6-8 Ekim Kobanê serhildanı

O gün Kobanê düşmedi, sırasıyla DAİŞ işgalindeki Til Hamis, Til Beraq, Şedadê, Hol, Eyn Îsa, Girê Spî, Sirrin, Tişrîn, Minbic, Tabqa ve Reqa düştü…

“Kobanê düştü, düşecek” sözü 6 Ekim’de başlayan ve 9 Ekim 2014 tarihine kadar süren üç günlük halk ayaklanmasının kilit cümlelerindendir. Bu söz halkı sokağa çıkarmaya yetmiş, öfke patlamasına yol açmıştı. Bu son söz belki de son damla olduğu için önemli. Fakat Kobanê Serhildanı’nın tek sebebi değil. Bununla başlamadı her şey. Öncesi de adım adım geldi. Hatta dünya kamuoyunun gündemine oturan ve Türkiye tarihinde de önemli bir kırılmaya işaret eden bu serhildan, Suriye ve Kuzey Kürdistan parçaları açısından iki yönlü okunduğunda, tarihsel bir gidişatın durağıdır denilebilir.

Bu serhildanda yaşananlara değinmeden önce sürecin nasıl başladığına bakalım. Hatta mantığının anlaşılması açısından kısaca tarihsel verilere değinmek gerekir. Suriye’de yaşanan Kürt gerçekliği ve maruz kaldıkları anlaşılmadan, “kelebek etkisi” misali Bakur’da yaşananlar anlaşılmaz.

KISA TARİHSEL ARKA PLAN

1920 yılında Fransa ile girdiği savaşı kaybeden ve 26 yıl kadar Fransa’nın sömürgesi altında kalan Suriye, 1946 yılında bağımsızlığını geri kazandı. Bu tarihten özellikle 70’lere kadar darbe ve karşı darbeler ile kaostan kurtulamayan ülke, ilan edilen Birleşik Arap Cumhuriyeti(1958-61) ile de tutunamadı ve Baas darbesi ile yeni bir rejim başladı.

Bu rejimin ilk işlerinden biri yüz binlerce Kürdü vatandaşlıktan çıkarmak oldu. Bu vatandaşlıktan çıkarılan Kürtlerin doğan çocukları da hiçbir haktan yararlanmamak üzere izole edildi. 1971’de iktidarı ele geçiren Esad ailesi döneminden bugüne kadar gelinen süreçte Kürt kimliği kültürel ve siyasal soykırım tehdidi altından kurtulamadı. Arap Baharı diye nitelendirilen ve Suriye’ye de 2011 Mart ayı ortası sıçrayan, Nisan ayı gibi de tam alevlenen olaylar bu geçmiş tüm siyasi arka tarihe yaslanarak ülkeyi geri dönülmez yola soktu.

Tüm bunlar yaşanırken; Kürdistan’ın en küçük parçası/bedeni olan Rojava, 19 Temmuz 2012’de Kobanê’den tüm dünyaya Rojava Devrimi’ni armağan etti. Uzun yıllardır Suriye rejiminin işgali altında bulunan yaklaşık 3 milyon Kürdün kaderi, çok önemli gelişmelerin, alt üst oluşların yaşandığı ulus-devlet ve onun her tarafa sinmiş statükosuna karşı bir başkaldırı olarak ortaya çıkıp devrime dönüştü. 

2011 Mart ayı ile birlikte Suriye’de başlayan protestolar çok geçmeden büyüdü. Suriye’de var olan iç savaşta taraf olmayan ve bunun yerine “üçüncü çizgi” olarak kendini tarihsel bir özgürlük çıkışı ile dayatan Rojava Halkı, özgür yaşamın inşasına başlayarak ilk etapta Rojava Anayasası olarak kabul edilen Toplumsal Sözleşme’yi oluşturdu, akabinde Kobanê, Cizîr ve Efrîn kantonlarını ilan ettiğini duyurdu. Dicle ve Fırat nehirlerinin geçişine ev sahipliği yapan Rojava; Kürt, Asurî, Süryanî, Arap ve az sayıda Ermeni ile Çeçen halkına ev sahipliği yaparak, kantonları halkların bahçesine ve onların yaşam alanlarına çevirdiğini; kendi kurdukları sistem, meclis ve çalışma ile deklare ettiği günden bu yana saldırılara maruz kaldı, kalmaya devam ediyor.

Demokratik Halk Devrimi büyüdükçe saldırılar arttı. Başta yerel güçler olmak üzere, uluslararası saldırılara maruz kalan Rojava; öz savunma ile saldırılara karşı koydu. 2004 yılında kurulan, 2011 yılında resmi ilanı yapılan Halk Savunma Birlikleri (YPG) bu birlik içinde özgün olarak oluşturulan Kadın Savunma Birliği(YPJ), tüm Rojava hattında öz savunmayı hayata geçiren kurumlar oldu. Bu saldırıların boyutu sadece askeri değildi; hukuksal, sosyal, basın-yayın, insanî açıdan da hedef yapılarak yalnızlaştırılmak istendi. Askeri saldırıların genelini Irak Şam İslam Devleti (IŞİD - DAİŞ) adı ile bilinen insanlık dışı çeteler yaptı. Kürt halkını boğmaya, yok etmeye odaklanmış bu çeteler düzenli olarak Rojava’ya saldırmaya devam etti. Sistematikleşen bu saldırılarda ağır silahlar kullanıldı. Aradan geçen 3 yıllık süreçte herhangi bir şey elde edemeyen IŞID, Ortadoğu’daki açık/dolaylı ve uluslararası destekçilerinin planı ile 2014’te, devrimin yıl dönümüne az bir süre kala tüm güçlerini seferber ederek en küçük ve stratejik konumda bulunan Kobanê Kantonu’na saldırdı. Türkiye’de de çokça yankı uyandıran ve halkı sokaklara, sınırlara döken bu saldırılara yine YPG Savaşçıları ve halkın kendisi tarafından büyük bir cevap verildi.

HER ŞEY 15 EYLÜL 2014 SALDIRILARI İLE BAŞLADI!

10 Eylül 2014’te en yoğun hali ile başlayan saldırı dalgaları 15 Eylül tarihinde sınırları taşırdı. Kobanê’ye bağlı yüzlerce köyden insanlar yerlerini terk ederek tek çıkış yolu olan Türkiye sınırına kendini vurdu. Çünkü İŞİD köylere tank atışları yaparak toplu katliam girişimlerine başlamıştı. Kobanê’ye daha önce saldıran ve geri püskürtülen çeteler, yanlarına aldıkları takviye ağır silahlarla tekrar saldırıya geçtiler. Bu saldırının maddi-manevi değeri vardı! İki kantonun tam ortasında olması, TR ile sıfır sınır noktasında ve Til Abyad ve Cerablus ile komşu oluşu, tarım için elverişli topraklara sahip olması, etrafı tamamen kapalı olması ve en küçük kanton oluşu Kobanê’yi stratejik bir üsse çeviriyordu. Önemsiz gibi görünse de Kobanê’ye bu denli saldırıda bulunmalarının psikolojik sebebi de devrimin ilan edildiği kanton oluşu ve şimdiye kadar darbe aldıkları ilk yer olmasıydı. Uluslararası camiada imajlarının, propagandalarının çöktüğü ilk yer olması idi…

İŞİD’in saldırıları artarak devam etti. Tarihler 20 Eylül’ü gösterdiğinde gerek geçişler gerek Kobanê’den gelen on binlerce insana yardım etmek adına Bakur halkı Suruç sınırına yağmaya başladı. Devlet bu yardımlara ve sınırdaki halk hareketliliğine karşı büyük çaplı önlemler aldı. Yoğunca saldırılar gerçekleşti. Sınırın diğer tarafında İŞİD’in Kobanê’yi vuran top sesleri, bu tarafında ise Türk devletinin Suruç ovasını kaplayan gaz bulutu, döktüğü su ve gözaltıları vardı. Tüm dünya duruma ses çıkarıp karşı gelirken, devlet destekleyenleri kabul etmiyor, uzaklaştırmaya başlıyordu. Ortaya çıkan tablo vahimdi. Bir yandan kendini savunmaya başlayan bir kent ve o kente sınırın öte yanından ses olmayan çalışan siviller; diğer yandan insanlık dışı barbar çeteler ve onlara alenen destek olan bir devlet gerçekliği. Vicdanı olan herkesi derinden yaralayan bu yönelimler, yaşananlar Suruç şahsında dünyaya servis ediliyor, Kürt illerindeki sesleri iyice yükseltiyordu. Psikolojik kopuş çoktan başlamıştı. Bundan sonra sürece esas şekil verecek şey Kobanê’nin güncel durumu olacaktı. O durum da gittikçe kötüleşiyordu. Ekim ayına girildiğinde İŞİD kent merkezine girdi. Ve bu durum serhildanın da kıvılcımı oldu…

GÜN GÜN SERHİLDAN’A GİDEN SÜREÇ

Ekim ayına girilmesi ile savaş çok daha yoğunlaşmış, siyasal-diplomatik-sosyal anlamda tüm ilişkiler çok daha hızlanmıştı. Dünyanın gözü Kobanê’ye dönmüştü. Bu sürecin önemli ve kritik anlarını gün gün hatırlatmak faydalı olacaktır:

29 EYLÜL

29 Eylül 2014’te Amerika’da “Ortadoğu’da yeni Kürt Realitesi” adlı etkinliğin 2.si düzenleniyordu. Bu günlerde İŞİD Kobanê’ye 1 km yaklaşmıştı. Ve tüm çağrılara rağmen Türkiye ağır silah koridoru açmıyordu.

Ayrıca Kobanê Kuşatması sürerken bu tarihte HDP, EMEP, ÖDP, Halkevleri ve EHP'nin katılımıyla Taksim'de; HDP, DBP katılımıyla da Diyarbakır'da gösteri yürüyüşü düzenlendi.

2 EKİM

Kürt Halk Önderi Sayın A. Öcalan: Kobani’de yaşananlar ile “sürecin” ayrılmaz bir bütün olduğunu hatırlatarak herkesi büyük bedellere mal olan bu demokratik yolculuğu ve insanlık mücadelesini sahiplenmeye çağırdı. Sayın Öcalan ““sonuna kadar direniş olmalı” diyerek halka seslendi.

Yine bu tarihte Amed’te Halk İnisiyatif’nin çağrısı ile Kobanê’ye yönelik IŞİD saldırılarını protesto etmek için kepenk kapatma, okul boykotu, kontak kapatma eylemi yapılırken; belediyeye ait otobüsler de çalışmadı. Yapılan çağrıya Bağlar ve Sur ilçeleri başta olmak üzere kentin çoğunluğu cevap verdi. Öğrenciler okula gitmedi.

3 EKİM

Diyarbakır'da Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK) eş başkanları yaptıkları basın toplantısıyla, Kobanê direnişinin sahiplenilmesi için Kurban Bayramı'nda Kobanê halkıyla dayanışma içerisinde olarak bayramı direniş bayramına dönüştürme çağrısı yaptı.

 Daha sonra yapılan açıklamada “IŞİD bilsin ki bu topraklar Kürdistan topraklarıdır. Kürdistan halkı tarihte olduğu gibi bugünde direnecektir. Kürdistan hiçbir yere benzemez. Bilsinler ki Kürt halkı son damlasına kadar direnişini sürdürecektir. Cesedimize ayak basmadıkça Kobanê'ye giremeyeceklerdir" dendi.

Cizre Halkı da Kobani direnişine destek vermek amacıyla; alkış, slogan ve zılgıtlarla bayramı sınırda geçirmek üzere yola çıktı. Bu esnada Botan-Din–Der, HDP, Meya -Der, KESK ile Cizre Belediyesi Meclis üyelerinin de katılımıyla bir basın açıklaması yapılarak mazlum Kürt halkına karşı Şengal’de, Maxmur’da ve son olarak Kobani de yapılan katliamlar lanetlendi. Cizre halkı ise Cudi, Sur, Yafes, Konak mahalleleri başta olmak üzere birçok yerde havai fişekler, silahlar ve, “Bîjî berxwadane Kobanê” sloganları ile ayağa kalktı.

4 EKİM

PYD Eş Başkanlarından Salih Müslim gelinen aşamada durumun kritik olduğunu, Ankara hükumetinden diğer Kürt kantonlarındaki silâhların Kobanê'ye Türkiye toprakları üzerinden aktarılması için koridor açmasını talep etti…  Bu talebe cevap verilmedi.

5 EKİM: ARÎN MÎRKAN’IN ŞEHADETİ

YPJ Savaşçılarından Arîn Mirkan fedai eylemde bulundu. Bu eylem savaşın tüm anatomisini değiştirdi denilebilir. Büyük bir şok etkisi yarattı. YPG şu resmi açıklamayı yaptı:

“DAIŞ çetelerinin Kobanê'yi işgal etmek amacıyla başlattığı ve 20'nci gününde olan saldırılara karşı güçlerimiz, sarsılmaz bir irade ile direnmektedir. Bugün sabah saatlerinden itibaren Kobanê'nin güney ve doğusunda bulunan Megtel ve Botan mahallelerinin merkezinde yer aldığı 50 ayrı noktada çok yoğun, şiddetli ve göğüs göğüse çatışmalar yaşanmaktadır. Bu çatışmalarda tespit edilebilen 74 çete öldürülmüştür. Çetelerin Kobanê'ye girişini engellemek için cansiperane savaşan, büyük cesaret sergileyen ve kahramanca savaşan 15 yoldaşımız şehadate ulaşmıştır. Tüm güçleriyle saldıran çete güçlerine karşı tarihi bir direniş sergileyen bu 15 yoldaşımız içinde bulunan Arîn yoldaşımız ise çete saldırılarına karşı fedai bir eylem gerçekleştirmiştir. Arîn yoldaş eylem yaptığı saldırı gücünü durdurmuş ve onlarca çeteyi öldürmüştür. Arîn yoldaşın bu eylemiyle ortaya koyduğu cesaret, fedakarlık ve özveri tüm YPG ve YPJ'li savaşçılarımızın direniş tutumudur. Tüm YPG ve YPJ savaşçıları gerekirse Arînleşecek, fakat Kobanê'ye yönelik bu çete saldırılarının amacına ulaşmasına izin verilmeyecektir.”

Eyleme tanıklık eden savaşçı arkadaşları da Arin’in son sözünün “Bu eylemi halkımız için yapmalıyım. Özgür bir gelecek ve Özgür Önderlikte buluşalım” olduğunu belirttiler.

7 EKİM: ERDOĞAN’IN AÇIKLAMASI!

Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki ilk yurtiçi gezisini Gaziantep’e yapan dönemin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriyeli sığınmacıların kaldığı kampta konuştu.

Konuşmasında IŞİD’le mücadeleye de değinen Erdoğan, "Havadan bombalayarak bu sorunlar çözülmez. Bununla ilgili yerde mücadele eden yapılarla işbirliği kurulmadan netice alınamaz. İşte aylar geçti ve herhangi bir netice yok. Şu anda Kobani de düştü düşüyor" diye konuştu…

Kobanê’nin düşeceği “müjdesini” veren Erdoğan, koalisyon güçlerine de çatarak “Üç şey istedik. Bir, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi lazım. İki, o bölgeye paralel güvenli bölge ilan edilmesi lazım. Ve eğit donat anlayışıyla Suriye'de ve Irak'ta orada ılımlı muhalif kesimin hem eğitilmesi hem donatılması lazım” demeyi ihmal etmedi.

Tarihe “6-8 Ekim Halk Ayaklanması” veya “Kobanê Serhildanı” adı ile geçen bu tarihi üç gün, bu açıklamadan sonra hız kazandı ve Türkiye’nin dört bir yanında tepki ile karşılandı. Daha önce gelişen durumlar, Kobanê’de gelinen kritik aşama yani varlık-yokluk eşiği, Türkiye’nin İŞİD’e açık desteği ve en son bu açıklama, halkı sokağa döktü. Halk bu vicdansızlığa tepkisini ortaya koydu.

YARIN DEVAM EDECEK...