Av. Polat: Komplo özel tecrit sistemi ile devam ediyor

ÖHD üyesi avukat Rıza Polat, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen komplonun tüm Kürt ve Ortadoğu halkına karşı geliştiğini belirterek, komplonun özel tecrit yöntemleri ile devam ettiğini belirtti.

Ortadoğu coğrafyası insanlık tarihinin beşiği olduğu gibi, aynı zamanda siyasi, ekonomik, tarihsel süreçte de birçok devlet ve imparatorluk arasında savaşların yapıldığı bir coğrafyada olmuştur. Günümüze kadar Birçok krallık, imparatorluk bu topraklar üzerinde iktidarını sürdürüp sonra gitmiş. Birçok devlet ve imparatorluk bu coğrafyada yer altı ve yer üstü kaynaklarını hizmetine sokarak sömürgecilik yaptı. Ortadoğu coğrafyası barındırdığı kaynaklar ve stratejik konumu nedeniyle yüzyıllardır savaşlara sahne oluyor ve bir ateş çemberine dönüşmüş durumda.

Tarihte hangi güç bu topraklarda egemen olmuşsa, iktidarını sürdürmek için kaos yaratmış. Kaos, savaşlar, katliamlar bu topraklarda eksik edilmemiş ve adeta bu coğrafyanın kaderi haline getirilmiş. Bu coğrafyanın zengin kaynaklarına göz diken emperyalist güçler ise bölgede böl, parçala, yönet politikasını sürekli devrede tutmuştur. 20. Yüzyılda bölge halkları ve inançları arasında sınırlar çizerek parçalama politikası uyguladılar. Fakat bu böl-parçala politikaları ile yapmak istediklerini başaramadılar.

KARA GÜN

Ortadoğu coğrafyası üzerinde egemen olmak isteyen devletler ve güçler, sürekli topluma öncülük eden kişileri kendileri için tehlike kabul etmişlerdir. Öncü ve lider konumunda olanlara karşı sürekli bir saldırı içindeler. Onları ya imha ya da bir şekilde tasfiye etmek istemektedirler. Bu toplum liderlerinden biri de Kürt halkının kendisi için Önder gördüğü Abdullah Öcalan’dır. Öcalan 21. Yüzyılda uluslararası güçlerin hedefi haline getirilerek bundan 22 yıl önce 15 Şubat 1999 tarihinde Suriye’den başlayan bir süreç sonucunda Türkiye'ye teslim edildi. Ortadoğu için yeni bir sürecin başlangıcı olan 15 Şubat tarihini, Kürtler "Kara Gün" olarak ifade ediyor.

Kürt halk önderi Abdullah Öcalan 22 yıldır Guantanamo şartlarını geride bırakan ağır bir tecride maruz bırakılıyor. Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit özellikle 2020 yılında daha da ağırlaştırılarak tüm Türkiye'ye yayıldı. Buna karşın Kürt halkı Kürdistan ve Türkiye başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde tecride karşı eylem ve kampanya başlattı.

KOMPLO, KÜRTLERE VE KÜRT DEVRİMİNE KARŞIYDI

Özgür Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Avukat Rıza Polat, uluslararası arası komplo, tecrit ve açlık grevlerine ilişkin ANF'ye konuştu. Polat, Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen komplonun tüm Kürt ve Ortadoğu halkına karşı geliştiğini belirterek, komplonun özel tecrit yöntemleri ile devam ettiğini belirtti.

Polat, 15 Şubat 1999 tarihinde Abdullah Öcalan şahsında Kürt halkına ve halkların özgürlük devrimi mücadelesine karşı uluslararası bir komplonun geliştiğini belirterek şöyle devam etti: "O tarihten bu yana Ortadoğu'da çatışma ve iç huzursuzluklar büyüyerek günümüze kadar devam etmektedir. O günden bu yana Kürt halkı ağır tecride maruz bırakılarak tüm hakları gasp edilmiş durumdadır. Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen komplo uluslararası güçlerin yürüttüğü politikaların devamıydı. Kürt halkının verdiği özgürlük mücadelesi uluslararası alanda ses veriyor ve tüm dünya tarafından görülüyordu. Komplocu güçler bunların önüne geçmek için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı Suriye’den çıkararak kirli planlarını devreye koymuş oldular.

Bu yüzden 22 yıldır Abdullah Öcalan ağır bir tecrit altında tutuluyor. Tecrit düşmanca ve en ağır bir biçimde uygulanmaktadır. Hem komplo hem de tecrit ile Kürt halkının özgürlük mücadelesinin önünü almak istediler. Fakat hiçbir şekilde bir inancın ve umudun önünü alamazlar. Devrimler için en önemli öğeler duygu ve düşüncelerdir. Her ne kadar Abdullah Öcalan İmralı adasında dört duvar arasında olsa da fikirleri ile halklara umut oluyor, önderlik ediyor. Abdullah Öcalan fikirleri ve önerileri ile kendisine karşı sonuca ulaştırılmak istenen komployu boşa çıkararak halklara öncülük etti. Ortadoğu kaosundan çıkmak için Abdullah Öcalan’ın fikirleri ve önerileri çok önemli. Kürt halkı Abdullah Öcalan’ı önderi olarak görüyor ve onu muhatap olarak kabul ettiği için onun arkasından yürüyor."

KOMPLO ÖZEL TECRİT YÖNTEMLERİ İLE DEVAM EDİYOR

Polat, Kürt Halk Önderi Öcalan’a karşı geliştirilen komplonun tüm Kürt ve Ortadoğu halkına karşı geliştiğini belirterek, "Bugün komplo özel tecrit sistemi ile devam ediyor. Kürt halkı yüzyıllardır Ortadoğu coğrafyasında izole ediliyor. Hegemon güçler Kürt halkını dört parçaya bölerek uluslararası arası komplo ile onları nefessiz bırakıp bitirmek istedi. Abdullah Öcalan düşünceleri ile egemen güçlerin politikalarını boşa çıkararak yeni bir yol sundu. Abdullah Öcalan’ın fikirleri Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu için çok önemli ve birincil muhatap olarak kabul edilmelidir. Abdullah Öcalan sürekli Ortadoğu için barış politikaları geliştirdi, bunun için çalıştı" diye konuştu.

ABDULLAH ÖCALAN'IN DÜŞÜNCE VE FELSEFESİ SÜREKLİ YAŞATMAK İÇİNDİR

Polat, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın düşünce ve felsefesinin sürekli yaşatmak olduğunu belirterek şunları ifade etti: "Abdullah Öcalan’ın sesi bu topraklar için huzur ve eşitlik sesidir. Abdullah Öcalan bu topraklar için hiçbir zaman kötü politika geliştirmedi, sürekli bu coğrafyanın iyiliği için çalıştı. Abdullah Öcalan’ın her fikri bu coğrafya için bir renk ve bir yaşam modelidir. Bugün Rojava’da gelişen model gözler önündeki en belirgin modeldir.

Abdullah Öcalan’ın bu modeli tüm halkları kucaklıyor. Bu model sadece Ortadoğu için değil tüm dünya için bir örnektir. Bu konuda da egemen güçler bu gelişen modelin önünü almak istediler. Dünyada ütopya olarak görülen model, Abdullah Öcalan’ın fikirleri ile Kürt halkı tarafından pratikte uygulandı. Egemenler de bunun önünü almak istediler."

ABDULLAH ÖCALAN KÜRDİSTAN VE TÜRKİYE HALKLARI İÇİN UMUTTUR

Tecrit politikasına dikkat çeken Polat, "Ne zaman Abdullah Öcalan ile Kürt sorunu üzerine diyalog başlatılıp bu yolla çözüm geliştirilmek istense görüyoruz ki tecrit koşulları hafifliyor. Fakat inkar, imha ve savaş politikaları yüzünden 22 yıldır tecrit sürüyor. Bundan anlıyoruz ki tecrit ile Kürt sorunu çözümsüz bırakılmak isteniyor. Tecrit ile savaş politikasını devam ettirmek istiyorlar. Tecrit bölgeyi işgal etmenin başlangıç politikasıdır.

Çözüm, diyalog ve barış gündemde olduğunda tecrit tercih edilmiyor. Ne zaman ki Abdullah Öcalan ile görüşme oluyorsa, tüm halklar için sesi bir umut oluyor. AKP ve MHP iktidarı barışa hazır olmadıkları için gittikçe tecrit koşullarını derinleştiriyorlar. Abdullah Öcalan üzerinde 22 yıldır süren bir tecrit var. 2009 yılında bu tecrit politikası rengini değiştirerek, 2020 yılında başka bir boyuta taşındı. ‘Çözüm sürecinde’ gördük ki, Abdullah Öcalan’ın sesi sadece Kürt halkı için değil tüm Türkiye halklarına da bir umut oluyor" dedi.

CPT GÖREVİNİ YERİNE GETİRMİYOR

Polat CPT’nin İmralı’ya yönelik olan tavrına tepki gösterdi. CPT’nin son raporunda İmralı’daki işkence sisteminin kabul edildiğini hatırlatan Polat, "CPT aynı şekilde tecrit uygulamalarının insanlık ve ahlak dışı olduğunu söylemişti. Fakat bunlar sadece rapor ile sınırlı kaldı. Yıllardır CPT bu süreci izliyor ve bunu önlemek adına bir çabaları yok.

Avrupa’daki insan hakları kuruluşları ve Avrupa Konseyi'nin buna ciddi bir tepki geliştirmesi gerekiyor. Herkes Abdullah Öcalan'a karşı gelişen tecride politik yaklaşıyor ve direk olarak gündemine almıyor. Bugün İmralı’da geliştirilen tecrit tüm tutsaklar ve halk üzerinde uygulanıyor. İmralı’daki konsepti tüm Türkiye’ye yaymak istiyorlar. CPT ve diğer uluslararası kuruluşlar üzerlerine düşeni yerine getirmiyorlar" diye belirtti.

TALEP, ADALETİN YERİNE GETİRİLMESİDİR

ÖHD üyesi avukat Rıza Polat son olarak cezaevlerinde başlatılan ve devam eden açlık grevine değinerek konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "27 Kasım’da cezaevlerindeki tutsaklar Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve cezaevlerindeki uygulamaların son bulması için açlık grevine başladı. Açlık grevi 77. gününde fakat devlet yetkililerinden halen bir ses çıkmış değil. Açlık grevi eylemi başladığı zaman cezaevlerindeki kötü uygulamalar daha da arttı. Bugün infaz yakma gibi bir şey çıkardılar. Tutsaklar devletin hukuksuz ve adaletsiz uygulamalarına karşı çıkmak için bu eylemi başlatıp bedenlerini ölüme yatırdılar. Grev insani bir eylem ve tutsakların tek isteği hukukun yerine getirilmesidir.

Bu eylem insanlıktan çıkarılmış adaletin yerine getirilmesi için bir çağrıdır. Bu çağrı topluma ve hukukçularadır. İktidar insanları ölüme terk ediyor. Biz bunlara karşı sessiz kalıp izleyemeyiz. 2019 ve 2020'de de açlık görevleri yapıldı ve 8 insan hayatını kaybetti. Bugün de aynı durumun yaşanmasını istemiyorsak tutsaklara kulak vermek ve onların sesi olmak zorundayız. Bu anlamda biz hukukçulara, sivil toplum kuruluşlarına, siyasi partilere ve tüm toplum fertlerine büyük sorumluluk düşüyor. Her ne kadar bu eylem hükümete karşı ciddi bir tepki olsa da aynı zamanda topluma karşı da bir tepkidir. Bu yüzden tutsakları yalnız bırakmamalı ve onların talepleri için ses olmalıyız."