Amed’de Kürt Konferansı İstanbul'da direniş- İrfan Babağolu

Amed’de Kürt Konferansı İstanbul'da direniş- İrfan Babağolu

İstanbul Taksim'de başlayan direniş dalga dalga yayılarak tüm Türkiye’yi sardı. Basit bir taleple, masum ve meşru bir karşı koyuşla başladı. Halkın yaşamını ve isteğini gözetmeyen iktidarın despotça tutumuna karşı insanı ve doğa hakkını savunan, insanı ve çevresini kuşatan kenti savunan bir direnişe dönüştü.

Kuşkusuz Türkiye’de böyle başlayan çokça direnişler olmuştur bugüne kadar. Ekolojik yaşamı savunan çevrecilerin, insan hakları savunucuların, devrimci demokratik özgürlükçü kesimlerin hükümetin politikalarına karşı böyle eylemlerine çokça tanık oldu kamuoyu.

Ancak bu kez faklı bir ses, farklı bir iradi kararlılık ve devam etmede ısrar hakim oldu. Halen de devam ediyor. Bu bir direniştir her şeyden önce. Yıllardır Ankara merkezli izlenen bürokratik, insanı merkezine almayan, ranta dayalı yapılaşmaya karşı bir patlamadır yaşanan. Gezi Parkı’nın yıkımı, deyim yerinde ise, bardağı taşıran son damla oldu.  

Bu direnişin bu süreçte ortaya çıkmasının da anlamı vardır. 2013 yılı itibarı ile ateşkes ilan edilmiş, silahlı güçler geri çekilme kararı almış ve İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan ile yürütülen görüşmelerde üç aşamalı bir demokratik çözüm süreci iki taraflı olarak başlamıştı. Bu, Batı’da hükümete ve devletin alışılagelmiş uygulamalarına karşı dipten gelen dalgayı yüzeye vurmasında ciddi bir zemin sunmuştur. Yanlış politikalar, rantı esas alan, insanı ve doğasını hiçe sayan politikalar bu defa savaş gerekçesi ile sumen altı edilememiştir.

Tarihsel bir vurgu yapmak gerekirse; burada genel düzlemde Doğu ile Batı, özelde ise Türkiye ile Kürdistan arasındaki sosyal ve siyasal mücadele etkileşimi söz konusudur. Kürt siyasal hareketi 70’li yıllarda Türkiye devrimci siyasal hareketleri içinde, ondan etkilenerek ortaya çıktı. Türkiye devrimci demokratik hareketini gelişmesi için Doğu’dan başlamak gerekir, diye bir teorik formulasyon tartışıldı. Bu sadece bir teorik formulasyon değil, Türk devlet sisteminin bir analizi sonucu ortaya çıkan bir tespitti. 

Sosyal hareketlerde doğu her zaman yaratıcı idi. Bu sebeple, Güneş’in  Doğu’dan yükselmesi sadece bir fizik kuralı olmuyordu. Doğu kavramı zaten doğmaktan gelen bir kavram. Kürtçesi de öyle: Rojhılat. Güneşin yükselişini, doğuşunu, günün başlangıcını ifade eder. Batı’ya göre doğu olan coğrafya insanlık tarihinde dünya tarihinde var olma ve yurt tutma konularında medeniyetlerin beşiği, yeri ve yurdu olmuştur. 

Doğu’dan yükselen demokrasi, insan haklarına dayalı demokratik ekolojik sistem isteği  bugün Batı’da yankısını buluyor. Kürt siyasal hareketi programını halkların, inançların, etnik ve kültürel yapıların lehinde formüle etmesi, insanın doğasına uygun bir mecranın yaratılması için mücadele etmesi takdir toplayan bir gelişme oluyor.

Taksim direnişi diye adlandırılan bu sürecin zemininde böylesi bir etkileşimi görmek doğru olacaktır.

Belki de bu aşama Türkiye demokrasisi için bir başlangıçtır. Suni ve savaşın etkisinde kalan gerçek gündemlerin açığa çıkmasına zemin sunmuştur. Bundan sonra Türkiye gerçek gündemine kavuşacaktır desek yanıltıcı olmayız. Yeniz süreçte Doğu ile Batı arasında, Kürtlerle Türkiye halkları arasında daha doğrudan, daha eşit ilişkileri gözeten, kardeşçe ve yoldaşça bağların gelişmesinin de zemini böylece güçlenmiş oluyor.

Belki de bir başlangıç dedik. Kürdistan için de bir başlangıçtır. Tam da böylesi bir anda demokratik çözüm amaçlı konferanslardan biri ve en önemlisi Amed’de düzenlenecek. Önümüzdeki hafta Kürdistan’ın tüm siyasal partilerinden, belli başlı sivil toplum kuruluşlarından, aydın yazar, kanaat önderi, inanç gruplarını temsilen 200’e yakın delegenin katılımı ile gerçekleşecek bu konferansın Kürtlerin ve Türkiye’nin geleceğini kurmada önemli bir kilometre taşı olacağı kesindir.

Konferansın her şeyden önce siyasetin öne çıktığı, demokratik kurtuluş ve çözüm olanaklarının bir müzakere ve diyalog zemininde gerçekleşmesi onun önemini arttıran bir durumdur. Böylesi bir dönemde Kürdistanlılar ne istiyor, nasıl bir statü, nasıl bir çözüm haritası ve nasıl bir yaşam, konularında görüşlerini ifade edecektir.

Konferans taşların yerinden oynadığı Ortadoğu için de demokratik bir çözüm yolu sunacağı bir gerçektir. Çünkü Kürdistan Ortadoğu’nun ortasında yer almakta ve her yönü ile onu etkilemekte ve ondan etkilenmektedir. 

Aynı zamanda bu konferans Türkiye halklarına da önemli bir dayanışmada bulunacaktır. Böylece Kürdistan ile şu an ayakta hak ve özgürlük arayan direnişçilere güçlü bir dayanışma zemini yaratacaktır.  

Bir kez daha Doğu-Batı, Kürdistan-Türkiye diyalektiği karşılıklı etkileşim içinde halklardan, inançlardan, kültürlerden yana olan tarihin akışının önündeki engelleri kaldıracaklardır.

Bu sadece bir temenni değil önümüzde duran pratik adımlardır. Konferanstaki birlik ve dayanışma ile Taksim direnişi diye ifade edilen direnişin rotası doğru tutturulursa Türkiye halkları kendi gerçekliğine uygun, halkları ve inançları, etnik yapıları inkar etmeyen bir anayasa çalışması daha kolay rayına oturur. Kürdistan’dan yükselen tek ses, Türkiye halklarından karşılık bulursa 80 yıl boyunca yaşanan tekçi politikalar kolay aşılır ve insanın, halkların insan ve halk olmaktan kaynaklı doğal ve hukuki hakları yaşam alanı bulur.

Böylesi bir birlik her türlü provokasyonu, Ergenekoncu, faşist ve varlığını darbeci asker vesayetine bağlı olan ulusalcıların provoke edici, süreci tersine çeviren isteği boğazında kalır.

Şimdiden Konferansın başarısını ve tarihsel önemini görüyor ve selamlıyoruz. Aynı şekilde Taksim direnişi somutunda da Türkiye halklarının kendine duyduğu güveni görüyor, aynı duygularla selamlıyoruz.