2 Temmuz'un çağrıştırdıkları
2 Temmuz'u Türkiye ve Kürdistan’daki devrimciler, Aleviler ve Kürtler Madımak Katliamı protestolarıyla mücadeleyle karşılarken, Rojavalı savaşçılar, Reqqa’da Türk faşizminin kanlı ortağı DAİŞ’i vurarak karşıladı.
2 Temmuz'u Türkiye ve Kürdistan’daki devrimciler, Aleviler ve Kürtler Madımak Katliamı protestolarıyla mücadeleyle karşılarken, Rojavalı savaşçılar, Reqqa’da Türk faşizminin kanlı ortağı DAİŞ’i vurarak karşıladı.
Bir yanda acı ve öfke, diğer yanda bir milad; 2 Temmuz. 1993 yılında Madımak Katliamı’nın gerçekleştirildiği ve 1979’da Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın 12 Eylül faşist darbesini fark ederek Kuzey Kürdistan’dan Kobanê’ye geçtiği gün. 2 Temmuz’da yaşanan Sivas Katliamı'nın intikamı yine 2 Temmuz 1979 miladıyla doğan devrim çocukları tarafından Reqqa’da faşist Türk devleti ve AKP’nin kanlı ortağı DAİŞ bitirilerek alınıyor.
2 Temmuz miladıyla doğan devrimin çocukları ve kurumları YPG, YPJ öncülüğünde Erdoğan’ın kanlı ortağı DAİŞ Reqqa’da, başkentinde hezimete uğruyor. Öcalan’ın Suriye sahasına geçişinin 38. yıl dönümü olan dün Reqqa operasyonu 27. günündeydi. Reqqa savaşçıların büyük bedellerle yürüttüğü savaşla özgürleştirilirken bir yandan da Türk devletinin Efrîn ve Şehba’yı işgal planlarına daha başından mücadele kararlılığıyla darbe vuruluyor.
TC ve ortaklarına Rojava ve Kuzey Suriye’de vurulan her darbe aynı zamanda 2 Temmuz Madımak Katliamı'nın da intikamı oluyor. Çünkü Madımak Katliamı, DAİŞ, TC faşizmi birbirinden bağımsız değil. Bugün Türkiye halkları da ancak Reqqa'da mücadele eden devrim çocuklarının, Türk tehdidi altındaki Efrîn ve Şehba’nın sesine ses olarak geleceğini kurtarabilir.
ÖCALAN’IN ORTADOĞU’YA GEÇİŞİ TÜM KÜRTLER İÇİN TARİHİ ÖNEMDE
Kürt Halk Önderi’nin 2 Temmuz 1979’da Türkiye’den Suriye ve Ortadoğu’ya geçişi Türk devlet faşizmine vurulmuş önemli bir darbeydi. 12 Eylül faşist askeri darbesi 1970’li yıllarda yükselen devrimci mücadele ve yeni doğuş yapmış olan Kürt Özgürlük Mücadelesi'ne karşı planlanmış ve geliştirilmişti. Ülkeyi işkencehaneye çeviren 12 Eylül faşizmi daha sonra yönetimde Türk İslam sentezini esas aldı. Darbenin başardığına ve artık kendini kurumlaştırdığına inancın pekiştiği bir süreçte PKK 15 Ağustos 1984 tarihinde silahlı mücadeleyi başlattı. 1984’te başlayan ilk kurşun olarak anılan atılım Kürtler açısından yeni bir dönemi ifade etti.
Bu atılım darbeyi önceden fark ederek 2 Temmuz’da Kobanê üzerinden Suriye ve Ortadoğu sahasına geçen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın eseriydi. Öcalan şimdiye kadar yazdığı bütün eserlerinde, Ortadoğu sahasında hem Hareketi ayakta tutmak, geliştirmek, hem de Kuzey Kürdistan’daki faşizme karşı silahlı bir mücadele başlatmak için soluksuz bir mücadele yürüttüğünü açar. Kürt Halkı Önderi Bir Halkı Savunmak isimli kitabında “Partileşme unvanı altında kentlerde fazla yaşanılamayacağı anlaşılıp, hem dağ hem de Ortadoğu seçeneklerinin kullanılması gereği doğduğunda, adeta ikinci bir Hz. İbrahim hicreti halinde 1979 1 Temmuzu'ndan itibaren Urfa'dan Suriye'ye, oradan eski Kenan ellerinde özgürlük aramaya doğru yola çıkıldı” sözleriyle bu geçişin önemini vurgular.
Bu geçiş aslında tüm Kürtler hatta Türkiye için yeni bir başlangıçtır. Kaynağa yeniden ve daha güçlü bir biçimde geri dönülecektir. Ve 15 Ağustos Atılımıyla bu tüm dünyaya gösterilir. Darbe birçok devrimci örgütü tırpanlarken Kürt Özgürlük Hareketi faşizme kaynağında meydan okumuştur. Bu tarihten itibaren Öcalan’ın yetiştirdiği PKK militanları Kuzey sahasına geçerek mücadeleyi büyütür. 1990’lı yılların başlarında da PKK gerillalarıyla Türk ordusu arasında büyük mücadeleler yaşanır.
SİVAS KATLİAMI DA KÜRT KARŞITLIĞININ ÜRÜNÜ
Sivas Katliamı’da Türk devletinin 1993’de Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne dönük başlattığı topyekûn kirli savaştan bağımsız değil.
199O’lı yılların başlarında tıpkı şimdi olduğu gibi Türk devlet faşizmini başta Kürt Özgürlük Hareketi olmak üzere tüm demokratik kesimleri boğmak için şahlandırılmıştı. 1990-91-92-93-94 yılları "faili meçhul" cinayetlerin işlendiği, köylerin zorla boşaltılarak yakıldığı, 5-6 milyon Kürdün topraklarından zorla Türkiye metropollerine göç ettirildiği yıllardı. O süreçlerde tıpkı bugünkü gibi Kürt Özgürlük Hareketi’ne sempati duyan bütün yurtseverler, aydınlar ya katledildi, ya zindanlara atıldı. Kürdistan’da bu politikalar izlenirken Türkiye’deki Kürtler ve demokratlar üzerine de baskılar uygulandı. Göçertilen milyonların enerjisi sahte İslam’a kanalize edilerek bu özgürlük mücadelesinin Türkiye’ye yayılması engellenmeye çalışıldı. Kürdistan’da Hizbul-Kontra gibi cinayet şebekeleri ortaya çıkarıldı.
Türk devleti bu süreçte Türkiye halklarının, Alevilerin, demokratik, sol kesimlerin Kürt Özgürlük Mücadelesi etrafında kenetlenmemesi için 1980 askeri darbe yönetiminin devamı olarak Türkiye halklarını milliyetçilik ve sahte İslamcılıkla zehirlenmeye çalıştı. Sahte İslamcılar örgütlendirildi; onların sadece Kürtlere dönük değil Türkiye’deki tüm demokrat kesimlere ve Alevilere saldırılarının önü açıldı. Sivas Katliamı da işte bu konjonktürün ürünü. Bu katliamla, en erkenden özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten örgütler içinde yer alan, onlara destek veren Alevilere “Ayağını denk al, Kürtlerden uzak dur” mesajı verilmek istendi.
ÖCALAN’IN GİTTİĞİ KOBANÊ DEVRİMİN MEKANI OLDU
Öcalan’ın 2 Temmuz’daki hicreti sadece Kuzey Kürdistan’daki mücadeleyi yeniden canlandırıp büyütmedi, Rojava’yı da Rojava yaptı. 2 Temmuz’da ilk geçtiği alan Kobanê’ydi. Öcalan burada bir süre kaldıktan sonra Lübnan’a geçti. Kobanê’den ayrılırken henüz Kobanê halkı onun Kürtler için ne anlam ifade edeceğini, kim olduğunu bilmiyordu fakat hicretinden 23 yıl sonra Öcalan felsefesiyle devrime yürüyen ilk Kobanêliler oluyordu. Yine Türk devletinin kanlı ortağı DAİŞ’e en büyük darbe 2014 yılında Kürt Halk Önderi’nin ideolojik, felsefik, politik önderliğinde Kobanê direnişiyle vuruluyordu.
Kobanêliler ve Rojavalılar Öcalan’ın Kuzey Kürdistan’dan Kobanê’ye geçtiği 2 Temmuz gününü kendileri ve Rojava Devrimi açısından bir milad olarak anlamlandırıyorlar.
20 YILLIK EMEK BÜYÜK GELİŞİM YARATTI
Kürt Halk Önderi Kobanê'den çıktıktan sonra Lübnan’daki Filistin Kurtuluş Örgütü kamplarına yöneldi. Burada kendisinin deyimiyle iğneyle kuyu kazar gibi imkan ve dostlar yaratarak PKK militanlarını yetiştirdi. Burada 1992’ye kadar çalışmalarını yürüttü. 1992 yılında yeniden yönünü Suriye’ye çeviren Kürt Halk Önderi Öcalan Halep ve Şam’da çok önemli çalışmalar yürüttü.
Bulunduğu her mekanı, bir ağacın altını bile gerek PKK militanlarını, gerek Rojava halkını eğitmek için değerlendirdi. Hem Lübnan’da bulunduğu süreçte, hem de Suriye sahasında büyük halk toplantıları gerçekleştirdi. Ciddi bir yurtseverlik ve ulusallık bilinci olan geçmişteki isyan önderlerini bağrına basan, yine ulusal tüm hareketleri destekleyen Rojava Kürtleri kısa sürede Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Mücadelesi etrafında kenetlendi.
Öcalan’ın mücadelesine sempati duyan ilk kesim 1980’li yılların ortalarına doğru üniversiteli sosyalist gençler oldu. O süreçlerden itibaren binlerce Rojavalı genç akademi ve dağlara akın ederek Kuzey Kürdistan’da gerillacılık yaptı. PKK Rojava’da diğer Kürt hareketlerinin aksine halklaştı. Kürt Halk Önderi ve militanları tüm halk kesimleriyle ilişki geliştirdi. PKK’nin temel kitlesi olan yoksul halkla ilişkiler çok güçlü bir şekilde kurulurken Kürt Halk Önderi yürüttüğü çalışmalarla aşiret reisleri, ağalar ve eşrafı da mücadeleye kattı ve onların sosyal, sınıfsal yapısında ciddi bir dönüşüm yarattı.
Kürt Halk Önderi'nin 9 Ekim Komplosu'yla Suriye’den çıkmak zorunda kalması ve 15 Şubat 1999’da Uluslararası Komplo ile esir edilmesi Rojava'da büyük tepki oluşturdu. Rojava halkı bulunduğu her alanda kitlesel eylemlerle komploya karşı tavrını ortaya koydu. Rojavalı gençler yönünü dağlara çevirdi.
Kürt Halk Önderi’nin İmralı’da bile halkı için soluk soluğa yürüttüğü mücadele Rojava Kürtlerinin de yolunu aydınlattı. Baas Rejimi ve Türkiye’nin ortak şekilde yürüttükleri konsepte rağmen 12 Mart Qamişlo serhildanlarıyla Rojava halkı Öcalan’ın kendisinde yarattığı devrim potansiyelini ortaya koydu.
Tarih 19 Temmuz 2012’yi gösterdiğinde Rojava Devrimi Öcalan’ın savunmalarıyla aydınlanmış, kendine güvenen ve asla geri adım atmayacak bir halk gerçeğiyle başladı. Kısa sürede birçok alan rejimden özgürleştirildi. Kendine güvenen Rojava ve öncüleri ne rejim ne çeteler diyerek kendi alternatif duruş, siyaset ve öz savunma sistemlerini gerçekleştirdiler. Türk devletinin vahşi DAİŞ çeteleri de dahil olmak üzere birçok çete gurubuyla yaptığı saldırılar birer birer boşa çıkarıldı ve Öcalan’ın projeleri gerçekleştirildi.
Ocak 2014’te ilan edilen Demokratik Özerk Yönetim modeli altında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan demokratik ulus ve öz yönetim projeleri hayata geçirildi ve halklara umut oldu. Türk devletinin bu umudu boğmak için geliştirdiği tüm çabalara ve Kobane gibi ağır saldırılara rağmen devrim giderek büyüdü ve 16-17 Mart’ta Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu gibi çok daha kapsamlı bir projeyle yoluna devam ediyor.
TÜRKİYE HALKLARI SAVAŞÇILARI VE EFRÎN’İ SAHİPLENMELİ
2 Temmuz gününü Türkiye halkları Sivas ve metropollerde Madımak Katliamı'nı protesto ederek karşılarken, devrimin savaşçıları Reqqa'da hamlenin 27. gününde DAİŞ çetelerine karşı şiddetli darbeler vurarak karşıladı.
Reqqa operasyonu tıpkı Sivas Katliamının geliştiği konjonktürdeki gibi Türk devlet faşizminin şaha kalktığı bir süreçte gerçekleşiyor. Türk devleti Reqqa’da sona gelen DAİŞ’le birlikte kendi faşist siyasetininde hem Suriye, hem de Türkiye içinde sona yaklaştığını gördüğü için yeni saldırı hazırlıklarında.
Reqqa’nın düşmesiyle birlikte Öcalan felsefesiyle yaratılan demokratik ve özgürlükçü çözümün öz yönetim modellerinin tüm Suriye’ye hızlı bir biçimde yayılacağını ve Türkiye içinde de etki yaratacağını gördükçe yeni bir kumara daha giriyor.
Efrîn'e ve Şehba’ya saldırı hazırlıklarını son 10-15 gündür yoğunlaştırmış durumda. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın felsefesi ve mücadelesiyle aydınlanan, direniş kültürü gelişkin olan Efrîn halkı ve devrimcileri sonuna kadar direneceklerini ortaya koyuyorlar.