İmralı tecridi ve Kürt Ulusal Kongresi
Altı yıldır avukat görüşmesi yapamayan, iki buçuk yıldır hiç kimseyle görüşemeyen, on sekiz buçuk yıldır ise İmralı işkence sistemi içinde rehine olarak tutulan bir Önder Abdullah Öcalan gerçeği vardır.
Altı yıldır avukat görüşmesi yapamayan, iki buçuk yıldır hiç kimseyle görüşemeyen, on sekiz buçuk yıldır ise İmralı işkence sistemi içinde rehine olarak tutulan bir Önder Abdullah Öcalan gerçeği vardır.
Kürdistan Ulusal Kongresi(KNK) geçtiğimiz hafta içinde Süleymaniye’de konferans düzeyinde bir toplantı gerçekleştirdi. Kürdistan’daki siyasi-askeri durumun ve Kürt ulusal birliğinin tartışıldığı toplantıya dört parça Kürdistan ve yurtdışından 350 civarında parti ve örgüt temsilcisi, aydın, yazar ve sanatçı, Kürt toplumunun ileri geleni katıldı. Söz konusu toplantıya katılmayan sadece Güney Kürdistan’daki KDP ile Rojava ve Rojhilat’ta ona bağlı olan birkaç küçük parti oldu. KNK toplantısı üç gün boyunca çok ciddi tartışmalar yaparak önemli kararlar aldı. Yapılan toplantı ve açıklanan sonuç bildirisi Kürt toplumunda ulusal birlik yönünde umutların yeniden yeşermesine yol açtı.
Bilindiği gibi, Kürdistan Ulusal Kongresi fikrini ortaya ilk atan ve en ciddi çalışmaları yürüten Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan idi. Barzani ve Talabani gibi liderlikler bu kavramı daha çok birbirine karşı mücadelenin bir aracı olarak kullanıyordu. Dolayısıyla söz konusu kavram, adına uygun olarak Kürt birliğini yaratacak araç olma yerine, daha çok Kürt bölünmesinin ve iç çatışmasının bir aracı oluyordu. Ulusal Kongre fikrini, partilerin birbirine karşı kullandığı bir fikir olmaktan çıkartarak, tüm Kürt partilerinin içinde yer alacağı Kürt demokrasinin en temel aracı olması fikrini ve tutumunu geliştiren ve egemen kılan Önder Abdullah Öcalan oldu.
Geçtiğimiz hafta içinde gerçekleşen Süleymaniye’deki toplantıyı düzenleyen KNK’nin hazırlayanı ve aslında kuranı da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan idi. Eğer uluslararası komplo ile önü kesilmeseydi, söz konusu KNK örgütlenmesini Kürt sorununun demokratik siyasi çözüm aracı haline getirecek ve başına geçerek siyasi müzakere ve çözüm çalışmalarını yürütecekti. Bu nedenle, kendisinin Avrupa’ya çıkışı ile Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK)’nin kuruluş hazırlıklarını eş zamanlı kıldı. Ancak 9 Ekim 1998 ve 15 Şubat 1999 uluslararası komploları ile önü kesilince, söz konusu planı uygulayamadı. Sonuçta KNK 15 Şubat komplosu ardından kurulan ve etkisi azalmış biçimde bugüne kadar ulusal birlik çalışmalarını yürüten bir örgütlenme oldu.
Her ne kadar adı “Kürdistan Ulusal Kongresi” olsa da, 9 Ekim ve 15 Şubat uluslararası komplolarının düğmesine basan örgütler olan KDP ve YNK tarafından Kürt ulusal birliği parçalanmış olduğu için, adının içerdiği düzeye ulaşamadı. Daha çok PKK yanlısı olan ve yine tarafsız konumda bulunan örgüt ve kişilerin içinde yer aldığı bir ulusal birlik platformu olarak şekillendi. Daha sonra YNK ve yanlısı örgütlerin de bir biçimde katılmasıyla etkinliği ve ulusal birlik temsiliyeti biraz daha arttı. Hatta bir ara KDP yanlısı bazı güçler bile en azından gözlemci düzeyinde katılım gösterdi. Böyle bir yapıda geçen 18 yıl boyunca KNK hem ulusal birlik platformu oldu ve hem de önemli bir diplomatik faaliyet yürüttü.
2013-2014 yıllarında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yürüttüğü “Çözüm sürecine” paralel olarak Kürdistan Ulusal Kongresinin toplanması yönünde de çok önemli adımlar atıldı. KDP’nin de olumlu yaklaşıp katılmasıyla tüm parti ve örgüt temsilcilerini bir araya getiren “Hazırlık Komitesi Toplantısının” yapılması gerçekleşti. Bu temelde tüm partilerde ve Kürt toplumunda Ulusal Kongrenin toplanacağı yönünde çok güçlü bir umut oluştu. Ancak KDP’nin her şeyini AKP’ye bağlayan ilişkileri ve Tayyip Erdoğan’ın 2015 Newroz’unda “Çözüm sürecini” sona erdirmesi sonucunda KDP’nin Ulusal Kongre çalışmalarından çekilip çalışmaları boşa çıkartıcı davranışlara yönelmesiyle Ulusal Kongrenin toplanması umutları yok olup gitti.
Şimdi 1999’da Avrupa’da kurulmuş olan KNK, KDP’nin sabote etmiş olduğu ulusal birlik çalışmalarını yeniden geliştirmek ve birlik umudunu yeniden yeşertmek için çaba harcıyor. Bu temelde bir heyet zaten birkaç aydır Güney Kürdistan’da çok yönlü görüşmeler yürütüyordu. Geçtiğimiz hafta içinde yapılan konferans düzeyindeki toplantı işte bu görüşmelerin sonucunda ve söz konusu görüşmeleri kalıcı kılıp bir zemine akıtmak üzere yapıldı. Yine KDP engeliyle karşılaşmış olsa da, KDP’nin iyice daraltılmış ve tecrit edilmiş halde olduğu söz konusu toplantıda açıkça görüldü.
KNK’nin Süleymaniye’de düzenlediği toplantıda tartışılan ve dikkat çekilen bir konu da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı işkencehanesinde rehine olarak tutulması ve iki buçuk yıldır kendisi ile hiçbir görüşmenin yapılamıyor olmasıydı. Mevcut haliyle Kürt halkı, Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlık ve güvenlik durumu üzerine hiçbir bilgiye sahip değildir. Bu durum Kürt halkında ve dostlarında çok ciddi bir tepki ve öfke birikimi yaratmış durumdadır. Halk Önderinin durumunu merak etmekte ve bu konu ciddi bir endişeye yol açmaktadır. Dolayısıyla kendisini ulusal birlik platformu sayan KNK’nin, Kürt halkının birinci gündemi olan söz konusu husus üzerine eğilmemesi mümkün değildir.
Kaldı ki KNK’nin oluşum fikri ve kuruluş hazırlıkları konularında en çok emeği olan kişi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dır. Bu yönüyle KNK’nin kurucusu olduğu bile söylenebilir. On dokuz yıldır İmralı işkence sistemi altında olmasına rağmen, yine de fırsat buldukça KNK çalışmalarının güçlenmesi için çaba harcamıştır. Bütün bunlar, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumunu KNK açısından birincil gündem yapacak düzeydedir. Ayrıca iki buçuk yıldır hiçbir görüşme yapılamıyor olması da, Önder Abdullah Öcalan’ın durumunu birinci Kürt gündemi yapmaktadır ki, ulusal birlik konularını tartışan KNK toplantısının bunun üzerinde durmaması zaten söz konusu olamaz.
Diğer tüm Kürt örgüt ve kurumları gibi, KNK’nin söz konusu toplantısı da İmralı’da ağır tecrit uygulayan güçleri uyarmış ve tüm Kürtleri ve uluslararası kamuoyunu İmralı’da uygulanan ağır tecrit durumuna karşı mücadele etmeye çağırmıştır. Gerçekten de İmralı’daki uygulamaların tarihte bir eşi ve benzeri bulunmamaktadır. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki uygulama tam bir rehine konumudur. Ağır psikolojik ve fiziki baskı uygulaması ile fikirlerinden ve siyasal amaçlarından vaz geçmesi dayatılmaktadır. Günlük olarak tehdit altında tutulmaktadır.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana ciddi bir görüşme yapılamamıştır. Sadece 11 Eylül 2016 günü kardeşi tarafından yarım saat ziyaret edilebilmiştir. O da “Öcalan’a Özgürlük” amacıyla gelişen açlık grevlerini ve yoğun kitle eylemlerini kırmak amacıyla olmuştur. Dahası Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana tam altı yıldır avukatları ile görüşme yapamamaktadır. Altı yıldır avukatların İmralı’ya giderek müvekkilleri ile görüşme talepleri AKP iktidarı tarafından engellenmekte ve ilgili görevliler tarafından reddedilmektedir. Altı yıldır avukat görüşmesi yapamayan, iki buçuk yıldır hiç kimseyle görüşemeyen, on sekiz buçuk yıldır ise İmralı işkence sistemi içinde rehine olarak tutulan bir Önder Abdullah Öcalan gerçeği vardır.
Bu duruma artık Kürt toplumunun ve devrimci-demokratik güçlerin tahammül etmesi mümkün değildir. Belli ki Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü her konuda olduğu gibi, bu konuda da ateşle oynamaktadır. Böyle bir baskı sistemi ile toplumun iradesini kırmaya ve susturmaya çalışmaktadır. Ancak bu çabalar boşunadır. Her alanda “Öcalan’a Özgürlük” eylemleri gelişmekte ve giderek her yere yayılmaktadır. Kürt toplumu ve dostları bu konuda duyarlılığını gittikçe daha çok artırmaktadır. Artık durma zamanının kalmadığını, ne yapılacaksa şimdi yapmak gerektiğini görmektedir. Dolayısıyla özgürlük eylemlerinin ulusal birlik arayışı temelinde ve devrimin zaferini sağlayacak düzeyde gelişeceği ve başarıya ulaşacağı açıktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika