H2016 yılında gerillanın tüm Kürdistan’da gerçekleştirdiği büyük başarıları sonucu Erdoğan ve AKP Hükümeti büyük bir çöküş içerisine girdi. Bu çöküşün bir yılda gelişen tüm boyutlarını, Zagroslar ve Hakkari özelinde ortaya çıkan sonuçlarını HSM Karargah Komutanlığı üyelerinden Amed Malazgirt, ajansımız ANF’ye değerlendirdi.
Kürt Özgürlük Hareketi’nin 2016 yılı içerisinde siyasi ve askeri kazanımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan ve AKP hükümeti önceden belirledikleri bazı politikalar sonucunda 2015 yılında savaşı başlattı. Bu savaşı başlatırken buna göre de bir çevre oluşturdu. Ateşkesin devam ettiği süreçte özellikle de seçimler sürecinde, Erdoğan ve AKP Kürt halkına karşı savaşı başlattı. Amed ve Suruç’ta gerçekleşen patlamalar zaten devletin kontrolünde yapıldı. Bu patlamaların ardından HDP binaları yakılmaya başlandı ve kadrolarına saldırılar gerçekleştirildi. Ateşkesten yararlanarak Kürdistan’da birçok stratejik bölgede karakollarını kalekollara dönüştürerek büyük bir savaşın hazırlığı içine girmişlerdi. Yine ateşkes fırsat bilinerek Kürdistan’a büyük bir askeri sevkiyat yapılmıştı. Dolmabahçe deklarasyonun ardından; Erdoğan, kendi inisiyatifinde gelişen tartışmalarla yürütülen çözüm sürecini tanımadığını belirterek masayı devirdi. Büyük bir hava harekatıyla Medya Savunma Alanlarımız da dahil, tüm dağ taş bombardımana tabi tutuldu. Savaşı biz başlatmadık, bu bombardımanlar yapıldığında bizim en küçük bir eylem yapma hazırlığımız bile yoktu. Bu hava saldırılarına karşı, biz sadece kendimizi savunduk ve yer yer misilleme eylemleri yaptık. Süreç biraz daha kızıştıktan sonra Sur, Silvan, Nusaybin, Cizre ve Gever de sivil halka acımasızca saldırdılar. Çocuk, yaşlı ve kadınlardan oluşan birçok Kürt yurtseverini PKK’lidirler diye şehit ettiler.
Bu da şunu gösterdi ki, Erdoğan’ın gözünde vurulan her Kürt PKK’liydi. Yaptıkları bu katliamları da medya yoluyla kamuoyuna servis ederek meşru kılmaya çalıştılar. Birçok sivil insanımızın cenazeleriyle oynadılar, Kürt gençlerinin cenazelerini paramparça ettiler. Gerilla olarak bizler, yaşatılan bu katliamlara karşı sadece savunma yaptık. 90’larda Türk devletinin Kürdistan’da yaşattığı vahşeti derin devlet adıyla yaparken günümüzde Erdoğan ve işbirlikçileri, yine etrafına topladığı bazı kontra güçleriyle bunları açık bir şekilde yapmaktadır. Bütün bu vahşetler Erdoğan’ın talimatıyla yapılmaktadır. Kürt gençleri ve yurtseverleri ya katlediliyor ya da hapishanelere doldurularak iradesizleştirilmeye çalışılıyor. Kürdistan’da bu savaşla birlikte on binlerce insan Erdoğan- AKP çete devleti eliyle yerinden yurdundan edildi. Şehirleri yakıp, yıktılar. Şimdilerde bile “PKK’liler bu şehirleri yıktılar” diyorlar. Ama şehirde yaşanan savaşın görüntülerini verdiklerinde Kobra helikopterleri ve tanklarla şehirleri bombardımana tuttukları görüntüleri servis ediyorlar. Peki adama sormazlar mı, PKK’liler ne zaman herhangi bir tank veya helikopterle eylem yaptı, PKK’nin tankı, helikopteri mi var? Kamuoyunda, kendi havuz medyalarında şehirleri PKK’liler yıktı diye bir sürü yalan haber servis ettiler. Bu iddialarını pekiştirmek içinde para karşılığında tuttukları birçok sivil ve gerilla şahadetinde rol oynayan işbirlikçi kesimleri yanlarına alarak yaymaya çalıştılar. AKP’nin katliam politikalarının yanında yer alan işbirlikçi kesimlerde günü geldiğinde Hareketimize ve değerlerimize dil uzatmanın, el uzatmanın hesabını verecektir. Erdoğan ilke, samimiyet ve dürüstlükten bahseder fakat kendisi ve AKP hükümeti bundan uzaktır, esasında bu diktatörlerin doğasından kaynağını almaktadır. Sadece çıkarları uğruna yapamayacağı hiçbir şey yoktur.
Nasıl ki Rus uçağı Türkler tarafından Suriye’de düşürüldüğünde Davutoğlu açıklama yaptı, bu uçağın düşürülmesi talimatını kendisinin verdiğini ve uçağın öyle düşürüldüğünü söyledi ve bu günlerce dillendirildi. Hemen ardından Erdoğan bu açıklamaları sahiplenip daha da ileri gidip Rus uçağı bir daha sınırlarımızı ihlal ederse yine vururuz tehdidinde bulundu. Ne zaman ki dış güçlerden destek görmedi ve Ruslar Erdoğan’a tavır aldı. O zaman yalvarırcasına bütün ilkelerinden taviz vererek, tekrar Rusların kapısına gitti. Sanki hiçbir şey söylenmemiş gibi Rus uçağını Fethullahçıların düşürdüğünü, hiçbir şeyden haberlerinin olmadığını söyleyerek, birçok taviz karşılığında Rusların kapısına dayandı. Bu durum Erdoğan AKP iktidarının ne denli ilkesiz, ölçüsüz, samimiyetten uzak siyaset yürüttüğünün çok açık bir örneğidir. Şu an bile baktığımızda Erdoğan’ın tek adam takıntısının onu bugün neredeyse yalnızlaştırdığını görüyoruz. Bütün ilişkileri kısa süreli ve çıkara dayalıdır. Etrafında hiç dostunun kalmadığını söyleyebiliriz. Bu şekilde bir nevi kendi sonunu getirdiğini ifade edebilirim.
2016 yılında büyük bir savaş yürütüldü. Modern gerilla taktikleriyle birçok başarılı eylem yapıldı. Her ne kadar bizim de kayıplarımız olsa da Türk ordusu tarihlerindeki en ağır kayıplarını bu yıl içerisinde verdi. Ve bu Türkiye’nin ekonomisini sarstı, AKP ve Erdoğan’ın dengesini bozdu. Erdoğan ve AKP hükümeti şu an en saldırgan oldukları, dönemlerini yaşıyor. Bu saldırganlıkları onların çok başarılı olmaları anlamına kesinlikle gelmiyor. Bu saldırganlıklarının sebebi bizim yürüttüğümüz mücadele sonucunda hem askeri anlamda hem ekonomik anlamda hem de siyasal anlamda uğradıkları bozgundan kaynağını almaktadır. Bu saldırganlık politikalarını da bu şartlar altında uzun süreli yürütemezler. Anlaşılıyor ki bundan sonra da hem Kürdistan’da hem de Türkiye’nin birçok kentinde savaşın boyutu daha da yükselecektir.
AKP ve Erdoğan’ın Ortadoğu politikalarını Suriye özelinde şekillendirmeye başladığı ilk dönemlerde El Nusra çeteleri ile Suriye geneline yayılan savaşı derinleştirmek istedi. Burada uzun bir dönem El Nusra vb. bazı çete grupları ile sonuç almaya çalışan Erdoğan ve AKP hükümeti bunda başarısız olunca, El Nusra çete gruplarının içerisinden daha vahşi olan DAİŞ çetelerini ortaya çıkardı. DAİŞ çeteleriyle hem Kürtlerin kazanımlarının önüne geçmek hem de Halep’i almak istedi. Rojava kazanımlarının önünü alamamakla birlikte DAİŞ çeteleri ciddi boyutta zorlandı, ancak El Nusra ve ÖSO çeteleri Halep’i büyük oranda eline geçirmesine rağmen Erdoğan birçok taviz vererek Rusya ile anlaşıp, Halep’ten vazgeçti. DAİŞ çeteleri içerisinde az sayıda çete grubu bunu kabul etmeyip çatışmayı tercih etse de Erdoğan; çetelerini Halep’ten çıkarıp saçlarını, sakallarını kestirip farklı isimler adı altında siyasallaştırmaya çalışmaktadır. Böylelikle Halep gözden çıktı. DAİŞ ile başarısız olan Erdoğan ve AKP hükümeti Halep’i pazarlık konusu haline getirip imajını değiştirdiği DAİŞ çeteleriyle ÖSO adı altında Cerablus, El Bab ve sınır bölgelerini hedefleyerek Kürt halkının kazanımlarının önüne geçmeye çalışmaktadır. Ancak hala bölgede savaş halinde olan birçok çete gruplarını beslemekte ve böylelikle Türkiye eski Osmanlı sınırlarına ulaşmayı hayal etmektedir.
Diğer bölgelere oranla Hakkari yani Zagroslar’da yürütülen savaş sürekli ön plandaydı. Bize bu bölgenin konumundan biraz bahsedebilir misiniz?
Zagrosların gerillasına sahip çıkan bir arazi yapısı var. Bu arazide yaşamak, yaşayabilmek herkesin başarabileceği bir iş değildir. Yine bunun yanında bölge halkı da yurtseverlik özellikleri ileri düzeyde olan bir halktır. Coğrafyasına ve bu coğrafya ile bütünleşen gerillasına her dönemde sahip çıkmıştır. Zaten 2015 yılında da AKP’nin masayı devirmesi ile birlikte Colemerg bölgesi de öz yönetim ilanıyla devlet otoritesini tanımayacağını ilan etti. Colemerg halkının böyle bir gerçekliği var. Her koşulda kendi yurtseverliklerinden taviz vermeden sonuç ne olursa olsun bu şekilde yaşamayı bilen bir toplumdur. Düşman da Colemerg’in bu gerçekliğini iyi bildiği için tüm Colemerg bölgesini kuşatmaya almıştır. Yani Zagros coğrafyasına bölgede yaşayan halkın nüfus sayısının on katından fazla bir askeri güçle yıllardır bölgeyi kuşatma altında tutmaktadır. Bu Colemerg’in tüm bölgelerinde böyledir. Colemerg, Şemzinan, Gever ve Çelê’ye kadar olan tüm bölgede bu böyledir. Biz de gerilla olarak Özgürlük Hareketi’nin başladığı ilk dönemlerden itibaren bu bölgedeki yurtsever halkımızı bu faşist devlet ordusuna karşı korumak için alanda mücadele ettik. Tüm dönemlerde de Zagroslar’da gerilla Türk ordusuna ağır darbeler vurmuştur.
2016 yılı savaşına baktığımızda Hakkari bölgesi Genelkurmay’ın en yoğun olarak işlediği bölge oldu. Bu yıl Hakkari’de olup bitenleri, savaşın geldiği boyutu biraz açar mısınız?
2016 yılı gerilla savaşımız açısından mücadelenin en yüksek olduğu yıllardan biri oldu. Düşman; Sur, Silvan, Nusaybin, Şırnak, Cizre ve Gever başta olmak üzere birçok kentte yurtsever halkımıza yönelik acımasızca bir saldırı içerisine girdi. YPS ve YPS JIN öncülüğünde gerçekleşen mücadele görkemli bir direnişe dönüştü. Düşmanın şehirlerdeki direniş karşısında saldırılarını gün geçtikçe daha vahşileştirerek sürdürdüğü bir dönemde, bizlerde Zagroslar’da kış aylarında yılın ilk gerilla hamlesini başlattık. Zagrosları bilen bilir. Bu coğrafyada mayıs ayından önce hareket edebilmek çok zordur. Doğa koşulları hareket için kesinlikle elverişli değildir. Ama arkadaşlarımız Cizre’de ve diğer şehirlerde yaşanan katliamlara cevap olabilmek için Şubat ayında en zor koşullarda harekete geçtiler ve 6 Mart günü Oremar’da bulunan Şehit Rahime Tepesine eylem gerçekleştirdiler. Bu eylemde Türk ordusuna ağır bir darbe vurduk ve aslında bu eylemle birlikte Zagroslar’da yürütülecek olan savaşın yoğun geçeceğini ispatladık.
Baharla birlikte savaş tüm Zagros arazisine yayıldı. Şemzinan’da başarılı eylemler yapıldı ve bu eylemlerde düşmana ağır darbeler vuruldu. Düşman bu hatlardaki gerilla denetimini azaltmak için yer yer daha önceden denetimlerinde bulundurduğu bazı yerlere operasyonlar yaptı. Xapuşkê ve Şehit Gafur tepelerine yönelik gerçekleştirdikleri operasyonlarda da ağır darbeler aldılar. Bizlerde gerilla olarak büyük bir hareketlilik içerisindeydik. Kürdistan özgürlük gerillası gerçekleşen düşman operasyonlarına ağır darbeler vuruyor, Zagroslar’da pratik süreci başarılı bir şekilde yürütüyordu. Zaten önceki yılda Çarçella’da Geliye Doski ve Binbir alanlarında düşman büyük yenilgiler yaşadı. Bütün bunları bir araya getirdiğimizde düşmanın boş durmayacağını bekliyorduk. Bunun yanında savaş sadece Zagroslarda değil tüm Kürdistan coğrafyasında en üst seviyede sürdürülüyordu. Botan’da, Dersim’de, Serhat’ta Amed’te yani bütün Kürdistan dağlarında arkadaşlarımız yoğun bir pratik içerisindeydi. Metropollerde de gerçekleşen eylemler Türkiye’yi alt üst etti, Erdoğan ve AKP hükümetini büyük bir çöküş içerisine koydu. Bu düşman hareketliliğinin nedeni başarılı sonuçlar aldığı için değil, aslında yenilgisini gizlemek için düşünülen bir politikaydı. Böyle bir politikaya ihtiyaçları vardı. Çünkü Erdoğan’ın iktidarı sarsılıyordu. Sürekli bir hareketlilik içerisinde olup kayıpları gizlemek istiyordu. Öldürülen askerlerin Erdoğan ve iktidarı için herhangi bir anlamı yok. Paralı askerler yoluyla sürdükleri bu savaşta iktidar ömürlerini uzatmanın hesapları yapılmıştı zaten.
Bu yıl Zagroslar’da hemen hemen her gün eylemlerimiz oldu. Gerçek olan bizim Hakkari bölgesinde Türk ordusuna her gün darbe vurduğumuzdu. Türk ordusu bütün teknik imkanlarını ve çok sayıda askeri gücünü bu bölgede devreye koyuyor ama bir türlü gerilla direnişimiz karşısında sonuç alamıyordu. Yazın başlarında Şemzinan hattında başlattıkları operasyonlara karşı arkadaşlarımız büyük direnişle karşılık verdiler. Yine 26 Ağustos günü Merge ve Ronahi tepelerine yönelik başlattıkları operasyona karşı arkadaşlarımız büyük taktik hamlelerle karşılık verdi ve burada çok sayıda asker öldürüldü. Yine bu askerlere ait birçok silah da elimize geçti.
Bütün bu yoğun eylem ve pratik süreçten sonra 30 Ağustos günü kendi deyimleriyle tarihlerinin en büyük operasyonunu Çelê bölgesinde başlattılar. Türk ordusunun, askerlerinin iradeleri kırılmıştı. Karadan operasyon yapmak isteyen operasyon gücü her seferinde bozguna uğruyor, geri çekilmek zorunda kalıyordu burada verdikleri kayıplarının sayısı o kadar çoktu ki ‘ölüm kalım mücadelesi’ diye adlandırdılar. Her seferinde bozgunu yaşayan TC ordusu kaybolan prestijini kazanmak için elindeki bütün tekniğini kullanmakla beraber her şeyini Çelê’deki operasyonlara adadı. Bu yüzden de gerçekleşen operasyonlarda göğüs göğüse çarpışma yoktu, burada düşman ordusunun karşısında ortaya çıkan büyük bir direniş iradesi vardı. Gerilla kleşiyle, bombasıyla savaş uçaklarına, Kobralara, keşif uçaklarına ve sürekli takviye yapılan düşman gücüne karşı eşi, benzeri olmayan bir direniş sergiledi. Bazı tepeler düşman denetimine girdi. Erdoğan iktidarı; bütün varlığını adadığı ve kendi açısından ölüm kalım mücadelesi olarak adlandırdığı bu operasyonu kamuoyuna başarılı bir operasyon olarak lanse etti. Sonradan bu tepelere gerçekleşen gerilla eylemleri de buralarda bahsedilen başarının esasında başarısızlık olduğunu açıkça ortaya koydu. Düşmanın yönelimleri karşısında günlerce mevzilerini bırakmayan yoldaşlarımız canlarını ortaya koyarak direndiler ve savaştılar. Burada bizimde kayıplarımız oldu. Ancak Türk ordusunun Hakkari bölgesini birinci gündem maddesi yapmasının nedeni bu bölgede gerilla direnişi karşısında yaşadığı büyük yenilgiydi. Kürdistan özgürlük gerillası her zaman olduğu gibi bu yoğun savaş sürecinde de hiçbir şekilde geri adım atmamış, halkı için Önderliği için büyük kahramanlıklar fedakarlıklar sergilemişti. Gever YPS direnişinde Ş. İslam ve Ş. Beritan yoldaşlar, Ertuş bölgesinde Ş. Mervan, Ş. Çiçek ve Ş. Serhat yoldaşlar bu kahramanlığın sembolleri olmuşlardır. Aynı şekilde Oremar da yapılan operasyonlara karşı günlerce savaşarak şehit düşen yoldaşlarımız, Ş. Arnos, Ş. Medeni, Ş. Ekin ve Ş. Siyabend yoldaşlar şahsında; mevzilerde son anına kadar savaşımın, fedakarlığın sembolü olmuşlardır. Bizler mücadele arkadaşları olarak kahraman devrim şehitlerimizin bayraklarının taşıyıcısı olacağız. Mücadeleyi başarıyla taçlandıracağız.
Türk devleti bu bölgede yürütülen savaşta sizin ağır kayıplarınızdan sürekli bahsettiler. Sadece Çelê operasyonunda 500’ün üzerinde gerilla kaybından bahsettiler. Sizin netleştirdiğiniz bilanço nasıldı ve bu bilançoyu bizimle paylaşır mısınız?
2016 yılı boyunca bu coğrafyada çok büyük bir savaş yürütüldü. Biz genel anlamda sürdürülen savaşın tüm gerçekliğini neredeyse günü gününe kamuoyu ile paylaşıyorduk. Dikkat edilirse düşman sadece Ertuş operasyonu için bizim 500’ün üzerinde kaybımızdan bahsediyor. Ama bu doğru değildir. Bizim bütün Zagros sahasında 247 arkadaşımız şehit oldu. Zagros sahası derken; Zap, Avaşin, Cilo, Çarçella ve Xakurkê eyaletlerini kapsayan geniş bir coğrafyadan bahsediyoruz. Zagros sahasındaki savaşın genel yıl bilançosunu şu şekilde verebilirim.
- Bizim bütün Zagros sahasında yaptığımız eylem sayısı: 434
- Bu eylemlerde bizim netleştirdiğimiz ölü asker sayısı: 1129
- Bu eylemlerde netleştirdiğimiz yaralı asker sayısı: 312
- Esir aldığımız asker sayısı:2
- İmha ettiğimiz araç sayısı: 71
- Darbelenen araç sayısı: 58
- Bir yıl boyunca Zagros sahasında verdiğimiz şehit sayısı: 247 arkadaş
Türk devleti buradaki savaşı en çok medya yoluyla başarılı göstermeye çalışıyordu. Burada sürdürülen özel savaşa bağlı olarak son olarak ne belirtebilirsiniz? Yine özelde Hakkari bölgesindeki halka ve gençliğine bir çağrınız var mı?
Askeri yönelimlerin yanı sıra tabi ki medya üzerinden de Hakkari’ye yönelik bir yoğunluk vardı. Bunlar esasında kayıplarını gizlemek temelindeydi. Erdoğan diktatörlüğü gerçekleri aktaran tüm medya kuruluşlarını. Yazarları esaret altına almış, kendi tekelinde istediği kamuoyunu oluşturacak medya havuzları oluşturdu. Böylelikle TSK’nin kaybolan itibarını kazanmak ve sallantıda olan iktidarını sağlamlaştırmak istiyorlar. Bizler HPG olarak alanda yaşanan tüm savaşın detaylarını fazla zaman kaybetmeksizin mümkün olduğu en kısa zamanda yurtsever halkımız ve kamuoyu ile paylaşıyorduk. Erdoğan ve AKP iktidarı işbirlikçi hain kesimleri, yandaşlarını Kürdistan’ın asıl yurtseverleri gibi göstermeye çalışıyor. Böylelikle emekçi yurtsever halkımızı hain ilan edip katliamlarını meşru göstermeye çalışıyor. Yurtsever halkımız AKP’nin Kürdistan’da bir AKP tabanı yaratmalarına izin vermemelidir. Sonucu ne olursa olsun halkımız AKP’nin politikası karşısında direnmeli, yurtsever halkımız üzerinden örgütlenmesine izin vermemelidir. Hain, işbirlikçi kesimleri esas yurdunu seven Kürtlermiş gibi gösterip yurtsever halkımıza her türlü baskı ve zulmü meşru kılıyorlar.
Amaçları halkımızı korkutmak geri adım attırmaktır. Zaten bunun için OHAL sürecinin yetkilerini kullanıyorlar. Ancak faşist Erdoğan diktatörlüğü bu OHAL sürecini de daha fazla sürdüremez. Halkımız; asla geri adım atmamalı, devletin hiçbir kirli oyununa gelmeden işbirlikçi hain kesimlere, yandaş medyalarına ve özel savaş propagandalarına karşı mücadeleyi yükseltmelidirler. Kürdistan yurtseverliği bu basit politikalarla teslim alınacak bir düzeyde değildir. Bu halk ülkesi için binlerce evladını toprağa verdi. Binlerce gencini dağlara uğurladı. Yine yurtsever Kürdistan gençliğine de şu çağrıda bulunuyorum. Gün; önderliğine, ülkesine, namus ve şerefine sahip çıkma günüdür. AKP’nin katliamlarla oluşturduğu bu sistemde kalan her genç AKP iktidarına hizmet etmektedir. AKP hükümeti; Kürdistan değerlerine saldırmakta ve yok etmek istemektedir. Bu yüzden değerlerini düşünen her gencin Erdoğan-AKP hükümetine karşı cephe alması gerekir. Bunun yolunun da Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nden geçtiğini asla unutmamaları gerekir. Bu temelde başta Önder Apo’nun, tüm yurtsever halkımızın, yoldaşlarımızın ve tüm ilerici demokrasi güçlerinin yeni yılını kutlar, 2017 yılının başarı getirmesini dilerim.