Afrika’dan EFRÎN’e selam
Kendi yurdunu savunan insanlar terörist mi ilan edilir? Ben buna karşıyım ve saldırıların hedefi olan ‘Türkiye’den bir işgal harekatı daha’ manşetini de bu nedenle attım.
Kendi yurdunu savunan insanlar terörist mi ilan edilir? Ben buna karşıyım ve saldırıların hedefi olan ‘Türkiye’den bir işgal harekatı daha’ manşetini de bu nedenle attım.
Kuzey Kıbrıs’ta yayın yapan Afrika Gazetesi, tek sese biat etmeden muhalif tutumunu sürdüren örnek bir gazete. Gazeteye yüzlerce dava açıldı, 5 bin yıla kadar hapis cezası istendi. Gazetenin yöneticileri tutuklandı, binaları kurşunlandı, bombalandı. Ama hiçbir zaman geri adım etmadı, hep cesur bir yayıncılık yaptı. Afrika Gazetesi Efrîn’e yönelik saldırı başladığında haberi “Türkiye’den bir işgal harekatı daha” manşetiyle duyurdu. Bu manşet üzerine gazete çalışanları, saldırıya uğrayarak, linç edilmek istendi. Saldırıyı ikinci bir Madımak provası olarak değerlendiren Afrika Gazetesi Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Şener Levent, “Efrîn’de direnenlerin en erken zamanda zafere ulaşmalarını, bu işgalden kurtulmalarını diliyorum” diyor. Efrîn’e yönelik saldırıyı Türkçe gazeteler arasında işgal olarak nitelendiren tek gazete olan Afrika Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Levent, Yeni Özgür Politika gazetesinin sorularını yanıtladı.
Kendinizi biraz tanıtır mısınız? Gazeteciliğe ne zaman başladınız?
1970 yılında Sovyetler Birliği Moskova Devlet Üniversitesi’nde okudum. Çeşitli gazetelerde yazı işleri sorumluluğu görevini yaptım. 20 yıldır daha önceki adı ‘Avrupa Gazetesi’ olan ‘Afrika Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmeni olarak çalışıyorum. Aynı zamanda gazetenin imtiyaz sahibiyim. Daha önce çalıştığım Avrupa Gazetesi 4 yıl yayınlandıktan sonra baskılar nedeniyle kapanmak zorunda kalmıştı.
Özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde yazdığınız yazılar ve yaptığınız haberlerle muhalif kesimin sesi olarak tanınıyorsunuz. Yine Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgal topraklarını yöneten statükonun zulmüne ve baskılarına da uğradınız. Neden hedef alınıyorsunuz?
1999 yılının Eylül ayında Avrupa Gazetesi’ni yayınlama kararını aldığımda, tabii ki adanın kuzeyinde çıkan başka gazeteler de vardı. Ancak benim gazeteyi yayınlama amacım yazılmayanı yazmaktı. Çünkü gazetecilik demek, birilerinin istemediği şeyleri yazmak demektir. Yıllarca gizlenmiş, topluma açıklanmayan sırlar, cinayetler, olaylar vardı. Benim amacım da bunları kamuoyuna yansıtmaktı. En önemlisi de ülkemin işgal altında olduğunu bu gazetede yüksek sesle haykırmaktı. Çünkü Avrupa Gazetesi çıkana kadar burada yayınlanan hiçbir gazete bunu söylemiyordu. Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye Cumhuriyeti’nin işgali altındadır. Dönemin Başbakanı olan Bülent Ecevit 1974’te buraya Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bozulan Anayasası’nı yeniden tesis etme amacı ve garantör devlet statüsü ile geldiğini açıklamıştı. Ancak Ecevit verdiği sözü tutmadığı gibi, ülkeye geliş amaçları da söyledikleri gibi olmadı. Yeniden Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönülmedi, adanın yarısı işgal edildi ve hala 40 bin askerleri bu ülkede bulunuyor.
Gazetenizin Türkiye devletinin Efrîn’e girmesini ‘Kıbrıs’tan sonra ikinci işgal harekatı’ olarak niteleyen manşetinden dolayı saldırıya uğramasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Daha önce de bu tür saldırılara maruz kaldınız mı?
O gün Afrika Gazetesi’nin önünde bir Madımak provası yaşandı. Bizim gazetemiz önceki yıllarda da birçok baskıyla karşılaştı ancak 22 Ocak 2018’teki saldırı en şiddetli saldırıydı. Daha önce 2000 ve 2001 yılında bombalandı. 2011 yılında bizi öldürmek için gelen bir tetikçi tarafından da kurşunlandı. O saldırıdan da mucize eseri kurtulduk. Malatya’dan gelen suikastçisinin ardından Erzurum’dan ikinci bir suikastçi yollandı. O da kurşunlamada bulundu ve birinci Türkiye’ye kaçtı ama ikincisi tutuklandı ve 10 yıl hapse mahkum oldu. Dolayısıyla geçmişte de bu tarz saldırılara uğradık. Bunların dışında hakkımızda yüzlerce dava açıldı 5 bin yıla kadar hapis cezası istendi. Yine 2000 yılında adanın kuzeyinin kurucu cumhurbaşkanı olan Rauf Denktaş ve General’in casusluk komplosu ile tutuklandık. Yayımladığımız bir yazı nedeniyle hapse mahkum edildik. Ancak 22 Ocak saldırısından önceki tüm olaylar çok farklı bir nitelik taşıyordu. Burada bize karşı gazete önünde başka nedenlerle de gösteriler düzenlendi. Bunlar gazetemizde yayımlanan bir karikatür yani kolaj nedeniyle yapıldı. Türk devleti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan ziyaretinden sonra bir Yunanlı’nın çizdiği karikatür nedeniyle bazı faşist grupların saldırılarına maruz kaldık. Karikatürde antik bir heykel Erdoğan’ın kafasına çişini yaparken çizilmişti ve Yunan gözüyle hiçbir yorum katmadan yayınlandı.
Bu gösterileri kim organize ediyor?
AKP’nin Kıbrıs’ta resmi şubesi var. Özellikle son zamanlarda bize karşı yapılan gösterileri organize eden Türkiye Büyükelçiliği ile işbirliği içerisindeki AKP temsilcilikleri oldu. Bizi burada cemiyetleri olan Hataylılar, Karadenizliler ve çeşitli yörelerden gelen faşist gruplar protesto etti. Yaklaşık bin kişilik bir gruptu. Yaptıkları saldırı ile bizi öldürüp, linç etme amacıyla geldiklerini apaçık ortaya koydular. O esnada gazetede 17 kişiyle birlikteydik. 17 kişinin tümü gazetede çalışan arkadaşlar değil, saldırıya uğradığımızı duyunca bizimle birlikte direnmeye gelen dostlarımız ve arkadaşlarımızdı. Gazeteye atılan ve camı kıran ilk taştan sonra polisin müdahale edeceğini bekledik ancak tam tersi hiçbir müdahalede bulunulmadı. Hatta bu faşist grubu yöneten kişilerce gruba polis tarafından müdahale edilmeyeceği telkinleri veriliyordu. Polisin müdahale etmemsi üzerine Lefkoşa polis müdürünü aradım ancak sekreteri bana toplantıda olduğunu söyledi. Ben de kendilerine “Bizi öldürmelerini mi bekliyorsunuz” dedim. Herkesin niyeti buydu ancak başaramadılar. Dışarıdaki faşist grup aynı Madımak olayındaki gibi yakın diye bağırıyordu ancak dışarıda bulunan bazı sivil polislerin müdahalesiyle bu engellendi. Eğer bu müdahale yapılmasaydı bu binada kan dökülecekti. 2011 yılında gazetenin kurşunlanması ardından ben de bir ruhsatlı tabanca aldım. Beni almaya geldiklerinde, o çığlıklar arasında tabancamı alıp namluyu sürdüm. Bugüne kadar elimi sürmediğim tabancayı elime almak zorunda kaldım. Özetle, Afrika Gazetesi her zaman rejim sahiplerinin hedefi oldu ancak son saldırıda bu çok daha ileriye taşındı.
Erdoğan iktidarının uygulamaları ve Türkiye’deki faşizan politikaların Kıbrıs’taki yansımaları nasıl oldu? Sizin gibi muhaliflere yönelik nasıl bir tutum var? Bu uygulamalara karşı bir itiraz gelişiyor mu?
Bu saldırılardan önce yine ‘Kürtler ve Biz’ başlıklı bir yazı nedeniyle bana dava açılmıştı. Onların terör örgütü olarak nitelendirdiği PKK ve YPG’yi övdüğüm iddiasıyla açıldı. O yazıda “Rakka’yı kurtaran kahramanlara selam olsun” diyerek, kadın direnişçilere hayranlığımı ifade eden cümleler kullanmıştım. Hala da öyle düşünüyorum. Dünyanın en kanlı örgütlerine karşı mücadele veriyorlar. Bir Kobâne direnişi yine aynı şekildeydi ve insanlığın bunları çok iyi bilmesi gerekir. Ancak Türk devleti PKK ve YPG’yi terör listesine aldığı için Kıbrıs’ta da aynı biçimde yaklaştı. Ne burada ne de Türkiye’de kimse bunları hazmedemiyor. Keşke bunlara karşı çıkıp itiraz edebilecek siyasi partiler olsa ve dese ki “Hangi gerekçelerle terör örgütü ilan ettiniz? Biz tehdit altında kalmadık, herhangi bir terör faaliyetleri görülmedi ki Kıbrıs’ta.” Bu Ortadoğu’da da yok.
Bugüne kadar herhangi bir Kürt direnişçisinin, PKK’li ya da YPG’linin zulmettiği ile ilgili bir görüntü gösterebilirler mi? Ya da IŞİD’lilerin yaptığı gibi kafa kesen, diri diri insan yakan, tecavüz eden, damdan insan atan, kadınları köle gibi kafeslerde satan bir görüntüye rastladılar mı? Kendi yurdunu savunan insanlar terörist mi ilan edilir? Ben buna karşıyım ve saldırıların hedefi olan ‘Türkiye’den bir işgal harekatı daha’ manşetini de bu nedenle attım. Kıbrıs’ta yapılan da ilk işgaldi ve çok geçmeden de böyle olduğu açıkça ortaya çıktı. 40 bin asker kaldı ve buraya yerleşti. Türkiye’deki nüfusunu buraya taşıdı. Türkiye’den gelen nüfus yerli nüfusun kat be kat üzerine çıktı. Kıbrıs’ın kuzeyi Türkiye oldu. Yani Kıbrıs’ın güneyindedir artık Kıbrıs. Şu anda Kıbrıs’ın kuzeyinin Cumhurbaşkanı olan Mustafa Akıncı muhalefette iken, nüfusun kaç olduğu kendisine sorulduğunda; “Sokaklara bakın, sokaklara artık Kıbrıslı’ya rastlayamazsınız” demişti. Bugüne kadar bu adada birçok eylem ve miting oldu ama hiçbir zaman tekbir ve Allahu ekber sesleri duyulmadı. Kıbrıslı bunlara alışık değildir. İşte tam da bu noktada Madımak provası dediğimiz olay ortaya çıkıyor. Eskiden sadece faşistler vardı diyorduk, şimdi artık İslami faşistler de var. Bunların başını da Türk devletinin cumhurbaşkanı Erdoğan çekiyor. Sonunun diğer diktatörlerle aynı olacağını da bildiği için, çareyi insanları savaşa sürmekte buluyor.
Kıbrıs işgali ile Efrîn işgal sürecindeki politika, söylem ve işgale gerekçe olarak gösterilen argümanlarda ne tür benzerlikler var?
Bu savaşları neden çıkarıyor? Tabii ki Türkiye’deki iktidarını korumak adına. Sürekli sataşmalarından dolayı ben savaşı Kıbrıs’ta çıkaracağını düşünürdüm ancak bunu Suriye’de yapmayı tercih etti. Çünkü bu savaşı Kıbrıslı Rumlarla bir anlaşmazlık yaratarak Kıbrıs’ta çıkarmış olsaydı, savaş çok uzun sürmeyecekti. Çünkü Kıbrıs Avrupa Birliği üyesi bir devlet. Ama Efrîn’de başlayan ve Suriye’nin geneline sıçrama tehlikesi olan bu savaş 10 yıl da sürebilir. Saddam Hüseyin İran’la 10 yıl savaşmıştı, 10 yıl da diktatörlüğüyle hükmünü sürdü. Çünkü böyle savaşlardaki amaç, içerideki milli ruhu ayakta tutmak. Bunun da en açık örneğini geçmişte Erdoğan’a hırsız, alçak diyenlerin bugün etrafında birleşmelerinden görebiliyoruz.
Elbette Erdoğan faşizmi işgal girişimlerinden besleniyor. Başlatılan harekata ‘Zeytin dalı’ adı verildi. Savaşlara böyle sevimli isimler bulmaya çalışmak da oldukça komik. Kıbrıs’taki savaşa da ‘Barış Harekatı’ denmişti. Oysa ki bunların ne barışla ne de zeytin dalı ile hiçbir alakası yok.
Türk devleti Efrîn’e girerken ne diyor? “Toprak bütünlüğümü koruyorum.” Bize ne diyordu? “Toprak bütünlüğü ve bozulan Anayasa’nın yeniden teminini sağlayacağım.” Dolayısı ile 1974’te Kıbrıs’ı kurtarmaya geldiğini iddia ettiği gibi şimdi de Efrîn’i kurtarmaya gittiğini iddia ediyor. Kıbrıs’ta Türk ordusuna ‘Ayşe’ deniliyor. Dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş ile Bülent Ecevit arasında Kıbrıs Harekatı’nın başlaması için parola olarak “Ayşe tatile çıksın” kullanılmıştı. Bu parolayla birlikte ordu Kıbrıs’a ilerledi. Dolayısıyla buradaki Türk ordusunun adı Ayşe olarak kaldı. Şimdi gördüğüm kadarıyla Efrîn’in de artık bir Ayşe’si var. Buradaki tatili bitti mi bilmiyoruz ama şu anda Efrîn’e de tatile gitti.
Niye Efrîn’e gittiler?
Efrîn Suriye’de en sakin kalmış bölgelerden biriydi. O cehennemin içerisinde sakin kalmayı başarabilmiş ve ateşli bölgelerden kaçarak insanların sığınabildiği bir yerdi. Böyle bir ateşin Suriye cehenneminin içerisinde yaşayan insanların sığındığı yere, bu insanları öldürmeye gittiler. Aslında şu anda bu yaşananlarla birlikte Birleşmiş Milletler ve uluslararası hukuk yerle bir olmuştur. Irak’ta, Afganistan’da, Yemen, Libya’daki gibi Efrîn’de de kimseden ciddi bir itiraz yok. Bu işgalde en can sıkıcı olay da Vladimir Putin’in Türkiye’nin Efrîn’i bombalaması için hava sahasını açması oldu. Putin’in bu kararı Efrîn’de daha çok çocuğun ölmesine, daha çok yerleşim yerinin yıkılmasına neden oldu. Ama Rusya kendi çıkarları için bunu yapmaktan hiç çekinmedi. Yine insan hayatı değil, pis çıkarlar her şeyin önüne geçti. Suriye’de 2011’den bu yana 700 bine yakın hatta 1 milyona çıkacak olan bir sayıda insan hayatını kaybetti. 4 milyona yakın insan göç etti. Bir ülkeyi baştan sona dümdüz ettiler, taş üzerinde taş kalmadı ve hala da bombalıyorlar. O kadar devlet orada kendi çıkarı için varken bunlara bir de Türkiye eklendi. Bunlar hiç affedilecek şeyler değil.
Türk devletinin Kürdistan gibi işgal ettiği birçok coğrafyada dağlara taşlara “Ne mutlu Türk’üm diyene” yazması ya da Kıbrıs’ta da Beşparmak Dağları’nda yaptığı gibi dağlara Türk bayrakları çizmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
AKP iktidara geldiğinden bu yana Türkiye’de olup bitenleri izliyoruz. Ülkede aklıselim insan kalmadığı gibi olup bitenlere de mantık çerçevesinde anlam vermek mümkün değil. İktidar yanlısı hacıları, hocaları, molları, tecavüzcüyü affedenleri, hiçbir suçu olmayanı hapse atanları ile tam bir cehenneme dönmüş ülke tablosu çiziyor. Bir de Osmanlı ruhu ve Osmanlı tokadı ile övünen bir yapı var ortada. Şu anda Türkiye’de milliyetçilik son derece kaygılandıran bir seviyeye ulaşmış durumda. Hal böyle olunca her yeri bayrak dolduruyor ve Türklük naraları atıyorlar. Bakıyoruz bizim dağlar da ve daha birçok yer yine bayraklarla donatılmış. Bu bayrakları özellikle Güney’den her Rum’un penceresinden baktığı zaman rahatlıkla görebileceği şekilde boyadılar. Peki oradan bakan Rum sizce ne hissediyor? Nefretle dolmuyor mu? Zaten Rumların yapılanlardan kaynaklı duyduğu nefreti körüklemekten başka hiçbir işe yaramıyor. Sonra da “Neden Rumlar bize karşı böyle bir tutum içerisinde” diyorlar. Sen bugüne kadar Rum’un nefretini körüklemekten başka ne yaptın ki? Geçen akşam bir de bunun üzerine o bayrağın yanına lazer ışıklarla bir de KKTC yazmaya kalktılar. Tüm bunların üzerine bir de kamuoyunda ve haberlerde ‘Rum kudurdu’ şeklinde söylemler yazılıyor ve başlıklar atılıyor. Karşı tarafı kudurtmak nefret ve intikamı körüklemekten başka bir şey yapmıyor. Türkiye, barış yanlısı olduğu söylemlerinden çok uzak bir görüntü çiziyor. Savaş tamtamları çalmaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Sözünü ettiğiniz baskılar, körüklenen milliyetçilik ve faşizm karşısında Afrika Gazetesi olarak yayınınızda nasıl bir tutum izleyeceksiniz? Bu tehditler size geri adım attırabilir mi?
Afrika Gazetesi faşist saldırılar ve Kıbrıs’ın kuzeyinde oluşan havuz medyasının ürünü gazetelerin olduğu bir ortamda, tek sese biat etmeden muhalif tutumunu sürdürerek yayınına devam ediyor. Afrika Gazetesi bu saldırılara rağmen geri adım atmadı ve atmayacak da. Kıbrıs’ta şu anda günlük çıkan 20 gazete olmasına rağmen, bunları yazan sadece Afrika Gazetesi’dir. Recep Tayyip Erdoğan’ın neden Afrika’yı hedef aldığını ve haberlerinden çekindiğini herkes çok merak ediyor ve soruyor. Bunun cevabı da şudur; Efrîn’e işgal için başlattığı harekatı dünyada çıkan Türkçe gazeteler arasında işgal olarak nitelendiren tek gazete Afrika’dır. Bir de Avrupa’da çıkarılan Özgür Politika Gazetesi gibi gazetelerdi bunu yazan. Şu ana kadar da geriye kalan ne Türkiye ne de Kıbrıs’ta Türkçe yayın yapan yazılı ve görsel hiçbir basında hala işgal olarak niteleyen olmadı. Tam tersine işgali destelediklerini yazıyorlar. Türkiye’de okudukları gibi burada da fetih duları okuyorlar. Oradaki askerler için kan topluyorlar, siyasi partilerimiz, sendikalarımız dahil hiç kimseden bu işgal harekatına karşı ciddi bir ses yükselmiyor. Tam tersine maalesef desteğini belirtmek için sıraya girenler vardır. Bu elbette Türkiye karşısındaki korkudan ve çekinceden kaynaklanıyor. Bu cesareti gösterebilecek olanlar da bizlere yapılan saldırıları gördükten sonra daha fazla kendi içlerine kapandılar. Cezalandırılacaklarını ve bir şekilde mağdur olacaklarını düşünüyorlar. Ben tüm toplumumuzun bütün bu gerçekleri görmesini, hatta sokakalarımızda bu işgale hayır diyen sesleri duymayı isterdim. Ancak Kıbrıs’ta bunu yapabildiğimiz gün, insan olarak bir adım ileri atmış olacağız. Kaldı ki henüz biz buradaki işgali bile tam olarak seslendiremedik. Bizim Afrika Gazetesi dışında bunu seslendiren yok. Tabii ki Efrîni de hiç seslendiren yok.
Bizim meclisimizde Türkiyelilerin partisi olan Yeniden Doğuş Partisi (YDP) hiç çekinmeden meclisin Efrîn operasyonuna destek kararı çıkarması için öneri yapabiliyor. Burada böyle bir karar alınmadı ama böyle bir karar alınırsa da beni hayrete düşürmeyecektir. Ben burada bir direniş görmek isterdim. Efrîn’de direnenlere bir destek görmek isterdim. Biz bunu Afrika Gazetesi olarak yapıyoruz ve bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Karşı taraf bizim hakkımızda ne planlarsa planlasın bunu yapmaya devam edeceğiz, Türkiye’deki faili meçhulleri, Hrant Dink’leri, Tahir Elçi’leri, biliyoruz, böyle bir mücadeleyi göze almış insanlar bedel ödemeyi de göze alırlar. Yani gidebilecekleri yere kadar gider ve bu uğurda verebilecekleri mücadeleyi de verirler.
Afrika Gazetesine faşist saldırının gerçekleştiği gün de gazete binası yanındaki meclis binasının çatısına çıkan saldırganlar Allahu ekber sesleri ve tekbirlerle adeta şov yapmıştı.
İşgalin ayak seslerini çoktan işittik, bunun artık daha ileriye taşınma durumu var. Saldırganlar yan binamızda bulunan meclisin çatısına da çıkarak bayraklar sallayarak orada da “Allahu ekber” diye bağırdılar. Aslında kendilerine karşı çıkan bütün muhalif sesleri bastırmak istiyorlar. Türkiye’de ne yaptılarsa burada da aynısını yapmak istiyorlar ancak burada bir direniş ile karşılaştılar. Çünkü burası başka bir ülke, burası Kıbrıs Cumhuriyeti ve bir Avrupa Birliği ülkesidir. Kendilerinin değildir, kendileri burada sadece işgalci olarak bulunuyorlar. Erdoğan ancak hatalarını şöyle düzeltebilir; Erdoğan Kürt savaşına son vermelidir. Kürtler bir ulustur, onların haklarını kabul etsin. Onlar kendilerine karşı bir düşmanlık yapmadılar, ve onlar da hepimiz gibi insanca yaşamak istiyorlar. Bugüne kadar kültürleri yasaklandı, dilleri yasaklandı. Bütün bunlar Kıbrıs’ta da yaşanmıştı. Erdoğan’ın devam ettirdiği işgalci Osmanlı zihniyeti derhal son bulmalıdır.
Efrîn’de Türk devletinin işgaline karşı direnen halklara bir mesajınız var mı?
Efrîn’de direnenlerin en erken zamanda zafere ulaşmalarını, bu işgalden kurtulmalarını diliyorum. Oradaki ölümler beni çok üzüyor. Oradaki direnişçilere, tüm halklara zafer diliyorum. Onlar zaferde ne kadar sevineceklerse ben de bir Kıbrıslı Türk olarak o kadar sevineceğim. Direnen tüm halklara zafer diliyorum, emperyalizme karşı direnişin yükselmesini diliyorum.