutsak edilen eski eş genel başkanı Figen Yüksekdağ, Yeni Özgür Politika gazetesine verdiği söyleşide, HDP’ye yönelik saldırılar, siyasi tıkanıklık, sine-i millet tartışmaları, krizden çıkış yolları ve Türk devletinin işgal saldırılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yüksekdağ, 4 Kasım 2016’dan beri Kandıra cezaevinde siyasi rehine olarak tutuluyor.

KÜRT SORUNU HDP’NİN POLİTİK YAPISININ TEMEL DİREKLERİNDENDİR

Yüksekdağ, HDP’nin Kürt meselesini ötelediği ve tali plana ittiği eleştirilerine ilişkin, “Kürt sorunun çözümü, HDP politik yapısının temel direklerindendir. Kürt sorununda çözüm, müzakere ve mücadele siyaseti çoğu zaman öncelik olmuştur hatta” dedi.

Yüksekdağ, “Zira demokrasiye, özgürlüklere ve güncel ya da tarihsel politik hakikate, Kürt meselesini atlayarak ulaşılamayacağı defalarca kanıtlanmıştır bu ülkede. HDP’yi karakterize eden bütün özelliklerine baktığınızda, onu Kürt sorununun çözümü ve Kürdi ana damarından bağımsız değerlendiremezsiniz” diye ekledi.

YETMEZLİKLER NEREDE YAŞANIYOR?

“Bugün de hakim olan gerçek budur. Ancak yer yer politik etkinliğin zayıflaması ve konjonktürel dezavantajlar nedeniyle Kürt halk hareketi ve taleplerinin savunulmasında yetmezlikler yaşanabilir. Eleştiri konusu olan durumda esasen bu sorundan kaynaklanıyor” diyen Yüksekdağ, şöyle devam etti: “Kürt Özgürlük Hareketi hiçbir zaman bu kadar geniş ölçekte ve ağır şiddette bir saldırı ve kuşatma hareketiyle karşılaşmamıştı. Bu dönemin özelliği, böyle topyekün, yerel ve uluslararası boyutları olan bir hücum ve tasfiye hareketinin göğüslenmesidir.

Yaşanan kimi yetmezlikleri ise HDP’nin sol bileşenleriyle açıklamaya çalışmak, kolaya kaçmak anlamına gelir. Aksine Kürt meselesinin bir Türkiye haline gelmesinde, toplumsal çözüm muhataplarının gelişmesinde HDP pratiğinin ve sol bileşenlerin olumlu-yapıcı rolü olmuştur hep. Hatta çoğu zaman yaygın kamuoyundan gelen “HDP önceki Kürt gündemlerinin dışına çıkmıyorsunuz” eleştirilerine rağmen, öncelikli çözüm bekleyen bir alan olarak Kürt sorunu ve hak talepleri ön planda olmuştur. Bileşenler çoğunlukla bu yönlü baskıları göğüslemek pahasına, Kürt halk hareketini ve meşruiyetini sahiplenmekten geri durmadı.”

YANITIMIZ, SALDIRININ ÇAPINA GÖRE YETERSİZ KALDI

Yüksekdağ’ın sorunun nereden kaynaklandığına ise şöyle açıklık getirdi:

“Bugün bu yönlü bir sorun yaşandığı düşünülüyorsa, nedeni anlayıştan çok pratikten kaynaklanıyordur. Pratik düzeyini gereken oranda yükseltemezsiniz yada halkın duygularına, düşüncelerine tercüman olan bir politik söylem yeteri kadar yansımıyorsa, bu bir boşluğa yol açabilir. Son dönemde Kürt halkına yönelik işgalci, soykırımcı boyutlar taşıyan çok şiddetli saldırılar gelişti. Verdiğimiz yanıt ise ne yazık ki saldırıların çapıyla kıyaslandığında zayıf kaldı. Asıl mesele toplamda yaşanan bu sorunun çözülememesidir. Kabul edilecektir ki bu da sadece HDP’nin sol bileşenlerinin yol açtığı bir sorun değildir. Tek tek durumlardan ve eleştirilerden yola çıkarak genellemeler yapmak, sorunu havale etmek bizi gerçek çözümlerden uzaklaştırır. Dahası, eğer çözüm ve gelişim odaklı davranacaksak, sol bileşenler ve Kürt sorununun tali plana itilmesi gibi bazı önyargıları da içeren bir eksenden çok, politik kararlılık ve kendi gündeminde, çizgisinde sağlam durarak etkili cevap alma ekseninden tartışmak gerekir. Bu da HDP’nin tüm bileşenlerini bağlayan bir eksen ve ihtiyaçtır.

HDP'Yİ SAVUNMAK GÖREVİ GÜNCELDİR

Son olarak da şunu söylemeliyim ki; tıkanıklıklar, yetmezlikler, güncel zorluklar bastırdığında eski bizi geriye çağırabilir. Ama bunun yanıltıcı olduğunu, hatta geçmişin kopanlarına kıstırılmamıza neden olacağını unutmamak gerekir. HDP’yle birlikte Kürt Özgürlük Hareketi ve Türkiye solu aynı nehir de akmaya başladı, yeni bir delta oluşturdu. Bundan geri dönüş yaşamın doğasına, halkların demokratik kurtuluşunun stratejik gelişim ihtiyaçlarına da aykırıdır. Ama elbette HDP’nin sol bileşenlerinin de tabanımızdan gelen eleştirilere yüksek, sorumluluk bilinciyle kulak vermesi, cevap olması gerekir. Zira sol, sosyalist iddiaya sahip olanların kaçınılmaz ve doğal görevidir bu. Suruç şehitlerinin, Ankara barış mitingi şehitlerinin anısı ve mücadele mirası da bunu emreder.

HDP bileşeni sosyalist güçler kadar emekçi sol hareketin antifaşist direnişin etkin mevzisi olarak HDP’yi savunma görevi günceldir. HDP’yi savunmak toplumsal mücadelenin önemli bir misyonunu/gereğini yerine getirmek bakımından da emekçi sol hareketin omuzlarındadır.”

SİNE-İ MİLLET HALKIN İÇİNDEKİ BİR PARTİ İÇİN YETERLİ BİR TANIMLAMA DEĞİL

Sine-i millet yönündeki tartışmalara da değinen Yüksekdağ, “Sine-i millet zaten halkın içindeki bir parti için yeterli bir tanımlama olmaz” dedi.

Yüksekdağ, şöyle devam etti: “HDP bugün doğrudan halk demektir aslında. Öyle olmasaydı bu kadar çığırından çıkmış saldırılar karşısında ayakta kalması bile mümkün değildi. İki eli kanda olsa bile sandığa gidip HDP’yi seçen halk, buradan bir politik tutum belirlemiştir. Çoğu durumda HDP’nin çalışacak seçim örgütünün bile olmadığı yerlerde, çoluk çocuk, kadın, erkek, genç ihtiyar kendini parti iradesi yerine koyan ve boyun eğmeyen milyonlardan bahsediyoruz. HDP’nin tutum ve yönelimi böyle bir politik tavrı sergileyen halkın düşüncesi ve tavrı doğrultusunda olmalıdır. Bu nedenle örgütlü yapılarımız ne kadar yetersiz olursa olsun, tabanın nabzını ölçmek, görüş alışverişinde bulunmak, halka sormak, kadınlarla gençlerle tartışmak çok önemli. Ne yapacaksak, ne yapmak istiyorsak beraber yapacağız çünkü. Bugün geldiğimiz bıçak sırtı aşamada parti merkezlerinin vereceği kararlar değil, halkın ve mücadele ihtiyaçlarının geldiği aşama durumu belirler.

POTANSİYELİMİZİ ARTIK BAŞKA BİR DÜZEYDE YENİDEN KEŞFETMELİYİZ

Daha somut baktığımızda ise, formel siyasete mahkum da mecbur da olmadığımızı görürüz. Elbette HDP için bütün mücadele seçenekleri masada olmalıdır. Bunların başında da fiili meşru mücadeleyi esas alan siyasi çizgi gelir. Bu çizgi yeri geldiğinde boykotu da kopuş hareketlerini de kitlesel yada grupsal sivil itaatsizlik eylemlerini de kapsar. Bizler için seçimlerde kazanmak ve HDP’yi çökertmeye çalışanlara da yine kazanabileceğimizi göstermek önemliydi. Elbette bundan sonra sandıklarda halklarımızın kendi seçimlerinin kazandığını görmesi önemli olacaktır. Ama belli bir dönemdir politik mücadelenin darlaştığını ve potansiyelimizi artık başka bir düzeyde yeniden keşfetmemiz gerektiğini hesaba katmalıyız.”

LEGAL SİYASET TAMAMEN TIKANMIŞ DURUMDA

İktidarın HDP’yi yasal olarak kapatmadan kilitlemeye çalışması ve buna karşı HDP’nin nasıl bir çıkış bulabileceğine ilişkin konuşan Yüksekdağ, “Legal siyaset alanı tamamen tıkanmış ve krize sürüklenmiş durumda, bu sadece bizimle, HDP’yle ilgili değil. Düşünsenize parlamentoya 650 insanı getirip doldurmuşsunuz ama hiçbir fonksiyonları yok” ifadelerini kullandı.

ASIL SORUN HALK GÜVENCESİNİN OLUŞTURULAMAMASI

Yüksekdağ, şunları ekledi: “İlk fırsat bulduklarında belediyeleri de doğrudan cumhurbaşkanına bağlayıp, yerel yönetimleri katı merkeziyetçilik ve tekleştirme tüneline sokarlar. Bir demokrasinin en asgari ölçütü olan temsil sistemi dağılmış durumda. Bunun kaynağında ise faşizmin, otoriter rejimi derinleştirerek güvenceye alınması siyaseti yatıyor. Böyle bir durumdan daha çok kriz ve çürüme çıkar. Rejimin şu an yaşadığı ve yaşattığı da bu zaten.

Çürütülmek istemeyen, bu zeminin dışında kendisini örgütlemek ve üretmek zorundadır. Yani imkan yaratmalıdır. Varolan imkanları değerlendirerek siyaset yapar, ağrılığı buraya verirseniz, bir süre sonra o imkan alanlarının sınırları, baskıları ve kaygıları sizi yönetmeye başlar. Buna direnmek ve farklı örnekler sergilemek mümkündür. HDP’nin parlamentodaki varlığı ve halk belediyeleri böyle bir örnektir. Ama kuşatma, kriminalize etme ve tasfiye saldırılarında gelinen aşama artık başka düzeyde bir söz ve hareket gerektiriyor. Aslında belli bir dönemden beri legal alanda, yasal-resmi düzlemde siyaset yapmanın hiçbir güvencesi olmadığını herkes biliyor. Asıl sorun halk güvencesinin oluşturulamaması. Bu sorunu çözmek içinse birinci önceliğin hiç şaşmaksızın buraya verilmesi gerekiyor. Bütün kuvvet ve olanakların alternatif siyaset alanını ve halk örgütlenmesini geliştirmeye seferber edilmesinden sözediyorum. Legal alandan çekilmek yada kurumsal varlığını sınırlandırmak gibi düşünce ve tartışmalar tek başına çözüm üretmez.

HDP ARTIK ESKİSİ GİBİ GİDEMEZ

Ama açık olan şu ki; cehennem kuyusuna dönmüş Türkiye’deki merkez siyasette, HDP ve demokratik muhalefette artık eskisi gibi gidemez. Böyle bir gidişat içerisinde bilinçli yol ayrımlarına da hazır olmak önemlidir. Dahası, demokratik siyaseti var eden asıl gücün fiili meşru mücadele dinamiği olduğunu, güçlü bir direniş hattı örüldüğünde bu koşullardan çıkışın sağlanabileceğini de unutmamalıyız. Yorgunluğa, bıkkınlığa kapılmadan, adalete ve özgürlüğe inanan, onurunu korumak isteyen herkesin özne olabileceğine inanarak yürümekten başka seçenek yok. İktidar ve tüm zulüm mekanizmaları halkımızı ve tüm toplumu kaybetme psikolojisine sürükleyip felç etmek için uğraşıyor. Bu prangayı sadece kaybetmekten korkmayanlar kırabilir. Ve daha yaşamsal hakikat de, sadece kaybetmekten korkmayanların, durmaksızın yeni mücadelelere seferber olanların büyük kazandığıdır.”

TÜRKİYE ŞU AN BİR YERE GİDEMİYOR

Türkiye’deki mevcut durumu “kara delik” olarak tanımlayan Yüksekdağ, “Türkiye şu an bir yere gidemiyor. Kötü bir iktidarın elinde çırpınıyor” diye konuştu.

Yüksekdağ şöyle devam etti: “Son dönemde savaş, ekonomik yıkım, tekçi rejim kuşatması büyük bir sosyal erozyona da neden oldu. Toplum çıkışsız bırakılmış durumda. Asıl olarak siyasi iktidarın, yönetenlerin çıkışsızlığıdır bu. Günübirlik taktiklerle ayakta duran, yarınını göremeyen bir iktidardan söz ediyoruz. Yaşanan krizden hoşnutsuz olanlar birlikte üflediğinde yıkılacak bir iktidar aynı zamanda. Ancak yıllardır derinleştirdikleri bölme, kutuplaştırma politikalarının muhalefet üzerindeki ağır etkisi kırılamadığı için ayakta durmaya devam ediyorlar.

İYİMSER OLMAK İÇİN ÇOK NEDENİMİZ VAR

HDP ve Kürt sorununda çözüm iradesini kapsayan bir politik çıkış olmadığı durumda da, kimse Türkiye’nin içine sürüklendiği bu kara delikten çıkamaz. O kara delik kendisi dışında herkesi yutar. Asıl olarak biz ne yapacağımıza bakmalıyız. Kendi eksenimizi, duruşumuzu güçlendirmek ve tabanda demokratik ittifakı, muhalefet gücünü tesis etmek, kara deliğin çekim alanı karşısında tutunmanın ve kazanmanın en önemli boyutudur. Ayrıca iyimser olmak için de çok nedenimiz var. Çıkışsız bırakılmış toplumlar ve en çıkışsız görünen anlar, yeni yolların açıldığı zamanlar olabilir.”

ROJAVA’DA ÇIKMAZ SOKAKTALAR

Türk devletinin Rojava’ya yönelik işgal saldırını da değerlendiren Yüksekdağ, “Rojava’ya işgal harekatı, siyasi iktidarın “çıkışsızlığın çıkışı” olarak aktive ettiği bir politikadır. Bugün ise tam bir çıkmaz sokaktalar” tespitinde bulundu.

“Siyasi iktidarın doğrudan ya da ÖSO ve Selefi çeteler aracılığıyla sürdürdüğü işgal-imha politikasının geleceği yoktur” diyen Yüksekdağ, işgal saldırılarının “kardeşlik söylem ve duygusuna da çok hasar verdiğini” kaydetti.

KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI KARDEŞLİK BİLİNCİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ

Yüksekdağ şöyle konuştu: “Kardeşlik söylem ve duygusunun son dönemde çok hasar gördüğü açık. Kürt halkının tırmandırılan şovenizm, ırkçılık ve imha politikaları karşısında bir kırılma yaşadığı gerçeği de reddedilemez bir düzeyde. AKP-Saray iktidarı ve müttefikleri ise Kürtlerdeki tarihsel haksızlığa uğrama duygusunu ve kopuş eğilimini derinleştiriyor. Ama Kürt halkının ulaştığı bilinç ve örgütlülük seviyesi, sosyal algısı ırkçı-şoven siyaseti tarafından yönetilemeyecek kadar gelişti. Her türlü reaksiyonun ötesinde kendine ait ilkeleri, ahlaki politik çizgisi var. Kardeşlik isteğine ve ahlakına sahip olmamak, faşist, şoven kampın sorunu, aynı zamanda tarihsel kaybıdır.”

Yüksekdağ, “Kendi kaderini tayin hakkı ve iradesi, kardeşlik bilincinden, halkların bir arada yaşama zenginliğinden ayrı düşünülemez. Aksi durumda her ulus ve halk Ortadoğu cangılında ayrı ayrı batağa çekilir” ifadelerini kullandı.

“Sonuçta kardeşlik zeminini ve pratiğini de bizler yaratacağız” diyen Yüksekdağ, sözlerini şöyle sürdürdü: “Elbette düşmanlık, yalan ve korkuyla zehirlenen, politik zorunlulukları kavramayan, sorumluluk üstlenmeyen bütün kesimler de kaçınılmaz bir çürüme yaşayacaklar. Ayrıca şunu da unutmamak gerekir: Kardeşlik söylemini dünyadaki bütün toplumsal, ulusal mücadelelerinin bayrağına yazan Fransız devrimi, amansız bir iç savaşlar serisinin ortasında bu kavramı tarihe kaydetmiştir. Kürtlerin bin yıldır şöyle ya da böyle birlikte yaşadığı Osmanlı İmparatorluğu ve devamcıları “kardeş katli” fermanlarıyla devlet yönetmiştir. Yani ezenlerin yönettiği hiçbir yerde ve tarihte, arı-duru bir kardeşlik tanımı tatbiki yoktur. Bugün önemli olan, “Benim Kürt kardeşlerim” diye diye Kürt kanı döken, hak yiyenlerin karşısında ezilenlerin ve halkların kardeşliğini savunmaktır. Ahlaki ve politik üstünlüğün, başarının böyle sağlanacağını unutmamaktır.”