14 Temmuz ruhuyla Efrîn’i savunmak

Rojava Özgürlük Güçleri YPG-YPJ Efrîn Komutanlığı Türk ordusunun faşist-işgalci saldırılarına karşı kahramanca direnileceğini açıklamış bulunmaktadır.

Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türk ordusu bir süredir Rojava Kürdistan’ın Efrîn sınırına yığınak yapıyor. Aynı zamanda topçu birlikleri ile Efrîn ve Şehba alanlarını bombalıyor. Son günlerde bu bombardımanın arttığı ve her gün birkaç sivilin katledildiği gözleniyor. Öyle ki, faşist Türk ordusunun söz konusu bombardımanı, Rojava Kürdistan’a yönelik savaş başlatmış olmak anlamına geliyor. Böyle giderse Türk ordusu ve emrindeki faşist çete grupları ile Rojava Kürdistan’ın özgürlük güçleri olan YPG-YPJ arasında şiddetli bir savaşın başlayacağı anlaşılıyor.

Peki durduk yerde ne oldu da faşist Türk ordusu Efrîn ve Şehba’yı hedef aldı? Yeniden ve bu kez de Rojava Kürdistan’ın söz konusu bölgelerine yönelik saldırı başlattı? Kuşkusuz bunun Kuzey Kürdistan ve Türkiye’deki gelişmelerle bağı vardır. Kuzey Kürdistan’da gelişen gerilla ve halk direnişi karşısında sıkışan Türk ordusu ve AKP Yönetimi, Rojava Kürdistan’a saldırarak hedef şaşırtmaya ve dikkatleri başka yöne çekmeye çalışmaktadır. Böylece Türkiye’de şoven-milliyetçi histeriyi daha fazla geliştirmek istemektedir.

İşin bir yönü bu olmakla birlikte, diğer ve esas yönünün ise Suriye Demokratik Güçlerinin başlattığı Reqa Hamlesini sabote etmek ve faşist DAİŞ çetelerini kurtarmaya çalışmak olduğu açıktır. ABD’ye yönelik her türlü tehditkâr ve yalvarıcı açıklamalarına ve pazarlık çabalarına rağmen Reqa Hamlesini önleyemeyen ve söz konusu hamleye dahil olamayan faşist AKP Yönetiminin daha önce Şengal, Minbic ve Qereçox saldırıları ile QSD’nin devrimci hamlesini engellemeye çalıştığı bilinmektedir. Son Efrîn ve Şehba saldırılarının da bunun bir devamı olduğu tartışmasızdır.

Faşist AKP Yönetimi ve Türk ordusu Efrîn ve Şehba’yı tehdit ederek ve bu alanlarda çatışma geliştirerek YPG-YPJ güçlerinin Reqa’ya saldırılarını zayıflatmak ve bu temelde DAİŞ’i savunmak istemektedir. Çünkü DAİŞ faşizminin başkent olarak ilan ettiği Reqa’da da yenilgi almasından ve bu temelde AKP-DAİŞ ilişkilerinin daha fazla açığa çıkmasından korkmaktadır. Ayrıca bu biçimde Suriye’deki savaşa dahil olmaya ve Doğu Suriye’de yaşanan mücadeleye katılmaya çalışmaktadır.

Hatırlanırsa Demokratik Suriye Güçlerinin 5 Haziran günü başlattığı Reqa’yı özgürleştirme hamlesi tüm güçleri harekete geçirmiş ve Ortadoğu dengesinde ciddi bir sarsıntı ortaya çıkartmıştı. Bu temeldedir ki, İran-Irak ittifakı Heşdi Şabi denen gücü Şengal üzerinden Suriye sınırına yöneltmiş, buna misilleme olarak da ABD ve bölgedeki müttefikleri tarafından Katar krizi ve Tahran’da İmam Humeyni’nin mezarına ve İran Meclisine saldırı olayları ortaya çıkartılmıştı. Reqa’dan Katar ve Tahran’a kadar sarsılan bir Ortadoğu gerçeği yaratılmış ve Doğu Suriye üzerindeki mücadeleyi hızlandırmıştı. Şimdi AKP-MHP faşizminin Efrîn ve Şehba’yı tehdit ve saldırıları da Doğu Suriye üzerindeki mücadeleye dahil olma arayışı olmaktadır. 

Belli ki Doğu ve Kuzey Suriye üzerinde çok yoğun bir mücadele yaşanmaktadır. Bu alanlar bölgenin faşist ulus-devlet statükoculuğunu ayakta tutan Türkiye ve İran ulus-devlet yapıları açısından hayati önem taşımaktadır. Adeta Ortadoğu bölgesine doğrudan açılan kapıları olmaktadır. TC Devleti Cerablus-Bab hattı üzerinden Halep kapısını açık tutmak isterken, İran devleti de Dêrazor üzerinden geçen ve Tahran’dan Beyrut’a ulaşan bir Şii Kemeri yaratmak istemektedir. Her iki devlet de bu temelde bölgenin hegemonik gücü haline gelmeyi ve böylece sınırsız bir Kürt düşmanlığı yapabilmeyi hedeflemektedir.

Çok açık ki, Ortadoğu bölgesinde özgürlükleri ve demokratik devrimi geliştirebilmek, ancak İran ve Türkiye ulus-devletçi sistemini geriletmek ve yıkmakla mümkündür. Bunun çok önemli bir alanı da işte Kuzey ve Doğu Suriye alanları olmaktadır. Kuzey Suriye’de faşist TC Devletinin Halep kapısını kapatarak Suriye sınırı boyunca kuşatmak, İran devletinin Şii Kemeri projesini ise Dêrazor hattından koparmak Demokratik Ortadoğu Devriminin önünü açmayı ifade etmektedir. Belli ki her iki alanda da Kürt Özgürlük Güçlerine ve Demokratik Suriye Kuvvetlerine önemli görevler düşmektedir. 

Kürtlerin tarihi olarak yüklendikleri söz konusu görevlerin bilincinde oldukları ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fikirleriyle donanmış olarak bu bilinci Arap toplumuna da yaymaya çalıştıkları açıkça görülmektedir. Bu biçimde, tıpkı tarihi komutan Selahattin Eyyubi dönemindeki benzer bir Kürt-Arap ilişkisi ve ittifakı yeniden oluşmaktadır. Söz konusu ittifak bölgenin ulus-devlet faşizmine karşı direnmekte ve Demokratik Ortadoğu Devrimi ile yeni özgür ve demokratik Ortadoğu’yu şekillendireceğe benzemektedir. Bu nedenle de Reqa ve Dêrazor hattında DAİŞ faşizmine karşı kahramanca savaştığı gibi, faşist Türk ordusunun tehdit ve saldırılarına karşı da Efrîn ve Şehba’yı kahramanca savunacaktır.

Rojava Özgürlük Güçleri YPG-YPJ Efrîn Komutanlığı Türk ordusunun faşist-işgalci saldırılarına karşı kahramanca direnileceğini açıklamış bulunmaktadır. Zaten Türk ordusunun topçu bombardımanına karşı da anında cevap verilmekte ve başarıyla misilleme yapılmaktadır. Yine KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı tarafından, faşist TC saldırılarına karşı gelişen Efrîn ve Şehba direnişinin de Kobanê direniş ruhuyla sahiplenilmesi ve desteklenmesi için çağrı yapılmıştır. 

Belli ki DAİŞ faşizminin saldırıları karşısında boyun eğmeyen ve kahramanca direnen Kürtler, AKP-MHP faşizminin işgalci saldırılarına karşı da yiğitçe direneceklerdir. Başta Araplar olmak üzere bölgenin tüm halklarını seferber ederek ve özgür insanlığın da desteğini alarak AKP-MHP faşizmini de yenilgiye ve yıkıma uğratacaklardır. AKP-MHP faşizmine karşı Kobanê direniş ruhuyla, Cizre ve Sur’un direniş ruhuyla direnecekler ve mutlaka kazanacaklardır. En önemlisi de 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu Direnişi ruhuyla, Apocu kahramanlık ve zafer ruhuyla direneceklerdir. Kemal Pir ve Destan ruhuyla direnerek Türkiye’nin tüm gençlerini ve emekçilerini söz konusu direniş içine çekeceklerdir.

Yeni bir Temmuz ayına girilmiştir ve tarihi 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişinin 35. yıldönümü yaşanmaktadır. Söz konusu yıldönümü vesilesiyle Kürtlerin “Ulusal Onur Günü” olarak ifade ettikleri büyük kararlılığı ve onu yaratan Önder Abdullah Öcalan’ı selamlıyor ve 14 Temmuz çizgisinde yürüme kararlılığımızı bir kez daha ifade ediyoruz. 14 Temmuz kahramanlığının ölümsüz şehitlerini, M. Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek’i saygı ve minnetle anıyor, anılarını yaşatma ve amaçlarını başarma sözümüzü yineliyoruz. Büyük 14 Temmuz Direnişinin otuz altıncı yılında Efrîn ve Şehba halkı her türlü faşist saldırıya karşı kendisini 14 Temmuz ruhuyla savunacak ve mutlaka kazanacak diyoruz. 

Kuşkusuz sadece Efrîn ve Şehba halkı değil, bütün Kürdistan halkı 14 Temmuz ruhuyla direnecek ve mutlaka kazanacaktır. Nasıl ki 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı Amed zindanında direnilmiş ve kazanılmışsa, Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğüne karşı da özellikle Amed’de direnilecek ve mutlaka kazanılacaktır. Çünkü otuz altıncı yılına girilirken 14 Temmuz direniş ve zafer ruhu henüz taptaze durmaktadır. Çünkü direnme kararı 14 Temmuz 1982’de verilmiştir ve onurlu-yurtsever her Kürt insanının bu büyük ve tarihi kararın gereğini yerine getirmek zorundadır. Önderlik ve şehitlerin emri ile halkların beklentisi bu yöndedir. Tüm Kürdistan’da AKP-MHP faşizmine karşı kahramanca direnilerek ve mutlaka kazanılarak bu tarihi emrin gerekleri yerine getirilecektir. 

Kaynak: Yeni Özgür Politika