‘AB ile Türkiye’nin kirli ilişkisi uzun sürmez’

Şahin, Türkiye bilinçli olarak mültecilere kapıları açtığını belirterek, “Erdoğan yalnız kalınca Suriyeli mülteci kartını devreye koydu. Ancak ‘bu kirli ilişki’ uzun sürmez” dedi.

AB Türkiye mülteci anlaşmasını değerlendiren insan hakları savunucusu Memo Şahin, Türkiye bilinçli olarak mültecilere kapıları açtığını belirterek, “Erdoğan yalnız kalınca Suriyeli mülteci kartını devreye koydu. Ancak ‘bu kirli ilişki’ uzun sürmez” dedi.

Türkiye’nin girişimleriyle 2015 yılının Temmuz ayından sonra Suriyelilerin Avrupa’ya akın etmesiyle birlikte mülteci sorunu gündeme oturdu. Bunun üzerine Türkiye ile gergin olan Avrupa Birliği (AB) özellikle Almanya bir dizi anlaşmaya vardı. Bu anlaşmayı “kirli ilişkiler” diye tanımlayan Memo Şahin, bunun uzun sürmeyeceğini söyledi. Gelen mülteciler arasında Rojavalı Kürtlerin sayı olarak az olduğunu belirten Şahin, uluslararası güçlere Rojava’nın güvenliği için bir statünün olması gerektiğini ve bunun olduğu takdirde Kürtlerin ülkelerini terk etmeyeceğini kaydetti.

Avrupa’ya mülteci akının arkasındaki güçler, Rojavalı mültecilerin durumu ve AB ile Türkiye’nin mülteci anlaşması gibi konularına ilişkin insan hakları savunucusu-yazar Memo Şahin, ANF’ye değerlendirdi.

‘KASIM AYINA KADAR 850 BİN KİŞİ GELDİ’

Memo Şahin, Almanya’ya bu yılın Kasım ayı sonuna kadar 850 bin civarında mültecinin geldiğini hatırlatarak, “Bu yıl içerisinde Kasım ayının sonuna kadar yaklaşık 850 bin insan geldi. Bunun 250 bin kişi Temmuz ayına kadar gelmişti. Ondan sonraki 4-5 aylık sürede ise 500 bin kişi geldi. O da Erdoğan, sıkıştıktan, yalnız kaldıktan ve tecrit yaşadıktan sonra bu durumu şantaj olarak kullandı. 4 yıldır Türkiye’de yaşayan mültecilerin yolunu açtı. Temmuz ayından bu yana her ay 200-300 bin insan Yunanistan’a geçmeye başladı. 3-4 ay içerisinde 600-700 bin insanı ek olarak Türkiye’den buraya geçti. 2 milyon Suriyelinin, Türkiye’de yaşandığı söyleniyordu. Bugün bununu hemen hemen yarısı Avrupa’ya geldi. O insanların çocuğu da Almanya’da şu anda. Yılsonuna kadar bir milyonu geçeceği tahmin ediliyor. Bunların çoğunluğu da Suriye, Irak ve Afganistan’dan geliyor” dedi.

‘TÜRK DEVLETİ BUNU ORGANİZE EDİYOR’

Mültecilerin Avrupa’ya gelmesinde Türkiye’nin yönlendirmesiyle olduğuna dikkat çeken Memo Şahin, şunları söyledi: “Avrupa gelen mülteciler geçmişte Akdeniz’i kullanıyorlardı. Ancak Türkiye’nin Avrupa ile olan bu ilişkilerinden dolayı Temmuz ayından bu yana şantaj olarak kullandığı kartı devreye koydu ve ege sahillerini mülteciler için açtı. Kuşkusuz Türkiye’de eskiden de şebekeler vardı, göçmenler kaçak olarak geçiyordu ama hiç bir dönem her ay 300 bin insanın geçtiği olmamıştı. Benim kanımca Türk devleti, bürokratları bulunu organize ediyor. Suriyeli mülteciler 2 yıldan fazladır Türkiye’deler. Neden şimdiye kadar gelmediler de Temmuz’dan sonra akın akın gelmeye başladılar. O zaman da şebekeler vardı, bu yollar biliniyordu. Ne zaman Türkiye ‘Avrupa’ya çıkabilirsiniz?’ söyleminden sonra insanlar akın ettiler. Ne bir şebeke elemanı yakalandı, ne de kaçakçılara baskı yapıldı. Hiç bir şey olmadı. Adeta yollar açıldı. En son AB ile Türkiye ile anlaşmaya varıldığından bu yana Türkiye yolları kapattı. Şebekelere yönelik baskı yapmaya başladı. Erdoğan Suriye ve Rojava’yı kast ederek, mülteciler için bir tampon bölge oluşturmak istiyordu ama Türkiye para karşılığında tampon bölge oldu.” Şahin, bu yollarda her gün onlarca mültecinin hayatını da kaybettiğini belirterek, bunun basına yansımadığını söyledi.

‘GELENLER ARASINDA ROJAVALILAR AZ’

“Avrupa’ya gelen göçmenler arasında Rojavalı Kürtler, sayısal olarak ne kadardır?” sorumuza ise Memo Şahin, şöyle cevaplandırdı: “Rojava’nın önemli bir bölümü Kürt güçlerinin elinde. Bir Kobanê ile Efrîn arasında bir hat var. O da özgürleştirilirse Kürtler mülteci olarak gelmez. Zaten bugün gelenler arasında Rojavalıların sayısı çok az. Qamişlo, Efrîn, Kobanê ve Heseke’den gelenler genel içinde fazla bir sayı tutmuyor. Eğer uluslararası güçler Rojava statüsü için bir karar verirse oradaki güvenliği için bir statü bulunsalar zaten insanlar buraya gelme durumu yaşamaz. Biz onu Kobanê’de gördük. Kobanê DAİŞ saldırısında 200 bin insan Kuzey Kürdistan’a geçti. Ne zaman Kobanê özgürleştirildi bu insanların büyük çoğu geri döndü. Ben kendim de şahit oldum her gün bin 500 kişi dönüyordu. Bugün Kobanê nüfusunun büyük bir çoğunluğu dönmüş durumda. Eğer insanların can güvenliği olursa kendi ülkelerini terk etme bir lüksleri de olmaz. O bir zorunluktu yaşandı. Savaş Rojava’da yoğun yaşanmasına rağmen Kürtlerin mülteci sayısı Arap nüfusuna göre çok az. Ben istatistiklere baktım, bu işlerle uğraşan çok arkadaşla da görüştüm. Genel görüş şu: Rojava’dan gelenler az. Basında ya da kamuoyunda öyle kitleler buraya yönelmiş gibi bir hava var. Ama işin pratiği öyle değil.”

‘ÊZÎDÎLERİN SAYISI OLDUKÇA YÜKSEK’

Almanya’ya gelen mülteciler arasında Güney Kürdistanlı Êzîdîlerin ciddi bir sayıyı oluşturduklarını da ekleyen Memo Şahin, “Gelenlerin arasında baktığımızda Güney Kürdistanlı Êzîdîlerin sayısı yüksek. Onun da farklı nedenleri var. Êzîdîler salt bugün değil bin yıldır katliamlarla karşı karışa kalıyor. Özellikle İslamiyet’in o topraklara gelmesiyle birlikte. En son geçen yıl DAİŞ saldırısında yaşandı bu. Bu insanların Güney Kürdistan’da yaşama adapte sorunları var. Dini nedenlerde dolayı kabullenilmiyorlar. Sanırsam Avrupa’ya bu göç daha olacak. Biz bunu 1980’li yıllarda Kuzey Kürdistan’da yaşadık. Darbe yönetimi Êzîdîler ve Süryanilerin Kürdistan’dan çıkması için teşvikte bulundu. Birebir pasaportlar dağıttı, olanaklar yarattı. Bu insanların çoğu o zaman Almanya’ya geldi. Bugün de benzeri bir durum yaşanıyor” diyerek, Êzîdîlerin tarihte yaşadığı trajediye değindi. Gelen mültecilerin çoğunun genç olmasını ise Memo Şahin, zengin ve varlıklı aile çocukları olduğunu bunun nedeni ise gelenler aylarca yollarda kalıyor bunun için de ciddi bir para gerektiriyor şeklinde konuştu.

‘AB’NİN VERDİĞİ SÖZÜN GERÇEKLİLĞİ YOKTUR’

Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye mülteci anlaşmasının arka perdesini de değerlendiren İnsan hakları savunucusu Memo Şahin, şunları söyledi: “AB ile Türkiye ilişkileri son 3 yıldır kötüydü. Hemen hemen hiç bir ülkenin başbakanı, devlet başkanı Erdoğan ile yan yana gelmek ve aynı ortamda bulunmak istemiyordu. Bunun birçok nedeni var. Ama asıl neden ise Suriye’de girdiği kirli ilişkiler, cihatçı gruplara verdiği destek, onunla birlikte giderek Türkiye baskı rejimini dönüşmesi, insan hakları ihlali ve Kürdistan’da tekrar başlayan savaş. Bütün bunlar eleştiri konusu oldu. O yüzden ilişkiler gerilmişti. Ne zaman Türkiye mülteci kartını çıkartıp, yüz binleri Avrupa’ya göndermeye başlayınca bu defa Avrupa bu basıncı azaltmak için Türkiye ile pazarlığa oturdu. Bu kirli bir pazarlıktı. Bu pazarlık çerçevesinde Türkiye’nin ilerleme raporu ertelendi. Bu rapor çok sert eleştirileri olan bir rapordu. Yine Angela Merkel geçmişte selam vermek istemediği Erdoğan’ın ayağına gitti. 3 milyarlık bir kredi verdiler. Bunun karşılığında Türkiye vize kaldırılmasını istedi. Biliyoruz bu tür şeyler bütün AB ülkelerin ortak kararıyla alınıyor. Yarın bir ülke ‘istemiyoruz’ derse olmaz. Zaten Kıbrıs sorunu çözülmemiş. Bu sorun çözülmeden AB, verdiği hiç bir sözün geçerliliği olmaz. Yunanistan ve Kıbrıs istediği anda veto haklarını kullanırlar ve kararları geçersiz kılarlar.”