ABDEM’den Papa’ya Türkiye ziyareti öncesinde mektup
ABDEM’den Papa’ya Türkiye ziyareti öncesinde mektup
ABDEM’den Papa’ya Türkiye ziyareti öncesinde mektup
ABDEM inançlar arası diyalog komisyonu 28-29 Kasım tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret edecek Papa Francesco ve Vatikan üyelerine hitaben bir mektup yazdı.
Avrupa Barış ve Demokrasi Meclisi (ABDEM) inançlar arası diyalog komisyonu Türkiye’yi ziyaret edecek olan Papa Francesco ve Vatikan üyelerine hitaben yazdığı mektupta, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bugünkü iktidarı, her demokrasinin temel ilkesi olan ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesini ortadan kaldırarak, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde toplamıştır. Dünya kamuoyunun da gözü önünde gerçekleştirdikleri büyük mali yolsuzlukların üzerini örtebilmek amacıyla muhaliflerinin bütününe yönelik yasa dışı polisiye baskılara başvurmakta bir beis görmemiştir” dedi.
Papa Frencesco ve beraberindeki heyete hitaben yazılan mektupta, Türkiye Cumhuriyeti Devleti eski başbakanı ve yeni Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın yönlendirmeleri ve çabalarıyla 12 yıllık AKP iktidarı döneminde var olan demokratik kazanımların adım adım gerilettirildiği belirtildi. Türkiye’nin diktatoryal bir rejime hızla sürüklendiği vurgulanan mektupta, “Başta Cumhurbaşkanı, Recep Tayip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ve hükümeti de, Türkiye ve Kürdistan halklarının insan hakları, özgürlükler ve demokrasi talepleri konusunda bütünüyle ilgisiz davranmakta; iktidarlarını korluğunu koruyabilmek için demokrasi dışı girişim ve uygulamaları sürekli gündemde tutmaktadırlar” denildi.
Başta Kürtler olmak üzere, farklı etnik kökenlilerin taleplerinin göz ardı edildiğine dikkat çekilen mektupta şunlara yer verildi: “Doğal insan hakları çerçevesindeki talepleriyle yaklaşık 25 milyona yakın Alevi’nin ve diğer inanç topluluklarının inançlarını ifade ve uygulama özgürlüğünün anayasal güvence altına alınmasından ısrarla kaçınılmaktadır. Uygulamada sadece Sünni İslam ile sınırlı olan zoraki din derslerinin, haklara dayatılması anlayışı reddedilmeli ve bu tür bir anlayışın uygulamadan bütünüyle kaldırılması talep edilmelidir. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu konuya ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını da uygulamamakta ısrarlıdır.
Türk ve İslam olmayan, hiçbir toplumsal gruba yaşam hakkı tanınmamaktadır. Çağımızda farklılığın bir toplumsal zenginlik olarak kabul edilme anlayışına karşın, ülkemizde insanın insana karşı ötekileştirilmesi siyaseti büyük bir hızla gelişmektedir.”
Türkiye’nin bugünkü iktidarının, her demokrasinin temel ilkesi olan ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesini ortadan kaldırarak, yasama, yürütme ve yargıyı tek elde topladığı da hatırlatılan mektupta, “Dünya kamuoyunun da gözü önünde gerçekleştirdikleri büyük mali yolsuzlukların üzerini örtebilmek amacıyla muhaliflerinin bütününe yönelik yasa dışı polisiye baskılara başvurmakta bir beis görmemiştir.
Bugün klasik demokrasinin dayandığı bütün ayaklar kırılarak, İslami temelde teokratik-totaliter bir devlet oluşturma çabası sınır tanımaz bir boyuta tırmandırılmıştır. Yaşadığımız coğrafyadaki dış politikaların artık mezhepler arası iktidar savaşına dönüştürülmesi böyle bir anlayışın ürünüdür.
Ülkenin en büyük istihbarat örgütü olan Milli İstihbarat Teşkilatı’nın basına sızan kasetlerinden de öğrendiğimiz gibi, başta güney komşularımız olmak üzere, bütün komşu ülkelerle sürekli olarak sıkıntı yaratılmak için bahaneler yaratılmaya çalışılmaktadır.
Suriye’de ortaya çıkan istikrarsızlık ve Suriye’nin kuzeyinde kendini var eden Rojava ve Kantonları (Cizire, Kobanê, Afrin) kendi kaderlerini kendileri belirlemeye çalışırken, bu halklar ve toplumsal-siyasal yapılanmaları yok sayılarak, onlara yönelik düşmanca politikalar sürdürülmektedir” dedi.
AKP hükümetinin demokrasinin birbirinin yanında ve eşit statülerde kalması gereken güçlerinin bütününün kendi elinde topladığı, amacına ulaşabilmek için 21. yüzyılın en kanlı çeteleri olan DAİŞ ve El Nusra gibi örgütlerle birlikte hareket etmekten çekinmediği de ifade edilen ABDEM mektubu şöyle devam etti: “Türkiye’nin bu çetelere gerekli lojistik desteği sağladığı uluslararası kamuoyunun bilgisi dahilindedir.
Ülkemizdeki egemen politikanın anlayışının gereği olarak, ekonomik yatırımlar insan canını ve sağlığını korumaya yönelik gerçekleştirilmemektedir. Bu nedenle sizlerin de bilgisinin mutlaka olduğunu düşündüğümüz gibi, dünyanın en fazla iş kazasının gerçekleştiği bir ülke konumuna gelmiştir. Artık madenlerde ve iş alanlarında kaza sonucu ölümler resmi makamlarda ‘kader olarak’ kabul edilmektedir. Buna karşın Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, yoksul halkımızın ödediği vergileri harcayarak 1 Milyar ABD Doları maliyetinde lüks saraylar yaptırmaktan kaçınmamaktadır. Bunun, insanlığın vicdanını acıtmaması düşünülemez.
Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan ve ailesi başta olmak üzere, AKP hükümetinin bakanları ve bakan aileleri de, yolsuzluk, rüşvet ve kamu mallarını talan etmekten dolayı özellikle uluslararası kamuoyunda fazlasıyla itibar kaybetmişlerdir.
Değerli Ekselansları,
İnsanlığın sesinin tercümanı olması gereken yüksek makamınızdan ricalarımızı şu başlıklarla sunmak istiyoruz:
Kürtlerin demokrasi çerçevesinde, başta anadilde eğitim olmak üzere, demokratik haklarının tümü tanınmalı ve anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
Silahlar derhal susmalı, güvenlik eksenli devlet politikalarından vazgeçilmelidir.
Zaman kaybetmeksizin barış ortamının sağlanması için gereken demokratik adımlar eksiksiz ve tereddütsüz olarak atılmalıdır.
Rojava Kantonları Cizire, Kobanê ve Afrin’in güvenliğini sağlayacak politikalar gerçekleştirilmeli ve hızla uygulanmalıdır.
Şengal’de, Êzîdîlere yönelik katliam ve soykırım girişimleri karşısında, koruyucu kalkan olarak insanlığın vicdanını harekete geçirecek uygulamalara özen gösterilmelidir.
Alevilerin inanç özgürlükleri anayasal güvence altına alınmalıdır. İbadethaneleri olan Cem Evleri’nin yeniden özgürce açılması; devlet tarafından inanç ve din farklılığı gözetilmeden herkese dayatılan okullardaki din dersi zorunluluğu, evrensel insan hakları beyannamelerinde güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklere dayandırılarak kaldırılmalı; Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile gasp edilen Alevi dergahları asli sahiplerine tekrar iade edilmesi.
Ermeniler ve Asuri-Süryaniler üzerinde gerçekleştirilen 1915 katliamları Türk Devleti tarafından resmi olarak tanınmalı ve resmen özür dilenmelidir. Bu katliam (soykırım) sürecinde onlara ait olan gasp edilen tüm taşınmaz hakların tekrar iadesi sağlanmalıdır.”
Faklı olmanın zenginlik olduğu hatırlatılan mektupta, “Farklılıklarımız, ötekileştirilmemiz için gerekçe göstertilemez. Tarihte büyük acılar yaşamış olan insanlığın bugünkü en büyük sorumluluğu ayırımcılığın her türüne karşı olmak ve bunun gerçekleştirilebilmesi için çaba da bulunmakla tanımlanabilir.
Özgür ve demokratik bir geleceğin ancak bu türden bir ortak çabayla gerçekleşeceğine,
Ve siz saygıdeğer Ekselanslarının, bu amaca yönelik çabalarımıza destek vererek, insanlığın ortak ufku olması gereken bu kardeşleşmeye katkı sunacağınıza inanıyoruz” denildi.