‘Savaşa ayrılan kaynaklar yoksulluğa çözüm için kullanılabilir’

Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut, savaş ekonomisinin yarattığı yoksulluk nedeniyle geçinemeyenlere çözüm üretmek yerine silahlara, F-35’lere ayrılan kaynakların artık toplumun yaşadığı sorunlara çözüm için kullanılabileceğini belirtti.

Türkiye, Önder Apo’nun 27 Şubat çağrısının etkilerini konuşurken, PKK çağrıya uyarak 5-7 Mayıs tarihleri arasında 12. Kongresi’ni topladı ve silahlı mücadelenin sona erdirilmesiyle birlikte fesih kararını kamuoyuna açıkladı. 

Türkiye ve dünya kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan kararlar, devletin artık somut bir adım atması gerektiği yönündeki ortak görüşleri de beraberinde getirdi.

PKK’nin fesih kararı ve açıklamadaki sosyalizm vurgusu, özellikle Türkiye ile Kürdistan’da sınıf ve sosyalizm mücadelesi yürüten yapılar ve örgütler tarafından tartışılmaya devam ediyor.

Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut, PKK’nin açıklamasını ve açıklamadaki sosyalizm vurgusunu ANF’ye değerlendirdi.

‘FESİH KARARI DEMOKRATİKLEŞME İÇİN BİR ADIMDIR’

Sözlerine, aslında bir sendikacı olmadığını, bu görevi bir meslek olarak değil, bir mücadele alanı olarak gördüğünü ve zamanı geldiğinde başkalarına devredeceğini belirterek başlayan Karabulut, PKK’nin kararını demokratik mücadele açısından önemli bir adım olarak değerlendirdi.

Çözümsüzlükte ısrar edilmesinin ülkeye sadece ekonomik maliyetinin milyarlarca dolar olduğuna dikkat çeken Karabulut, şöyle devam etti:

“27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’yla başlayan ve toplumda umut yaratan bir sürecin devamı niteliğinde değerlendiriyoruz. İmha ve inkâr politikalarına karşı ortaya çıktığını belirten PKK’nin fesih kararı, siyasal ve hukuksal düzenlemeler yapılarak hayata geçirilirse, tüm toplum için muazzam gelişmeleri olur. 40 yılı aşkın süredir devam eden çatışmalı süreç biter ve devlet, güvenlikçi politikalardan vazgeçerek demokratik bir düzene adım atılmış olur.

Yüz yılı aşkın süredir, kendisine düşmanlar yaratarak, ‘Vatan- millet- Sakarya edebiyatıyla toplum kutuplaştırılarak, var olan çelişkililer manipüle edilerek bastırıldı ve görünmez kılınmaya çalışıldı. Ülkenin işçisinden ve emekçisinden toplanan kaynaklar, güvenlikçi politikalar gerekçe gösterilerek savunma sanayine, dolayısıyla savaş baronlarına aktarıldı.

Çözümsüzlükte ısrar, ülkeye milyarlarca dolar ekonomik maliyetle birlikte yerinden yurdundan edilen milyonlarca yurttaşta derin yaralar açan sosyal maliyetlere neden oldu. Bunun faturası ise işçilere, emekçilere, gençlere, kadınlara, yoksullara, yani bütün topluma çıkarıldı.

Ülkenin en temel sorunlarının çözümüne dair bir sürecin işliyor olması ve bu sürecin hızlanması adına adımlar atılıyor olması, biz işçiler ve emekçiler açışından gayet olumlu sonuçlar doğuracaktır.

‘SAVAŞ EKONOMİSİ ÇÖZÜMSÜZLÜK ÜRETİYOR’

Toplumun demokrasi talebi, işçilerin eylem ve örgütlenme özgürlüğü engellenmekte; adeta yasa ve hukuk askıya alınarak, her türlü hak mücadelesinin önü ‘güvenlikçi politikalar’ gerekçe gösterilerek kesilmekteydi.

Güvenlik harcamalarıyla boşaltılan devlet kasasını doldurmak için yapılan zamlara itiraz edenlere, ‘Siz bir merminin fiyatını biliyor musunuz? Onun maliyeti için mecbur yapıyoruz!’ diyenlerin, artık rıza üretme seçenekleri ortadan kalkmış olacak.

Savaş ekonomisinin yarattığı yoksulluktan geçinemeyenler artarken, işsizlik 10 milyonu aşarken, okula aç giden veya okulda bir öğün yemek yiyemeyen çocuklara çözüm üretmek yerine silahlara, ithal F-35’lere ayrılan kaynaklar, artık toplumun yaşadığı sorunlara çözüm için kullanılabilecektir.

En azından sorunlar dile getirildiğinde veya bunlar için mücadele edildiğinde, karşı bir argüman geliştirme şansları olamayacaktır.”

‘ÇATIŞMALI SÜREÇLER İŞÇİLERİ VURDU’

Çatışmalı süreçlerin en çok işçileri ve yoksulları vurduğuna dikkat çeken Karabulut, “Burada, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Sırrı Süreyya Önder’i anmak ve onun aktardığı bir araştırmayı paylaşmak istiyorum. 90’lı yıllarda, bir gecede köyleri yakılarak yanlarına hiçbir eşyalarını dahi almadan Şırnak’tan Adana’ya göç ettirilen ve burada mecburen tarım işçisi olan Kürt emekçilerinin bölgeye gidişiyle, 30 lira olan ücretlerin 14 liraya düşürüldüğünü; varını yoğunu bırakarak gelmiş Kürt emekçilerin ise 7 liraya, karın tokluğuna çalışmaya mahkûm edildiğini aktarmıştı.

Çatışmalı sürecin en çıplak haliyle ortaya koyduğu şey bence bu durum oluyor. Metropollere ucuz iş gücü deposu olarak görülen milyonlar sürülürken, buralarda ücretler fırsatçılık yapılarak aşağı çekilmiş; buna sebep olarak da göç ettirilen, aç kalmamak için çalışmak zorunda bırakılan Kürt emekçiler gösterilerek düşmanlık yaratılmıştır. Aynı bugün Suriye’den veya başka ülkelerden gelen göçmen işçilere dönük düşmanlık yapıldığı gibi” diye belirtti.

‘YENİ DÖNEM İŞÇİLERE EMEKÇİLERE NEFES ALDIRACAKTIR’

2015 yılında oluşan olumlu havanın bozulmasının ardından bir sömürü düzeninin yaşandığını söyleyen Özgür Karabulut, Türkiye’nin yeni bir mücadele ile bu baskılardan kurtulması gerektiğini vurgulayarak şöyle devam etti:

“Bir sistem politikası olan bu kutuplaşmaya yol açan zeminin ortadan kaldırılması, demokratik bir dönüşümün sağlanması, demokrasinin ve adaletin işliyor olması tüm toplumu refaha kavuşturacağı gibi, işçi emekçilere de nefes aldıracak, insanca çalışma ve yaşama koşullarının oluşmasına vesile olacaktır.

2015 öncesi oluşan çözüm sürecinde de olumlu bir hava oluşmuştu. Antidemokratik uygulamaların, örgütlenmenin önündeki engellerin esnediği bir dönemde istihdam artmış, örgütlenme düzeyi yükselmiş, hak mücadeleleri gelişmişti. 15 Temmuz sonrası yine ağır bir süreç başladı, olağanüstü hâl koşulları hâkim oldu. Şu an bile olağanüstü hâl dönemlerini aratmayan bir baskı ile karşı karşıya işçiler ve emekçiler. Örgütlenme ve hak arama mücadelesinde yasalar, kanunlar yok sayılarak patronların çıkarını koruyan ve kollayan bir durum söz konusudur. 

2013 sürecinde bölge illeri patronlar için dikensiz gül bahçesi haline getirildi. Özel teşviklerle organize sanayi bölgeleri inşa edildi ve bölge ucuz iş gücü cenneti oldu. Türkiye’de adeta Bangladeş yaratıldı. Sendika yok, örgütlenme yok, hak arayışında müftüsünden jandarmasına, belediye başkanından tüm devlet kurumlarına kadar hepsi patronun yanında, işçinin karşısında konumlandı ve konumlanmaya devam ediyor. Kürt emekçileri ücretli köleliğe mahkûm ediyorlar.

Doğa talan edildi, dağlar taşlar, ormanlar maden sahalarıyla, petrol kuyularıyla delik deşik edildi. Vahşi emek sömürüsünün yanında doğa katliamları hâlâ sürüyor.

‘SORUNUN KÖKTEN ÇÖZÜMÜ SOSYALİZMİN İNŞA EDİLMESİYLE MÜMKÜNDÜR’

Bölge kendi kendine yetmesin, insansızlaşsın, tarımsal üretim yapılmasın diye türlü politikalar uygulandı ve uygulanmaya devam ediyor. Binlerce dönüm tarım arazisi olan, yüzyıllardır yaylalarında hayvancılık yapılan bölgede halk üretim yapamadığından mevsimlik tarım işçisi olarak batıya göçertiliyor. Her yıl yüzlerce yurttaş kamyon kasalarında iş cinayetlerine ya da inşaat tepelerinde ölüme çalışmaya mahkûm edildi.

Türkiye emekçilerine ya kölece çalışma ya da açlıkla sınanma dayatıldı. Bu döngünün değişmesi için mücadelenin yükseltilmesi gerekiyor. Bizde üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz.

Savaş, çatışma ve kutuplaşma sadece tarafların kendi arasında yapacağı bir barışla sınırlı kalacaksa, yaşanan sorunlara bir çözüm olamaz. Bu süreç, tek başına çatışan tarafların değil, tüm toplumsal dinamiklerin dahil olacağı ve demokratikleşmeye dönük adımların atılacağı, mücadele geliştireceği bir süreç olmalıdır.

Bütün sorunların ana kaynağı sömürü düzenidir. Yani insanı insan olmaktan çıkaran kapitalist sistemdir. Sorunların kökten çözümü, demokratik işleyişi hâkim kılacak sosyalizmin inşa edilmesiyle mümkün olacaktır.”