Alman polisi nasıl ‘Kürt düşmanı’ oldu?
Alman polisi nasıl ‘Kürt düşmanı’ oldu?
Alman polisi nasıl ‘Kürt düşmanı’ oldu?
26 Kasım 1993’te Almanya’da yasaklanan Kürt kurumlarının yerine yenileri açılırken, gösteriler, mitingler, yürüyüşler hep sürdü. Polisin Kürtlere uyguladığı şiddetin dozajı ise gittikçe arttı. Bunun en önemli nedeni polislerin “Kürtler keskin nişancılarla sizi vuracak” iddiasıyla eğitilmeleriydi. 10’dan fazla Kürt ise devlet şiddetinin ve politikalarının kurbanı oldu.
26 Kasım 1993 günü İçişleri Bakanı Kanther’in imzasıyla hayata geçirilen “PKK yasağı” ile Kürtlere karşı uygulanacak şiddet politikasına da kılıf uydurulmuş oldu. Kürtlerin siyasi ve ulusal sembolleri, sloganları, kültürel geceleri ve her türlü gösterileri polisin keyfi uygulamalarıyla karşı karşıydı.
93 yasağının ardından Almanya’nın hemen hemen her şehrinde yapılması planlanan ilk Newroz kutlamaları, 20 Mart 1994’te çıkartılan genelgelerle yasaklandı. Yasağa öfkelenen Kürtlerin tepkisi sert oldu. Şehirlerarası bütün yollar Kürtlere karşı tutulurken, Kürt eylemciler otoyollarını işgal etmeye başladılar. Yasağı en sıkı uygulayan ise Bayern Eyaleti’nin Türk dostu İçişleri Bakanı Günther Beckstein oldu. Bayern’de o gün eylemlere katılan 500 civarında Kürt gözaltına alındı, yıllarca sürecek soruşturmalara tabii tutuldular.
Mannheim’da ise Kürt kadın akitvistler Nilgün Yıldırım (Berîvan) ve Bedriye Taş (Ronahî) Almanya’nın Newroz yasağına karşı bedenlerini ateşe verdiler. Almanya, o günlerde hem yasakla nasıl bir yükü omuzladığını fark etti, hem de Kürdistan’daki savaşın bir parçası olduğu için sert eleştirilerin hedefi oldu. “Süddeutsche Zeitung” gazetesi 31 Mart 1994 günü “Alman panzerleri Kürtlere karşı kullanılıyor” manşetiyle çıktı.
Dışişleri Bakanı Kinkel ‘Sadece dış saldırılara karşı savunmada kullanılacak’ şartıyla Türkiye’ye verilen panzerlerin Kürt savaşında işbaşında olmadığını kanıtlamak için uğraşırken, İçişleri Bakanı Kanther yasaklı gösterilere katılan Kürtlerin sınırdışı edilmesi için Kohl hükümetinin kabine üyeleri ile muhalefet partilerini ikna etmeye çalışıyordu.
POLİSLERE ‘KÜRTLER SİZİ VURACAK’ EĞİTİMLERİ!
1994-1996 yılları arasında polisin Kürtlere uyguladığı sert şiddetin nedeni ise gösteriler öncesinde özel eğitimlerle hazırlanmasıydı. Bu arada Hürriyet gazetesi “Öcalan: Alman polisini vurun” manşetiyle provokasyonlar için gerçek dışı iddialar ortaya atıyordu. Otoban eylemlerinden sonra polisler için düzenlenen eğitim seminerlerine katılan polis memuru Jürgen Korell yıllar sonra şu bilgileri verdi:
“Seminerde polis üniformasının ne çabuk ateş alabileceği ve üzerine benzin dökülerek yanan bir insanın mevcut söndürme yöntemleriyle hemen hemen hiç söndürülemeyeceği ortaya konuldu. Polisler arasında yanan bir Kürt, benzin sıçratılmış bir polisin üzerine yürüdüğünde, nasıl davranılacağı spekülasyonları yapılıyordu.
Teorik olarak göstericinin dizine ateş etmek veya makinalı tabancayla taramak düşünceleri hakimdi. Yanan bir insana ateş açmanın ne kadar acımasızca olduğu konusuna ise hiç değinilmiyordu. Her şüphe ne kadar abartılı olsa da polis memurunun bireysel düşüncesinde pratik olarak kendisini dışa vuruyor.”
ÇELİK YELEKLİ DEMİR YUMRUKLU POLİSLER!
Korku psikolojisi bilinçli şekilde polise aşılanırken, başta İçişileri Bakanlığı’nda olmak üzere iç istihbarat kurumu Anayasa Koruma Örgütü ve polis birimlerinde “PKK masaları” kuruldu. Bu kliğin 90’lı yılların ortasından sonra koparttığı Kürt histerisinin tanıklardan birisi olan gazeteci Hans-Otto Weibus 1995’te tanık olduklarını şöyle anlattı:
“Berlin’de 20 bin kişi Gülnaz Bagistani ile vedalaşmak için toplanmadan önce PKK’nin polise karşı keskin nişancılar kullanacağı iddiası ortaya atıldı. Bu iddianın kaynağı Aşağı Saksonya Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi’ydi. Bu kurum da iddiaları Federal Kriminal Dairesi (BKA)’ya dayandırıyordu. Bu mesajı kamuoyuna yayma misyonunu ise Polis Sendikası Başkanı Herman Lutz üstlenmişti. Kısa bir süre önce Frankfurt’ta bir yürüyüşün şiddet kullanılarak dağıtılması, resmi dairelere böyle bir histeriyi yaratmaya cazip kılmıştı.
Bu cadı avı kampanyasından şu sonuçlar çıkarılmak isteniyordu; Birincisi Kürtleri suçlu hale düşürüp Alman halkından tecrit etmek. İkincisi Berlin’de yürüyüşe katılacak Kürtlerin sayısını, tehlikeli olabileceği gerekçesiyle mümkün olduğu kadar az tutmaya çalışmak. Üçüncüsü ise polis memurlarını Kürtlere karşı kışkırtmak. Bu yüzden de görevlendirilen tüm polis memurlarına çelik yelekler dağıtıldı. Çünkü kendi canlarının tehlikeye gireceği söyleyen polisler cop ve başka silahları kullanmakta daha acımasız davranırlar.”
Alman polisi Kürt gösterilerinde atlı, köpekli, panzerli, gaz bombalarıyla müdahale ederek, şiddet uygulamayı meşru bir hak saydı. O yıllarda ne gariptir ki polis en sert yüzünü kadınlarına gösteriyordu. Kürt kadınlarının Eylül 1994’te Mannheim’den Strasburg’a yapmak istedikleri yürüyüşe polis birçok kez saldırdı, çoğunu yerlerde sürükleyerek ve atlarla ezerek gözaltına aldı. Eylem boyunca dünyada eşi az görülen bir biçimde her kadın başına 10 polis düşmüştü. Fakat buna rağmen kadınlar eylemlerinden vazgeçmediler.
Berlin Eyaleti’nde yapılan Kürt gösterilerine ise demir eldivenli polisler müdahale ediyordu. Avrupa Birliği ve bütün Almanya’da polislerin kullanması yasak olan bu eldivenlerle polisin otonom gruplar dışında Kürt eylemlerinde de görev başında olmasında hiçbir sakınca görülmedi. (2011’de Taz gazetesinin skandalı ortaya çıkarmasıyla yıllarca Berlin’de demir eldiven takarak suç işleyen polislerden ancak 7’si hakkında soruşturma açıldı.)
POLİS: YASAKLA İŞLER DAHA DA ZORLAŞTI
Devlet bütün organlarını kullanarak hayata geçirdiği yasak Kürtleri, Kürt özgürlük hareketinden koparamadı. Zira 20 yılın Anayasa Koruma Örgütleri’nin raporlarına bakıldığında PKK’ye olan sempatinin 1993’ten itibaren arttığı açıkça görülecektir. Raporlara göre 1993’te PKK’li olduğu iddia edilen Kürtlerin sayısı iki kat artarak 6 binden 13 bine çıktı. Zaten yasaktan bir yıl sonra Kürtlerin yoğun yaşadığı Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nin Anayasa Koruma Örgütü yasağın “işe yaramadığını” ve Kürtleri çok öfkelendirdiğine dikkat çekti. 1995 yılında ise Polis Sendikası “Yasakla birlikte PKK’liler yer altına çekildi ve işler daha da zorlaştı” uyarısını yaptı.
Aynı Aşağı Saksonya Eyaleti Anayasa Koruma Örgütü de yasağın Kürtler arasında “yanlış anlaşıldığını” ve PKK sempatizanlarının ikiye katladığını itiraf ediyordu. Federal Anayasayı Koruma Örgütü ise 2007 yılındaki raporunda ülkede yaşayan Kürtlerin yüzde 10’unun Kongre Gel’in aktif sempatizanı olduğunu ve yasağın aslında pratik anlamının olmadığını bildirdi. İstihbaratın Haziran 2013’te açıkladığı rapora göre ise ülkedeki aktif PKK’li sayısı 13 bin. PKK ve Kürt hareketine 23 sayfa ayrılan bu son raporda şu görüşlere yer verildi:
“PKK’nin Almanya’daki aktiviteleri bundan sonra da yüksek bir düzeyde devam edecek. Özellikle Öcalan’ın tutukluluk koşulları ve Türkiye ile Suriye’de meydana gelen çatışmalar da gösteriyor ki, ülkelerinde yaşanan olaylar Almanya’daki PKK taraftarlarının kimi zaman şiddete varabilecek kadar tepkiler göstermesine yol açabiliyor. Örgüt, özellikle genç taraftarlarını çok kısa sürede harekete geçirme ve medyanın ilgisini çekecek eylemler yapacak yetenektedir. Benzer bir durum 1999 yılında Öcalan’ın yakalanması sonrasında görülmüştü.”
ALMANYA’DAKİ KÜRT SİYASİ ÖLÜMLER...
Almanya’da şimdiye kadar 10’dan fazla Kürt devlet şiddetinin ve politikalarının kurbanı oldu. Bazıları Kürt politikasını kınamak için bedenlerini ateşe verirken, bazıları da polis kurşunlarının hedefi oldu. Hafızalarda ise şu şehadetler, ölümler kaldı:
AHMET AYDIN: Münih kentinde 1982 yılında Özgürlük Yolu’nun Newroz kutlamasında Ahmet Aydın bıçaklanarak öldürüldü. Mardin doğumlu olan Aydın kutlamada Serxwebûn gazetesini satmaya çalıştığı için saldırıya uğramıştı.
RONAHÎ VE BERİVAN: 21 Mart 1994 günü Mannheim kentinde polisin Newroz kutlamalarını yasaklamasını protesto etmek için Bedriye Taş (Ronahi) ve Nilgün Yıldırım (Berivan) bedenlerini ateşe verdi. Her iki Kürt aktivistin cenaze töreninini engellemek için ülke çapında 30 binden fazla polis harekete geçti. Kürtlerin Mannheim’a girmemesi için bütün kent girişleri kapatıldı, fakata buna rağmen cenaze törenine 10 bin civarında kişi katıldı.
HALİM DENER: Kürdistan'daki savaştan kaçıp Almanya'ya sığınan 16 yaşındaki Kürt genci Halim Dener 29 Haziran 1994 günü Hannover kent merkezinde afiş asarken polis tarafından katledildi. Dener'i özel operasyonlar birliğinin üyesi Klaus T. sırtından vurmuştu. Mahkemede "Stresliydim ve PKK yasağından suç işlendiğini biliyordum" diyerek savunmasını yapan polis serbest bırakıldı.
Yıllar sonra ise Hessen Eyaleti'nin Frankfurt kentinde 2 polis hakkında bir yolsuzluk davası açıldı. Ne gariptir yargılanan polislerden biri Dener'in katili Klaus T.’ydi ve soruşturmanın ucu Frankfurt emniyet müdürüne kadar uzandı. Mayıs 2013’te görülen davada tanık sıfatıyla konuşan Hessen Eyaleti'nin eski savcısı Hans Christoph Schaefer, Klaus T. için “O yakın bir arkadaşımın damadı, ona sahip çıktım ve rahat etmesi için Hannover'den Frankfurt'a getirdik” dedi.
GÜLNAZ BAGİSTANİ: 1995 yazında Türkiye ve Kuzey Kürdistan’daki cezaevlerinde PKK’li tutsakların başlattığı açlık grevine destek vermek için dünyanın birçok merkezinde açlık grevi eylemleri başlatıldı. Berlin’in kent merkezindeki Kudamm meydanında yapılan açlık grevi ise 8. günde polisin hedefi oldu. Darp edilen eylemciler polisin tutumunu protesto etmek için Temmuz sıcağı altında 8 km boyunca Kürt derneğine yürüdüler.
Eylemciler arasında bulunan ve polisin şiddetine maruz kalan Güney Kürdistan’ın Derkar kentinden olan 5 çocuk annesi Gülnaz Bagistani 27 Temmuz 1995 günü hayatını kaybetti. Polisin yoğun güvenlik önlemleri altında yapılan cenaze törenine 20 bine yakın insan katıldı.
SEYFETTİN KALAN: 3 Eylül 1995 günü 21 yaşındaki Kürt genci Seyfettin Kalan Neumünster kentide bir grup Türk faşistin saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Aynı günlerde Almanya çapında Kürtlere karşı ülkücüler, polisin sessizliğinden cesaret alarak; saldırı ve linç dalgası başlattı. Ulm, Bielefeld ve Mülheim’de Kürtlere ait yerler yakıldı. Kalan’ı katleden ve iki genci yaralayan ülkücü ise sadece izinsiz silah taşımaktan ceza aldı ve bir süre sonra serbest bırakıldı.
ESER ALTINOK: Bingöllü bir ailenin çocuğu olarak Berlin’de büyüyen Eser Altınok, 1990’lı yılların ortasında Kürt Özgürlük Mücadelesi ’ne katıldı. Fakat daha önce işlediği bir takım suçlardan ötürü polis tarafından şantaj yapılarak tutuklandı. İtirafçılığa zorlanan 21 yaşındaki Altınok, mücadele arkadaşlarıyla ilgili polise bilgi verdi. Fakat polis onun peşini bırakmıyordu, bu kez PKK davalarında tanıklık yapmaya zorlandı.
Eser Altınok, 1998 yılının ilk günlerinde hayatına son vermek için benzin içti ve tedavi gördüğü Koblenz askeri hastanesinde 5 Ocak günü yaşamını yitirdi. Altınok arkasında bıraktığı mektupta şunları diyordu; “Hiçbir zaman PKK’ye layık olamadım. Ben bir kişiyi değil bir sınıfı yakacağım, içimdeki emperyalizmi yakarken, yüreğimi küle döndürmek istiyorum. Benzini yutar içime de akıtırsam, yüreğimi içinden yakmış olacağım.”
BARZAN ÖZTÜRK (MURAT): Ağustos 1998’de Hollanda sınırında gözaltına alınan Kürt aktivist Barzan Öztürk (Murat) Almanya’nın en sıkı korunan Stamheim cezaevine gönderildi. 8 ay hapis cezasına çarpıttırılan Öztürk’ün tahliyesine karar verildi. Ancak iltica talebinde bulunurken Öztürk’ün yanlış bilgi verdiği iddia edilerek, daha önce verilen oturum hakkı iptal edildi. Stuttgart’taki sınırdışı cezaevine gönderilen Barzan Öztürk 1 Kasım 1998 günü Almanya’nın Kürt politikasını ve Öcalan’a karşı yapılan 9 Ekim komplosunu protesto etmek için bedenini ateşe verdi.
Vücudunun yüzde 80’ni yanan Öztürk tedavi gördüğü Koblenz’deki askeri hastanede 4 Ocak 1999 günü hayatını kaybetti. 23 yaşındaki Barzan Öztürk aynı yılın Newroz’unda, 21 Mart 1998 günü Çanakale cezaevinde bedenini ateşe veren akrabası Sema Yüce’nin yanı başında, memleketi Ağrı’da toprağa verildi.
BERLİN’DEKİ 15 ŞUBAT KATLİAMI: 15 Şubat 1999’da Öcalan’ın kaçırılması ve Türkiye’ye teslim edilmesini protesto etmek için 17 Şubat 1999 günü İsrail’in Berlin Konsolosluğuna yürüyen kalabalık gruba konsolosluktan açılan ateş sonucu Sema Alp, Ahmet Acar ve Mustafa Kurt olay yerinde, Sinan Karakuş (Serhat) ise 10 gün sonra hastanede yaşamını yitirdi. Saldırıda 13 Kürt de yaralandı.
DOSYAYA EK NOTLAR VE YASAKTAKİ SON DURUM:
- Nisan 1988’de Fransa sınırında gözaltına alınan ve daha sonra Düsseldorf davasında yargılanan Duran Kalkan Mart 1994’te serbest bırakıldı. Şu anda KCK Yürütme Konseyi Üyesi olan Kalkan 5 yıl 11 ay boyunca “geçici tutuklu” olarak alıkonulmasını ve avukatıyla yazışmalarının sistematik olarak okunmasını AİHM’e taşıdı. Temmuz 2001’te kararını açıklayan AİHM, Almanya’yı mahkum etti. Fakat Kalkan Almanya’nın vermesi gereken para cezasını kabul etmedi.
- 2001 yılında Kürdistan ve Avrupa’da düzenlenen "Ben de PKK’liyim” imza kampanyası Almanya’da yoğun ilgi gördü. Almanya’da toplanan imzalar federal ve eyalet meclislerine verildi. Ancak Federal Meclis’in Dilekçe Komisyon “PKK’nin ülkenin iç güvenliği için tehlike oluşturduğu” gerekçesiyle imzaları reddetti. Ayrıca imza atanlardan yüzlerce kişi sorgulandı, tutuklandı, ceza aldı, hatta vatandaşlık ve oturum hakkının uzatılmasında engellerle karşılaştı.
- 15 Ekim 2012’de Alman Federal Meclisi Dilekçe Komisyonu "Kürt kimliği tanınsın" kampanyasındaki taleplerini dinledi. Kampanyayı organize eden YEK-KOM, 2011 yılında 60 bine yakın imza ile meclise başvurarak Kürtlerin 12 maddelik taleplerini meclisin gündemine taşımayı başarmıştı. Taleplerden birisi de PKK yasağının kalkmasıydı. Aradan bir yıldan fazla süre geçmesine rağmen kampanyaya henüz resmi bir yanıt verilmedi.
- Mayıs 2013’te PKK yasağını federal hükümete soran Sol Parti şu yanıtı aldı: "Federal hükümet, Türk hükümet yetkilileri ve PKK temsilcileri arasında yapılan görüşmeleri büyük bir ilgiyle takip ediyor. Şu andaki görüşme ve müzakereler hükümetimize göre henüz AB'nin terörist örgütler listesinde yer alan ve Almanya'da yasaklanan bir organizasyonun faaliyetlerini etkileyecek düzeyde değil. Bu yüzden PKK'yi eskisi gibi ele alıyoruz."
- Haber dergisi Focus Haziran 2013’te İçişleri Bakanlığı'nın üst düzey yetkililerinden Hans-Georg Engelke'nin başkanlığında bir heyetin PKK yasağını görüşmek üzere Ankara'ya gittiğini duyurdu. Hükümet kaynaklarına dayandırılan habere göre heyette iç istihbarat kurumu Anayasa Koruma Örgütü ile Federal Suç Dairesi (BKA) yetkilileri de vardı. İçişleri bakanlığı geziyi inkar etti.
- PKK yasağının 20. yılı nedeniyle Alman sivil toplum kuruluşları, insan hakları savunucuları ve Avrupa’da yaşayan Kürdistanlılar 16 Kasım 2013 günü Berlin’de gösteri düzenlendi. “Tatort Kurdistan” İnisiyatifi “Barış sürecine destek verilsin, PKK yasağı kalksın” adıyla organize ettiği yürüyüş ve mitinge katılan binlerce kişi yasağın kalkmasını istedi. Gösteride dile getirilen bu talebe Alman makamları henüz bir yanıt vermiş değiller.
Kaynaklar;
- ANF, Özgür Politika, Yeni Özgür Politika ve Berxwedan gazeteleri.
- Anayasayı Koruma Örgütü’nün 1993-2013 yılı arasındaki raporları.
- Azadî Hukuk Bürosu’nun “20 Jahre PKK-Verbot” (20 yıllık PKK yasağı) kitapçığı.
- “PKK”, Nikolaus Brauns ve Brigette Kiechle, Schmitterling Yayınları, 2010