ANALİZ

Özürü kabahatinden büyük: 'Adamlarını silahlandırmıştı'

Şu birkaç gündür “mültecilikle” ilgili ıvır zıvır işler yüzünden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, gelecekte tarihe geçecek olan konuşmasını atlamışım.

Bugün Cumhuriyet’te Orhan Bursalı’nın yazısını okuyunca farkına vardım.

Kılıçdaroğlu şöyle demiş:

“Çok net biliyoruz ki iktidar gece adamlarını silahlandırmıştı, sopalar dağıtmıştı, duyumlar aldık ve arkadaşlarımızla karar verdik, böyle bir hareket yapsaydık kesin kan dökülecek ve süreç bizim kontrolümüz dışında başka bir mecraya akıtılacaktı… Gençlerin enerjisine gem vurduk biliyoruz, kararımızın doğru veya yanlış olduğuna tarih karar verecek… Kavga ile sonuç alamayız, bu başka süreçleri tetikleyecektir...”

“Çok net biliyoruz” öyle mi?

Eğer “çok net biliyorsanız”, bilin ki, bu bildiğiniz “YSK darbesini” misliyle aşan muazzam bir suçtur. Bakın, ana muhalefet partisi lideri, ne diyor:

“İktidar gece adamlarını silahlandırmıştı”.

Kılıçdaroğlu, “o gece neden YSK önüne yığılmadınız?” sorusuna işte böyle yanıt vermiş. Ne demiş?

“Böyle bir hareket yapsaydık kesin kan dökülecek ve süreç bizim kontrolümüz dışında başka bir mecraya akıtılacaktı...”

Öğreniyoruz ki, AKP ve Saray, o gece kitleler “hayır” oylarına sahip çıkmak için alanlara aksaymış, kan dökecekmiş.

Öyle mi?

Ne dediğinin farkında mı Kılıçdaroğlu?

AKP ve Saray “adamlarını silahlandırmış ve kan dökmeye karar vermiş.”

CHP bunu ne zaman öğrenmiş?

Ne zaman olacak. O gece öğrenmiş. Öğrendiği için de şöyle yapmış:

“Gençlerin enerjisine gem vurduk biliyoruz, kararımızın doğru veya yanlış olduğuna tarih karar verecek…”

Şu “tarihin kararı” lafını geçelim. CHP’nin “karar vermesi” gerekiyor.

Bir muhalefet partisi yönetimi, karşısındaki iktidarın, demokratik tepki gösterecek olan kitleye karşı “adamlarını silahlandırdığını” ve “kan dökme kararı aldığını” bilecek ve “bu bilgiye” dayanarak “YSK darbesine” karşı demokratik tepki göstermek üzere harekete geçen “gençlerin enerjisine” o “silahlı adamlar” ya da AKP ve Saray yerine, bizzat kendisi “gem vuracak”.

Bu laflar, Kılıçdaroğlu ve CHP yönetiminin iflasını ilan ediyor. Seçimleri “hile yoluyla” gasp eden, “silahlanan” ve “kan dökmeye” karar veren bir iktidar karşısında CHP “teslim bayrağını” çekmiş.

Seçimleri “gasp eden”, “adamlarını silahlandıran” ve YSK önünde toplanacak olan kitleye saldırma ve “kan dökme” kararı alan bir iktidar karşısında takınıldığı söylenen ve şimdi açıklanan bu “gençlerin enerjisini gemleme” tutumu karşısında 23 milyonluk “hayır” cephesi isyan etmelidir.

Çünkü 16 Nisan gecesi CHP 23 milyon “hayır” oyuna ihanet etmiştir.

Bu bir.

İkincisi ise Kılıçdaroğlu’nun sefil durumunu gözler önüne seriyor:

Eğer, gerçekten de AKP ve Saray, 16 Nisan gecesi, “adamlarını silahlandırdıysa” ve YSK önünde toplanacak olan kitleye karşı saldırarak, “kan dökme” kararı aldıysa, bu karar, bilelim ki, “YSK’nın mühürsüz oy” sahtekarlığını bin kere aşan, ondan yüz bin kere daha büyük suç teşkil eden bir karardır.

Kılıçdaroğlu, AKP’nin ve Saray’ın “adamlarını silahlandırdığını” ve “kan dökme kararı aldığını” “çok net biliyoruz” diyor.

Neden “çok net bildiğin bu korkunç kararı” o gece halka duyurmadın? Neden iktidar “adamlarını silahlandırdı, kan dökmeye hazırlanıyor” demedin?

“YSK oylarımızı gasp etti” dedin de neden “silahlanmadan, kan dökmeden” halkı haberdar etmedin?

Bir iktidarın oyları “YSK kararıyla gasp etmesi” mi, yoksa “gasp edilmiş hayır oylarına sahip çıkacak” olan kitleye karşı “silahlanması ve kan dökme kararı vermesi” mi daha büyük bir suçtur?

Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiğim açıklamasından bu yana da günler geçti. Düşünün, bir muhalefet lideri, “sokağa çıksaydık, AKP’nin ve Erdoğan’ın silahlı adamları bize saldıracaktı ve kan dökecekti” diyor ve sonra da böyle bir “silahlı adamlar” rejiminin TBMM’sinde oturmaya devam ediyor.

Eğer o gece, Kılıçdaroğlu “AKP ve Erdoğan referandumu kaybetti, YSK eliyle hayır oylarını gasp etti ve şimdi de bu darbeye karşı tepki gösterecek olan kitleye karşı adamlarını silahlandırdı ve kan dökecek” demiş olsaydı, 23 milyonluk “hayır” kitlesi, çok daha büyük bir kararlılıkla harekete geçer ve AKP’nin o “silahlı” adamlarını tükrükleriyle boğardı.

Belki AKP ve Saray o gece “kan dökebilirdi”…

Belki “silahlı adamları” halka saldırabilirdi.

Ama eğer Kılıçdaroğu ve adamları o gece “gençliğin enerjisine gem vurmasaydı”, istenmeyen olaylar ve dökülen kanlar, bundan sonra dökülecek kanları önleyen muazzam bir demokratik sonuca yol açardı.

Her şeyden önce, “YSK darbesiyle ve AKP-Saray iktidarının silahlanmasıyla, kan dökme tehditleriyle” Türkiye’ye, 23 milyona dayatılan “referandum sonuçları” bir gramlık meşruiyet kazanma imkanı bulamazdı.

Şimdi Kılıçdaroğlu, “yaptığı ihanete” senin, benim, bizim değil de “tarihin karar vereceğini” söylüyor.

Tarih senin, benim, bizim dışımızda bir “karar mercii” değil.

İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar.

Kendi tarihinizi kendiniz yapın CHP’li gençler ve kardeşler…

Not: Yazıyı bitirdikten sonra, CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke'nin istifa haberini okudum. Şöyle diyor:

"

''16 Nisan’da Türkiye’de seçmenlerin en az yüzde 50’si tek adam rejimine karşı çıkmış ancak gayrı-hukuki yollarla bu irade gasp edilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi’ne düşen görev, gayrimeşru olanı meşrulaştırmamak ve ortaya konan bu demokrasi iradesini Türkiye gerçeğine dönüştürmek için halkla birlikte siyasi mücadele vermektir.

Referandumun gayrimeşru sonucunu kabullenerek hedefler ve politikalar oluşturmak, demokrasiye ve her şeyden önce demokrasi iradesini ortaya koymuş milyonlara haksızlıktır. (...) Katılımcı demokrasiye, sosyal demokrasinin evrensel prensiplerine inanan ve Türkiye’nin özgürlükçü demokrasiye kavuşmasının yolunun bu değerlerden geçtiğini düşünen bir siyasetçi olarak, gelinen noktada mevcut yönetim anlayışının parçası olmayı uygun bulmuyorum. Bu sebeple CHP Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ve Parti Sözcülüğü görevlerimden istifa ediyorum. "