Ankara katilamı davası görülüyor

Ankara Gar Katliamı’nda söz alan müşteki Zöhre Tedik ise gözyaşlarına boğularak, “Uyurken uyandırmaya kıyamadığımız çocuklarımız öldürülüyor. Kanımızın son damlasına kadar gerçek katiller yargılanana kadar burada olacağız” diye konuştu.

Ankara’da 10 Ekim 2015’te düzenlenen Emek ve Barış mitingine yönelik saldırının faili 16 firari sanığın yargılandığı davanın duruşması Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Duruşma öncesi adliye önünde basın açıklaması yapıldı. Duruşmayı yaşamını kaybeden 103 kişinin ailesinin yanı sıra HDP Milletvekilleri Murat Sarısaç, Mensur Işık, Nuran İmir, Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Aysun Gezen, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, Eğitim Sen Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan izledi.

Mahkeme Başkanı’nı ve davanın savcısının değişmediği görülürken, mahkeme heyetinde değişiklik olduğu görüldü. 30 avukatın katıldığı duruşma kimlik tespiti ile başladı. Kimlik tespiti sırasında katılanların mahkeme başkanına “Gene buradayız başkan” demesi üzerine, Mahkeme Başkanı’ndan “Gelmenizi mi istemiyoruz anlamadım” diye yanıt geldi.

Mahkeme Başkanı’nın müşteki olarak yaşamını yitiren Mustafa Budak’ın ismini söylemesine salondan tepki geldi. Budak’ın Eşi Hanife Budak, “Eşim hayatını kaybetti ben buradayım” diye tepki gösterdi.

Mahkeme heyeti tarafından dosyaya katılan ve sanık müdafilerinin mazeret dilekçeleri ve dosyadan geri çekilme dilekçeleri okundu.

Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden gelen yazıyı okuyan Mahkeme Başkanı gözaltına alınan Selami Sertaç’ın İlhami Balı hakkında fotoğraf teşhis tutanağının dosyaya gönderildiğini söyledi.

Mahkeme heyeti sanıklar İlhami Balı, Savaş Yıldız, Edremit Türe, Deniz Büyükçelebi, Yakup Selağzı, Kasım Dere, Nusret Yılmaz, Mustafa Delibaşlar, Walentina Slobodjanjuk, Muhammet Zana Alkan, Ömer Deniz Dündar, Cebrail Kaya, Ahmet Güneş, Kenan Kutval, Bayram Yıldız ve Hasan Hüseyin Uğur hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve Adalet Bakanlığı’na yazılan müzekkerelere cevap verilmediğini belirtti.

Avukat Sevinç Hocaoğulları, “Bundan tam iki yıl önce 7 Kasım 2016 tarihinde başladı. 54 celse görülen duruşma ardından karar duruşması Sincan Cezaevi’nde tamamlandı. Kararınızı istinaf ettik. Sanıkların olmadığı bir yargılamadan, sorumluluğu olanların açığa çıkması, yapılanların neler olduğunu konuşmak için yargılama boyunca yaşadıklarımızı hatırlatmak gerekiyor” diye konuştu.

‘KAMU SORUMLULARININ YARGILANMADIĞI BİR DAVA İLE KARŞI KARŞIYAYIZ’

3 yıl önce bir katliam yaşandığını ve soruşturma sürecinin kendilerinden kaçırılarak, yapıldığını anımsatan Hocaoğulları, konuşmasına şöyle devam etti: “Ailelerden kaçırılan soruşturma sürecinde adaletin sağlanamayacağını söylemiştik. Halen kısıtlılık kararı ile gizlenen IŞİD sorumluları ve kamu sorumlularının yargılanmadığı bir dava ile karşı karşıyayız. AYM’ye yaptığımız başvurudan 3 yıldır sonuç almış değiliz. Bugün bu sanık sandalyesinde oturması gereken Savaş Yıldız’ın nasıl bağlantıları olduğunu bilmediğimiz bir yargılama ile karşı karşıyayız. Adana ve Mersin soruşturmalarında da hale kısıtlılık kararı var. Alınan kısıtlılık kararının gölgesinde adalet sağlamaya çalışıyoruz.”

27 Haziran 2016 tarihinde düzenlenen iddianameye ilişkin eleştirileri ile devam eden Hocaoğulları, “Soruşturma savcıları tarafından soruşturma yürütülmemiş. Kamu sorumluluğunu bırakın, IŞİD örgütlenmesinin yapısı dahi ortaya çıkarılmamıştı. İddianamenin iade edilmesini istedik, ama bir türlü heyetiniz tarafından kabul edilmedi. Yargılama sürecinde de kovuşturmanın genişletilmesi için yaptığımız birçok talep kabul edilmedi. Adalet arayışına izin verilmedi. 54 celse görülen duruşmada karar alındı. 103 kişinin katledildiği bir katliamda rekor cezanın değil sorumluların cezalandırılmasını istedik. Tek bir kamu görevlisi hakkında soruşturma dahi yok. 10 Ekim katliamı 36 sanığın, iki kişinin kendini patlatması değildir. Bu bir siyasi katliamdır. Müştekilerin ifadelerinde siyasi eleştirilerde bulunan aileler hakkında suç duyurusunda bulundunuz. 54 duruşma boyunca Antep Valiliği’nin sorumluluğu olduğu açık, aydınlatılması gerektiği açık. Oradaki Jandarmanın, dernekleri denetlemesi gereken Valinin sorumluluğu açık. Antep Valisinin sorumluluğu açığa çıkarılmadan terfi edilmesi adalet arayışımızda nerede duruyor” diye sordu.

Soruşturma ve yargılama sırasında öldürülen Mehmet Kadir Cebael’in öldürülmesi olayı ile ilgili suç duyurusunda bulunduklarını hatırlatan Hocaoğulları, “Kamu görevlileri yargılanmadı, 10 Ekim’i ananlar, greve gidenler, haberlerini yapan gazeteciler yargılandı. Cenazelerde slogan attıkları gerekçesiyle ailelerimiz yargılandı. Tek bir kamu görevlisi yargılanmadan onlarca, binlerce yurttaş yargılandı. O yüzden bu katliam bir siyasi katliamdır ve mahkemenizin de bunu ortaya çıkarması için mücadele edeceğiz” ifadelerinde bulundu.

DAİŞ örgütlenmesini aydınlatan bir yargılama olmadığını söyleyen Hocaoğulları, “Soruşturma aşamasında X, Y ve Z’ler emniyet tarafından bulunmazken, mahkemenin de bir çabası olmadığını gördük. Bugün ve yarınımızla ilgili bir yargılama. Kamu görevlilerinin sorumluluğunun açığa çıkması ile ilgili taleplerimizi söylemeye devam edeceğiz” diye konuştu.

İzmir Baro Başkanı Avukat Özkan Yücel, davaya katılma talebinde bulundu. İzmir Barosu’nun adalet talebinde ailelerin yanında olmak istediklerini belirten Yücel, “Neden müdahil olmak istiyorsunuz diyorsanız vicdan diye cevaplamak istiyorum. Silahı tutan ya da katliamı yapanları yargıladınız. Ama ya silahı tutturan, nasıl örgütlendiklerini ortaya çıkardınız mı? Kamu görevlilerinin hiç mi sorumluluğu yok. Katliamların işleniş tarihine bakın sayın yargıçlar bu bir süreçte gerçekleşti ve bu davanın siyasi ayağının ortaya çıkması gerekiyor” diye belirtti.

‘GERÇEK BİR YARGILANMA YAPILMIYOR’

10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Eşbaşkanı Mehtap Sakinci Coşgun, katliam davasında gerçek bir yargılama yapılmadığını ve adaletin sağlanmadığını belirtti. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar kapsamında aleni emarelerin yer aldığı davaya adli bir olay olarak bakılmaması gerektiğini vurgulayan Coşgun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Katliam üzerinden 3 yıl geçti en azından firari sanıklardan birini boş sanık sandalyelerinde görmek istiyoruz. Davaya müdahil olmak istiyoruz. Sanıkların bizi tehdit ettiği, aşağıladığı, can güvenliğimizden kaynaklı endişelerimizin olduğu dönemlerde bile bu kadar öfkeli değildik. Sanıklar varken kendimizi daha fazla ifade ettik. Türkiye Cumhuriyet tarihine geçmiş bir katliam olarak bu neden insanlığa karşı suç kapsamında ele alınmadı. Biz yolun çok başındayız. Duruşmaları takip edeceğiz, salonlarda var olmaya devam edeceğiz. Sincan Cezaevi’ne de taşısanız da geleceğiz. Davayı nereye götürürseniz götürün, geleceğiz.”

Katliamda yaşamını yitiren Mustafa Budak’ın eşi Hanife Budak, “2015 tarihinde eşim barış mitingine katılmak üzere yola çıktı ve patlamada yaralandı. Yaralandıktan sonra tedavi gördü. Benim eşim 22 ay içinde 2 ay evine, çocuklarının yanına gelemedi. Eşimin tüm vücudunda yaralar olmuştu ve 22 ay hastane hastane gezdik. Boyundan aşağı felçli kaldı. 3 çocukla kaldım. Benim eşim 58 yaşında yaralandı 60 yaşında vefat etti. Benim eşim gar katliamı patlamasında yaşamını yitirdi. Her tarafım sızı içinde kendimi ifade edemiyorum eşimin hakkının aranmasını istiyorum davaya müdahil olmak istiyorum” dedi.

Müştekilerden Zöhre Tedik ise gözyaşları dökerek şöyle konuştu: “Uyurken uyandırmaya kıyamadığımız çocuklarımız öldürülüyor. Biz hep vicdan vicdan dedik. Sizin adaletinize güvendik belki adalet çıkar diye. Bu heyet taş oldu kalem oldu. Onları ne buraya getirdi ne de soruşturmayı genişletti. Bu heyetin vicdanına sığındık, ‘nasıl yatacaksınız’ diye sorduk. Rekor cezalar verildi ama tetiği yöneltenler nerede. Tekrar adalete inanmak istiyorum. Koltuklar kimseye kalmaz. Kanımızın son damlasına kadar gerçek katiller yargılanana kadar burada olacağız. Siz isteseydiniz burada yargılanırlardı. Siz görevden alınmaya rağmen görevinizi keşke yerine getirseydiniz.”

‘NEDEN İNSANLIK SUÇU OLARAK KABUL EDİLMİYOR’

Katliamdan yaralı olarak kurtulan Mustafa Çeker de söz alarak, yaşadıklarına dair şunları söyledi: “Neden insanlık suçu olarak kabul edilmiyor. Bunu yapmazsak bu ülkede katliamlar devam edecek. Ben küçüklükten beri kitap okuyorum eğer 3 kişiden fazla bir katliamda öldürülüyorsa ya bunun siyasi ayağı vardır ya da devlet vardır. Neden tek bir kamu görevlisi yargılanmadı. Bunlar yapılmıyorsa neden adalet arıyoruz. Burada o zaman tiyatro oynanıyor. Devlet istediğini yakalayıp, getiriyor neden IŞİD sanıklarını getirmiyorlar. Bu şekilde kamu vicdanı rahat etmez. Yunus Emre Alagöz’ün annesi, babasının Adıyaman Emniyet Müdürlüğü’ne yalvardığını gözümüzle gördük. Bunlar neden sorgulanmıyor. Atılan gaz bombasında iki arkadaşım yanımdaydı bunlardan biri yaşamını yitirmiş. Neden gaz bombası atılır. Neden polisler orada parçalanan vücutlarla top gibi oynadı. Bunların hiç mi sorumluluğu yok. Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne sormak istiyorum, neden gaz bombası atıldı. Bunlar ortaya çıkmadıkça sizler adaleti sağlamış olmayacaksınız.”

Yaralı olarak kurtulan Ayşegül Duman da gerçek adalet sağlanana kadar gelmeye devam edeceğini söyledi. “Neden buradayız, siz neden buradasınız” diye soran Duman, şöyle devam etti: “Sizin için sıradan bir gün olabilir. Ama şu sıralardaki salon için sıradan bir gün değil. Bizim gecelerimiz, uykularımız, her şeyimiz yarım. Bir sanık neden firari olur söyler misiniz? Yakalandılar mı bırakıldılar mı yoksa cezaevinden mi kaçtılar bana açıklayın. Bunlarda şimdi İstanbul Valisi olan, ‘kokteyle saldırı’ olduğunu söyleyen dönemin cumhurbaşkanı, ‘oylarımız arttı’ diyen dönemin Başbakan’ı sorumludur. Bu yargılamaların TCK 77’e göre insanlık suçu olarak adlandırılmasını istiyoruz. O gün alanda yerde yatarken ‘süpürün bunları’ diyenler neden yargılanmıyor. Onların yargılanmasını istiyorum. Yarın bunlar tahliye olmaya başladığında siz o zaman bizim öfkemizden korkun. Onlar bırakıldığında bu ülkede kamu güvenliği daha da sorunlu hale gelecek. Vicdan en büyük mahkemedir. Siz bu davayı nereye götürürseniz götürün her zaman orada olacağız. Biliyoruz ki dünya da ve Türkiye’de hiçbir katliamın sahibi yoktur diye size ilk ifade verdiğim sürede söylemiştim. Yanımızda olun gerçek adaleti sağlayın istedik ama vardığımız sonuç ortada. Lütfen hakim bey arkanızda yazan yazının hakkını verin.”

Katliamda bacağını kaybeden Gökhan Yaralı, bundan sonra önemli olanın katliamların nasıl önleneceği olduğunu söyledi. Sınırda yaşanan giriş çıkışların nasıl olduğunun sanıklar tarafından duruşma sırasında söylendiğini anımsatan Yaralı, “Anladığım kadarıyla sınırda çalışan kamu görevlileri masum ki onlar hakkında işlem yapılmadı. Önünüzde bunlar konuşuldu. Polis amirlerinin bu miting olmalı iddialarını sizle birlikte burada mahkeme salonlarında dinledik. Katliamdan sonra İçişleri Bakanı ‘Kesinlikle gaz bombası kullanılmadı’ dedi. Ama alanlarda bulunanlar var, görüntüler ortada. Ambulansların alana girmediği görüntülerle sabit. Bunları yapanlar suçlu değil mi? Ambulansları alana sokmayanlar suçlu değil mi? Beni hastaneye avukat Alişan götürdü ve birkaç dakika ile kurtuldum. Patlamanın olduğu gün öncesi akşamında neden yol kontrolleri yoktu. Emniyet görevlileri, sınır görevlileri bugün yargılansa belki bu katliamlar bir daha bu kadar kolay yaşanmaz. Ama kamu görevlilerinin hiçbiri burada yok. Benim kopan bacağım geri gelecek mi? Hayır, biz bir daha bu katliamlar olmasın ve acılar yaşanmasın diye buradayız” diye konuştu.

Müşteki Evrim Pınar Mak da mahkeme heyetine, “Bir ülkede adalet neden olur, neden olması gerekir. Bize okul yılları boyunca neden ezberletildi?” diye sordu. “Adaleti kim sağlar siz sağlayamadığınıza göre bize bir yer söyleyin biz oraya gidelim Sayın Başkan” diyen Mak, “Susuyorsak korktuğumuz için değil hala adalet umuduna olan inancımızdan kaynaklı susuyoruz. Sizin çocuklarınız için buradayız. İlkel toplumlardaki gibi gidip suçluları biz mi vuralım bunu mu istiyorsunuz başkan” diye konuştu. Kamu görevlilerinin hiçbir suçu olmadığına dair mahkemeden kanıt istediğini söyleyen Mak, “Görevinizi yapamıyorsanız bırakın” diye belirtti.

Mak’ın, “Siz buraya maaş için geldiniz ben ise adalet için geldim” demesine Mahkeme Başkanı tarafından “Böyle devam etmeyelim. Üslup ve tarzınız yargılamaya uygun değil. Buyurun siz yönetin o zaman” dedi. Mak’ın tepkisinin devam etmesi üzerine Mahkeme Başkanı’nın ağzından, “Keşke imkanım olsa da her şeyi konuşsak hakim konuşamıyor işte” sözlerinin dökülmesi dikkat çekti.

Katliamda yaşamını kaybeden avukat Uygar Coşgun’un annesi Nuray Coşgun, “İki yıldır buraya geliyoruz. Ama biz yaşamıyoruz hâkim bey. Benim oğlum alandan bir resim yollamıştı o coşku o neşe o kadar büyüktü ki çocuklarımızın geleceği için umut olma yolunda ilerlediğini düşünüyorduk ama 10 Ekim tarihinde bu inancımız bitti. Ben oğluma savcı, hakim olması için sınavlara girmesini daha önceden istiyordum ama bugün anladım ki benim oğlum gerçekten vicdanlı olduğu için sizin koltuklarınızda oturmak istemedi. Gerçekten artık gerçekler yargılansın, bizler insanız oğlumdan yadigâr torunumun gözlerine bakamıyorum. Bunu yaşatanlara nasıl ceza verilmez. Onlar dışarıda gezerken bizlerin vicdanı nasıl rahat olacak.”

Müşteki Kemal Kılek de “Devlet ne için vardır. Yurttaşlarının can ve mal güvenliğini sağlar. Bizim çocuklarımız barış için buraya geldiler. Adalet var, devlet var diye geldik ama gördük ki yanılmışız. Türkiye’ye 3 kere iade edilen sanık hala burada firari olarak görünüyor. Siz adaleti sağlamak istiyorsanız sorumlu kamu görevlilerini ortaya çıkarmalısınız. Siz bugün adaleti tecelli ettirmezseniz yarın daha büyük katliamlar gerçekleşecek” ifadelerinde bulundu.

Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) avukatlarından Alişan Şahin, “Sanık sandalyeleri boş kaldığı sürece, şehit aileleri, yaralılar acılarımızı yenilemekten başka bir şeye yaramayacak. Katliamın gerçek sorumlularının isimleri belli. Sayın heyet ‘Biz de yargıç olarak her şeyi söyleyemiyor ve konuşamıyoruz ‘dediniz” demesi üzerine araya giren Mahkeme Başkanı “usul öyle olduğu için söyledim başka bir algı çıkarmayın” dedi. Şahin, adaletin sağlanması için firari sanıkların getirilmesi gerektiğini belirtti.

Avukat Tonguç Cankurt da talepleri ve beyanları olacaklarını söyledi. Dosyadaki delillerin yeniden incelenmesi gerektiğini ifade eden, kovuşturma aşaması, firari sanıkların nasıl firar olduklarına dair araştırılma yapılması gerektiğini dile getirdi. Kilis Emniyet Müdürlüğü’nde İlhami Balı hakkında çok çarpıcı tespitlere yer verildiğini dile getiren Cankurt, şöyle konuştu: “Kilis Savcılığı’nda yürütülen soruşturmanın bizzat İlhami Balı ile ilgili olduğunu gördük. İddianame nasıl bu haliyle geçti. Çünkü Kilis Savcılığı ve Ağır Ceza Mahkemesi’nde verilen dinlenme kararlarında Balı’nın faaliyetlerinin tespit edilmesini istemiş. Bu hususta bunların hiçbiri iddianamenin ilk aşamasında yer almadı. İddianame de Bali’nin faaliyetlerinin kolluk tarafından nasıl dinlenmesine rağmen engellenmediği gösterilmemek istenmiş. İddianamenin 92’nci sayfasında devletin ve savcının elinde yokmuş, sadece başka biri dinlenmiş ve Bali’nin tape kayıtları ortaya çıkmış gibi yer alıyor. Daha önce okuduk. Nisan 2018 tarihine bunları tespit edebildik. Kilis Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduk.”

Savcılar hakkında da şikayette bulunduklarını dile getiren Cankurt, “Hakimler ve Savcılar Kurulu’na (HSK) iddianameyi hazırlayan savcılarla ilgili suç duyurusunda bulunduk. Hem Kilis Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığımız hem de HSK’den soruşturmanın akıbetinin sorulmasını istiyoruz” ifadesinde bulundu. Cankurt, müştekilerin ifadelerinin bilirkişiye gönderilerek, kamu görevlileri hakkında beyanları esas alınarak, kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep etti.

Avukat Eylem Sarıoğlu da firari sanıklar olmadığı sürece yargılamanın eksik olacağını kaydetti. Yargılama boyunca ortaya çıkan belgelerde kamu görevlileri tarafından DAİŞ üyelerinin nasıl takip edildiği, dinlendiğinin söyleyen Sarıoğlu, “Bu ülkenin istihbarat raporlarında emir olarak geçen Nusret Yılmaz bizim dosyada sadece IŞİD üyesi olarak geçiyor. Bunlar nasıl kaçtılar ya da geçmeden nasıl bu katliamın örgütleyicisi oldular? Ömer Deniz Dündar, Muhammed Zana Alkan gibi firari sanıklar, Yunus Durmaz’ın evindeki belgelerden dosyamıza giriyor. Ama bunlar hakkında daha önce Adıyaman’da kayıp olmasına ilişkin ihbarlar var. Bunların gözaltına alınmış ve bunlara takipsizlik kararı verilmişler. İstihbarat raporlarında yine Adıyaman Emniyet’inin yazısının yer olduğu 13 Ekim 2014 yılında ülkemizden ayrılarak, Suriye’ye gitmiş olduğu bilgisi var.

Bunların Suriye’ye gitmesinin engellenmediği, işlem yapılmadığı olarak yorumluyoruz. Bu kadar belge, bilgi, gözaltı uygulanırken, bu kişilerin yakalanmamış olması ya da direk serbest bırakılması devletin, emniyetin, yargının elinde iken serbest bırakılmışsa onların burada olmamasının sorumluluğu kimdedir” diye sordu. Sarıoğlu, Antep Valisi Ali Yerlikaya hakkında Suruç, Ankara, Amed ve Antep katliamlarında sorumluluğu bulunduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Sarıoğlu, “Özellikle dinlenme tapelerinde, fiziki takiplerde suç unsurlarının yer olmasına rağmen işlem yapmayan Savcı Cenk Akın Akseken, Terörle Mücadele amirleri Basri Kaya, Günay Acar tarafından katliamda sorumluluğu olduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmasını istiyoruz” diye konuştu.

Avukat Senem Doğanoğlu davanın insanlığa karşı suç kapsamında ele alınmamasını eleştirdi. Duruşmaya öğleden sonra 14.00'e kadar ara verildi.

DAVANIN GEÇMİŞİ

Ankara Gar Katliamı davasında yargılanan 35 sanıklı duruşmanın 3 Ağustos 2018 tarihinde görülen dava duruşmasında 19 sanığa ceza verilerek, 16 firari sanığın dava dosyası ayrılmıştı. Mahkeme heyeti 9 sanığa “anayasal düzeni ihlal” suçundan birer kez, “kasten öldürme” suçundan da 100'er kez olmak üzere toplam 101'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Ayrıca sanıklara 20'si çocuk 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs suçundan da ayrı ayrı 10 bin 557'şer yıl hapis cezası verildi.

Dosyası ayrılan 16 firari sanığın isimleri şöyle: İlhami Balı, Savaş Yıldız, Edremit Türe, Deniz Büyükçelebi, Yakup Selağzı, Kasım Dere, Nusret Yılmaz, Mustafa Delibaşlar, Walentina Slobodjanjuk, Muhammet Zana Alkan, Ömer Deniz Dündar, Cebrail Kaya, Ahmet Güneş, Kenan Kutval, Bayram Yıldız ve Hasan Hüseyin Uğur.