Öcalan'ı anlamadan bir hukuk mümkün mü?-YENİLENDİ

Av. Newroz Uysal, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi, tarihteki tecrit örneklerini, görüşme başvurularının reddedilme gerekçelerini, insan hakları alanının tecride bakış açısını ve 'Öcalan yasaları'nın ne anlama geldiğine ilişkin konuştu.

Türk devletinin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uyguladığı ağırlaştırılmış tecrit koşulları gün geçtikçe derinleştiriliyor. 1999 yılında başlayan tecrit koşulları, tarihte bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş yöntemlerle günümüze değin süregeldi. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının 2019 yılında gerçekleşen Açlık Grevi ve Ölüm Orucu Direnişleri'nden sonra yaptıkları görüşmeler bir anda kesilmişti. En son 2019 Ağustos ayında yapılan görüşmeden 2020 Eylül ayına kadar avukatların görüşme başvuruları cevapsız bırakılmıştı. Abdullah Öcalan'ın 22 yıllık tecridi boyunca başvuruların cevapsız bırakılması da bir ilkti. Yine Eylül ayından bugüne kadar yapılan görüşme başvuruları ise, 'disiplin cezaları' gerekçe gösterilerek reddediliyorlar.

Öcalan'ın avukatlarının görüşme başvuruları, kendisine uygulanan tecrit yöntemleri ve onun şahsında Kürt toplumuna reva görülen 'yaptırımlar', bir bütün olarak 'Öcalan yasaları' olarak adlandırılıyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından ve Öcalan ile 2019 yılında görüşme yapan Av. Newroz Uysal, ANF'nin sorularını yanıtladı. Av. Uysal, tarihteki tecrit uygulanan liderlerden tutalım da mevcut duruma ilişkin birçok konuda konuştu.

Av. Uysal, Öcalan’ın durumunun, koşullarının, bulunduğu cezaevinin yapısı, tutulma koşulları ve tecridin dünyadaki benzer durumlar ile sık sık karşılaştırıldığını hatırlattı. Mandela, Gonzola ve benzeri liderlerin ada cezaevlerinde tutulmalarından örnek veren Av. Uysal, Abdullah Öcalan'ın durumunun tarihsel olarak Roben Adası, Guantanamo veya daha da geriye gidilirse Nargin, Sardunya ve Malta adası gibi siyasi tutsakların tutulduğu yerler ile karşılaştırıldığını söyledi.

KÜRT SORUNU VE İMRALI

Avukatları olarak bu karşılaştırmaların Kürt Halk Önderi'nin koşullarını anlama açısından kısmen doğru olduğunu ifade eden Av. Uysal, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: "Bunlar kısmen doğru olsa da aynı zamanda ayrıksı bir durumda söz konusu. Tarihte her zaman ulusal mücadele yürüten liderlerin baskıya, tutsaklığa maruz kaldığı açıktır. Ama bunun karşısında liderlerin gösterdiği kişisel direncin yanı sıra, kendi hakları için mücadele yürütenlerin ortaya koydukları mücadeleler de var. Bununla beraber sorunun var olduğu topraklarda ve dünyada gelişen de bir süreç var. Sayın Öcalan şahsında söylersek, Kürt sorunu hem Türkiye açısından hem Ortadoğu açısından yakıcılığını koruyor. Dünya bakımından Kürt sorunun çözümü bakımından siyasi ve politik olarak gerçek anlamda demokratik bir çözüme yatkın siyasal bir güç söz konusu değil. Aksine sorunun anti demokratik bir yönden daha çok kapitalist moderniteye entegre bir çözümü dayatan bir süreç var. Öyle baktığımızda belki diğer örneklerde gördüğümüz üzere sorunun nihai bir barışçıl çözüme evriltilerek kendisinin özgürlüğüne kavuşma sürecini maalesef ki şu anda Sayın Öcalan için söyleyemiyoruz. Bunun olası bir ihtimalini 2013-2015 sürecinde yaşasak da siyasal anlamda ne kadar hazırlıklı sonuç alıcı ya da hukuken sonuç alıcı bir zemini olduğu tartışılır."

'SAYIN ÖCALAN'IN ÖZGÜRLÜĞÜ MÜMKÜNDÜR'

Kürt Halk Önderi'nin tutsaklığının hukuki bir boyutunun var olduğunu ancak bu hukuki karşılığın dünya örneklerindeki gibi bir sonucu getirmesinin güç olduğuna dikkat çeken Av. Uysal, şöyle konuştu: "Çünkü biz 22 yıldır Sayın Öcalan’ın tutsaklık koşullarının siyasi bir alt yapısı olduğunu, hukukunda buna alet edildiğini ifade ediyoruz. Bu nedenle Sayın Öcalan'ın içinde bulunduğu koşullar hukuken özgürlüğünü gerektirecek noktaya gelmiş olsa bile maalesef yürütülen hukukun siyasi bir karşılığı olduğundan kaynaklı, bu sürecin paralel yürütülmesi gerekiyor. Dünya örneklerinde de bu hep böyle olmuştur. Ya bir devrimin ya bir darbe ya da mücadelenin gelmiş olduğu nokta bakımından hukuken değişiklikler olmuştur. Maalesef Türkiye'de de öyle oldu; Sayın Öcalan idam cezası almışken, hukukun değiştirilmesi ile beraber idam cezası ağırlaştırılmış müebbet cezasına çevrildi. Yine 2014 yılından sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararından ötürü, Türkiye'nin Sayın Öcalan almış olduğu ağırlaştırılmış müebbet cezası ile ilgili bir düzenlemeye gitmesi gerekiyordu. Bir yasa değişikliği ile Sayın Öcalan'ın ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası, bir denetim mekanizmasına tabi tutularak özgürlüğüne kavuşturulması her zaman mümkündür. Ancak bunun zeminini hazırlayacak siyasi bir gücün varlığından bahsetmek, maalesef çok güç."

'ÖCALAN YASALARI' NEDİR?

Öcalan'a uygulanan tecrit koşullarının ve yakalanıp Türkiye'ye getirilmesinden bugüne kadar kendisine özgü takınılan tavrın 'Öcalan yasaları' olarak nitelendirildiğini vurgulayan Av. Uysal, şu değerlendirmelerde bulundu: "Bu aslında Sayın Öcalan'ın ilk yakalandığı dönemde hukukun yok sayıldığı süreçle başladı. Yargılanma süreci, ada cezaevinde tutulması, söz konusu cezaevinin statüsüzlüğü ve yine bir dizi hukuka aykırı uygulamaların gerçekleşmesi de bu Öcalan yasaları olarak adlandırdığımız sürecin bir parçasıdır. Aslında bu süreç zamanla mevzuatta da değişikliklerin oluşmasına neden oldu. Bu değişikler de son raddede bir külliyata dönüştü. Biz bu külliyata Öcalan yasaları dedik.

Örneğin kimi mevzuat hükümlerinin sadece İmralı'da uygulanması, bizim bu külliyata böyle bir tanım getirmemize neden oldu. Özcesi, Sayın Öcalan'a özgü yürürlüğe giren yasalar, Öcalan yasaları olarak tanımlanmalı. 2005 yılındaki İmralı'da toplu avukat yasağı bu yasanın örneklerinden biridir. 2016'daki darbe teşebbüsüne kadar da bu avukat yasağı prosedürü Sayın Öcalan dışında başka hiç kimseye uygulanmamıştı. Avukat ve müvekkil görüşmelerinin dinlemesi de ilk olarak İmralı'da gerçekleşti. Aslında bugün cezaevlerinde yaşanan ve ihlal edilen tutuklu-hükümlü haklarının hepsi, ilk olarak İmralı'da uygulandıktan sonra tüm cezaevlerine yayıldı. Herkese uygulanıyor gibi görünen ama esasen sadece Sayın Öcalan'a uygulanan yasalardır Öcalan yasaları. "

13 AY BOYUNCA BAŞVURULAR CEVAPSIZ KALDI

2019 yılında Açlık Grevi ve Ölüm Orucu Direnişleri'nden sonra Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin aynı yılın Ağustos ayı itibariyle bir anda kesilmesi ve yapılan görüşme başvurularının hangi nedenlerle reddedildiğine dair de konuşan Av. Uysal, "Açlık grevleri sürecine girerken 2016'dan beri 6 aylık avukat yasakları ile karşı karşıya idik. Ancak 2019 yılının 7 Ağustos'unda yaptığımız son görüşmeden sonra avukat yasağına dair herhangi bir karar alınmadı; 7 Ağustos 2019'dan Eylül 2020'ye kadar tüm başvurularımız cevapsız bırakıldılar. Bu da İmralı tarihinde bir ilk idi. Biz 13 ay boyunca cevapsız bırakılan bir süreç yaşadık. Eylül ayından sonra yeni bir avukat yasağı verildi. Bu yasağın gerekçesi ise 2009 yılında Sayın Öcalan'ın aldığı disiplin cezalarıdır. Yine aile görüşüne de engel oluşturdukları gerekçeler aynıdır" şeklinde konuştu.

İNSAN HAKLARI ALANI SESSİZ

Av. Uysal, Kürdistan ve Türkiye'deki insan hakları savunucusu kurum ve bireylerin Öcalan üzerindeki tecride ilişkin tavırlarını da değerlendirerek, şunları aktardı: "Sayın Öcalan'ın taşıdığı siyasi temsiliyet rolü ya da bir halkın önderi olması pozisyonu elbette farklı bir yerde dururken, hukuki pozisyon bakımından bir hükümlüdür. Bu hem uygulama hem ceza mevzuatı hem de ceza infazı bakımından böyledir. Ancak yakalanma sürecinden tutalım 22 yıllık tecrit hayatının tamamında ikircikli bir durum söz konusudur. Sayın Öcalan’ın hukuki pozisyonunu göz önüne alıp hukuku yok sayan ya da tek başına hukuki değerlendirme yapılacağı noktada 'ama' diyen kişi ve kurumlar mevcut. Avrupa Konseyi ve CPT de buna dahildir. Bugün Guantanamo için dünyada birçok kurum kampanyalar düzenlendi. Mahkeme kararları ile de Guantanamo bir kara delik olarak nitelendirildi. Ancak Guantanamo'nun prototipi olan İmralı Cezaevi söz konusu olunca bahsettiğimiz kurumların sessiz kaldığını görüyoruz."  

İMRALI'DA AYRIMCILIK YASAĞI

"Bugün Avrupa Konseyi'nin uçan cezaevleri raporunda birçok örneğe rastlanırken İmralı Cezaevi'ne dair bir şey göremezsiniz" diyen Av. Uysal, şöyle devam etti: "Bu bilinçli bir tercih, politik bir tutumdur. Sayın Öcalan'ın 22 yıldır siyasal pozisyonu gerileyen değil, güçlendiren kişidir. Kendisi cezaevi süresince sorunun tespiti noktasında derinlikli düşünsel bir süreç üretti. Aynı zamanda çözüm noktasında da daha somut, can alıcı, demokratik ve barışçıl bir çözümü dayatan noktada yer aldı. Kendisi bu süreci, 'anlam sürecini devam ettirmek' olarak tanımladı ve bu durum artık inkar edilemez güncel bir muhataplık yarattı. İşte bu muhataplık birçok kişi ve kurumun, insan hakları alanında çalışan kişi ve kurumların da 'ama'sına bir gerekçe oldu. Ancak bunun vicdanen, ahlaken ve hukuken bir karşılığı yoktur. Ayrımcılık yasağından bahsettiğimiz bir hukuk sisteminde, İmralı Cezaevi'ndeki uygulamalara ses çıkarılmadığı için veyahut daha cılız bir ses çıkarıldığı için OHAL döneminde aynı uygulamalar tüm cezaevlerine yayıldı. Bir hukuksuzluk başka bir hukuksuzluğu mutlaka getirir. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın mevcut Türkiye yargısındaki belirleyici rolü kabul edilmelidir. Kabul edilmediği takdirde hem hukuki mücadele hem de düşünsel boyutu eksik kalacaktır."