Öcalan'ın avukatları HSK’ya suç duyurusunda bulundu
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatları, İmralı’da bulunan müvekkilleri ile görüştürülmemeleri ve getirilen kısıtlamalara ilişkin HSK’ya suç duyurusunda bulundu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatları, İmralı’da bulunan müvekkilleri ile görüştürülmemeleri ve getirilen kısıtlamalara ilişkin HSK’ya suç duyurusunda bulundu.
Avukat Cengiz Yürekli, "İmralı’ya karşı bir uzlaşı temelinde geliştirilen bütün düzenlemeler, bugün sadece cezaevlerinde değil, bütün Türkiye’yi kapsamaktadır" dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatları, İmralı’da bulunan müvekkilleri ile görüştürülmemeleri ve getirilen kısıtlamalar nedeniyle 21 Ağustos Pazartesi günü, Hakimler ve Savcılar Kurulu'na (HSK) suç duyurusunda bulundu. Başvurular hakkında bilgi veren Öcalan'ın avukatlarından Cengiz Yürekli, suç duyurularının devam edeceğini söyledi.
İmralı rejiminin hukuksuzluk üzerine inşa edildiğini belirten Yürekli, “Aslında İmralı’nın kendisi sürekli bir suç halidir. İmralı’da normal haklar uygulanmamaktadır. Klasik anlamı ile tecridi kat be kat aşan bir durum söz konusudur. İmralı’da geçen her gün, her saat, her saniye bu sistemi uygulayanlar için bir suç hali oluşturmaktadır” dedi.
'DANIŞIKLI HUKUKSUZLUK'
Öcalan’ın avukatları olarak 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana müvekkilleri ile görüşemediklerini hatırlatan Yürekli, avukatları olarak bu süre içerisinde Öcalan ile görüşemedikleri gibi ziyaretçi ve aile görüşünün ise kısıtlandığını belirtti. Aile, avukat ve ziyaretçi görüşünün yasayla tanınan haklardan olduğuna dikkat çeken Yürekli, şunları söyledi:
“Daha önce bu görüşme talepleri için ‘koster bozuk’, ‘hava muhalefeti’, ‘koster bakımda’ gibi en ufak bir ciddiyetle bağdaşmayan söylemler, gerekçeler üretilmekteydi. Ancak 20 Temmuz 2016 tarihinden ilan edilen OHAL ile beraber bu gerekçelerden ziyade, yeni bir 'hukuksal' kılıf üretildi. Ortada herhangi bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) henüz yokken, 21 Temmuz sabahı ilk olarak, Sayın Öcalan ve diğer 3 müvekkilimizin bulunduğu İmralı için bu karar uygulandı. Savcının talep yazısı ile beraber infaz hakimliği bir karar verdi. Bu infaz hakimliğinin kararına hem biz hem de İmralı da bulunan müvekkillerimiz itiraz etmiş olmalarına rağmen ağır ceza mahkemesi de bunu doğrudan yüzeysel bir şekilde ret etti. Ortada danışıklı bir hukuksuzluk üzerine uzlaşı, kendinin temel sorumluluklarını göz ardı eden ve yetkilerini aşan bir uygulama söz konusudur. Tabi bu uygulamalar üst mercilere de gitti; ancak ortada çok açık hakimlik ve savcılık mesleği ile bağdaşmayan Anayasanın, yasaların ve evrensel hukuksal düzenlemelerin düzenlemiş olduğu hüküm altına almış olduğu kurallara aykırılık teşkil eden bir durum var."
‘OHAL BOYUNCA DİYE BİR ŞEY OLAMAZ’
Savcılık tarafından verilen kararın OHAL'e bağlandığına dikkat çeken Yürekli, karar konusunda şu bilgileri verdi:
“21 Temmuz'da açıkça savcılık talep etti. Ve bunun üzerine infaz hakimliği çıkardığı kararda diyor ki ‘İmralı’da bulunan hükümlülerin dışarı ile görüşmelerinin veya görüşlere çıkması tehlike arz edebileceği için OHAL süresince dışarı ile ilişkilerinin, ziyaretçi görüşlerinin, mektup alışverişlerinin, telefon haklarının kısıtlanmasına ve avukat görüş hakkının sınırlandırılmasına şeklinde karar alınmıştır.’ Hükümlü olan müvekkillerimiz için yasada böyle bir kapsam söz konusu değil, böyle bir karar verme yetkileri de yoktur. Uygulanan hükümler, tutuklular için geçerli olan hükümlerdir. Soruşturma ve kovuşturmanın selameti denmektedir. Hükümlüler için ise öncelikle belli bir süre ön görmek durumundadır. Disiplin cezası denen bir kavram söz konusudur. Bu da basamaklı olarak uygulanır ve bunun süresi en fazla bir aydan 3 aya kadardır. OHAL süresince diye bir şey yoktur. Bunun için de önce bir eylem, fiil ortaya çıkacak, kendisince yasaya göre suç oluşturan ondan sonra siz bu disiplin cezasını uygulayabilirsiniz. Ancak, mevcut durumda ileriye dönük bir tasarruf var."
Yasada bunun karşılığının olmadığını belirten Yürekli, “Bizim müvekkillerimiz hükümlü statüsündedirler. Mevcut bir disiplin cezası durumu söz konusu değildir ve hakimlik böylesi bir kararı uygulama yoluna gidiyor. Bu sebeple 21 Temmuz’dan sonra yapılan aile görüş başvuruları, mektup alışverişleri, avukat görüşü bu gerekçe ile ret ediliyor. Kesinlikle bir haber almamamızın temel dayanağı bu olmaktadır. Telefon hakkı zaten İmralı’da hiçbir zaman tanınmadı. Bu sebeple biz ilgili Hakimler ve Savcılar Kurulu'na (HSK) prosedür gereği şikayette bulunduk” diye konuştu.
YASA İHLAL EDİLİYOR SUÇ İŞLENİYOR
Hakimler ve savcıların yasaya uygun ve ahlak ve vicdani kanaatlere göre davranmak zorunda olduklarına dikkat çeken Yürekli, şikayet etmiş oldukları HSK’nın başkanı dahil iktidar güdümüned olduklarını, bu kurulda Adalet Bakanı'nın da olduğunu ve böylesi bir yargıdan bağımsız ve tarafsız bir karar beklenemeyeceğini söyledi. Mahkemenin yasada olmayan bir hükmü yaratma yolu ile Meclis'in yasa yapma yetkisi gibi karar vererek Meclis'in görev alanına girdiğini sözlerine ekleyen Yürekli, yasanın ihlal edildiğini ve suç işlendiğini vurguladı.
“Yasa da açık olarak düzenlendiği üzere açıkça diyor ki; hükümlü veya tutuklu statüsünde mahkum olan bir kişinin dışarı ile görüşmesi, ziyaretçilerinin engellenmesi, mektup alışverişinin engellenmesi, bir dizi hakkının kullanması, avukatları ile ve resmi mercilerle görüşmesinin engellenmesi açık olarak suç olarak tanımlanmıştır. Ve bu suçun yaptırımı da mevcuttur” diyen Yürekli, yapmış oldukları başvurunun bu kapsam da yapıldığına dikkat çekti.
TOPTAN KISITLAMA DÜNYANIN HİÇ ÜLKESİNDE YOKTUR’
OHAL ve 2005’te yürürlüğe giren Öcalan yasaları ile bir kısım kısıtlamalara gidilebileceğini; ancak avukat görüşmelerinin topyekun engellenemeyeceğini kaydeden Yürekli, “Bunlar, avukat görüşlerinde 3’ncü bir kişinin bulunması, evrak ve belgelerin kontrol etmediği gibi kısıtlamalar söz konusu olabilir. Ancak topyekun engelleyecek yasal bir düzenleme dünyanın hiçbir yerinde yok. Türkiye ulusal mevzuatında da yok” dedi. Kararı uygulayan kişilerin mahkeme veya savcılık kurumu olmasının bu kararın hukuksal veya yasal olduğu anlamına gelmediğinin altını çizen Yürekli, “Şu an da İmralı’da uygulanan her daim bu yargı mercilerini de kapsayan bir suç durumu söz konusudur” dedi.
‘KARAR ÇIKTIĞINDA KARARNAME YOKTU’
Yürekli, yaptıkları itirazlara verilen yanıtların dahi yasal olmadığını vurgulayarak şunları anlattı:
“İtirazı incelemekle hükümlü olan yargısal merciler, yayınlanan 667 sayılı kararnameye atıf yapıyor. Halbuki karar çıktığı tarihte bu kararname yoktu. Bu kararnameye niye atıfta bulunuyor. Bu kararname de bu hakların engellenmesini düzenlemiyor. Bu kararname de 'kararnameyi uygulayan kişiler yetkili kurumlar asla sorumluluk kapsamında değildir' diyor. Yani kendilerini sorumluluk kapsamında tutmamak için bu kararnameye atıfta bulunmuşlardır. Yani var olan suçun onlar da çok iyi farkında."
İmralı'nın bir hukuksal sistem olduğunu sözlerine ekleyen Yürekli, “Bugün gelinen Türkiye’de uygulanan bütün hukuksal dayanakların temel noktası İmralı’da uygulanan rejimdir. İmralı’ya karşı bir uzlaşı temelinde geliştirilen bütün düzenlemeler, bugün sadece cezaevlerinde değil, doğusundan, batısına bütün Türkiye’yi ve Türkiye halklarını kapsamaktadır" ifadelerini kullandı.
İMRALI REJİMİ ARTIK TÜRKİYE'Yİ DE KAPSIYOR
Toplumsal barış ve demokrasinin inşası için mücadele etmek gerektiğinin altını çizen Yürekli, “Genelleşen İmralı rejimi, bütün Türkiye’yi kapsamına almaktadır. En ufak hukuka uyulmaksızın yapılanlar, bir yayılma hali izlemektedir. Hukukta spesifik, kişiye özel düzenlemeler yoktur. Bunların ya hukuka aykırılığı teşhir edilecek, ortadan kaldırılacak ya da bu yola gidilmiyorsa bundan alınan güçle bunlar genelleşecek ve bütün hukuk sistemini kapsamına alacaktır. 20 yıllık Türkiye hukuk sisteminin tarihi budur. İmralı’dan başlayarak, bütün Türkiye’yi kendi kapsamına almaktadır” dedi.
Hukuksal anlamda eğer kişiler bahse konu ise kimlik tanımlaması yapılmak zorunda olduğunu, ancak konu Öcalan ise, “İmralı’da bulunan hükümlüler” denildiğini belirten Yürekli, “Müvekkillerimizin tek tek ismi ve ya kimlik tanımlaması yoktur. Hukukta böyle bir şey yok. İmralı’da bulunan hükümlülerin dışarı ile ilişkilerinin kesilmesi şeklinde bir karar vardır. Açık söylemek gerekirse bu durum, Cizre’deki, Sur’daki sokağa çıkma yasağıdır. 15 Temmuz gecesi teşebbüs aşamasında kalan sokağa çıkma yasağıdır. Bütün Türkiye’de sokağa çıkma yasağının ilan edilmesidir. Bu öyle bir tehlike arz ediyor ki eğer sesiz karşılanırsa yarın öbür gün falanca cezaevinde bulunan 300-400 hükümlünün kendi bireysel durumları gözetlemeksizin dışarı ile ilişkisinin avukatı ile görüşmesinin, ailesi ile görüşmesinin topyekun kısıtlanmasına gidilecek bir karardır” dedi.
TEMEL HAKLAR OHAL BOYUNCA ASKIDA
Kararda yine "OHAL süresince" denildiğini ifade eden Yürekli, “OHAL'in ne kadar süreceği ön görülebilecek bir süre değildir. Ceza düzenlemelerinde, hukuk uygulamalarında belli bir süre öngörmek durumundadır. Ve bu süre gözden geçirilmek durumundadır. OHAL, toplanan Bakanlar Kurulunca 3 ayda bir yeniden gözden geçirilerek uzatılıyor. Bu karar hiçbir zaman gözden geçirilmedi. Tek bir kararla bir yılı geride bırakan bir süreye gelmiş durumdayız” diye konuştu.
“Temel haklar ne kadar askıya alınacak?" sorusunu yanıtlayan Yürekli, “OHAL süresince diye bir kavram olmaz. Biz müvekkillerimizle ne kadar süreceği belli olmayan bir OHAL süresince görüşmemeyi, haber almamayı kabul edemeyiz. Bu yasaya da aykırıdır. OHAL’in ne kadar süreceği muğlaktır. Bu sadece İmralı rejimi için söz konusu değildir. Dediğim gibi bütün Türkiye’yi kapsamına almaktadır. Artık adalet, demokrasi, hukuk devleti talebi olanlar İmralı’yı görmek durumundadır. Hukuk ile politikaya ilişkisi görmek durumundadır” dedi.
SUÇ DUYURULARI DEVAM EDECEK
Kürt sorununda kalıcı barış adına atılacak adımların aynı zamanda evrensel demokrasi değerlerine ulaşılmasını sağlayacağını kaydeden Yürekli, “Bu yönlü talepleri olanlar en başta İmralı’daki rejimi tartışmalıdır. Hukuksal bir yaklaşımı merkeze almak durumundadırlar. Kamuoyunun, hukukçuların herkesin bu eksenli yaklaşması gerekmektedir. Bireysel olarak dahil kendisine bir demokratik yaklaşım talebi olanların öncelikle sorunun ana kaynağını görmeleri gerekir” dedi.
Suç duyurularının devam edeceğini belirten Yürekli, “Bu yönlü girişimlerimiz devam edecektir. Ancak artık hukuksal bir talep varsa hukuksal çözüm söz konusu ise bunu daha gür bir sesle demokratik hakkımızı kullanarak, toplum olarak, Türkiye coğrafyası olarak talep etmek durumundayız” dedi.