Av. Bilmez: Abdullah Öcalan bu kanıksama ve sessizlik halini eleştirmektedir

Bilmez: Abdullah Öcalan, Türkiye demokrasi güçlerinin ve özellikle Kürt kamuoyunun/hareketinin bu mutlak tecrit politikalarını ve dolayısıyla çözümsüzlük anlamına gelen güvenlik politikalarını adeta kanıksamış olmasını eleştirmektedir.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ve son telefon görüşmesine ilişkin konuşan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, "Abdullah Öcalan, Türkiye demokrasi güçlerinin ve özellikle Kürt kamuoyunun/hareketinin bu mutlak tecrit politikalarını ve dolayısıyla çözümsüzlük anlamına gelen güvenlik politikalarını adeta kanıksamış olmasını eleştirmektedir" dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağırlaştırılmış mutlak tecrit devam ediyor. Kürt Halk Önderi, 22 yıldır İmralı Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutuluyor. Uzun süredir ailesi ve avukatları ile yüz yüze görüştürülmeyen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın, sağlık ve güvenliğin endişe duyuluyor. Abdullah Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan 25 Mart’ta bir telefon görüşmesi yapmıştı. Yarıda kesilen bu görüşme sadece 4,5 dakika sürmüştü.

Abdullah Öcalan, telefon görüşmesi sırasında ısrarla avukatları ile görüşmek istediğini söylemiş ve “Devlet de yanlış oynuyor, siz de. Bu hukuki değil, doğru da değil” demişti. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının İbrahim Bilmez, ANF'ye konuşarak hem tecridin boyutları hem de son telefon görüşmesini değerlendirdi.

Av. Bilmez, Kürt Halk Önderi'nin kendisine ve İmralı’daki diğer üç tutsağa uygulanan mutlak tecrit politikalarını kabul etmediğini belirtti. Av. Bilmez, Türkiye'nin kendi yasalarında yer alan ve birçok uluslararası sözleşmenin de güvence altına aldığı hakları tanımayarak hukuksuzlukta ısrar ettiğini söyledi.

EŞİNE AZ RASTLANIR TECRİT POLİTİKASI

Av. Bilmez, söz konusu hakları şöyle açıkladı: "Avukat, aile, aile bireyleri dışında üç kişi, vasi, yakınları ve avukatlarıyla düzenli bir şekilde telefon ile görüşme hakkı, başta mektup gönderip alma olmak üzere diğer iletişim hakları, istediği günlük gazetelere erişim hakkı gibi hiçbir temel hakkından 15 Şubat 1999’dan beri yararlanamamaktadır. Günümüzde eşine az rastlanır bu amansız tecrit politikaları da aslında göstermektedir ki, Abdullah Öcalan, sıradan bir hükümlü değildir. Sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil Ortadoğu’nun birçok ülkesinde nüfuzu olan, düşünceleri ve yaptığı politik değerlendirmeleri dikkatle takip edilen, siyasi ve sosyal projeleri hayata geçirilmeye çalışılan bir şahsiyettir. Devletin de kabul ettiği gibi Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl yollarla çözümünde olumlu rol oynayabilecek, bu konularda somut, uygulanabilir projeler üretip önermiş, belki de tek politik aktördür. Devletin ilgili resmi kurumları da hem İmralı öncesinde hem de 15 Şubat 1999’dan sonra İmralı’da, hükümetlerin bilgisi dahilinde, Abdullah Öcalan ile bu meselenin çözümü üzerine defalarca etraflı görüşmeler gerçekleştirmişler, kendisinin önerileri, projeleri üzerine tartışmalar yürütmüşlerdir."

İNKAR, YALAN VE HUKUKSUZLUK KONSEPTİ

Kürt Halk Önderi ile Türk devleti arasında Kürt sorununun çözümüne ilişkin yapılan görüşmelerin bir kısmının kamuoyuna açık bir şekilde olduğuna dikkat çeken Av. Bilmez, "Fakat bugün içinde bulunduğumuz süreçte tecrit uygulamaları devam ederken bir yandan da Kürt meselesinde çözümsüzlükte ısrar anlamına gelen güvenlik politikalarına bel bağlanmış durumdadır. Siyasi iradenin Kürt meselesinde uygulamakta olduğu bu baskı, inkar, yalan ve hukuksuzluk konsepti, ekonomiden dış politikaya, ülkenin çözüm bekleyen tüm sorunlarına da sirayet etmektedir. İşte Abdullah Öcalan İmralı’da uygulanmakta olan tecride karşı çıkarken bir bütün olarak tüm bunlara karşı tepkisini dile getirmektedir. Devlet barışçıl, demokratik ve özgürlükçü politikalar üretmediğinden onu en azından hukuka uygun davranmaya davet etmektedir. İktidarın hukuku bu kadar çiğnemesini, kanun dışı hareket etmesini kabul etmemektedir. Kürt meselesinde uygulanmakta olan çözümsüzlük politikalarına son verilip demokratik, barışçıl metodların denenmesini istemektedir, barışta ısrar etmektedir" diye konuştu.

KRONİKLEŞMİŞ SAĞLIK SORUNLARI

Abdullah Öcalan'ın 1999’dan bugüne kendisine karşı basit, sıradan yaklaşımları hiç bir zaman kabul etmediğini aktaran Av. Bilmez, şunları paylaştı: "Savunmalarında da belirttiği gibi, kendisine araçsal yaklaşım çabaları hep olmuş ve fakat her seferinde de bunları boşa çıkarmıştır. Kendisi, ölümden beter en ağır tecrit koşullarında, bir türlü uygun bir şekilde tedavi edilmediği için artık kronikleşmiş sağlık sorunlarına ve ilerlemiş yaşına rağmen, büyük bir sorumluluk bilinciyle adeta aldığı her nefeste Kürt meselesinin çözümünü düşünürken, bu topraklara gerçek bir demokrasi ve özgürlük anlayışının yerleşmesi için çabalarken; karşısındaki siyasi iradenin ve sorunun diğer muhataplarının meseleye konjonktürel ve taktiksel yaklaşmalarına, iktidar hesapları yapmalarına tepki göstermektedir. Sorunun çözümünün sürekli ve uzun yıllara yayılacak şekilde ertelenmesini ve hatta verilen barış mücadelelerinin yıpratılıp yıllarca geriye gidilmesini, tarihi fırsatların kaçırılmasını kabul etmemektedir. Bu politikalar sonucunda kaybedilen tüm değerlerin olabildiğince geri kazanılması için yürüttüğü amansız mücadelenin de yeterince anlaşılmadığını düşünmektedir."

TECRİDİ KANIKSAMA VE SESSİZLİK HALİ

Abdullah Öcalan'ın kendisi üzerinde uygulanan tecridin kamuoyundaki yansımasına ilişkin fikirlerini de anlatan Av. Bilmez, "Abdullah Öcalan, Türkiye demokrasi güçlerinin ve özellikle Kürt kamuoyunun/hareketinin bu mutlak tecrit politikalarını ve dolayısıyla çözümsüzlük anlamına gelen güvenlik politikalarını adeta kanıksamış olmasını eleştirmektedir. Hepimiz, Abdullah Öcalan ile birlikte üç insanın İmralı gibi dipsiz bir kuyuya atılmış olmasını, hiçbir şey olmamış gibi, normal, sıradan bir vakaymış gibi karşılıyoruz. Bu kuyudan yaşam belirtisi olarak bir sesin çıkmasına bile ayda yılda bir kere, yangın, salgın gibi olağanüstü durumlarda izin verilmesine şaşırmıyoruz bile. Oysa tecrit ve Kürt meselesinin çözümsüz bırakılması hepimizin yaşamlarına bir yerinden dokunuyor. Hepimizi bir şekilde olumsuz etkiliyor. İşte Abdullah Öcalan bu kanıksama ve sessizlik halini de eleştirmektedir" şeklinde konuştu.

TECRİDİN DERİNLEŞMESİ ÇÖZÜMSÜZLÜKTE ISRARDIR

Müvekkilleri Abdullah Öcalan'ın İmralı’daki her uygulamanın mutlaka planlı ve programlı olduğunu, Ada'da tesadüflere yer olmadığını yeri geldikçe hep söylediğini vurgulayan Av. Bilmez, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Kendisine karşı yürütülen tecridin Türkiye’de yürütülen politikalarla, Ortadoğu’da meydana gelen siyasi ve sosyal gelişmelerle ilişkili olduğunu, kendisinin tecride alınmasının bu gelişmelerle bağlantılı olduğunu, defalarca vurgulayarak belirtmiştir. Bu anlamda avukat ya da aile görüşmelerinin gerçekleşmemesini de bilinçli bir tercihin, siyasi bir kararın uygulanması olarak değerlendirmek ve bu şekilde yaklaşmak gerekmektedir. İmralı’da avukat ve aile görüşlerine hiçbir şekilde izin verilmiyorsa, tecridin dozajı iyice yükseltilmiş ise bunu çözümsüzlükte ısrar olarak okumak ve ona göre bir demokratik mücadele hattı oluşturmak gerekmektedir."