Öztürk: Komün önerisi ciddidir - II-

Hakan Öztürk, Önder Apo'nun perspektif metninde ağır verdiği koyün meselesinin ciddiye alınması gerektiğini belirterek, komünün sadece devletle çelişmediğini söyledi.

HAKAN ÖZTÜRK

EHP Genel Başkanı Hakan Öztürk’ün, Önder Apo’nun PKK 12. Kongresi’ne gönderdiği perspektif metniyle ilgili değerlendirmelerine devam ediyoruz. 

Öztürk, perspektif metninde yer alan reel sosyalizm eleştirilerinin haklılığına işaret ederek, “Ekim devriminden sonra bu iş geriye düştü, kadınların eve kapatılacağı, evlilik kavramının daha vurgulandığı süreç başladı, diyor. Yanlış mı bu? Doğru! O açıdan buna benim bir mesafem yok. Bilakis buna katılıyorum. O anlamıyla sosyalizmin, Marksizmin temel prensiplerinin bir kenara bırakılmış olması kaydıyla reel sosyalizmin pratiklerinin öne çıkmış olmasını eleştiriyor, buna da katılıyor olabilirim” dedi. 

DEVLET VE KOMÜN

Perspektif metninde yer alan devlet ve komün ayrımına da değinen Öztürk, şöyle devam etti: “Kongre perspektifinde geçen devlet ve komün ayrımı ve tarihin sınıflar savaşından öncede olduğuna dair belirlemeler önemli. Orada şöyle bir durum var; Abdullah Öcalan bu ikili – devlet ve komün olarak- tanımı yaparken bir başka aşamada da komün nedir diye konuşmaya başladığında bunu belediyelerde, toplumun çeşitli kesimler olarak bir araya gelmiş ve mücadele eden bir hali olarak tanımlıyor ve hatta  Rusya’daki Sovyet’e benzer, diyor. Bu bir Sovyet’tir, diyor. Komünü Sovyet’e benzetiyorsa Rusya’daki Sovyet nasıl bir şeydi? İşçilerin örgütlenmiş haliydi, köylülerin örgütlenmiş haliydi, kadınların örgütlenmiş haliydi. Sovyet demek Rusya koşullarında bir meclis anlamına geliyordu. Bu anlamıyla mevcut haliyle sömürülen, dışlanan sınıfları aşağılayan bir yaklaşım değil, onun bir Sovyet olarak da, bir komün olarak da var olması gerektiğini söyleyen bir yaklaşım olarak görüyorum. İşçi sınıfı sendikalarda örgütlenebilir ama Sovyetlerde örgütlenmesi daha farklı ve daha ileriydi, belli bir aşamadan sonra Lenin’in ‘Bütün iktidar Sovyetlerde olmalıdır’ diyeceği seviyeye kadar. O açıdan Sovyet ve komün yabana atılabilecek bir kavram değil. Sorun alanını genişletmek ve o sorun alanının geniş olduğunu gördükten sonra çözüm alanını genişletmek anlamına gelir. Sadece sendikalardan da bahsediyor olabilirdik ama burada Öcalan’ın ortaya koymuş olduğu metinde komünden çok ağırlıklı olarak bahsettiğini görüyorum. Komün sadece devletle çelişiyor olmaz, bu anlamda haksızlık yaratacak bütün kademeler ile çelişir, aynı Sovyetlerde olduğu gibi. O da zaten komünün Sovyet’e paralel, Sovyet benzeri bir yapı olacağını, o anlamıyla da Türkiye’de de belediyelerde bunun vücut bulabileceğini söylüyor.

KENDİ ÖZ YÖNETİMİNİZİ KURUN, DİYOR

Türkiye’de bu mantık olabilir. Aslına bakarsanız Gezi sonrası forumlar da bu komün benzeri bir şeydi. Seçimlere doğru ilerlerken bir tür komün tarzı, forum tarzı birliktelikler olmuştu, oraya herkes geliyordu ve mevcut sisteme muhaliftiler. Bu anlamıyla sisteme muhalif olanların bir araya toplanacağı yer hayırla anılacak bir şeydir, Gezi’den sonra da vardı, seçime ilerlediğimiz zamanlarda da vardı. Yakın zamanlarda bir tür meclisler şeklinde kendini göstermişti. Bir de bunu belediyenin imkanlarını ve meşrutiyetini kullanarak, onun var oluş hallerini kullanarak hayata geçiriyor oluşumuzda inanılmaz ileri bir durum olur. Öcalan, kendi öz yönetiminizi kurun, diyor. Bunu demesinin yanında, sistemden, devletten şikayeti olan herkesin bir arada olabileceği bir yer oluşturmanız lazım. Rusya’da bu Sovyet ise Türkiye’de de belediye ise belediye diyelim, komün ise komün diyelim, meclis ise meclis diyelim.”

KADIN MECLİSLERİ ÖRNEĞİ

Türkiye’de meclis örgütlenmelerine yönelik EHP’nin kadın meclisleri örneğini veren Öztürk, Türkiye’de meclis örgütlenmelerinin belli organları olmak şartıyla olması gerektiğini söyledi. Öztürk, şunları dile getirdi: “Kadın meselesine her siyasal yapının farklı bir bakışı var ama sorun en ileri seviyesine geliyor olduğunda bir eylemlik sürecini tartışmak gerekiyor. Burada farklı eğilimlerdeki insanlar, kadın meclislerinde tartışmak kaydıyla kendisine bir birleşik yapı şeklinde ortaya koyabiliyor ama tabii bu alışkanlıkları kuvvetlendirmek lazım. Mesela bizim kadın meclislerinin kendisinin içerisinde bir çeşitlilik var hem de bir eylem organize ettiğinizde meclisin içerisinde olmasa da o eylem mantığına sıcak bakan herkesin gelip görüş belirtebileceği, ona katılabileceği, söz hakkı kullanabileceği bir işleyiş var. Kadın hareketinde bizim farklılığımız, bizim politik geleneğimiz, bu Sovyet varoluşuna, bir meclis olarak var oluşuna, orada herkesin bir arada bulunuyor olmasına büyük bir önem atfeden yaklaşımlardır.

MECLİSLERİN PARTİNİN YAN ÖRGÜTÜ DEĞİL

Biz o anlamda bu tür bir oluşumun partinin bir yan örgütü olması düşüncesinde değiliz, yani bir meclis gibi olması düşüncesindeyiz. Orada da tam olarak bizim partinin görüşleri hakim olacaktır gibi bir mantık ileri sürülemez. Nasıl Sovyetlerde ileri sürülemezse kadın meclislerinde de sürülemez. Bir tartışma yürür, bizim benimsemediğimiz bir görüş bile olsa biz ona uyarız. Bunu açıkça ilan ediyoruz ve bunun arkasından dolanmak gibi tavır içerisinde de değiliz. Herkes o konudaki samimiyetimizi biliyor. Eğer bir karar alınıyorsa, bizim dediğimiz türde bir karar alınıyorsa çoğunluk öyle düşündüğü içindir. Eğer zaten bu durumun dışına çıkılıyorsa, benimsemeyeceğimiz bir karar olursa, onu bizim partide söylese, başka bir yer de söylese orası öyle bir karar alamıyor. O açıdan biz buna çok büyük önem veriyoruz. Bunun eksik kaldığı durumlarda da görüldü ki daha sonra hem demokrasiyi hem sosyalizmi kontrol altında tutacak, netleyecek, onu bir eleştiriye tabi tutacak yapı kalmıyor. Parti olabiliyor, sendika olabiliyor ama Sovyet olmayınca iş kötüye gidiyor. O açıdan biz bu meclis mantığına, Sovyet mantığına, komün mantığına büyük bir değer atfettiğimiz için bunu ne kadar yapabilirsek o kadar yapmalıyız felsefesi ile hareket ettik. Söz hakkını kullandıktan sonra o bütün söylediği sözler sonucunda bir karar ortaya çıkartmalıdır, buna bağlı olarak yetkisini kullanmalıdır, buna bağlı olarak da otoritesi olmalıdır. Bunun temeli nedir; söz hakkını demokratik olarak kullanabilmelidir, konuşabileceği ve karar alabileceği bir organ olmalıdır. Bizim Türkiye solundaki yaklaşım ise ‘ya konuşsunlar, biz zaten bunu dikkate almayacağız’ gibi bir yaklaşımdır ki biz bunu kabul etmiyoruz. Biz meclislerin organlı olması gerektiğini, genel bir toplantısı olması gerektiğini söylüyoruz. Oradan karar alıyorsa onun üstüne çıkabilecek herhangi bir başka kademe olamaz. O karar alınmıştır, o karar uygulanacaktır ve bütün buna bağlı olarak da o meclis kendi iradesini ortaya koymuş olacaktır. Bunu bir iki kere tekrarladığında daha sonrasında bunu sistematik hale getirmek mümkündür. Bu açıdan diğer politik yapılara oranla bizdeki biraz daha başarılı olmuş olabilir.”

REEL SOSYALİZMİN PRATİKLERİNİ ELEŞTİRİYOR

Kongreye sunulan perspektif metninde reel sosyalizme ve Lenin, Stalin, Mao gibi devrimci önderlere yönelik eleştirilere de değinen Öztürk, eleştirilerin temellerinin oluşturulduğunu belirterek, şöyle devam ett: “Olumlu andığı da oluyor, eleştirdiği de oluyor. Mesela Sovyet’in geride bırakılmasını eleştiriyor. Ben de eleştiriyorum Sovyet’in geride bırakılmasını. Reel sosyalizmi eleştiriyor, ben de eleştiriyorum. Öyle olmamalıydı. Veyahut devrimden sonra aile kavramının kuvvetlendirildiğini, bunun yanlış olduğunu söylüyor, hatta çok çarpıcı bir şekilde kendisinin şahsen bundan uzak durmakla çok iyi bir şey yaptığını söylüyor ve bu anlamıyla aile ve evlilik kavramına ben bu kadar şiddetli eleştiri getiren birine rastlamadım, ben bu şekilde hatta birey olarak kurtuluşumu sağladım – kendimce çeviriyorum- kendi bireysel varoluşunun böyle olumlu olduğunu belirtmiş oluyor. Bunu neredeyse kurtulmuş olarak anıyor. Mevcut, çağımızdaki evlilik ve aile ilişkilerinin ötesinde kalmış olarak görüyor kendisini, o anlamıyla Ekim devriminden sonra bu iş geriye düştü, kadınların eve kapatılacağı, evlilik kavramının daha vurgulandığı süreç başladı, diyor. Yanlış mı bu? Doğru! O açıdan buna benim bir mesafem yok. Bilakis buna katılıyorum. O anlamıyla sosyalizmin, Marksizmin temel prensiplerinin bir kenara bırakılmış olması kaydıyla reel sosyalizmin pratiklerinin öne çıkmış olmasını eleştiriyor, buna da katılıyorum. Bu anlamıyla bir Sovyet tarzı komün önermiş olması, bunun devlet ve sistemle çelişkili olduğunu ileri sürmesi de yerinde ama bir boyutu da ihmal etmemek lazım.

İŞÇİ SINIFI TEMELLİ SENDİKACIK

Devlete, sisteme karşı olan bir komün mantığı kuruluyorken burada sendikaların da sorun olacağını zannetmiyorum ama bunu da vurgulamak lazım. Bir Sovyet olmasının yanı sıra böyle bir sendika düzeyinde bir mücadele olmasını ve bunun da doğrudan işçi sınıfı temelinde yürütülmesini vurgularım. Bunun olumsuz sayılabilecek bir yönü yok. Oturup konuşulduğunda bu konuda bir itiraz geleceğini zannetmiyorum.”

ERKEKLERİN MÜLKİYETÇİLİĞİ

Önder Apo'nun metnin bir yerinde kadına yönelik tutumunu açıkladığını ve metinde yer alan LGBT açıklamasının da çok önemli olduğunu belirten Öztürk, dünyada böyle büyük bir pratiği yöneten bir örgütün liderinin bu açıklamalarının çok ileri bir durum olduğunu vurguladı. Öztürk, şöyle konuştu:  “Öcalan metnin bir yerinde anlatıyor; tarihsel bir aşamaya geldik, kadını bir evlilik çerçevesine sıkıştırmaya çalışıyorlar ama bu patlıyor, diyor. Tarihsel, toplumsal süreç başka bir noktaya geldi. Şöyle bir şehirde yaşıyorsunuz, böyle bir dijitalleşme var, üretilen ürünleri görüyorsunuz ve bütün bunları yaşadıktan sonra ‘ben seni eskiden olduğu gibi evlilik hayatına hapsedeceğim’ diyorsunuz. Erkeklerin tutumu bu ve Öcalan erkeklerin mülkiyetçi olduğunu söylüyor açıkça. Bütün bunlar böyle ise kadınlar bunu tabii ki kabul etmiyor ve bundan ötürü kadın cinayetlerinin olduğunu söylüyor. Ev hayatında bir çerçeveye sokmak, o eve kapatmak eğiliminin olduğunu ama gelinen sürecin buna müsaade etmediğini ve bunun patladığını söylüyor. Mesela metinde LGBTİ açıklaması da önemli. Oraya gelene kadar çok derin bir metin kuruyor, mitoz bölünmeyi, mayoz bölünmeyi anlatıyor, eşeyli üremeyi anlatıyor ama bu yine de farklılıklar arz eder, diyor. O açıdan da LGBT diyor ve onlara ilişkin de ‘doğa çeşitlilik arz eder’ gibi bir noktada ele alıyor ama arka planı da var. İlk önce şunu söylüyor, bunu PKK’nin liderinin – bu kadar pratiği yöneten bir örgüt manasında söylüyorum- söylemiş olması ayrıyeten çok ileri bir durum.”

Devam edecek…