AKP-MHP faşizmine geçit yok

24 Haziran’da gidilecek olan sandıkların başında böyle bir tarihsel görev ve sorumluluk vardır. Bu sadece Türkiye ve Kürdistan halklarının sadece bugününün değil, geleceğinin belirlenmesinde de önemli bir rol oynayacaktır.

Cumhuriyet tarihinin son elli yılı içerisinde gerçekleşmiş olan seçim propaganda çalışmalarının en dibe vurmuş haliyle yaşandığı günlerin sonuna gelmiş bulunuyoruz. 24 Haziran tarihinde gerçekleşecek olan seçimler öncesi yürütülmüş olan seçim propaganda çalışmaları için en kısa ve özlü olarak böyle bir tanımda bulunulabilir.

Normal tarihinden bir buçuk yıl öncesinde adeta yangından mal kaçırırcasına gerçekleşeceği açıklanan bir seçimde yürütülen propaganda çalışmaları için bundan başka bir belirlemede bulunmak mümkün değildir. Seçimlerin gerçekleşeceğine dair alınan kararın açıklanmasından sonraki süreçte yaşananlar da bu gerçekliği doğrulamaktadır.

24 Haziran seçim hazırlıkları, katılacak olan tüm partiler açısından eşit adil koşullarda gerçekleşmemiştir. AKP-MHP iktidar olmanın avantajlarını ve OHAL koşullarını kendi çıkarlarına kullanırlarken, başta HDP olmak üzere diğer partiler tamamen baskı, yasak ve kuşatma altında seçim çalışmalarını yürütmek zorunda bırakılmışlardır. Özellikle de HDP’nin böyle bir cendere altına alınarak hedef haline getirildiğini burada önemle belirtmek gerekmektedir.

Kendilerine Millet İttifakı adını veren Cumhuriyet Halk Partisi, İyi Parti, Saadet Partisi (CHP-İP-SP) ve benzerleri, AKP-MHP kadar olmasa da verili siyasi koşullardan yararlanmalarına karşın, HDP için bunların hiç bir şekilde varlığı bile söz konusu olmamıştır. Tamamen baskı yasaklama altına alınmış, halkla buluşması engellenmeye çalışılmış, sınırlandırılmış olan demokratik, özgürlükçü basın yayın organları dışındaki olan medya tarafından görmezden gelinmiştir.

Gelinen aşamada ise Türkiye ve Bakurê Kurdistan’da 24 Haziran seçimlerine böyle bir gerçeklik içinde girilmiş olmaktadır. Daha önceki seçimlerde yasal bir zorunluluk olmasına rağmen İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı hükümet partisinden alınarak yerlerine bağımsız bakanlar atanmaktaydı. 24 Haziran seçimleri öncesinde bu gerçekleşmemiştir ve bundan da AKP-MHP  faşizmi sonuna kadar yararlanmıştır. Ki seçimlere on gün kala yaşanan Suruç katliamının örneğinde de bu gerçeklik kendini çok net bir şekilde göstermiştir.

Suruç katliamının kimler tarafından ve nasıl yapıldığı bilinmesine rağmen bizzat İçişleri ve Adalet bakanlığının yönlendirmesi altında saptırılmış ve HDP’ye karşı bir saldırıya dönüştürülmüştür. Görgü tanıklarının anlatımları, kamera kayıtları vb gerçek olanın ne olduğunu göstermesine rağmen iç işleri ve adalet bakanları tarafından tahribata uğratılarak gerçek suçluların aklanması yoluna gidilmiştir. Bir yanda bunlar yapılırken diğer yandan da HDP suçlu gösterilerek doğrudan saldırı hedefi haline getirilmiştir.

Seçimlere on gün kala gerçekleştirilmiş olan Suruç katliamını bu anlamda yürütülen seçim çalışmalarında yaşanmış sıradan bir olay olarak görmemek gerekmektedir. AKP-MHP kimliğinin doğru anlaşılması açısından da buna ihtiyaç vardır.

AKP milletvekili İbrahim Halil Yıldız  Suruç’ta etrafına topladığı eli silahlı çete grubu ile DAİŞ’in, Nusra’nın işgal ettiği yerleşim merkezlerine girmeleriyle hiç bir farkı bulunmamaktadır. AKP’liler de Suruç’a silahlarla tekbirler getirerek girmiş ve herkesten kendilerinin söylediklerini tekrar etmelerini istemişlerdir. AKP-MHP faşizmi de 24 Haziran’da böyle bir hakimiyeti kurmak istemektedir. Bunu seçim yoluyla gerçekleştirmek istenmesinin de burada çok dikkat çekici olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

İktidar olmanın olanağını kullanarak OHAL koşullarında gerçekleşecek olan 24 Haziran seçimleri ile  Cumhur İttifakı adını alan AKP-MHP faşizmi kendini meşrulaştırmak istemektedir. Bu çok açık ve net şekilde görülen bir gerçekliktir. Hitler de Almanya’da bu yolu izlemiş kendi varlığını, iktidarını  meşrulaştırmayla birlikte önce Yahudi, Alman halkının sonra da tüm dünya halklarının başına bela haline gelmiştir. Bugün tüm dünya halkları Hitler faşizmini bu şekilde lanetlemektedir.

Şimdi AKP-MHP faşizmi de Hitlerin kullanmış olduğu bu yöntemi esas almaktadır. Türkiye ve Kürdistan halkları da 24 Haziran seçimlerine bu gerçekliğin farkında olarak bir yaklaşım gösterebilmelidir.

24 Haziran seçimlerinde ya AKP-MHP faşizmine dur denilecek ya da ona geçit verilmiş olacaktır. Bunlar dışında ara bir yol bulunmamaktadır. AKP-MHP faşizmi hedefine ulaşmak için HDP’yi yüzde on seçim barajı altında bırakarak asıl hedefine ulaşmak istemektedir. CHP, İyi Parti ve SP oluşturduğu Millet İttifakı’yla asgari müşterek konularda anlaşabileceklerini varsayarak kendisi için ciddi bir tehlike olarak görmemektedirler. O nedenle de kendilerine Millet İttifakı adını veren partileri de HDP karşıtlığı temelinde yedeklerine almak istemektedir. Daha önce HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak böyle bir taktiği devreye koymuş ve sonuç elde etmişlerdir.

AKP-MHP faşizmi 24 Haziran’da da böylesi bir yönelim içerisindedir. O nedenledir ki 24 Haziran seçimlerinde HDP’nin yüzde on seçim barajı altında kalmaması aynı zamanda tüm devrimci, demokrat ve özgürlüklerden yana olan kesimlerin AKP-MHP faşizmine karşı ortak bir duruşunu ifade edecektir. Bunun gerçekleşmesi için sadece HDP’li olmak gerekmemektedir farklı görüş ve eğilimde olanlarla da aynı idealler etrafında böyle bir tutumun sahibi haline gelinebilmelidir.

24 Haziran’da gidilecek olan sandıkların başında böyle bir tarihsel görev ve sorumluluk vardır. Bu sadece Türkiye ve Kürdistan halklarının sadece bugününün değil, geleceğinin belirlenmesinde de önemli bir rol oynayacaktır. Bu gerçekleştirildiğinde de AKP-MHP faşizmine dur denilecek demokratikleşme ve özgürleşme yönünde önemli bir adım atılmış olacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika