‘AKP’nin hazırlandığı şey seçimden çok çatışma’

Suriye’ye olası bir operasyonun olabileceğini ifade eden Ali Ergin Demirhan, Erdoğan’ın kaçınılmaz bir şekilde çatışma istediğini vurgularken, Türkiye’nin bir süredir sahada sürekli toprak kaybettiğine de dikkat çekiyor.

Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, art arda yaptığı açıklamalarla Suriye’de yeni bir operasyonu şansa bırakmayacaklarını ifade etti.

Suriye sahası yeni bir saldırı kaldırır mı? İdlib’de Rusya ve Şam karşısında sıkışan Türkiye’nin manevra alanı nedir? Bu hamle dengeleri nasıl etkiler, Kürtler açısından durum ne olur, henüz kestirmek olası değil.

10 yılı geride bırakan Suriye savaşı için yeni bir dönemin açılacağına işaret eden Sendika.org yazarı Ali Ergin Demirhan, Erdoğan’ın kaçınılmaz olarak çatışma istediğine dikkat çekiyor. Demirhan, bu söylemlerin sadece seçim endeksli olmadığının da altını çiziyor.

Demirhan’ın dikkat çektiği başka bir nokta ise, Erdoğan’ın devletin tüm unsurlarını bu savaşa ikna etme süreci olduğunu söylemesi. Zira Türkiye’yi öncekilerden de maliyetli bir tablo bekliyor.

Yeni bir Suriye operasyonu konuşulurken elbette ilk akla gelen senaryolardan biri AKP-MHP koalisyonunun bu savaşı biraz da seçim sebebiyle ortaya atması ihtimali. Peki, bu sadece iç dinamikleri ilgilendiren bir durum mu yoksa başka etmenler de yeni bir operasyon için etkili mi?

Elbette seçim kaygısı dışında dinamikler etkili. AKP’nin bir süredir sadece genel seçmene değil daha militan bir tabana seslenmesi gibi bir durum da var. AKP’nin hazırlandığı şey, seçimden çok çatışma gibi. Örneğin İstanbul Sözleşmesi’nin feshi gibi. Onların içindeki kadınları ve geniş bir tabanı da etkileyebilecek bir durum olmasına rağmen tarikat gibi daha dar ama çekirdek ve güvenilir bir tabana hitap eden davranışlar kastım. O yüzden olağan bir seçim sürecindeymişiz ve tüm bunlar ona ilişkin yapılıyormuş gibi beklentiler, toplumsal muhalefeti 8 yıldır çok büyük yanılgıya sürükledi. Olası bir çatışmayı açıklarken hem uluslar arası, hem ulus içindeki dinamikler hem de iktidarın dışındaki devlet unsurlarının savaşı isteyip istemediğini bakmak lazım. Yani sadece Erdoğan istedi ve savaş oldu demek yanlış olur.

Örneğin, Rusya ve Amerika ile olan ilişkileri karşısında “Kürtleri cezalandırmak” için Türkiye’ye yol verirse Erdoğan, Rusya kontrolündeki bir bölgeye girebilir ancak. Aynı şekilde ABD de hem NATO müttefikliğinden dolayı hem de Türkiye ile olan ilişkilerinin daha farklı olduğunu göstermek istediği zaman Türkiye'ye bir şekilde Kürtlere saldırması için alan açabilir. Erdoğan'ın uluslar arası ve bölgesel aktörlerle ilişkileri ve o savaşa girecek devletin yapısı da önemli. Erdoğan her zaman Suriye'ye müdahale etmek istiyordu fakat bunu ne zaman elde edebildi? 15 Temmuz darbe girişiminde ordunun gardının düşüp bir kısmının tasfiye edilmesiyle…

Bunun için elbette devletin içindeki diğer unsurların ikna edilmesi gerekiyor. Çok zor değil; gerek Kürtlerin statü kazanmasının önüne geçilmek istenmesi gerekse de mülteci akının önüne geçmek gibi sebeplerle çok rahat bir operasyon önümüze koyabilirler. Kaldı ki bu sebepler sadece Erdoğan'ın ajandasında olan maddeler değil. Bunun dışındaki operasyonlara baktığımızda şubat-mart gibi olanlar hezimet ile sonuçlandı ve Erdoğan açısından pek de iyi görünmüyor.

Örneğin İdlib’teki komutanların istifası, belli ki bu ikna sürecinin zor olduğunu gösteriyor. Çünkü zor bir çatışmaya ikna etmeye çalışıyor Erdoğan. ABD ile Trump dönemindeki gibi daha pragmatik bir ilişki de yok. Biden ile daha ağır bedelleri ödenen bir ilişki olduğu ortada. Rusya da daha fazla taviz vermeme noktasında. Özetle Erdoğan daha ağır bir çatışmaya girebilir.

Operasyonun olasılığı güçlü yani?

Dediğim gibi, devlet içi unsurları Kürt statüsünü engellemek üzerinden ikna etmeye çalışacaktır. Öte yandan Rusya'nın da şöyle bir tutumu var; Kürtleri bazı durumlarda Türkiye'nin önüne atmak gibi ya da Türkiye ve ABD'nin arasında husumet çıkmasına yönelik bir politika. Son dönem açıkçası biraz bu çelişki aralığına oynanıyor. Rusya'nın Fırat'ın doğusundaki bir operasyona sessiz kalabileceği yönünde bir beklenti var.

Tabii bu olası mı değil mi, elbette bilemiyoruz ama konuşulan senaryolardan biri. Son derece zor bir operasyondan bahsediyoruz ama Erdoğan'ın yaptığı birçok politikaya artık farklı bir mantıkla yaklaşmak gerek. Tıpkı Merkez Bankası faiz kararı gibi. Örneğin Şubat 2020'deki askeri maliyetlerden daha fazlasını göze alarak yapılacak operasyonlara hazırlıklı olmalıyız. Bu elbette iktidar bloğunun ve egemen sınıfların açısından mantıklı görünmeyebilir ama Erdoğan'ın temsil ettiği, iktidarın giderek daraldığı kontrgerilla fraksiyonu, sermaye fraksiyonu ya da uluslararası dengeler açısından böyle bir yöne gidebilir.

Peki, Suriye yeni bir çatışmayı kaldırabilecek bir konumda mı?

Suriye sahası artık yeni bir operasyonu kaldıramayacak bir durumda. Sahadaki pozisyonlar Türkiye'nin aleyhine gelişti fakat Erdoğan kaçınılmaz bir çatışmaya girebilir. Örneğin Rusya ve Şam, İdlib'te artık Lazkiye -Şam otoyolunu da açacağım, diyor. O yüzden Şam'daki patlama sadece orayla sınırlı değil, her ne kadar bunun misillemesi Ürdün sınırında ABD'nin teneffüs alanlarından birine yapılsa da Şam, “ben buranın meşru hükümetiyim” deyip daha geniş çaplı bir çatışma çıkarabilir. Şam, Kürtlerle bir şekilde diyaloğum var ama bu cihatçılarla olmayacak da diyecektir ki bunu demekte de haklı.

İdlib’teki çatışmayı belki farklı dinamiklerle de okumak olası. Örneğin Rusya'nın dış politikasına bakmalı: Efrin'e neden yeşil ışık yakıldı? Amerika'nın olmadığı bir bölgeye özellikle bir dış gücün, yani oraya girdiğinde egemenlik kurabilecek Türkiye'ye verilmesi noktasında farklı sebepler vardı. Bunlardan bir tanesi Türkiye ve ABD arasında birtakım çelişkiler yaratabilmek. Bir diğeri de Türklerin Kürtlere karşı sopa olarak kullanılması. Ki zaten bu baskıyı Kürtler üzerinde ABD de biraz daha Barzani çizgisine çekebilmek için yapmaya çalışıyor. Rusya da Şam çizgisine çekebilmek için. O yüzden çatışmaya muhtaç bir Erdoğan ve onu bir şekilde sopa olarak kullanmak isteyen uluslararası güçler var.

İdlib’teki durumu nasıl ele almak lazım o zaman?

İdlib'te öyle ya da böyle bir şey olacak ama Erdoğan da karşı tarafta bir şekilde maliyet yaratarak geri çekilecek. TSK oradaki bazı üsleri boşaltarak gidecek bunu herkes biliyor. Öte yandan devlet içinde ya da Türkiye'deki egemen sınıflar içerisinde Suriye'de bir toprağa ilhak edelim üzerinde uzlaşılmış bir durum yok. Öyle ya da böyle oradan çekilecek zaten orası bir problem yatağa olarak da görünüyor. Çekilmenin de bir şekilde politik artısını düşünerek yapmak istiyor Erdoğan. Bakın mülteci akının önüne geçtim veya Kürtlere de zarar verdim, "Terör koridorunu" engelledim diyecek ve Türkiye'de bunun alıcısı çok fazla.

Devlet ya da egemen sınıflar içerisinde bir uzlaşı yok dediniz, fakat önümüzdeki günlerde mecliste bir tezkere oylaması yapılacak. HDP ve TİP dışında kalan partilerin -ki İYİ Parti açıkladı- "Evet" diyeceği muhtemel bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Erdoğan'ın istediği iknanın bir kısmı da bu mu?

Aslında “Hayır” diyeceklermiş işte seçmen kaybetmemek için ya da “eleştirileri baki kalacakmış” da ona rağmen "Evet" diyeceklermiş. AKP'nin iktidara geldiği dönemdeki Irak tezkeresinden de biliyoruz ki muhalefet güçlü bir şekilde "Hayır" dediğinde bu iş öyle ben tek partiyim,  İstediğimi yaparım gibi olmuyor. Herkes verdiği oyun ve ayrıca katılmadığı oylamanın sorumlusudur.

Bir de şöyle bir durum var HDP'nin kilit konumundan da kaynaklı, seçim dönemlerinde bazı partilerde HDP'ye karşı bir esneme olabilir; ama aynı esneme Kürt silahlı hareketine karşı değil. Velev ki yarın CHP ya da İYİ Parti iktidara geldiğinde “durduruyoruz bütün silahlı operasyonları, bu sorunu silahla çözemeyiz” demeyecekler. TSK, MİT çok güzel işler yapıyor diyen ana muhalefet partisini “seçimden önce sen barış vadediyordun” diye mi eleştireceğiz? Böyle bir vaatleri yok ki zaten.

Yarın Millet İttifakı iktidara geldiğinde çoğunluğu sağcı bir anlayışın hâkimiyeti olacak. Belki CHP’nin, AKP ve MHP gibi Ortadoğu'da bir savaş yanlısı olduğunu söylemek yanlış olabilir ama çok da abartmamak lazım. Çünkü söylemsel alanda farklılıklar, barış vesaire gibi konuşulsa da iş eyleme geldiğinde genel eğilime uyabilen bir yapısı var.

Erdoğan'ın kaçınılmaz olarak bir çatışmayı istediğini fakat sahadaki dengelerin Türkiye'nin aleyhine geliştiğini ifade ettiğiniz. Peki, bugün önünüzde bir operasyon olduğunda, bu durum Suriye'yi nasıl etkileyecek hem Kürtler hem de Şam açısından.

Sahaya çok net şekilde siyah ya da beyaz diyemediğimiz için olası bir ihanetle de ya da tam tersi bir durumla da karşılaşmak mümkün. Saha ABD, Rusya, Kürtler, Araplar, Şam, bölgesel güç olarak Türkiye, İran ve cihatçılar gibi geniş bir yelpazeye sahip. Diğer halkları elbette yok saymayarak o sahanın iki asli unsuru olarak Araplar ve Kürtler var. Savaş çıkacak çıkmayacak, kazanılacak ya da yenilecekle. Burada asıl olarak bu iki halkın -uluslararası güçlerle olan ilişkilerinde nasıl bir pozisyon alırlar elbette farklı bir konu- uzlaşmaya varması gerekiyor. Rojava ve Şam arasındaki müzakere kilit noktada. Bunun arka planında elbette ABD ve Rusya'nın da anlaşıp anlaşamayacağı önemli. Çünkü Şam'ın Rusya'ya, YPG'nin de askeri işbirliği sonucu ABD ile böyle bir bağı var. ABD ve Rusya arasında bir anlaşmanın -ki çıkar çatışması olabilir ama anlaşmayı ayrı tutalım- durumu kolaylaştıracaktır. Bu anlaşmalar oluncaya kadar Türkiye kendisine çok daralmış da olsa bir manevra alanı bulacak.

Tüm bunların yanı sıra özellikle İdlib'te hatta Fırat'ın batısında geniş İdlib diyebileceğimiz alanda YPG, Şam ve Rusya'yı bir arada konumlanmış bir şekilde bulabiliriz. Orada Tel Rıfat’ın verileceği gibi şeyler konuşursa da orası Halep'in koruması, Şam'ın burayı TSK ve cihatçılara vermesi açısından mantıksız. Tabii yine Efrîn'deki bir durum mu var? İdlib’ten çıkılıp yine Kürtlere saldırıya yeşil ışık mı yakılacak, bunları bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki geçen yıldan beri toprak kaybeden bir Türkiye var. Bu da Suriye'deki nüfuz alanlarının daraldığını gösterir. Uluslar arası alanda “hasta adam” olarak görülen bir AKP iktidarı var aynı zamanda. Bu koşullarda savaş başlar ama bambaşka koşullarda biter. En nihayetinde bu çatışmanın ne Türkiye'ye bir hayrı var ne de Suriye'ye ama Suriye için yeni bir döneme girişmiş olur. Bu savaş 10 yıl sonra bittiğinde hem Kürtler hem de Şam açısından Suriye eski Suriye olmayacak. Ama günün sonunda baktığımızda orada hem cihatçı hem de emperyalist müdahaleye karşı önemli olan o halkların kendi özgücü ile mücadele etmiş olmalarıydı. Suriye halklarının geleceğini işte tam olarak bu belirleyecek.