AKP’nin içindeki çatlak ve olasılıklar-BAKİ GÜL

Kürt sorununu çözemeyen AKP’nin seçimi kazansa da kaybetse de tarihsel olarak kaybedeceğini söylemek için çok büyük bir uzman olmaya gerek yok.

AKP 3 Kasım 2002’de iktidar olduğunda, Türkiye’deki ve bölgedeki siyasi konjönktür oldukça farklıydı. 15 Şubat 1999 uluslararası komplosuna karşı PKK’nin Lideri Abdullah Öcalan’ın ve PKK hareketinin geliştirdiği politikalar Türkiye’de ANAP, DSP, DYP, Refah Partisi gibi klasik partileri gereksiz kılmıştı. 11 Eylül ikiz kuleler saldırısı sonrasında ise küresel egemen siyaset Afganistan ve Irak üzerinden kendi hegemonik politikalarını uygulamaya sokmuştu. AKP projesi, ağırlıklı olarak Refah Partisi geleneğinden ayrılan Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi isimler ile ANAP, DYP’den gelenler, Fethullahçılar ve liberal, AB yanlısı grupların bileşiminden oluşan bir koalisyondu. AKP, 3 Kasım 2002’de iktidar olunca kendisine “muhafazakar demokrat” kimliği biçmişti. Diğer partiler eridi. Sosyal demokratlar, Kemalistler ve statükocu milliyetçi kanat ise CHP ve MHP’de birikmişti. AKP dış güçlerin de desteği ile iktidarını süreklileştirdi. 2004 yerel seçimleri, 2007 genel seçimleri, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında AKP’de Tayyip Erdoğan çizgisi kendisini tamamen egemen kıldı.

Erdoğan’ın ve AKP’nin söylem ve politikaları da tam bu dönemde farklılaştı. AKP’nin gerçek yüzü açığa çıkınca önce AB yanlısı gruplar, tek tek ya da kurumsal olarak AKP’den koptu. Askeri vesayete karşı ise sözüm ona Fethullahçılarla güçbirliği yapmıştı AKP.  2007 seçimleri ardından Cüneyt Zapsu, Mehmet Mir Dengir Fırat gibi isimler tasfiye edildi. Kürt siyasal hareketinin özellikle 2008’deki Zap Direnişi’nin zaferle sonuçlanması üzerinde AKP’de bir başka kırılma yaşandı. PKK karşısında başarısız olan askerler siyaseten etkisizleşti. “Ergenekon ve Balyoz” gibi operasyonlarda AKP ve Fethullahçı blok ittifakı ise bu dönemden sonra “devlete egemen olma” çatışma ve çelişkisine girdi. 2009 seçim sürecinde ise AKP’nin Fethullahçılar ile çok sıkı ittifağı çözülmeye başladı. 2010’da PKK’nin Haziran hamlesinde “Sri Lanka Modeli, yok etme ve ezme politikası” boşa çıkarıldı. Bu kez de AKP ile Fethullahçılar arasındaki çatlak ayrışmaya doğru yol aldı. AKP, Fethullahçıların koalisyon kurabileceği yeni yapılardan Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş gibi isimleri içine alarak ömrünü uzatmaya girişti. Ancak Erdoğan ve Fethullahçıların yolu kötü bir şekilde ayrıldı. 2011 Genel Seçimleri öncesinde Erdoğan Kürt Hareketini ezmek için “idam politikasını” dillendirdi. Siyasi soykırım operasyonlarına hız verdi. PKK, AKP’nin bu politikalarına karşı 2012 Devrimci Halk Savaşı ile yanıt verdi. AKP bu kez hem askeri hem de siyasi olarak PKK karşısında yenilmişti. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ustaca strateji ve taktiği ile AKP siyasal çözüm zeminine çekilmek istendi. Öcalan, bunu büyük ölçüde başardı. Ancak AKP’nin özellikle de Erdoğan’ın siyasal gen ve kimyasındaki “tutucu, inkarcı zihniyet” çözümün gelişmesi önünde engel oldu. Ama bu AKP içinde çok büyük bir çatlak yarattı. Türkiye toplumu Öcalan’ı, PKK’yi ve Kürt siyasal hareketini kabul gören, ona destek veren bir duruma geldi. Öcalan’ın tarihi projesi olarak HDP tam da bu süreçte devreye girdi. AKP artık alternatifsiz değildi. Türkiye toplumu da kendisini ifade edecek yeni bir yapılanma karşısında memnundu.

AKP ve Erdoğan ise hem “Arap Baharı”nı hem de özellikle Suriye, Mısır, Irak’ta olup bitenleri de iyi okuyamayınca, PKK hareketi hem bölgede hem de Kürdistan ve Türkiye’de başarılı hamleler geliştirdi. AKP ise bu kendi içinde çok yönlü çelişki yaşamaya ve büyük bölünmenin eşiğine gelmiş oldu. Şimdi 7 Haziran seçimleri öncesinde Tayyip Erdoğan’ın ruh hali ve AKP’nin yaşadığı korkunun temelinde de yine Öcalan’ın hamlelerinin sonuçlar, HDP’nin ortaya çıkardığı demokratik sinerji ve bölgesel gelişmelerin yol açacağı etkiler var.

AKP içinde şu anda iki  temel çelişki, çatışma ve ayrılık dinamiği yaşıyor. Birinci çelişki Tayyip Erdoğan’ın etkisindeki AKP’liler ile Abdullah Gül, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Ali Babacan bileşenlerinin başını çektiği grup, gruplar ya da kişilerledir. Bu çelişki Erdoğan’a karşıtlığı içeriyor tam olarak ideolojik farklılaşma olmasa da karakteristik ve yapısaldır. Bu çelişkinin üzerine Fethullahçılar, devletin bir kanadı eski DYP; Milli Görüşçüler ve bazı ulusalcılar çalışma yürütmektedirler.

AKP içindeki ikinci temel çelişki, çatışma ve ayrılık dinamiği ise Ahmet Davutoğlu’nun ekibi ile Tayyip Erdoğan’ın belirlediği AKP arasındadır. Davutoğlu kendisini sadece araçsal, kullanılmış, etkisiz ve belirsiz bir aktör olarak görüyor. Dolayısıyla geleceksizlik ve tahrif edilmiş kişilik yapısı ile siyasette ve toplumda kendisine karşı saygının azaldığını hissediyor. Ve Davutoğlu’nun geçmişindeki girift ve çelişkili ilişkiler de şu an Davutoğlu’nu oldukça zorlayan bir konuma getirmiştir. Bunu da AKP medyasının Davutoğlu ve Erdoğan’ı sunarken oluşturduğu dil, yansıtma biçimi ve hacimi ile daha rahat görebiliyoruz. Erdoğan ve Davutoğlu arasındaki krizin de doğası gereği “kendini geriye çekme, siyasetten el çekme vb” haller alabileceğini söyleyebiliriz.

AKP içindeki bu iki temel çelişki ve çatışmayı besleyen ve giderek büyümesini sağlayan AKP dışındaki dinamikler ise Erdoğan ve AKP’yi büyük bir felaketin içine sürüklemektedir. Kürt sorununu çözemeyen AKP’nin seçimi kazansa da kaybetse de tarihsel olarak kaybedeceğini söylemek için çok büyük bir uzman olmaya gerek yok. İkincisi toplumdaki Tayyip Erdoğan’a duyulan öfkenin geldiği boyut. Üçüncüsü ekonomik kriz ve yoksulluğun Türkiye’de siyasal iktidarı götüreceği yer... Dördüncüsü bölgesel gelişmelerin AKP’nin dar ufkunun dışında gelişmeler göstermesi... Beşincisi belki de en önemlisi PKK ve onun lideri Abdullah Öcalan’ın bütün bu gelişme olasılıklarına göre kendini örgütlemesi ve hazırlıklı olmaları... Ve bu hazırlığın siyasal alanda şimdiden kendisini göstermesi; Rojava’daki Kobanê zaferi, Güney’de PKK’nin en büyük ve etkili güç olması, Doğu’daki büyük PKK potansiyelinin kendini açığa vurmaya başlaması... Ve Tabii ki PKK’nin artık bir Türkiye de de halkların “kurtuluş umudu” haline gelmesiyle kendisini göstermesi...