‘Anne bak, dedenin başı kanıyor’
‘Anne bak, dedenin başı kanıyor’
‘Anne bak, dedenin başı kanıyor’
'KCK' davasından 1.5 yıldır tutuklu bulunan 12 Mart 1995 tarihinde yapılan Gazi katliamına tanıkları Songül Çelik ve Hatice Vural, 3 gün yaşanan vahşeti anlattı. Hatice Vural, "Polislerin öyle gözü dönmüştü ki bir kadın arkadaşımızı ölü diye çöpe atmışlardı" dedi.
Katliamın fitilinin 12 Mart’tan 3 gün önce, mahallede simit satan Alevi bir gencin karakolda işkenceyle öldürülmesiyle ateşlendiğine dikkat çeken Hatice Vural yaşananları şöyle anlattı:
“Gencin cenazesi Cemevine getirildiğinde büyük bir öfke hakimdi. İnsanlar toplanıp karakola yürüdü. Yapılan sağduyu çağrıları olayların büyümesinin önüne geçti. Ortalık tam sakinlemişken, 12 Mart akşamı devlet düğmeye bastı. Gazi karakolunun arka sokağında bulunan evimde otururken, birden komşum kapıyı çaldı. Panik içinde içeri girerek, Alevilere yönelik saldırıların başladığını, Dostlar Kahvehanesinin tarandığını, bir kişinin öldüğünü ve çok sayıda yaralı olduğunu söyleyince, 7 yaşındaki oğlumu yanıma alarak olay yerine gittim.
‘ANNE BAK, DEDENİN BAŞI KANIYOR’
Kahvehanenin önünde tam bir izdiham vardı. Oğlum birden elimi bırakıp kalabalıkta kayboldu. Onu kahvehanenin içinde buldum. Parmağıyla işaret ederek, ‘Anne bak, dedenin başı kanıyor’ dedi. Ancak biraz yaklaştığımda, sandalyede, başı öne düşmüş, tek kurşunla infaz edilmiş yaşlı adamın Alevi dedesi Halil Kaya olduğunu fark ettim. Aynı akşam iki kahvehanenin daha tarandığı haberi geldi. Onlarca yaralı vardı ve ortalık iyice gerginleşmişti. Birkaç saat içinde yüzlerce insan sokağa döküldü. Buna rağmen ortalıkta tek bir polis yoktu. MHP’li olan esnaf ise iş yerlerini kapatıp kaçmıştı. Tüm mahalleli o gece Cemevinde sabahladık.”
POLİS KURŞUNU ÖLÜM SAÇIYORDU
Ertesi gün başka semtlerden destek için gelen insanların sokakların her köşesini tutmuş polislerle çatışarak mahalleye akın ettiğini belirten Vural, ardından yaşananları ise şöyle anlattı:
“Binlerce kişi, çocuk, genç, yaşlı demeden Cemevinden sloganlar eşliğinde karakola doğru yürüdük. Karakolun önüne geldiğimizde polis rastgele ateş açmaya başladı. Adeta kurşun yağmuruna tutulmuştuk. İnsanlar can havliyle her tarafa koşturuyorlardı. Yanı başımda duran, okul üniforması üzerinde bir lise öğrencisi birden yere düştü. Kalkmaya çalışırken, kafasına isabet eden kurşunla yere yığıldı. Bu görüntü karşısında kendimi kaybettim. Bayılmışım. Kendime geldiğimde yerler yaralı doluydu. Herkes yaralıları kurtarmak için seferber olmuştu. Yaralıları kucaklayıp en yakın evlere taşımaya başladık. Polislerin öyle gözü dönmüştü ki bir kadın arkadaşımızı ölü diye çöpe atmışlardı.”
‘AYNI ZİHNİYET ULUDERE’DE DE KENDİNİ GÖSTERDİ’
Evlerinin önü polis tarafından ablukaya alındığı için ancak kava ederek girebildiklerini belirten Vural, günlerce yaşanan zulmü hiç unutmayacağını söyledi:
“Ne bakkal ne market kalmıştı. Her yer darma dumandı. İnsanlar ihtiyaçlarını Cemevinden karşılıyorlardı. 3 gün boyunca gözümüze uyku girmedi. Bilanço: 17 kişi hayatını kaybetmişti, yüzlerce yaralı vardı. Olayların Ümraniye’ye sıçramasıyla ölü sayısı 22’ye çıktı. Günlerce yaşanan bu zulmü hiç unutmayacağım. Alevi, Kürt ve devrimcilere yönelik devlet organizeli bir katliamdı. Bu zihniyet kendini bu kez Uludere’de de gösterdi. Her an ensemizde.”
POLİS YARALILARI HASTANEYE SOKMUYORDU
Songül Çelik ise kahvehanelerin tarandığını 12 Mart gecesi, Gazi mahallesinde oturan bir akrabasının haber vermesiyle öğrendi. Sabah HADEP ilçesinde çalışan arkadaşlarıyla birlikte Bağcılar’dan Gazi mahallesine giden Çelik, orada polis ablukasıyla karşılaştı. Ancak ara sokaklardan yürüyerek mahalleye girebildiklerini anlatan Çelik, “Binlerce insan Cemevinin önünde toplanmıştı. Büyük bir tedirginlik hakimdi. Esnaf kepenkleri kapatmıştı. Hayat adeta durmuştu. Saat 12.00’de yürüyüşe geçtik. Kitlenin orta yerindeydim. Gazi karakolunun önüne gelmemizle art arda silah sesleri gelmeye başladı. Polis doğrudan kalabalığa ateş açıyordu. Her şey çok çabuk oldu. Kendimizi kurtarmak için sağa sola koşturmaya başladık. Baldırından yaralanmış bir genç yardım istiyordu. Onu hemen yerden kaldırıp Gazi Hastanesine kadar taşıdık. Ancak polisler orayı da ablukaya almıştı. Getirilen yaralıları hastaneye sokmuyor, gözaltına alıyorlardı. Hemen oradan uzaklaşarak, genci ara sokaklardan Cebeci çıkışına taşıdık ve taksiyle Bağcılar Özel Hastanesine götürdük” diye aktardı.
DEVLET KANLI TARİHİYLE YÜZLEŞSİN
Devletin Gazi mahallesindeki katliamının amacının bir Alevi-Sünni çatışması yaratmak olduğunu belirten Songül Çelik, ancak Aleviler ve Sünnilerin tek yürek olup devletin bu oyununu boşa çıkarttığını vurguladı. Gazi katliamının faillerinin belli olmasına rağmen serbestçe dolaştıklarını hatırlatan Çelik, “Sivas’tan Gazi’ye devlet yaptığı katliamların hesabını vermedikçe, en son Uludere Roboski gibi yeni katliamlar yaşanmaya devam edecek. Devlet kanlı tarihiyle yüzleşmek zorunda” dedi.