AKP ile Cemaat'in kirli cezaevi ittifakı- Mehdi Atay

AKP ile Cemaat'in kirli cezaevi ittifakı- Mehdi Atay

Ankara egemenliði devlet gücü ile işlenen suçlarda, “münferit olay”, “çürük elmalarla saðlam elmaları karıştırmamak gerek” gibi suçu kişiselleştirici ifadeler kullanarak devletin sistematik şiddetini perdelemek için ilkel de olsa bu yolu kullanır.

Ustalık dönemini icra-i sanat ettiði söylenen Türk Başbakan Tayyip Erdoðan bu ilkel söyleme içerikte eski, biçimde “yeni” bir boyut kattı. Erdoðan, devletin güvenlik güçlerinin işlediði katliam ve cinayetlerde hiç bir hukuki kanıt sunma ihtiyacı hissetmeden, ”arkasında terör örgütü var” diyerek işlenen suçları mübah ve meşru gösterme yolunu tercih ediyor. Bu Erdoðan'ın TC resmi söylemine yaptıðı en “ciddi” katkılardan biridir.

“Yeni” söylemin en belirgin olarak ortaya çıktıðı örnek Roboski Katliamı oldu. TSK'ya ait savaş uçaklarının bombardımanı ile katledilen 34 Kürt köylüsünün, ”aslında köylü olmadıkları” ”işin arkasında terör örgütünün” olduðunu söyledi Erdoðan. Bunu yaparken en ufak bir bulgu, kanır ya da hukuki delile dayanma ihtiyacı da duymadı. Erdoðan, Türk kamuoyuna, kendi algıları açısından, ”Kürtlerin nerede ne oranda terörist olup olmadıðının anlaşılamadıðı bu ikilinin aslında bir bütünü temsil ettiði” mesajı verdi.

Erdoðan, Roboski katliamının ardından bu kez de Urfa Cezaevi'nde koşulları protesto amacıyla isyan eden 13 adli mahkumun yanarak can vermesi olayında devletin sorumluluðunu perdeleyerek, ”olayın arkasında terör örgütü var” diyerek cezaevlerini hedefe koydu.

Her ne kadar aralarında ciddi bir iktidar kavgası sürdüðü söylense de Gülen Cemaati ile AKP iktidarı-ki Cemaat bu konuda tüm iktidarlarla hemhal olmuştur- Kürt sorununda şiddet yöntemi ve devletin uyguladıðı şiddetin meşrulaştırılması konusunda iş birliði içinde olduðu ortada. Cemaat'in yayın organı Zaman Gazetesi'nin 24 Haziran 2012 tarihli nüshasında yer alan bir haberde, Urfa Cezaevi'nde yaşananların ardında “terör örgütünün” olduðu kanıtlanmaya çalışılıyor.

Cemaat gazetesinin provokasyon amaçlı haberinde şu ifadelere yer veriliyor:

“PKK/KCK'lı tutukluların girişimiyle gerçekleştiði anlaşılan yangın öncesinde, aynı cezaevinde tutuklu bulunan BDP milletvekili Ýbrahim Ayhan'ın da koðuşları dolaşarak mahkumları kışkırttıðı iddia edildi. Şanlıurfa Valisi Celalettin Güvenç, olayı siyasi mahkumların çıkardıðı yönünde ciddi şüpheleri olduðunu açıkladı.”

AKP ile Cemaat yayın organı arasında Urfa Cezaevi konusunda ortaya çıkan görüş ve söylem birliði son olarak 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevinde eş zamanlı olarak yapılan katliamın hazırlık sürecini hatırlatıyor. O dönemde de iktidarda olan DSP-ANAP-MHP koalisyon hükümeti kamuoyunu cezaevlerini “terör yuvaları” olduðu konusunda manipüle ediyordu. Başta Cemaat'in yayın organları olmak üzere Türk basını tarafından büyük bir şevkle desteklenen bu manipülasyonun siyasi tutsaklara yönelik katliamın hazırlık sürecini oluşturuyordu.

Bugün de AKP Hükümeti'nin başta Cemaat basınının desteði ile cezaevlerine yönelik yeni bir, “hayata dönüş” operasyonunun hazırlıðı içinde olduðu anlaşılıyor. Ýstiap haddinin üzerindeki doluluk oranları ile insani yaşam koşullarından mahrum bırakılan tutuklu ve hükümlülerin tepkilerini, “ardında terör örgütü var” diyerek kamuoyu indinde mahkum etmek olası yeni bir müdahale girişimine, “haklılık” zemini yaratma çabasından başka bir amaca hizmet etmez.

Zaman Gazetesi'nin ilgili haberinde yer alan, "KCK'ya yönelik yapılan operasyonlar sonucunda zayıflayan terör örgütü eylem yapamaz duruma geldi. Gelişmeler üzerine teröristbaşı Öcalan ve Murat Karayılan'ın "Urfa'da neler oluyor, neden bu kadar zayıf kalındı?" şeklinde uyarılarda bulunduðu ileri sürülüyor. Operasyonlarla cezaevine kapatılan KCK üst yapılanmasının ise ses getirmek amacıyla eylem yapmayı planladıkları belirtiliyor. KCK'nın bunun için PKK'lıların yattıðı koðuşun hemen yanındaki koðuşu tercih ettiði belirtiliyor. Öte yandan Şanlıurfa polisi, bir ay içinde KCK yapılanmasına yönelik iki operasyon gerçekleştirdi. Baskınlarda gözaltına alınan 58 kişiden yaklaşık 40 kişi tutuklandı. Son altı ayda yapılan operasyonlarda ise yaklaşık 150 KCK üyesi tutuklandı. Alınan bilgilere göre cezaevindeki yangın, artan tutuklamalara karşı idareyi zor durumda bırakmak amacıyla yapıldı..." ifadeleri bu hazırlıðın boyutlarını gösteriyor.

Gazetenin yaklaşık bir yıldır dış dünya ile ilişki kurması engellenen PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 2011 genel seçimlerine yönelik deðerlendirmelerinin yaşananların nedeni olarak gösterme çabası hazırlanan kirli tuzaðın habercisi.

Sadece son üç yıl içerisinde “KCK operasyonları” adı altında başlattıðı siyasi soykırımla cezaevlerini toplama kamplarına dönüştüren AKP'nin, devrimci tutsaklar açısından cezaevlerinin iktidarların zorbalık alanı olmadıðını bilmesi gerekir.

Ankara egemenliðinin bugünkü temsilcisi AKP'nin, 12 Eylül faşist müdahalesinden bu yana en yoðun insan avına tanıklık edilen şu günlerde cezaevlerine yönelik her hangi bir müdahalenin Diyarbakır zindan direnişlerini yeniden ateşleyeceðini hesaplaması gerekir.

Eðer kişisel bilgisizliðinden kaynaklanmıyorsa Türk Başbakan Erdoðan'ın Kürt sorunu ve tarihi konusunda ciddi bir manipülasyona uðratıldıðı ortada. Sivil Kürt siyasal kadrolarını toplama kamplarına kapayarak örgütlü Kürt muhalefetini “ehlileştirebileceðini” sanan Erdoðan'ın, Kürt siyasal hareketini “deðerlendirirken” yakın tarihten bazı isimler vererek hiç olmayan vehimler yaratması Erdoðan'ın konuya ne denli uzak olduðunu gösteriyor.

Bu nedenle Erdoðan cezaevlerine yönelik bazı hesaplar yapmadan önce danışmanlarından baðımsız olarak cezaevi direniş tarihini en az bir kez okumasında sayısız fayda var.

12 Eylül faşist diktasının tüm iktidar gücünü kullanarak içine girdiði saldırganlıðı, Diyarbakır Cezaevi'ndeki vahşete gösterdikleri tepki ile protesto ederek bedenlerini ateşe veren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Öner ve Mahmut Zengin'in son gecelerini okumalı. Yine Diyarbakır zınadnında dayatılan itirafçılık ve insanlık dışı uygulamaları protesto ederek kendini yakan Mazlum Doðan'ı tanımalı Erdoðan.

Tutsaklık koşullarında dışarıda iktidarını ilan edip hüküm süren 12 Eylül faşizmini, “Biz yaşamı uðrunda ölecek kadar seviyoruz” diyerek bedenlerini ölüm orucuna yatıran Kemal Pir ve Hayri Durmuş'un hayatlarını öðrenmeli Erdoðan.

Aksi takdirde, bu derin bilgi eksikliði ile cezaevlerinde girişilecek her müdahale biçimi geçmiş birikimlerin üzerinde yükselecek bir direnişle karşılaşacaktır. Böylesi bir durumda ortaya çıkacak olan sonuçların sorumlusu sadece ve sadece devletin terörü olacaktır.