Avlanan MİT yöneticileri

Tayyip Erdoğan’ın ucuz başarı ve sansasyonlarla iktidarını ayakta tutmanın kurbanı olmuşlardır. Aslında bu iki MİT’çi şahsında PKK’nin eline düşen Tayyip’tir.

Birkaç gündür iki MİT yöneticisinin Süleymaniye yakınındaki Dukan şehrinde PKK yöneticilerini kaçırma ya da suikast yapma hazırlığındayken yakalandığı basına yansıdı. Başta Başurê Kürdistan halkı olmak üzere tüm Kürt halkı ve kamuoyu bu olayı yakından takip etmektedir. İki MİT yöneticisinin kaçırılması Kürt halkında büyük sevinç yaratmıştır. Özellikle Süleymaniye ve çevresindeki halk kendi bölgelerinde PKK’ye yönelik komployu planlayanların yakalanmasına çok sevinmiştir. Çünkü kendi bölgelerinde KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık ve diğer PKK yöneticilerine yapılacak bir suikast ve kaçırma eylemi onlar için ağır bir töhmet olacak ve travma yaratacaktı. Bu nedenle PKK’nin böyle bir komployu boşa çıkarmasını kendilerinin büyük bir başarısı olarak görmektedirler. Zaten Türk devleti YNK sorumluluğundaki alanlara yakın bir yerde bu komployu yaparak PKK’yle YNK’yi karşı karşıya getirmek istemiştir. Bu iki MİT yöneticisinin yakalanması böyle bir provokasyon ve oyunu da boşa çıkarmıştır.

Bu iki MİT yöneticisi PKK’ye karşı faaliyet yürüten şubelerin sorumludurlar. PKK yöneticilerine yönelik bir kaçırma ya da suikast düşünüldüğü için bizzat bu şube başkanları görevlendirilmiştir. Kuşkusuz bu saldırıdan Tayyip Erdoğan ve Hakan Fidan’ın bilgisi bulunmaktadır. Hakan Fidan, Cemil Bayık ve PKK yöneticilerine yönelik kaçırma ve suikast yapma imkanı bulunduğunu Tayyip Erdoğan’a söylemiş, o da derhal bu eylemi yapın talimatı vermiştir. Tayyip Erdoğan o kadar sıkışmıştır ki, iktidarını ayakta tutmayı bu tür eylemlere bağlamıştır. Zaten MİT’e “ne yapın edin mutlaka tanınan bir PKK yöneticisini kaçırın ya da suikast yapın” talimatını vermiştir. Nasıl ki Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’in Paris’te katledilmesi iktidarın bilgisi dahilinde MİT tarafından yapılmışsa, Süleymaniye-Dukan’da da MİT Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla böyle bir saldırı hazırlığındayken PKK’nin özel bir birimi tarafından enterne edilmişlerdir. Basına yapılan açıklamalar böyle bir olayın olduğunu ortaya koymaktadır.

MİT Türkiye’nin istihbarat örgütüdür. En önemli iki yöneticisini yakalatmıştır. Bir aydır yakalandıkları anlaşılmaktadır. Basında başlarına çuval geçirilerek yakalandıkları yazılmaktadır. Ava giderken avlanmışlardır. Çok acemice tuzağa düşmüşlerdir. PKK yöneticilerini kolay kaçırılacak ya da suikast yapılacak hedef olarak görünce güvenlik ağına düşmüşlerdir. PKK yöneticilerine komplo yapma heyecanıyla yanıp tutuşan MİT yöneticileri, herhalde yakalandıklarında PKK’nin nasıl bir örgüt olduğunu daha iyi anlamışlardır. Türkiye ve Kürdistan’ın bazı yerlerinde kağnı arabaları vardır. Öküzlere ot tutulur, öküz ota boynunu uzattığında boyunduruğa koşulur. MİT üyeleri de böyle birden kafalarında torbayı görmüşlerdir. Tayyip Erdoğan’ın ucuz başarı ve sansasyonlarla iktidarını ayakta tutmanın kurbanı olmuşlardır. Aslında bu iki MİT’çi şahsında PKK’nin eline düşen Tayyip’tir.

İki yöneticisini böyle yakalatan bir istihbarat örgütü bitmiştir. Dünyada iki önemli yöneticisini böyle kaybeden bir istihbarat örgütü var mıdır bilinmez. Herhalde bu iki MİT’çinin faka bastırılıp yakalanması bir film konusu olur. İstihbarat örgütlerinin savaşları ya da bir istihbarat örgütünün içine düştüğü bu tür durumlar birçok filme konu olmuştur. Nasıl bir hevesle gittikleri; Tayyip Erdoğan, Saray Gladiosu ve MİT’in nasıl heyecanlandıkları, ağızlarının kulaklarına nasıl vardığı filmin trajikomik sahneleri olur.

Türkiye’nin uluslararası hukuk kurallarını nasıl ihlal ettiği, nasıl bir kirli ve özel savaş devleti olduğu bu olayla bir kez daha görülmüştür. Bu iki MİT’çi böyle bir kirli iş yaparken diplomatik pasaport kullanıyorlar. Diplomasi ve diplomatik pasaportların nasıl kötü kullanıldığı açığa çıkmıştır. Türkiye’nin diplomatik pasaportunu taşıyan birçok kişinin diplomat değil, suikastçı, kirli işlerle uğraşan karanlık kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Türk devleti bir de bu yönüyle insanlığa ve tüm uluslararası güçlere ve devletlere karşı suç işlemiştir. Bu tür işleri diplomatik pasaportla yapmak aslında tüm diplomatların, uluslararası kurumların karşı çıkması gereken kirli bir durumdur. Zaten şu anda Avrupa’da ya da dünyanın başka yerinde TC diplomatik pasaportu taşıyan kişilerin birçoğunun durumu da böyledir.

Bu iki MİT yöneticisinin durumu Türk ordusunun Zap’a gitmesi sonrası kös kös geri dönüşüne benziyor. Zaten Kürtler Zap operasyonundaki asker kaçışını “Suwar hatin peya çûn” deyimiyle ifade etmişlerdir. 1970’li ve 1980’li yıllarda Türk televizyonlarında Erkan Yolaç’ın evet-hayır programı vardı. Erkan Yolaç’ın yarışmasına katılanlar mehter marşıyla gelirler, kaybettikten sonra İzmir marşıyla koşarak giderlerdi. Bu MİT’çiler de Mehter marşıyla gelmişler, artık gidişleri ne marşıyla olur bilinmez.

Tayyip Erdoğan ve Saray Gladyosu hiç bu olaydan söz etmedi. Yandaş basın, dünya bu olayı konuşurken bile görmezden geliyor. Son zamanlarda Tayyip Erdoğan sıkıntılı görünüyor. MİT’i kendine bağlıyor. MİT Müsteşarı ancak Cumhurbaşkanı onayı olunca yargılanacak. Tayyip Erdoğan MİT’te oluşan moral bozukluğunu gidermek için MİT daha fazla örgütlenecek, MİT’e daha fazla imkan sunulacak, diyor. Özcesi iki MİT yöneticisinin yakalanması Tayyip Erdoğan’da kişilik bozukluğu yaratmıştır.

AKP iktidarı hem suçlu, diplomatik pasaportla kirli işler yapıyor; hem de YNK’ye şunu keserim, şunu yasaklarım diye şantaj yapıyor. Şantajcı Tayyip şimdi YNK’ye şantaj yapıyor. Bir aydır sanki YNK yakalamış gibi YNK’den iki MİT yöneticisini istiyor. Bu olmayınca YNK temsilcisini Türkiye’den çıkarıyor. Sanki istenince hemen bunlar alınabilirmiş sanıyorlar.

Kaynak: Yeni Özgür Politika