2017 Türkiye-Almanya ilişkilerinde kırılma yılıydı!

2017 Erdoğan iktidarı-Merkel hükümeti arasındaki ilişkiler gerilimlerle dolu bir yıl olarak tarihe geçti. Erdoğan'ın rehin tuttuğu Almanlar, MİT'in faaliyetleri, İncirlik krizi ve AKP mitinglerinin yasaklanması yıl boyunca gündemi işgal etti.

2017 Erdoğan iktidarı-Merkel hükümeti arasındaki ilişkiler gerilimlerle dolu bir yıl olarak tarihe geçti. Erdoğan'ın rehin tuttuğu Almanlar, MİT'in faaliyetleri, İncirlik krizi ve AKP mitinglerinin yasaklanması yıl boyunca gündemi işgal etti. Erdoğan'ın Nazi benzetmesine rağmen başbakan Merkel krizlerde kontrolleri kaybetmemeye çalıştı.

Yıl boyunca bazı isimler, yerler, tarihler ve olaylar her iki ülke arasındaki ilişkilerde sürekli dile getirildi. Krizler, gerginlikler bu kelimeler etrafından döndü. Bazen tansiyon yükseldi, bazen birbirine pas atarcasına bir Erdoğan, bir Merkel konuştu. Kimilerine göre bu danışıklı bir dövüştü. Çünkü 2017 her iki lider açısından büyük bir önem taşıyordu.

Erdoğan 16 Nisan referandumunu kazanıp diktatörlüğünü garanti altına almak istiyordu, Merkel'in hedefi ise 24 Eylül seçimlerinde galip gelip dördüncü kez başbakanlık koltuğuna oturmaktı. Bu yüzden Erdoğan'ın "Almanya düşmanlığına" ya da seçmenlerine "Bakın ben Almanya'ya bile kafa tutuyorum" imajına, Merkel'in de "Erdoğan gibi bir diktatörün hakkından ancak ben gelirim" mesajına ihtiyacı vardı.

İşte "Casus imamlar", "Deniz Yücel", "MİT'in listeleri", "Gaggenau kenti", "İncirlik", "Sigmar Gabriel", "M. Fatih Sayan", "24 Eylül" ve "Peter Steudtner" başlıklarıyla derlediğimiz Türkiye-Almanya arasındaki ilişkilerin bir yıllık panoraması.

CASUS İMAMLAR: Alman başsavcılığı Alman Ceza Yasası’nın 99’uncu maddesi uyarınca "casusluk faaliyetleri" yürüttükleri gerekçesiyle 15 Şubat günü Erdoğan'ın imamlarına operasyon yapıldı. 900'ye yakın camii ile Almanya'da örgütlü olan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)'in Erdoğan rejiminin bir istihbarat kurumu gibi çalışıyordu. Casus imamlara ait evlere operasyon yapan Alman polisi DİTİB'lilerin nasıl çalıştığına ilişkin birçok belgeye el koydu.

Casus imamlar ağının tepesindeki isim de Diyanet İşleri Başkanlığı Yurtdışı Daire Başkanı Halife Keskin'di. Almanya'da görevli Türk imamlara ajanlık yapmaları yönünde bir genelgeyle direktif veren Keskin'i Federal Başsavcılık tutuklamak istedi. Ancak bir süre sonra federal mahkeme, Keskin hakkında somut bir suçun olmadığını ileri sürerek tutuklanmamasına karar verdi.

Türk devletinin Diyanet kurumunun imamı olan DİTİB üyesi din görevlileri, yıllardır Erdoğan rejimi muhalifleri hakkında topladıkları bilgileri MİT'e gönderiyorlardı. Ancak buna rağmen DİTİB'lilere yönelik soruşturmada hiç yol kat etmeyen federal savcılık 6 Aralık günü yaptığı yazılı açıklamaya ile DİTİB'in dosyasının kapatıldığını bildirdi.

DENİZ YÜCEL: Berlin-Ankara hattında yaşanan gerginliklerde en çok geçen isim oldu. Alman polis ve savcılarının DİTİB'li imamlara operasyon hazırlığı yaptığı günlerde, Erdoğan rejimi karşı hamleye geçti. Die Welt Gazetesi Türkiye Muhabiri Deniz Yücel, Türk Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın e-postalarına ilişkin haberlerle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında ifade vermeye gittiği İstanbul Emniyet Müdürlüğünde 14 Şubat’ta gözaltına alındı.

27 Şubat'ta tutuklanarak cezaevine gönderilen Yücel'i "PKK'li" ve "Alman ajanı" ilan eden Erdoğan, Merkel hükümetine karşı iyi bir koz yakalamış, deyim yerindeyse sürekli bunun tadını çıkaracaktı. Hakkında hâlâ iddianame hazırlanmayan Yücel, aylarca tecritte kaldı. Ta ki 4 Kasım günü Alman polisinin Düsseldorf'ta Kürtlere saldırması ve aynı gün Gabriel ve Çavuşoğlu'nun Antalya'da yaptığı gayri resmi görüşmeye kadar.

MİT'İN LİSTELERİ: Uluslararası güçlerin önemli buluşmalarından birisi olan Münih Güvenlik Konferansı bu 17- 19 Şubat tarihleri arasında gerçekleşti. Konferansa Türkiye'den dikkat çekici bir isim de davetliydi: MİT Müsteşarı Hakan Fidan... Konferans sırasında Almanya'nın dış istihbarat örgütü BND’nin Başkanı Bruno Kahl ile görüşen Fidan, Alman tarafından "Bu isimler için işbirliği istiyoruz" diyerek bir liste verdi.

Bir süre sonra Gülen cemaatine yakın oldukları belirtilen söz konusu listede adı geçen 367 kişi teker teker Alman polisi tarafından çağrılarak "Can güvenliğiniz tehlikededir, sakın Türkiye'ye ve herhangi bir şekilde Türk konsolosluklarına gitmeyin" uyarısı yaptı. ANF ise 16 Mayıs günü abonelerine geçtiği "Almanya MİT'in suikast listesini gizliyor" başlıklı haberinde Merkel hükümetinin MİT'in Mart ayında İçişleri Bakanlığı müsteşarı Emily Haber'e verdiği bir listeyi üzerinden 2 ay geçmesine rağmen açıklamadığını duyurdu.

Üstelik 2. listede yer alan isimler Alman polisi tarafından uyarılmamıştı. Liste Federal Meclis'in İçişleri Komisyonu'nda gündeme geldi ve federal hükümet yetkilileri listenin varlığını kabul ettiler. BND'ye verilen birinci liste gibi, Haber'e iletilen ikinci liste de Almanya'daki MİT elamanları tarafından kamuoyuna açık kaynaklar yerine, geniş bir istihbarat ağı tarafından "yakın takip" sonucu hazırlanmıştı.

Sadece olay bu listelerle sınırlı değildi. Daha sonra Erdoğan rejiminin 2015 yılından bu yana Almanya’ya toplam 5 MİT listesi verdiği bazı Alman yetkililer tarafından itiraf edildi. Garip bir şekilde Almanya’da yaşayan Kürtler ve diğer muhalif kesimlere karşı Türk devleti, Alman yetkililerinden yardım istiyordu. O dönem yanıt bulmayan şu soru hafızalarda kaldı: Peki geçmiş zamanlarda olduğu Erdoğan ve Merkel'in arası iyi olsaydı, bu listelere ne olacaktı? Almanya, Erdoğan rejimine istediğini verecek miydi?

GAGGENAU: Almanya'nın güneyindeki, Baden-Würtemberg Eyaleti sınırları içinde bulunan 30 bin nüfusluk Gaggenau kenti 2017 yılında Berlin-Ankara hattında yaşanan gerginliklerin kilometre taşı olarak hafızalarda yerini aldı. 2 Mart günü ajanslar, Gaggenau belediyesinin AKP'li bakan Bekir Bozdağ'ın konuşmacı olarak katılacağı 16 Nisan referandumu etkinliğinin iptal edildiğini duyurdu.

Belediye etkinliğe güvenlik ve altyapı gerekçesiyle izin verilmediğini açıklıyordu. Ancak bu gelişme 16 Nisan referandumu öncesi her iki ülke yarasındaki gerginlik ve krizlerin fitilini ateşledi. Ardından peşi sıra AKP'li bakan ve politikacılara yasaklar geldi. Aynı günlerde diğer Avrupa ülkeleri de Almanya'nın izinden gitti. Avusturya, Hollanda, Belçika, İsviçre, İsveç ve Danimarka da peş peşe AKP'lilerin mitinglerini yasakladı.

Başını Berlin, Viyana ve Amsterdam yönetimlerinin çektiği Avrupa'nın Erdoğan iktidarına verdiği mesaj netti: "Türkiye'de tek adam yönetimini güçlendirecek 16 Nisan referandumunu istemiyoruz. " Erdoğan ise Avrupa'nın bu tavrına ırkçı ifadelerle karşılık verdi, başta Merkel yönetimi ve Hollanda hükümeti olmak üzere Avrupa'yı "Nazi pratiği" sergilemekle suçladı.

İNCİRLİK: Türkiye-Almanya ilişkilerinde yıl boyunca en çok dile getirilen kelimelerden biri oldu. Alman Meclisi'nin Savunma Komisyonu üyesi bir grup parlamenterin İncirlik üssünde bulunan Alman birliklerini ziyaret etme istediği, sürekli Ankara tarafından reddediliyordu. Haziran 2016'da Alman Federal Meclisi'nin 1915 Ermeni katliamını "soykırım" olarak kabul etmesinden sonra Erdoğan "O karara onay vekilleri ülkemize sokmayacağız" diyerek Alman vekillerinin İncirlik Üssü'nü ziyaret etmesini engellemeye başlamıştı.

Merkel hükümeti Erdoğan rejiminin engelline takılmış, ancak diğer taraftan "Alman ordusu meclise bağlı bir ordudur, denetlenmelidir" baskısı görüyordu. Sonunda hem meclisten ve hem de kamuoyundan gelen yoğun tepkiler üzerine Merkel hükümeti Haziran ayında İncirlik'ten geri çekilme kararı aldı. Temmuz ayında İncirlik'te bulunan 260'ya yakın Alman askeri ve tornado keşif uçakları Ürdün'e gönderildi. Alman personel, DAİŞ ile mücadele eden koalisyon çerçevesinde İncirlik'te görev yapıyordu.

Almanya'nın İncirlik'teki misyonu da tartışma konusu oldu. Sol Parti'nin eski liderlerinden Gregor Gysi o günlerde "Alman ordusunun Suriye'nin havasında topladığı bilgilerle Türk ordusu Kürtleri bombalıyor" dedi. Yine Sol Partili parlamenter Andrej Hunko ise şu soruyu gündeme taşıdı: "İncirlik'te toplanan bilgiler Türkiye üzerinden DAİŞ'e mi gidiyor? Bu konuda ciddi şüphelerimiz var. Birçok kez bunu Merkel hükümetine sorduk, fakat inandırıcı bir yanıt alamadık."

SIGMAR GABRIEL: Almanya-Türkiye ilişkilerinde en tutarsız isim olarak hafızalarda kaldı. Bir söylediği diğerini tutmadı... Berlin'deyken Erdoğan'a rejimine atıp tutan Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Ankara'dayken Türk devleti önünde "el pençe" durdu. Üstelik bu duruşu sosyal demokrat kimliğine de zarar verdi. Kürdistan'da yaşanan hak ihlalleri için tek kelime etmeyen Gabriel, yıl boyunca Kürt düşmanlığı yaparak Ankara'ya yaranmaya çalışan bir isim oldu.

Haziran ayında Ankara'ya giderken PKK ile mücadele konusunda Türk hükümetinden farklı düşünmediklerini açıkça söyledi. Almanya'da muhalefetin "PKK neden hala yasak?" baskısı karşısında ise hep sözü Gabriel aldı. Gabriel, istihbarat ve İçişleri Bakanlığı'nın raporlarında böyle bir bilginin olmamasına rağmen PKK'nin silah ve uyuşturucu ticaretine bulaştığı için yasaklı bir örgüt olduğunu iddia etti.

20 Temmuz günü basının karşısına çıkarak Berlin'in Ankara siyasetinin değiştiğini bildirdi. Gabriel düzenlediği basın toplantısında Ankara'ya yönelik yaptırımları açıkladı. Ancak Gabriel'in bu söylemleri havada kaldı, perde arkasında her iki ülkenin ilişkileri ise hiç bozulmadan seyrinde gitti. Yeni hükümetin kurulamaması üzerine uzun süre dışişleri koltuğunda oturmaya devam eden Gabriel'in sözüne ettiği yaptırımlar ise sadece hükümetin bir seçim manevrası olarak kayıtlara geçti.

24 EYLÜL: Almanya'nın seçim tarihinde hiçbir zaman olmadığı kadar Türkiye mevzusu seçim meydanlarında dile getirildi. 24 Eylül günü genel seçimlerde zafer ise milliyetçiler ve sağın olmuştu. Başbakan Merkel'in partisi CDU ve sosyal demokratların oy kaybettiği seçimde yabancı düşmanı aşırı sağcı AFD yüzde 13'lük oranla üçüncü parti oldu.

Erdoğan ise Türk kökenli Alman vatandaşlarına "Hristiyan Demokratlar, Sosyal Demokratlar ve Yeşiller'e oy vermeyin" çağrısı yapıyordu. Erdoğan'ın bu sözleri seçimlerde Türkiye siyasetinin önemini artırdı. Neredeyse bütün liderler Erdoğan'a karşı sesini yükseltmek için deyim yerindeyse yarışa girdiler. Hıristiyan demokratların lideri başbakan Merkel seçilmesi halinde ilk iş olarak Türkiye'nin AB üyelik sürecinin askıya alınması için çalışacağını söyledi.

Ancak seçim sonrası bu sözlerden çark eden başbakanı Merkel, Ankara'ya 'hafifletilmiş yaptırım' talebinde bulundu. Benzer bir seçim oyunu Merkel'in rakibi sosyal demokratların adayı Martin Schulz'dan da geldi. Adaylığını açıkladığı Şubat ayından itibaren Schulz, basında ve seçim meydanlarında sürekli Erdoğan rejiminin kötü karnesini fırsata çevirmeye çalıştı. Fakat seçimler bitir bitmez ne Schulz'dan ne de partisi SPD cephesinden Ankara'ya yönelik hiçbir eleştiri gelmedi. Kimi yorumculara göre eskiden beri Türk devleti ve AKP yanlısı olan SPD yeniden iktidara gelebilmek için Ankara ile 'danışıklı dövüş' halindeydi.

M. FATİH SAYAN: Alman yargısı 2017 yılında aldığı skandallar kararlardan birisini bu isim üzerinden alacaktı... Avrupa’daki Kürt siyasetçileriyle ilgili bilgi toplayıp, suikast planlayan MİT ajanı Mehmet Fatih Sayan’a ilişkin kararını 10 Ekim günü açıklayan Hamburg mahkemesi ödül gibi bir ceza verdi. Sayan için 'profesyonel değil' diyen mahkeme 2 yıllık ‘adli kontrol’ şartıyla cezaevinden çıkmasına karar verdi.

Sayan, ajan kimliğinin deşifre olmasından sonra 12 Aralık 2016 günü Hamburg'ta Federal Göç ve Mülteciler Dairesi'ne gidip iltica başvurusunda bulunmuştu. Buradaki ilk ifadesinde MİT'in Kürt siyasetçilerine yönelik hazırladığı suikast ekibinde olduğunu anlatan Sayan apar topa gözaltına alınmıştı. Daha sonra ilk ifadesini değiştiren Sayan deyim yerindeyse Hamburg'taki tarihi mahkeme binasını tiyatro sahnesine çevirdi.

Suçlamaların hemen hepsini özel hayatındaki tesadüflere bağlayıp reddeden Sayan, MİT’i aklayıp suçu Gülen Cemaati’ne yakın polislere atmak istedi. Duruşmalar sonunda mahkeme, savcılığın istediği 2 yıl 6 hapis cezasının fazla olduğunu belirterek Sayan'ın 2 yıllık 'adli kontrol' şartıyla serbest kalmasına karar verdi.

Savcılık mahkemenin aksine Sayan'ın 2013 yılından beri Türk istihbaratına çalıştığını ve bunun karşılığında 30 bin Euro para elde ettiğini açıkladı. Ancak birçok bilgi ve onlarca belgeye rağmen Sayan'ın dosyası da 2017 yılında Almanya'nın üstünü örttüğü MİT dosyalarından biri olarak arşivlerindeki yerini aldı.

PETER STEUDTNER: İnsan hakları mücadelesi verirken Türkiye'de Erdoğan rejiminin rehinesi olan bu ismin, Berlin-Ankara arasında insanlık dışı bir pazarlığın en önemli parçası olacağını kim bilebilirdi ki? 5 Temmuz'da Büyükada'daki düzenlenen bir seminere katılan insan hakları aktivistleri ile birlikte gözaltına alınan, ardından da tutuklanan Peter Steudtner, Erdoğan rejiminin rehinin tuttuğu 10 Alman vatandaşından biriydi.

Gözaltına alınması Merkel hükümeti ve Erdoğan iktidarı arasında zaten gerilen ilişkileri kopma noktasına getirdi. Steudtner'in tutuklanmasının hemen ardından dışişleri bakanı Sigmar Gabriel Türkiye'ye bir dizi yaptırımları açıkladı. Türkiye ile ilgili hiçbir çalışması olmamasına rağmen Erdoğan'ın savcıları tarafından "terör örgütünün üyesi” ilan edilen Berlinli aktivist Peter Steudtner "sürpriz" sayılacak şekilde 25 Ekim günü tahliye edildi.

Bu gelişmeye Almanya'nın eski başbakanlarından Gerhard Schröder'in Erdoğan ile yaptığı görüşme ön ayak olmuştu. Erdoğan Merkel hükümeti ile arasının bozuk olduğu dönemlerde birkaç kez SPD'nin eski liderlerinden Schröder'in ismini telaffuz etmişti. Erdoğan "Nerede o Schröderli yıllar?" diyerek neredeyse Almanya'ya dert yanıyordu. Sonunda Schröder'in emeklilik sürecine ara verildi ve Merkel ona "Erdoğan ile aramızı düzelt" misyonunu vererek İstanbul'a gönderdi.

Alman medyası ve muhalefet Steudtner'in serbest bırakılması ardından "Erdoğan'a hangi büyük ödülün verildiğini" konuşuyordu. Ta ki 4 Kasım gününe kadar. O gün Düsseldorf şehrinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan için yapılan kitlesel yürüyüşe Alman polisinin saldırmasıyla Berlin'in hangi "büyük ödülü" Erdoğan iktidarına verdiği iyi anlaşılıyordu.