'İmralı'da OHAL her zaman vardı'
Av. Newroz Uysal: İmralı’da tecrit uygulamaları ve yasaklar OHAL’den sonra alınmış yeni bir kararmış gibi gösteriliyor ama orada OHAL her zaman vardı.
Av. Newroz Uysal: İmralı’da tecrit uygulamaları ve yasaklar OHAL’den sonra alınmış yeni bir kararmış gibi gösteriliyor ama orada OHAL her zaman vardı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridi değerlendiren Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Newroz Uysal, "İmralı’da tecrit uygulamaları ve yasaklar OHAL’den sonra alınmış yeni bir kararmış gibi gösteriliyor ama orada OHAL her zaman vardı" dedi.Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan ağırlaştırılmış tecridi değerlendiren Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Newroz Uysal, tecridin genel tanımını, Öcalan üzerinde neden ağırlaştırıldığını, görüşmek için yaptıkları başvuru süreçlerinde neler yaşandığını anlattı.
http://anfnews.tv/files/444-imralda-ohal-her-zaman-vard-2.mp4
AVUKATLARIN İMRALI İLE İLETİŞİM BAĞI YOK
Tecridin hem ulusal hem de uluslararası anlamda teknik bir tanıma sahip olduğunu söylen Uysal, “Tecridin özellikle cezaevleri bakımından bir karşılığı var. Tıbbi açıdan da bir kişiyi yalnızlaştırma, izole etme ve o insanın iradesini teslim almadır. Aslında bir işkence bir biçimidir. Tecridin ülkelere, cezaevlerine veya kişilere özel bir karşılığı var. Sayın Abdullah Öcalan şahsında da çok ciddi politik bir karşılığı var. 1999 komplosundan şimdiye kadar tamamen bir işkence sistemi olarak kullanılıyor. Ama bunun tek başına hukuki karşılığı yoktur. Tecridi de aşan bir durum söz konusu" diye konuştu. Tecrit halinde bir insanın bile dış dünya ile bağlantısının kesilemeyeceğini vurgulayan Uysal, İmralı ile tek iletişim bağlarının olmadığını belirtti. Öcalan’ın kendisine gönderilen mektupları almadığını hatırlatan Uysal, yanındaki diğer üç tutsak ile görüşüp görüşmediğine dair de bir bilgiye sahip olmadıklarını söyledi.
AĞIRLAŞTIRILMIŞ MUTLAK TECRİT
Tecridin 20 Temmuz 2016’daki OHAL ilanından önce de hukuki bir sıkıntı olduğunu hatırlatan Uysal, "Kimi zamanlar can güvenliği ve sağlığı ile ilgili yapılan tekil görüşmeler yeterli bulundu. Tabii bu hukuki anlamda yeterli görülmedi. Daha çok siyaseten geçerli oldu bu. En son neredeyse iki yıl olacak ki kardeşi Sayın Mehmet Öcalan’ın kendisiyle yaptığı görüşmeden bu yana biz hala tek bir haber almış değiliz. Bu, Sayın Abdullah Öcalan’ın da deyimiyle ‘ağırlaştırılmış mutlak tecrit’in de ötesinde bir durum. Biz bunun önünü almaya dönük çok başvurular yapıyoruz ulusal ve uluslararası arenada. Ancak şu anda üçüncü dünya savaşı dediğimiz politik atmosferde Sayın Öcalan’ın kendisinin ve yarattığı hareketin rolü bilindiği için hukuki anlamda da buna bir karşı geliş var. Hem Türkiye cephesinden bir karşı geliş bu hem de uluslararası bakımdan bunun yaratacağı etkilerden korkanlar da bu tecridi görmezden geliyorlar" dedi.
‘KOSTER BOZUK' İDDİASI BİR KILIF
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 1999’da uluslararası komplo ile tutuklanıp Türkiye’ye getirilmesinden 2011 yılına kadar avukatlarının günde veya haftada birkaç saat görüşebildiklerini belirten Uysal, konuşmasına şöyle devam etti: “Zamanla çeşitli yönetmeliklerle, kanun değişiklikleriyle, İmralı Cezaevine özel getirilen genelgelerle bu görüşme saatleri ve süreleri giderek kısıtlandı. Şu anda haftada bir, bir saate düşürülen bir görüşme var. Biz her hafta avukatları olarak istisnasız başvuruda bulunuyoruz. Ailesi için de aynı durum geçerli. Devlet hiçbir zaman bize neden müvekkilimizle görüş yapamadığımıza ilişkin resmi bir cevap veremedi. Çünkü bu konuda ne iç hukukta nede evrensel hukukta bir kanun hükmü yok. Bunların yerine fiili diyebileceğimiz, Ada cezaevi olduğu için uluslararası mecralarda da makul bir gerekçe sayılabilecek ‘kosterin bozuk olması’, ‘hava muhalefetinin deniz yolculuğuna uygun olmaması’ ve ‘kosteri kullanacak olan teknik elemanın izinli olması’ gibi nedenlerle görüşme sağlanmıyordu. Bu her zaman bizim açımızdan Türkiye’nin ortaya koyduğu bir kılıftı, bahaneydi.”
İMRALI'DAKİ DİĞER TUTSAKLARIN DA DIŞ DÜNYA İLE İLETİŞİMİ KESİLDİ
OHAL ilanın 20 Temmuz 2016’da resmi gazetede yayınlamadan önce İmralı Adası ile görüşme talebinde bulunduklarını aktaran Avukat Newroz Uysal, şunları kaydetti: “Bir darbe olmasından kaynaklı biz her gün görüşme talebinde bulunuyorduk. Hem savcılık makamından hem cezaevinden hem de bakanlık aracılığıyla bu başvurularımızı tekrarlıyorduk. Kriz anı diyebileceğimiz olağanüstü bir durum vardı ve biz müvekkilimizin can güvenliğinden kaygılıydık. O noktada 21 Temmuz 2016 tarihli bir karar çıkartıldı infaz hakimliğinden ve bu kararda Ada cezaevinde bulunan sayın Öcalan ve diğer üç tutsak hakkında dış dünya ile iletişimi kesildiği yazılıyordu. Bu hem mektup hem telefon hem de aile görüşü engellendi."
HUKUKİ MUHATAP FARKLI
Hukuka aykırı olmasına rağmen avukat görüşünün de engellendiğini sözlerine ekleyen Uysal, "Bizim avukat görüş başvurularımıza da OHAL ile ilişkilendirdikleri kararlarla cevap veriyorlar. İnfaz hakimliğinin kararlarının yanlış olduğuna dair itirazlarımızı yapmış bulunuyoruz. İtirazlarımıza ret cevabı verildi ve şu an anayasa mahkemesinde bekletiliyor. Aynı durumdan kaynaklı AİHM’e bir başvuru sürecimiz devam ediyor. Bu konuyla ilgili her türlü girişimlerimiz devam ediyor" ifadelerini kullandı. İmralı tecrit ve işkence sistemi kapsamında hukuki anlamda ele aldıkları birçok konu olduğunun altını çizen Uysal, bu konulardan birinin de İmralı’nın statüsünün ne olduğu ve hangi kuruma bağlı olduğunu belirtti. "Bu konudaki hukuki muhataplık çok farklı" diyen Uysal, 15 Şubat komplosundan bu yana, İmralı sisteminin, tamamen sayın Öcalan’ın tecridine ve o işkence sistemiyle bir değişime gittiğine dikkat çekti.
İMRALI CEZAEVİ'NİN STATÜSÜ BELLİ DEĞİL
İmralı Cezaevi'nin ilk zamanlar Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı olduğunu daha sonra ise, Başbakan Kriz Merkezi’ne bağlanarak bir strateji kurum olarak adlandırıldığını söyleyen Uysal, "İmralı hala askeri yasak bölge olduğu için jandarmanın kontrolünde olan bir yer. Ama aynı zamanda Adalet Bakanlığı’nın gardiyan ve personelleri orada duruyor. Şimdi avukat müvekkilini görmek için tutulduğu cezaevine gider, kimliğini gösterir ve içeri girer. Ama biz adanın bağlı olduğu Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına başvurularda bulunuyoruz. Onlarda Adalet Bakanlığı’na iletiyorlar ve bize dönüşleri cezaevi idaresi üzerinden değil, savcılığın gönderdiği faks üzerinden oluyor. Ya da görüşmelerin yapılacakları dönemleri baz alarak söylüyorum; gidilecekse telefon ile arayıp 'gidebilirsiniz' deniyor" dedi.
İMRALI, F TİPİ’NİN ÖTESİNDE
"2003-2005 yıllarından sonra İmralı F Tipi Cezaevi statüsünde görülse bile hem görüşme hem de tutulma koşullarından ve cezaevi içerisindeki hareket alanlarından kaynaklı F Tipi statüsünden öte bir sistemle idare edildiği görülüyor” diyen Uysal, İmralı'nın tamamen tecride özel dizayn edildiğini vurguladı. Müvekkilleriyle görüşmeme durumunun tarihte bir ilk olduğuna dikkat çeken Uysal şunları belirtti: "Çünkü teknik olarak hiçbir engel yok buna. Yani bu kararın OHAL ile ilgisi yok. Kaldı ki Sayın Öcalan İmralı Adasına getirildiğinden beri orada OHAL hep vardı. Çünkü OHAL ilan edilmeden önce de şu an yasaklanan tüm haklar sayın Öcalan için yine geçerliydi. Mesela adadaki diğer tutsaklar da şimdiye kadar telefon haklarını kullanmış değiller. Hiçbir aileleri diğer cezaevlerindeki gibi belli bir prosedür de standart görüş yapamadılar. Ayrıca bu kararlar 2016’da alınmış ama 2011’den beridir görüşemiyoruz kendisiyle."
'AYDA BİR SAVCILARLA GÖRÜŞÜYORUZ'
Ağırlaştırılmış tecridin uygulanmaya başlandığı 2011 yılından şimdiye kadar binden fazla görüşme başvurusu yaptıklarına dikkat çeken Avukatı Newroz Uysal, "Biz büro olarak hem OHAL öncesinde hem de sonrasında tecridi kırmaya dönük hukuki anlamdaki ağır insan hakkı ihlalini de dikkate alarak birçok girişimimiz oldu. Bu tecridin siyasi boyutuna dair de girişimlerimiz oldu. Ancak bu görüşme taleplerimize ve girişimlerimize hiçbir zaman olumlu bir cevap gelmedi. Şu an bile bir görüşme talebimiz var hala bir dönüş yok. Ancak cezaevi idaresi ve savcısıyla sürekli görüşüyoruz. Savcıların da doğrudan bize söyledikleri bu konuda yetkilerinin sınırlı olduğu yönünde. Ayda bir dergi teslim etmek için yüz yüze görüşmüş oluyoruz. Genelde de bize ‘itirazlarınızı yapın ama bizim değerlendiremeyiz’ diyorlar. Bu söylemlerinde de aslında hukuki değil de siyasi bir durum olduğu söylemiş oluyorlar" değerlendirmesinde bulundu.
HAKİM VE SAVCILAR ŞİKAYET EDİLDİ
İmralı sürecinin başlamasından şimdiye kadar birçok hakim ve savcı hakkında suç duyurusunda bulunduklarının bilgisini veren Uysal, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Bu hakim ve savcılar hakkında defalarca HSYK’ye şikayet başvurularında bulunduk. 20 Temmuz 2016’da bu engelleme kararlarını alan hakim ve savcılar hakkında da soruşturma başlatılmasına dönük suç duyurularında bulunduk. Tabii şu ana kadar HSYK’nin bize geri bildirim yaptığı bir sonuç yok. Sayın Öcalan üzerindeki bu tecridin devam etmesi noktasında bu hakim ve savcıların da kişisel olarak sorumlulukları var. Bu sorumluluklar hem cezai hem de hukuki anlamda var."