Av. Boğatekin: Hakkımızı direnerek alırız

Avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın ölüm oruçlarına ilişkin sessizliği eleştiren Avukat Hüseyin Boğatekin, “kanıksama meselesi bir süreden sonra bizi işgal altındaki Polonya’ya götürür, Nazi sistemine direnmeyen Alman halkına götürür” dedi.

Adil yargılanma talebiyle Ebru Timtik'in 225, Aytaç Ünsal’ın da 194 gündür ölüm orucunda olduğuna dikkat çeken Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) avukatlarından Hüseyin Boğatekin, toplumsal muhalefetin eksik kaldığını söyledi.

Avukatlar Ebru Timtik ile Aytaç Ünsal, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) “Hapishanede kalmaları uygun değildir” raporuna rağmen tahliye edilmeyerek 30 Temmuz’da hastaneye kaldırılmıştı. Ölüm orucu eylemi 225. gününe giren Timtik, Dr. Sadi Konuk Eğitim Araştırma Hastanesi’nde; 194 gündür ölüm orucunda olan Aytaç Ünsal da Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi’nde tutuluyor. Avukatları ve aileleri her gün hastane önünde, adliye önünde bırakılmaları için basın açıklaması yapıyor.

Her iki avukatın ölüm orucu eyleminin sahiplenilmesi gerektiğini söyleyen Avukat Hüseyin Boğatekin, “Böyle bir aşamada gerçekten bir muhalifin, direnişçinin mantığı ile düşünmek gerekir. Bu kanıksama meselesi korkunç bir durum. Bu kanıksama meselesi bir süre sonra bizi işgal altındaki Polonya’ya, Nazi sistemine direnmeyen Alman halkına götürür. Hiç kimse bundan sıyrılamaz. Bir an önce Ebru’ya ve Aytaç’a ses olmak gerekir” dedi.

‘SON BEŞ YILDIR AÇLIK GREVLERİNİN AMACI HAKKINI ARAMA’

Boğatekin, ölüm orucunda olan avukatların mesleki hayatları boyunca Türkiye’nin her bir yanından muhalefetin avukatlığını yaptığı için hükümetin onları 159 yılla cezalandırdığını söyledi. Ölüm orucunda olmalarını, “Onların deyimi ile başka çare bırakmadılar” şeklinde değerlendiren Boğatekin, sürecin tıkandığını ve avukat arkadaşlarının sivil itaatsizlik eylemine başvurmak zorunda kaldıklarını belirtti.

Türkiye’de cezaevlerinde yapılan açlık grevi ve ölüm oruçlarının hepsinin hak arama talepli olduğunu, medyada da her gün hak arayışı için ölüm oruçlarıyla karşılaştıklarını sözlerine ekledi.

‘ŞİMDİ ARKADAŞLARIMIZ ÖLECEK Mİ?’

Yargıtayın durumu bilmesine rağmen hiçbir şey yapmadığını ve şu anda adli tatil olduğunu da hatırlatan Boğatekin, şunları söyledi: “Tatil denilerek adalete erişimimiz biraz daha ötelendi. Adliyeler duvar oldu. İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi ATK raporlarına rağmen tahliyeleri reddetti, yani hukuk tıkandı. Siyaset zaten tıkanmış. Şimdi arkadaşlarımız ölecek mi? En sağlıklı insanın dahi oralarda kalması mümkün değilken arkadaşlarımızın bağışıklık sistemi sıfıra inmişken bu koşullarda tutuluyorlar. Refakatçiler için iki, üç gün direniyoruz. Devlet ne yapmaya çalışıyor anlamıyoruz? Bir taraftan sadece ekmek gibi su gibi önemli bir adalet talebiyle bedenini ölüme yatırmış iki avukat, aileleri, arkadaşları diğer tarafta ise ısrarla yaşamı değil ölümü dayatan bir devlet sistemiyle karşı karşıyayız. Bu yönüyle çok endişeliyiz.”

‘DİRENMEDEN, KARŞI DURMADAN HAKKIMIZI ALAMAYACAĞIZ’

“Toplum nezdinde de bir sessizlik var. Avukat arkadaşlarımız aslında hiç belli etmedikleri bir sitemin içinde” diyerek var olan sessizliği eleştiren Boğatekin “2016 sonrası genel olarak demokratik muhalefet sustu, ciddi bir baskı var. İnsanlar tutuklandı, ekmeksiz bırakıldı, KHK’yla işlerinden atıldı, hapishaneye tıkıldı, yargılandı. Son beş yılda direnmeden, karşı durmadan hiçbir şeyi alamayacağızı anladık. Ekmeğine, işine, kavuşamayacaksan, çocukların, eşin, dostun hapishanede çürümeye devam edecek. Adalete ulaşamayacaksınız, sosyal güvenceniz olmayacak. Aydınlık, özgür bir gelecek hayaliniz olmayacak. Bize son beş yıl faşizmin yanı sıra bunu da öğretti. Bu yönüyle biz her gün bulunduğumuz alanlardan sesleniyoruz. Aytaç’ın, Ebru’nun mücadelesi kendileri için değil. Onlar yaşamı çok seven ve ölümü göze almış insanlar. Aynı zamanda asla onursuz bir yaşamı, onursuz dayatmayı kabul etmeyecek kadar da kararlı iki devrimci. Bunu bütün toplumun görmesi gerekiyor.

‘EBRU VE AYTAÇ’I KAYBEDERSEK BÜTÜN DEĞERLERİMİZİ DE KAYBEDERİZ’

Bu KHK ile işinden atılmış kişinin, yurt dışına çıkışı yasaklanmış, akademiden uzaklaştırılmış olan akademisyenin, hekimin, öğrencinin, pazara gittiğinde boş poşetle eve dönen kadının, işçinin, emekçinin herkesin sorunu. Herkes bulunduğu yerden ses vermeli. Aksi halde Ebru ve Aytaç ile birçok değerimizi kaybederiz, avukatlık yapamayız. Bugün barolar deniliyor, aslında iktidarın barolara müdahalesine karşı bir isyandır Aytaç ve Ebru’nun söyledikleri. Bu yönüyle de avukatlar koşulsuz Aytaç ve Ebru’ya sahip çıkmalıdır. Tiyatrocuların, sanatçıların, gazetecilerin Aytaç’a ve Ebru’ya sahip çıkması gerekiyor… Eğer Aytaç ve Ebru’yu yaşatmazsak çok birçok mücadele alanını kaybedeceğiz, değerlerimize sahip çıkmalıyız” diye konuştu.

‘DEVLET ZALİMDİR, DEVLETİ YENEMEZDİK MAZERETİ KABUL EDİLEMEZ’

“Halk artık açlık grevlerini kanıksıyor mu?” şeklindeki sorumuza ise Boğatekin şöyle bir yanıt verdi: “Bence bir çelişki var; ölüm oruçları ve açlık grevleri daima haklı olarak tedirginlikle bakılan bir eylem çeşidi. Fakat bugün buradayım, ama ben de devrimci avukat, muhalif olarak yarının açlık grevi, ölüm orucu eylemci adayıyım aynı zamanda. Neden? Çünkü çaresiz bırakılıyorsunuz, hapishanedesiniz, muhalif medyanız yok, düşman ceza hukukuna tabisiniz, aç bırakılmışsınız ve yapabilecek hiçbir şeyiniz yok. Faşizm sizi öyle bir köşeye sıkıştırmaya, yok saymaya çalışıyor ki vatandaş hukukuna bile tabi değilsiniz. Dilekçe hakkınız bile yok sayılmış. Sesiniz çıkmıyor, protesto yapamıyorsunuz basit bir gösteri bile yapamazsınız, onlarca polis üzerinize çullanır. İnsanlar, ‘Devlet zalimdir, devleti yenemezdik veya bu faşizan uygulamaları yenemezdik, hakkımızı alamazdık’ diyemez, bundan sıyrılamaz, bunu ciddi vicdani sorumluluğu var. Yarın öbür gün gerçekten çocuklarımıza anlatabilecek bir direniş hikayemiz yoksa sonsuza kadar utanma ve lanetlenme ile karşı karşıyayız. Toplumun böyle bir mazeretinin kabul edilir yanı yok.”