20 yıl PKK yasağı, peki ya sonrası?

20 yıl PKK yasağı, peki ya sonrası?

Kasım 1993'de dönemin Almanya İçişleri Bakanı'nın Kürt özgürlük hareketine yönelik açıkladığı PKK yasağının üzerinden 20 yıl geçti. Bununla ne amaçlandı, hedefler nelerdi ve halk Alman hükümetinin bir diğer demokrasi karşıtı, örgütleme ve fikir özgürlüğünü hiçe sayan adımını nasıl karşıladı? Yasak, Almanya’daki Kürt kitlesini hareketten uzaklaştırılabildi mi? Yoksa daha da mı güçlendi?

Aslında Kürtlere yönelik baskılar 1993'teki PKK yasağı ile değil, 1980'lerin ortasında Kürtlerin Avrupa’da örgütlenmesiyle başladı. Almanya’daki ilk gerekçe ise Ağustos 1986'da bir Kürt eylemcinin Türk konsolosluğuna yönelik sözde saldırısıydı. 1987'de soruşturma davaları (129a maddesi), 1988'de ‘PKK üyelerine’ yönelik tutuklama emirleriyle, 1989'da Düsseldorf'ta PKK üyelerine yönelik en kapsamlı “terör” suçlamalı davalarla bu baskılar devam etti.

Bunun yanında ev aramaları, dernek kapatmaları, Alman istihbaratının özellikle Kürt gençlerini ajanlaştırma çabaları, derneklerle ilgili yasanın ihlali yüzünden açılan davalar, yürüyüşlerde polislerin bayrak veya sloganları gerekçe yaparak saldırmaları, iftiralar ve yıldırma çabaları… Listeyi böyle uzatmak mümkün.

Tüm bunların eşliğinde de ayrıca yaygın medyanın Kürtlere ve onlara karşı yürütülen savaşa yönelik tavrı ve yaratılmak istenen “Kürt=PKK=Terör” algısı! Şüphesiz bunun amacı Alman halkını Kürtlere karşı kışkırtmak, ilerici grupların Kürtlerle dayanışmasını engellemekti.

Kısacası bu 20 yıl içinde Kürdistan’daki NATO savaşının teröründen ve yanmış topraklardan, köy yakılmalarından kurtulanlar, cezaevlerindeki işkencelerden sonra güvenilir bir ülkeye geldiklerini zannedenler, burada da baskı, ev aramaları, tutuklamalar ve benzeri durumlarla karşılaştılar.

Şüphesiz çoğu kişinin bu ülkeyle ilgili kafasında oluşmuş olan tabloya bunlar uymamaktaydı. Demokratik, ilerici, insan haklarına riayet etmeye önem veren bir ülkeye geldiklerini düşünenler yanılmıştı.

SÜRGÜN KÜRT HAREKETİNE BAĞLILIĞI ZAYIFLATMADI

Almanya'ya gelmiş olan insanlar tabii ki bu baskılar karşısında pasif veya dilsiz kalmadılar. Alman hükümetinin Türkiye'ye silah teslimatı yüzünden protestolar vardı. Şimdiki silah ihracatının yanı sıra Almanya'nın bir dönemler savaş cihazlarının büyük bir kısmını Türkiye'ye hediye ettiğini de unutmamak lazım. Elbette medyanın Kürdistan'daki durum ve buradaki Kürtlerle ilgili taraf tutan ve manipüle etmeyi amaçlayan haberciliği de protestoların merkezindeydi. Hükümetler arasındaki silah kardeşliği deşifre edilmişti.

Baskıya ve ülkelerine olan mesafeye rağmen Kürtlerin özgürlük hareketine olan bağlılığı güç kaybetmedi; tam tersi Kürt kimliği ve onunla beraber siyasi bilinç ve kendilerine olan güven burada da gelişti.

1993 ATEŞKESİ VE 1993 YASAĞI!

Peki neden 1993 yasağı? 1993 yılında PKK ilk ateşkesini ilan etmişti. O zamanlar bile Kürt Özgürlük Hareketi siyasi ve diplomatik bir yolda Kürt sorununa çözümünü bulmak istiyordu. Netlik kazanan bir şey vardı: ne Türk ordusu, ne de PKK askeri bir zafer elde edebilirdi. Amaç, çatışma halinde olan iki tarafın masaya oturup silahlı çatışmayı sonlandırmalarıydı.

BONN’DA YÜZ BİN KİŞİLİK İLK BÜYÜK YÜRÜYÜŞ

Fakat beklenilen olmadı ve savaş daha şiddetli bir biçimde yeniden başladı; köyler yıkıldı, muhalifler (Kürtler) faili meçhul cinayetlere kurban gittiler. Kirli savaşın yükselmesiyle birlikte Almanya’daki Kürt halkının protestoları da aynı şekilde yükseldi, örneğin Mayıs 1993'te yüz bin kişilik ilk büyük yürüyüş o zamanki başkent Bonn'da gerçekleşti, insanlar kirli savaşın sonlanması için ayaklandılar.

Siyasi kurumlarla, siyasetçilerle ve ilerici gruplarla diyaloglar oluştu. Savaş aletlerinin Alman üretimi olduğunu kanıtlamak için yetkili heyetlerle Kürdistan'a yolculuklar düzenlendi. Amaç, Almanya'nın o zamana kadar olan tavrına veda edip Türkiye'nin savaş politikasına karşı pozisyona gelmesini sağlamaktı.

26 KASIM 1993’LE HER ŞEY DEĞİŞTİ

Ancak 26 Kasım 1993’te ilan edilen yasak her şeyi değiştirdi. Bugünden yarına birden bire her şey yasaklanmıştı. Kürdistan ve Türkiye'deki gibi kültür evleri kapatıldı, kendi yayınevlerinde üretilen kitap ve dergilere el konuldu, yayınevleri kapatıldı,  o tarihten kısa zaman önce açılan Kürt haber ajansı ve Köln'de bulunan Kürdistan Komitesi kapatıldı. Yürüyüşler ve mitingler yasaklandı. Yasağa rağmen gösteriler için yola çıkan insanlar tutuklanıp dayak yedi, sınır dışı edilmekle tehdit edildi. Böylelikle Kürtlerin sesi susturulacaktı, insanlar kendi aralarında uzaklaşıp, güvenleri sarsılacaktı.

TASFİYENİN ‘ILIMLI’ HALİ

O zamanki Türk hükümetinin hedefi PKK'yi ortadan kaldırmak ve meşru örgütlemeleri parçalamaktı. Peki ya Almanya’da?

Hedef aynıydı, sadece hedefe giden yol biraz daha “ılımlı”ydı. Bir insan bu örgütlemeden nasıl kopartılabilirdi, o örgütlemeye karşı çalışması nasıl sağlanabilirdi, hedef biraz da buydu.

DERNEKLER NEDEN HEDEF OLDU?

Önemli olan bireyin uzaklaşması, topluluğun parçalanması ve kamusal alanın alınmasıydı. Bu zaman içerisinde mesela derneklerin görevleri nelerdi? Orada insanlar bir araya geliyordu, çünkü orada Kürdistan'da olup bitenle ilgili bilgiler vardı. İnternet, e-posta veya Kürt televizyon kanalları yoktu. Derneklerde bilgi alış-verişinde bulunuluyor, tartışmalar yapılıyordu; sosyal, kültürel ve siyasi alanlar vardı. Bunun yanı sıra buradaki “yeni” yaşamla ilgili insanlara yardım ediliyordu, bağlar oluşuyordu. Böyle alanlar PKK yasağı ile birlikte yok edilmek ve insanlar evlerine, dört duvar arasına hapsedilmek isteniyordu.

KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ GÜÇ KAYBETTİ Mİ?

Devlete göre kendi dar alanına sıkışmış insanların polisin ve istihbaratın “ziyaretleri” ve oturumlarının alınması konusunda şantaj ile korkmaları daha kolaydı! Bunun gibi birçok örnek bulmak mümkün.

Fakat bunlarla hangi sonuca ulaşıldı? Özgürlük hareketi güç mü kaybetti?

Bahsi geçen baskı, Kürt yapılarını, medyasını ve sosyal alanlarını parçalama ve insanları hareketten ayırma çabaları Alman hükümetinin politikası ve 20 yıllık PKK yasağından sonra da bir başarı göstermedi. Bu gündelik tehditten dolayı bazı kişiler kendilerini kişisel yaşamına geri çekmiş olsalar da, Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt kimliği yıkılamadı.

Tam tersine, Kürt hareketi dört bir yandan şiddetli fırtınalara rağmen, kayıplar ve büyük acılar olsa dahi, yola güçlü bir şekilde devam edilebileceğine dair iyi bir örnek.

HALİM DENER ÖLDÜRÜLDÜ

Bu noktada PKK yasağına karşı mücadele uğruna yaşamını yitirenleri unutmamak lazım. Onlardan birisi Halim Dener, genç bir insan, Türk ordusu tarafından köyü yıkıldıktan sonra Almanya’ya gelmişti ve kısa süre sonra Hannover kentinde PKK yasağına karşı bir afiş asarken Alman polisi tarafından vurularak öldürüldü.

Üniversiteli gençlerin oluşturduğu, geçen yüzyılın ortalarındaki evrensel mücadeleden ve gelişen ulusal kurtuluş hareketlerinden etkilenen küçük bir grubun başlattığı Kürt özgürlük hareketi mücadelesi, 30 yıllık tarihinden bu yana toplumsal bir güce ulaştı. Bu güç, sadece bir partinin varlığını sağlamaktan ileri bir güç. PKK'nin gündelik yaşamda da geliştirdiği yeni toplumsal yaşam perspektifini ne 20 yıllık PKK yasağı, ne de NATO'nun tüm savaşı engelleyebildi. Zira insanlar 1993'te kararlarını vermişlerdi bile; Kürt özgürlük mücadelesini hiçbir güç yasaklayamaz!

* Almanca çıkan “Kurdistan Report” dergisinin Eylül/Ekim 2013 sayısında yayınlanan bu yazı Hüseyin Erdal tarafından Türkçeye çevrildi.