Av. Cemile Turhallı: Türkiye tecritte sınırları zorluyor

Hükümeti oluşturan idari bir yapının yasaları ve mahkeme kararları hiçe sayarak tecridi sistematik bir biçimde sürdürdüğünü söyleyen Av. Cemile Turhallı, "Türkiye tecritte sınırları zorluyor" dedi.

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecrit derinleşerek devam ediyor. Tecridin sona ermesi ve Öcalan'ın avukatları ve ailesi ile görüşme yapabilmesi için tutsakların başlattığı açlık grevi eylemleri 168 gündür sürüyor.

Hukukçu Cemile Turhallı, uzun yıllardır süren tecrit uygulamalarını ve cezaevlerinde başlatılan açlık grevlerini ANF’ye değerlendirdi.

Türkiye'nin anayasasına, kanunlarına ve imzacısı olduğu uluslararası sözleşmelere göre hükümlülerin kendi avukatları ve yakınları ile belirlenen periyotlarla görüşme hakkı olduğunu belirten Av. Turhallı, "Hükümlülerin avukatlarıyla görüşmesi tutukluluklara göre daha sınırlı olsa da her gün görüşme yapma ve aileleriyle de haftalık görüşme yapabilmeleri infaz mevzuatında düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin sayın Öcalan ile ilgili ihlal tespiti yaptığı dikkate alındığında Türkiye'nin hem anayasasına, hem yasasına, hem imzaladığı uluslararası sözleşmeye, hem de anayasal şikayeti kabul eden Anayasa Mahkemesi'nin kararına aykırı pratiği var karşımızda" dedi.

GÖRÜŞTÜRMEME KARARI ADALET BAKANLIĞININ ALDIĞI KARARDIR

Görüştürmeme yönündeki kararın Adalet Bakanlığı nezdinde verilen kararlar olduğunu dile getiren Turhallı sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunu düşündüğümüzde hükümeti oluşturan bir idari yapının kendi yasalarına ve mahkeme kararına rağmen aksi bir karar ve tutum içinde olduğunu görüyoruz. Bu yöndeki idari pratik kötü muamelenin yanı sıra ayrımcılık yasağına da aykırıdır. Nitekim kanunlar herkes için eşittir, eşit uygulanmayan her kanun ayrımcılığa dönüşür. Mevcut hükümetin Kürt sorununa temel yaklaşımının 100 yıldır uygulanan politikadan farklı bir politika olmadığını görüyoruz.

Abdullah Öcalan'ın bu sorunun militarist yöntemlerle, çatışma ile değil tüm tarafların uzlaşısı ve barışı sürekli bir alternatif olarak önde tuttuğunu görüyoruz. Nitekim çözüm süreci olarak bilinen nefes aldıran bir dönemde söylediklerinin ve çözüm önerilerinin hükümet nezdinde de dillendirildiğini ve dikkate alındığını gördük. Bu kimi çevreleri savaşı, çatışmayı öncelikli bir tercih olarak gören kesimleri rahatsız etmişti. Şu an bu çevrenin cemaat olarak bir zamanlar kodlandığını biliyor olsak da asıl sorunun bu çevrenin hükümet ile birlikte ittifak halinde bugün yürüdüğünü görüyoruz."

CPT’NİN TAVSİYELERİ BAĞLAYICIDIR

İmralı'da tecrit olduğuna dair rapor hazırlayan CPT'ye ilişkin de konuşan Turhallı, "CPT insan haklarını korumak için Avrupa Konseyi nezdinde 1987 yılında kurulmuş yargı dışı bir mekanizmadır. CPT'nin kararları tavsiye niteliğinde kararlardır. CPT konvansiyona üye devletlere yapmış olduğu ziyaretler sonrasında kötü muamele iddialarını, devletin yetkisi sonucu özgürlüğünden mahrum bırakılan kişilerle görüşerek de yapabilir.

Her ziyaret sonrası bulgularını tavsiye ve öneri şeklinde bir rapor hazırlayarak üye devletlerin onayı ile dünya kamuoyuna açıklar. Dolayısıyla Türkiye Avrupa Konseyi üyesi olarak bu kararının yayınlanmasını aslında alınan kararlar doğrultusunda kendisi için de bağlayıcı olduğunu kabul etmiş oluyor. Burada da Türkiye'nin tarafı olduğu birlik açısından üye olarak temel haklara ilişkin taahhüdünü yerine getirmediğini görmüş oluyoruz" ifadelerini kullandı.

TÜRKİYE KENDİ İÇTİHATINI UYGULARSA BİLE TECRİT SON BULUR

Türkiye'nin siyasal ve keyfi nedenlerle sistemin tespit, öneri ve görüşünü dikkate almayarak kendisini sistemin dışına ittiği uyarısında bulunan Turhallı, "İnsan haklarının en önemli kötü muamele yasağı konusu tarafı olduğunuz sözleşmeler ve birlikler açısından zaten bir pazarlığın konusu olamayacağı hukukun evrensel ilkeleri uyarınca kabul edilmiştir. İşkence ve kötü muamele yasağı birkaç yüzyıldır insan hakları pratiği açısından bir sınırlandırma rejimi görülmemiş tek hak grubudur. Bu hak grubunu sınırlandıran hiçbir karar ve idari pratik bu anlamda kabul edilemez.

CPT yayınladığı raporda, Türkiye açısından olan bu idari pratiğin sonlandırılmasını ve bunun da yasal güvencelere daha net bir şekilde kavuşturulmasını istemiş olmaktadır. CPT'nin kararlarından ziyade tespit, öneri mahiyetinde taşıyan kararlar olduğunu bilmemiz gerekir. Dolayısıyla bu önerileri uygulamayarak hak ihlaline son vermeyen üye devlet açısından doğrudan uygulanmış bir uluslararası yaptırım kararı bulunmuyor. Kaldı ki Türkiye'nin kendi yasaları ve içtihatları eşit bir şekilde uygulanırsa bu ihlal zaten sonlanmış olacaktır" dedi.

TECRİT AĞIR BİR HAK İHLALİDİR

"Tecrit genel anlamıyla bir kötü muameledir ve dolayısıyla işkence yasağının ihlalidir" diyen Turhallı sözlerini şöyle sonlandırdı: "Tecrit olarak ifade ettiğiniz avukat ve yakınları ile bir hükümlünün görüştürülmemesi ağır bir hak ihlalidir. Dolayısıyla anayasal bir hakkı uygulamak tüm idari otoritelerinin anayasal görevidir. Bu görevin yerine getirilmesi de Abdullah Öcalan'ın çözüm sürecindeki barışı önceleyen fikirleri ve açıklamaları, tahayyül edilen barış havasına dönmek için yeniden bir fırsat yaratacağı da unutulmamalıdır. Açlık grevi siyasi tutsaklar için idari otoriteye karşı yöneltilen taleplerini bu yolla ortaya koydukları bir düşünce açıklamasıdır.

Nitekim açlık grevinde dezavantajlı olan tutsaklar talepleri için bedenlerini açlığa yatırarak politik bir tutum almış olurlar. Kişinin kendi maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik zarar verici eyleminin yarattığı koşulların meşruluğu dikkate alınarak bu kriz aşılabilir. Tutsakların talepleri kendileri için olmayıp siyasal ve anayasal çerçevede ortaya konmuş meşru bir hak ise bu eylemin nedenlerinin ortadan kaldırılması gerekir. Talep edilen şey esasında Türkiye'nin kendi anayasasının, yasalarını kişilerin politik görüşüne, kimliğine bakılmaksızın eşit bir şekilde uygulanması talebidir."