Alanya'daki tutsaklar 'düşman hukuku'nu anlattı
Alanya'daki tutsaklar, cezaevinde 'düşman hukuku'nu andıran uygulamalarla karşılaştıklarını açıkladı.
Alanya'daki tutsaklar, cezaevinde 'düşman hukuku'nu andıran uygulamalarla karşılaştıklarını açıkladı.
Antalya Alanya Mahmutlar L Tipi Kapalı Cezaevi'ndeki siyasi tutsaklar, AKP hükümetinin 'düşman hukuku' politikasının sonucu olan hak ihlallerine ilişkin mektup gönderdi.
Tutsaklar adına Hüseyin Çığ ve Diyaveddin Turhan tarafından gönderilen mektupta, "Son birkaç yıl içinde ülke genelinde yaşanan insan hakları ihlalleri, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması ve devlet şiddetindeki artış cezaevlerine daha yoğun yansımaktadır" denildi.
Mektupta, dönemin temel özellikleri şöyle sıralandı:
"Hukukun yerini keyfiyet alırken, hak arama yolları tıkatılmaktadır. Sesini dışarıya ulaştırma imkanları fiili olarak ortadan kaldırılırken, toplum suskunluğa ve duyarsızlığa zorlanmaktadır. Bunun için görünür ve görünmez şiddet yöntemleri kullanılmaktadır."
TUTSAKLARA YAKLAŞIM NASIL?
Tutsaklar, cezaevinde karşılaştıkları bazı hak ihlallerini de şöyle aktardı:
"Sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkımız en asgariye indirilmiş durumdadır. Tutuklu ve hükümlü sayısının fazlalığı bahane edilerek kurum revirine çıkma imkanı ayda bir kez ile sınırlandırılmıştır. Hastalanıldığında sıranın bulunduğumuz koğuşa gelmesini beklememiz gerekmektedir. Revir doktorunca yazılan ilaçlar kimi zaman getirilmemektedir. Öte yandan hastane sevkleri aylarca geciktirilmektedir. Bununla birlikte hasta tutuklu ve hükümlülerin hastaneye sevk edilmesi için revir doktoruna baskı uygulanmaktadır. Belirli şartlarla sağlık kontrolünden geçmesi gereken hasta arkadaşlarımız, örneğin iki kez kalp krizi geçirmiş olan Ömer Açar ve hepatit b hastası olan Vedat Kaya isimli arkadaşlarımızın 6 ayda bir doktor kontrolünden geçmesi gerekirken, bir buçuk yıldır hastane sevkleri ertelenmektedir. Sağlık sorunları olan her arkadaşa karşı benzer bir duyarsızlık ve ölüme terk etme yaklaşımı izlenmektedir. Aylarca bekletildikten sonra hasbelkader hastaneye gidildiğinde ise doktorlara kelepçeli muayene dayatmasına maruz kalınmaktadır.
FETÖ tutuklusu olan Topbaş'ın damadı ile Ali İsmail Korkmaz'ın katili 'duyarlı vatandaş' basit denilebilecek (epilepsi, varis gibi) hastalıklardan tahliye edilirken, iki kez kalp krizi geçirmişi, kalbinin yüzde 60'u fonksiyon kaybına uğramış ve bu durumu hastane raporlarıyla tespitli Ömer Açar arkadaşımızın 'cezaevinde kalabilir' denilmesi bizlere yaklaşımın özünü yansıtmaktadır.
Sağlık hizmetlerinden yararlanma imkanlarımız böylesine kısıtlanıp çifte standart yaklaşımlar sergilenirken, temizlik yapma imkanlarımız da sınırlandırılarak adeta hastalanmamız için zemin hazırlanmaktadır. Koğuşlara kapasitenin birkaç katı fazla tutuklu ve hükümlü adeta balık istifi kapatılırken, sık sık yaşanan su kesintileri, sıcak suyun haftada iki gün iki saat ile sınırlı olması, 7 kişiye bir adet hesabıyla su kovası ve çamaşır leğenlerinin sınırlandırılması temizlik yapma imkanını ortadan kaldırmaktadır. Daha da çarpık ve absürt olanı ise en az 28 kişinin bulunduğu koğuşlara sadece 6 metrelik bir çamaşır ipinin verilmesidir. Yani hem çamaşır yıkama imkanı, hem de kurutma zeminini ortadan kaldırıyor. Bu sınırlamalar koğuşlarda kapasitenin 4-5 katı kişinin konulduğu göz önünde bulundurulduğunda nasıl bir mantıkla karşı karşıya olunduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Bunlara ilaveten son dönemde koğuşlara kireç sökücü verilmezken, çamaşır suyu ve bulaşık deterjanı için merkezi bir uygulamaya gidilmektedir. Buna göre kurum kantinlerinde sadece cezaevi iş yurtlarında üretilen çamaşır suyu ve bulaşık deterjanı satışa sunulacaktır. Adeta merdivenaltı üretimi andıran bu mamuller kalitesiz olduğundan onlarla yapılacak temizlik de yetersiz olacaktır. Bu uygulamayla ucuz çalıştırılan tutuklu ve hükümlülerin emeğinin sömürülmesiyle elde edilen ranta, bizleri tek mamule mahkûm ederek rant eklenecektir. Hijyen işlemini yerine getirmeyen bu ürünlerle sadece sağlığımızla oynanmayacak, aynı zamanda kurum kantinleri marifetiyle rant devşirilecektir."
'DIŞ DÜNYAYLA BAĞIMIZ KESİLMEK İSTENİYOR'
Tutsaklar, dış dünyayla bağ kurmalarının da çeşitli yöntemlerle engellendiğine dikkati çekerek, mektupların haftalarca bekletildiğini; gönderilerinin akıbeti hakkında bilgi edinemediklerini, Kürtçe mektupların 'örgüt içi şifreli mesaj' engellendiğini belirtti.
YAYINLAR ENGELLENİYOR
Mektupta, engellemelere ilişkin şunlar da ifade edildi:
"Muhalif yayınevleri (Aram, Bilge, Ceylan vb.) tarafından basılan kitapların neredeyse tümü için toplatma kararları alındı ve koğuşlara yapılan baskınlarla el konuldu. Adımıza gelen her kitap Terörle Mücadele Şubesi'ne gönderiliyor. Aylarca bekletilip verilmiyor. Gerekçe ise 'kitap sorguda, daha gelmedi' biçimindedir.
Dergiler ve haftalık gazeteler için de aynı prosedür işletilmektedir. Gerçi dergi ve haftalık gazetelerin çoğu KHK'lerle kapatıldı. Kapatılmayanların ise içeriye girmesi çeşitli bahanelerle engelleniyor.
Özgürlükçü ve Rojeva Medya gazeteleri içeri verilmiyor. Daha önce kurum kantinlerinden satın aldığımız radyolarımıza kısa dalga (sw) özelliği var diye el konuldu. Aslında Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, DEGEN marka radyoların toplatılması için talimat göndermiştir. Ancak bulunduğumuz kurumun idaresi tüm radyoları depoya atarak çürümeye bırakmıştır. Şimdi de tanesi 40 TL'den sadece FM dalgası olan radyoları kantinden alabileceğimiz söylenmektedir. Yani hem daha önce bize satılanlar toplatılıyor, hem de hiçbir işlevi olmayan bir ürünün eşantiyonu olabilecek mahiyetteki bir radyo 40 TL'ye satılıyor.
Televizyondan izlenebilecek kanallar merkezi yayın sistemiyle belirlenmektedir. Ayarlanan kanalların tümü 'havuz-yandaş' diye tabir edilen iktidarın borazanı olan TV kanallarıdır."
'ZİYARETLER ENGELLENİYOR; EŞYALARIMIZ DAĞITILIYOR'
Tutsaklar, ziyaret engellemeleri ve koğuş baskınlarına ilişkin ise şu bilgileri verdi:
"Bir saat olan ziyaret süresi ısrarla 40-45 dakika ile sınırlandırılmaktadır.
Suriye uyruklu olan arkadaşlarımız ülkedeki iç savaş ve iktidarın Rojava politikalarından dolayı bu haktan da yararlanamamaktadır. Aynı nedenden dolayı bu arkadaşlarımız telefon hakkından da yararlanamıyor.
15 Temmuz Darbe Girişimi ve ardından ilan edilen OHAL kapsamında Adalet Bakanlığı'nın gönderdiği talimatlarla koğuşlarda ve ziyaret mahallinde fotoğraf çekimi fiilen yasaklanmıştır.
Yine darbe girişimi akabinde koğuş aramaları sıklaştırılmış, arama adı altında yapılan koğuş baskınlarında adeta talan mantığıyla eşyalarımız dağıtılıp altüst edilmektedir. Kimi memurlar durmadan vazife çıkararak tahrik edici ve provokatif yaklaşımlar sergilemektedirler."
'TECRİT VAR'
Mektupta, cezaevindeki tecride ve itirafçıların koğuşuna dair ise şunlar kaydedildi:
"Bulunduğumuz cezaevinde ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü arkadaşımız tekli hücrelerde tecrit altında tutulduklarından aylardır haber alamıyoruz. Maruz kaldığımız uygulamaların daha ağırlarına muhatap kılındıklarını söylersek abartmış olmayacağız.
'İTİRAFÇI KOĞUŞ İDAREYLE İŞBİRLİĞİ İÇİNDE'
Yine bulunduğumuz kurumda sözde 'bağımsız' denilen ama iktidara sığınmış, ondan medet uman düşkün tiplerin kaldığı B-4 koğuşu da vardır. Lokman Gönül isimli şahıs başta olmak üzere o koğuşta kalan birkaç unsur İdare ile işbirliği halinde karşıt faaliyet içindedirler. Özellikle yeni tutuklu olanlar yanıltılarak siyasilerin koğuş denilerek o koğuşa verilip düşürülmek istenmektedir. '90'lı yıllarda da sık sık denenen bu yöntem insan haklarına aykırı olduğu gibi gayrimeşrudur da.
Alanya L Tipi Cezaevi'nde PKK'li erkek tutuklu ve hükümlülerin kaldığı tek bir koğuş vardır. O da E-10 koğuşudur. (Ayrıca kadın arkadaşlarımızın kaldığı A-11 koğuşu vardır.) B-4 koğuşunda kalanlar kendilerine her ne kadar 'bağımsız' deseler de itirafçı konumunda olan düşkün tiplerdir."