Özgürlük gülleri

Onlar gerçek özgürlük aşıkları olarak kahramanlık mertebesine ulaşıyor. Özgürlük mücadelesinin kızıl gülleri ve her renkten çiçekleri oluyor.

Faşizme karşı direniş büyüyor. Dağdan, ovadan ve şehirden faşizme karşı direniş haberleri geliyor. Tarihi Gezi Direnişinin dördüncü yıldönümünde demokratik halk kitleleri Taksim’e yürürken, Kürdistan’daki gerilla eylemlerinde de gözle görülür bir artış yaşanıyor. Serhat’ta, Dersim’de ve Lice’de Türk ordusunun operasyon birliklerine ağır darbeler vurulurken, Botan’da bir ayı aşkın süredir operasyon yürüten birliklerin komuta kademesi tümden imha edilmiş bulunuyor. Rakka cephesinde ise Demokratik Suriye Güçlerinin muzaffer ilerleyişi devam ediyor. Bu gidişle DAİŞ ve AKP-MHP faşizminin fazla dayanamayacağı ve sonlarının yakın olduğu anlaşılıyor.

Faşizme karşı direniş halkları daha çok yakınlaştırıyor ve kaynaştırıyor. Gezi Direnişi ile başlayan demokratik halk hareketi Türkiye’deki tüm halkları ve ezilenleri bir araya getiriyor. Bunu en canlı bir biçimde 16 Nisan referandumu sürecindeki “Faşizme Hayır” kampanyasında gördük. Şimdi de AKP-MHP faşizmine karşı yükselen halk direnişinde görüyoruz. Yine Kürdistan dağında bir araya gelerek faşizme karşı savaşan gerillada görüyoruz. Özellikle de Şengal’de, Kobanê’de ve Rakka’da DAİŞ faşizmine karşı yürütülen kahramanca direniş Ortadoğu halklarının kardeşliğini ve demokratik birliğini yaratıyor.

Kuşkusuz faşizme karşı direnişe gençler ve kadınlar öncülük ediyor. Neden etmesinler ki! Faşizm her yerde ve en başta kadınları ve gençleri hedefliyor. Çünkü erkek egemenliğinin ve zulüm düzeninin en katmerlisi oluyor. Baskı ve terörü kat kat artırdığı gibi, toplumsal varlığın geleceğini karartıyor ve yok ediyor. İşte DAİŞ faşizminin yaptıkları ortada. Zulümden öteye, kadınların pazarda satıldığı alçakça bir düzenin yaratıcısı oluyor. DAİŞ zulmünden kurtarılan kadınların sevinçlerini Minbic sokaklarında herkes görmüş bulunuyor.

DAİŞ faşizmi böyle de, AKP-MHP faşizmi sanki farklı mı? Türkiye ve Kürdistan kentlerinde AKP-MHP faşizminin kurduğu düzen, DAİŞ faşizmini de geride bırakıyor. Irkçı-şoven milliyetçilik zehriyle doldurulan ve özel savaş sistemi içine alınan faşist çetelerin kadınlara ve gençlere yapmadığı kötülük kalmıyor. Dikkat edilirse, AKP Yönetimi altında kadına yönelik taciz, tecavüz ve katliamlarda kat kat artış ortaya çıkmış bulunuyor. Gün geçmiyor ki, birkaç kadın öldürülmemiş olsun! Her ay insan hakları örgütleri ile kadın örgütleri tarafından katledilen kadınların bilançoları yayınlanıyor. Açıkça görülüyor ki, mevcut faşist düzen altında kadına yönelik tek yanlı bir savaş yaşanıyor.

AKP faşizminin Kürt gençlerine yönelttiği saldırının tüketici etkisinin çok daha fazla olduğu görülüyor. Kürt gençliğine yönelik çok planlı bir özel savaş saldırısının yürütülmekte olduğu açıkça görülüyor. Bir yandan sokak ortasında polis destekli çetelerin her türlü hakareti ve saldırısı yaşanırken, diğer yandan uyuşturucu, fuhuş gibi düşürücü yöntemlerle Kürt gençliğinin insanlıktan çıkartılması hedefleniyor. Bunu mahallede, okulda, iş yerinde, sokakta, adeta her yerde yapıyor. Kürt halkının ve gençlerinin söz konusu faşist özel savaş planını doğru ve yeterince bilince çıkartarak, buna karşı örgütlü ve etkili bir mücadele yürütmesi gerekiyor.

Kuşkusuz söz konusu insanlık dışı faşist zihniyet ve saldırılardan en çok etkilenen kesim genç kızlar oluyor. Bu kesim, doğal olarak hem kadına ve hem de gençliğe yöneltilen köleleştirici ve ezici faşist saldırının ikisine de maruz kalıyor. Dolayısıyla faşist saldırının birinci dereceden hedefi konumunda bulunuyor. Baskı ile birlikte buna bir de eğitimsizlik eklenince, genç kadınlar faşist saldırının açık ve kolay yutulan kurbanları haline geliyor. Faşizm özellikle de toplumu onursuzlaştırabilmek amacıyla genç kadınlara yönelik çok bilinçli ve planlı bir saldırı yürütüyor.

Peki kızların ve genç kadınların söz konusu tuzaktan kurtulabilmelerinin imkânı yok mudur? Vardır elbette, olmaz olur mu! Onlar da faşist saldırıdan kurtulabilmenin yolunu, faşizme karşı mücadele etmekte, direnişe ve isyana girişmekte buluyor. Faşizme karşı daha çok bilinçlenmeye, örgütlenmeye ve mücadele etmeye yöneliyor. Faşizme karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesinin öncüsü haline geliyor. Erkek egemenliğinin en katmerlisi olan faşist zulüm düzenine karşı isyan ederek sokağa ve meydanlara çıkıyor. Faşist zulme karşı örgütlenip direnişe kalkıyor. Her türlü özgürlük ve demokrasi eyleminin öncü militanı oluyor. Dahası, söz konusu sokak eylemlerini yetersiz bulunca da dağa çıkıp özgürlük gerillası haline geliyor. Faşizme karşı kadın özgürlük ve savunma birliklerinde yer alıyor. Yiğit ve kahraman özgürlük savaşçısı haline geliyor.

Dikkat edilirse, sokaklarda faşist zulme karşı direnenler içerisinde en çok genç kadınlar yer alıyor. Yine en kararlı bir biçimde onlar direniyor. Bunu tarihi Gezi Direnişinde gördüğümüz gibi, 16 Nisan referandumunda da görmüş bulunuyoruz. Bugün AKP-MHP faşizmine karşı sokaklarda verilen direnişler içerisinde yine aynı durum yaşanıyor. Tabi aynı durum dağdaki ve ovadaki gerilla direnişi içerisinde de görülüyor. Son yıllarda artan oranda genç kadınlar dağa çıkarak gerilla saflarına katılıyor. Her alanda kadın savunma birlikleri örgütlendirilmiş bulunuyor. Yine özgürlüğün kılıcı olarak her türlü gericiliğe karşı söz konusu birlikler kahramanca direniş yürütüyor. Kuşkusuz bu tarihi direniş içerisinde vurularak şehit düşenler de yaşanıyor. Onlar gerçek özgürlük aşıkları olarak kahramanlık mertebesine ulaşıyor. Özgürlük mücadelesinin kızıl gülleri ve her renkten çiçekleri oluyor.

Özgür var oluşun ve yaşamın kızıl güllerinden birisi, kamuoyunun “Kırmızı Fularlı Kız” olarak tanıdığı gerilla Destan’dır. Ege’nin demokratik Yörük toplumunun özgür kızı, Gezi Direnişinin sembollerinden biri, sonunda insanlığı ve özgürlüğü dağda ve gerillada bulmaya çalışmış, bu da yetersiz kalarak DAİŞ faşizmine karşı Rakka’da savaşan “Enternasyonal Birliğin” değerli bir savaşçısı olarak şehadete ulaşmıştır. Ege’den Gezi’ye, İstanbul’dan Kürdistan Dağı’na, oradan da Rakka çöllerine uzanan büyük bir yolculuk var ortada. Büyük bir özgürlük arayışçılığı ve kendi küllerinde kavrulan bir yaşam söz konusu.

Diğer bir özgürlük gülü ise, Botan’da faşist ordu sürülerine karşı kahramanca savaşarak şehit düşen Kandilli Çawrê oluyor. Kandil’in küçük gövdeli, ama büyük yürekli Kara Kızı, 2017 özgürlük direnişinde Botan Dağlarını aydınlatan bir yiğitliğin yaratıcısı ve sembolü olmayı başarıyor. Bugün operasyona kalkmış bir tümen yönetimini helikopterde vurarak yok eden kahramanlık direnişini başlatıyor. Kandil çiçeği Botan direnişi içerisinde özgürlük devriminin kızıl gülü haline geliyor.

Üçüncüsü ise, direniş diyarı Lice’nin asi kızı gerilla Sterk’tir. On beş yılı aşkın süre dağlarda sürdürülen gerillacılık, nihayet Garzan’da kahramanca bir direnişle noktalanmıştır. Kürdistan’ı aydınlatan ve vicdanı olan herkesi faşizme karşı direnişe çeken yeni zafer sürecini başlatmıştır. Bugün Lice gençliğinin ve gerillasının kahramanca direnişinin yolunu açmıştır.

Destan, Çawrê ve Sterk; bu üç güzel insanı, üç özgürlük aşığını, üç asi kadını, özgürlük devriminin bu üç kızıl gülünü gerçekten tanımak ve anlamak gerekir. Ege’den çıkıp Kürdistan Dağı’na gelen ve Rakka savaşına kadar uzanan Destan’ı, Kandil’den çıkıp Botan’a yürüyen Çawrê’yi ve Lice’den çıkıp Garzan’a ulaşan Sterk’i bu biçimde hareket ettiren gerçek acaba nedir? Bunlar insan değil, sanki birer özgürlük meleğidirler. Onların bir araya gelişini ne dil, ne din, ne kültür farklılığı, ne de sıra dağlar engelleyebilmiştir. Apocu çizgide özgür yaşam hakikatına ulaşan bu güzel insanların zaferi kesindir. Kürt, Türk, Arap her ulustan gençlerin ve kadınların bu özgürlük militanlarının izinden yürüyerek gerillalaşıp zaferi yaratacağı günler yakındır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika