Aydın ve yazar olma onuru!-MAKALE

Bazıları da bu ortamda zevahiri kurtarıp güya onurlu yazar ya da aydın olacaklar! Hükümet politikalarına küçük bir eleştiri yapacaklar; ilk önce PKK’ye dünyanın ne kadar hakareti ve küfrü varsa söyleniyor.

Türkiye’de aydın ve yazar olmak çok zor. Gerçek anlamda aydın ve yazar olanlar baskıya ve zulme uğruyorlar. Türkiye tarihinde aydın ve yazarların son üç yılda uğradıkları baskı hiçbir dönemde görülmemiştir. Bu dönemdeki kadar aydınlara ve yazarlara pervasızca saldırı yapılmamıştır. Bu baskı ortamında aydın ve yazar onurunu korumak büyük cesaret ister. Bu dönemde aydın ve yazar onurunu koruyanlar Türkiye’nin en cesur insanlarıdır.

Türkiye’de basının hali yerlerde sürünüyor. Basın da hiçbir dönemde bu kadar kişiliksiz ve onursuz olmamıştır. 12 Eylül döneminde bile bu kadar kişiliksiz bir basın görülmemişti. 1990’lı yıllarda Kürtlere karşı sürdürülen kirli savaş dönemindeki basının tutumu konusunda Mehmet Ali Birand özeleştiri vermişti. Basının nasıl emirle çalıştığını, kirli savaşın aracı olduğunu söylemişti. Mehmet Ali Birand şimdi yaşasaydı böyle bir dönemde yaşamayalım daha iyi, derdi. Şu anda basın kesinlikle talimatla çalışıyor. Hatta hepsi gönüllü olarak sarayın hoşuna gidecek şeyler yazıyorlar. Sarayın hoşlanmadığı şeyi yazanlar hemen aforoz ediliyorlar. Öyle ki, Şirin Payzın yaptığı söyleşideki sorularından rahatsız olan birileri tarafından işinden atılıyormuş. Ahmet Hakan saray önünde kırk takla atarsa herkesin de onun gibi olması istenir. Ahmet Hakan bir gazetecinin ne düzeyde kişiliksiz hale geleceğinin kanıtıdır. Adam Mehter Marşı’nın önüne geçmiş Efrin’e yürüyor.

Basının Efrin işgalini veriş tarzına bakıldığında sanki birkaç yüz binlik nüfusu olan Efrin’e değil de birkaç milyarlık Çin’e savaş açılmış sanılır. O kadar kompleks nasıl oluşmuş anlamak mümkün değil. Demek ki büyük bir zafere ihtiyaç duyuyorlar. Bu nedenle Çin’e savaş açmış gibi yansıtıyorlar. Dünyanın en büyük nüfuslu devletine, hatta en zengin devletine savaş açmışlar! Onu yenme sarhoşluğunu yaşamak istiyorlar. Böyle olunca da işadamı, futbolcusu, artisti, şarkıcısı, dansözü, sunucusu, yazarı, büyük serdar Tayyip Erdoğan’ın arkasına dizilmişler. Gerçekten de tam Aziz Nesin’lik durum. Aziz Nesin olsaydı bu pespayelikten iyi bir mizah kitabı çıkarırdı.

Bazıları da bu ortamda zevahiri kurtarıp güya onurlu yazar ya da aydın olacaklar! Hükümet politikalarına küçük bir eleştiri yapacaklar; ilk önce PKK’ye dünyanın ne kadar hakareti ve küfrü varsa söyleniyor. Tayyip Erdoğan’a ezile büzüle bir küçük eleştiri cümlesi kuracak, PKK’ye veryansın ediyor. PKK ne kadar kötüymüş, şöyleymiş, böyleymiş; dolayısıyla hükümetin ve Erdoğan’ın yaptıkları anlaşılırmış, ama Kürtlere de bu kadar baskı yapılmamalıymış! PKK’liler ve sempatizanlarıyla Kürtler bir görülmemeliymiş! Bu aslında hükümet yalakalığından daha onursuz bir duruştur. Bir küçük eleştiri yapacaksan, cesaretin varsa, onurluysan eleştirini yap! Küçük bir eleştiri yapmadan önce PKK’ye ya da başka demokratik güçlere hakaret yapma, küfretme! Çünkü PKK'ye bu kadar hakaretten sonra yapılan eleştiri çok kirli bir şey olur. Bu tür kişilikler yalakalardan daha fazla karaktersizdirler.

Küçük bir eleştiri yapmak için her türlü hakareti yapanlar PKK'yi tanısalar insan yine bir şey demez. Ne var ki, eleştiri yaptıklarının yarattığı algıyla PKK'ye bakıyorlar. Türkiye’de PKK zaten günah keçisi yapılmış. Bütün kötülükler PKK'ye yükleniyor. Çünkü isteniyor ki ne Türkiye halkları ne de aydını, yazarı PKK'yi tanısın. Zaten PKK doğru tanınmasın diye böyle bir algı yaratılıyor. Eğer halk ve aydınlar PKK'yi tanısalar bırakalım eleştiri yapmayı, övgü düzerler. Çünkü dünyada PKK kadar insanlık değerlerine anlam veren, dünyaya kara gözlüklerle değil, insanlık değerlerinin en aydınlık yüzüyle bakan bir siyasi hareket olduğunu görürler. Zaten bazı aydın ve yazarlar ise bu gerçeği görmemek için PKK hakkında hiçbir şey söylemek istemiyorlar.

PKK'ye hakaret edenlere, PKK'yi aşağılayanlara tavsiyemiz, gidip Kürt toplumunu ve sosyolojisini incelesinler. Kendilerini akıllı ve aydın görüyorlarsa o zaman gidip Kürt’ün yaşlısı, kadını ve genciyle konuşsunlar; Kürtler dünyaya nasıl bakıyor? Türkiye’nin diğer yerlerinde dünyaya nasıl bakılıyor; PKK'den etkilenmiş Kürtler nasıl, PKK'den uzak kalmış Kürtler nasıl? Sadece bu bile PKK gerçeğini onlara anlatabilir. PKK ne sadece bir siyasal harekettir ne de askeri mücadele veren bir harekettir. PKK aynı zamanda toplumda demokratik devrim ve kültür devrimi gerçekleştiren bir harekettir. Bu açıdan PKK'ye ucuz biçimde laflar söyleyenlerin, kendine göre bir PKK yaratanların eğer biraz aydın ve yazar onuru varsa objektif ölçülerle yaklaşırlar. Siyasal ve sosyolojik ölçülerle yaklaşırlar.

Hükümete küçük bir eleştiri yapmak için PKK'ye ağzına geleni söyleyenler farkında olmadan zavallı duruma düşüyorlar. Bu yöntem kişiyi düşürür, basitleştirir. PKK'ye eleştirileri varsa ayrıca yapabilirler; ama PKK'nin sırtına binerek başkalarına eleştiri yapma anlayışını bıraksınlar. PKK'yi kendilerine alet etmesinler. Bu tarz ahlaksız bir tarzdır. Bu tür kişilere ne kadar aydın yazar denilir ayrı bir tartışma konusudur. Ancak şimdi aydın ve yazarlık adına bu tür kişilikler de türemiş.

Kuşkusuz Türkiye’nin çok değerli aydın ve yazarları var; onurlu, namuslu insanları var. Her şeye rağmen seslerini çıkarıyorlar. Bu nedenle faşizm çılgına dönüyor. Onlar düşünüyor ki, bu kadar baskıdan sonra kimse sesini çıkramasın. Ama Türkiye’de onurlu insanlar bitmez. On yıllara, hatta yüz yıla dayanan bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi var, sosyalizm mücadelesi var. Bu, Türkiye’de güçlü bir özgürlükçü demokratik damar yaratmıştır. Bu nedenle bu topraklardan onurlu aydın ve yazarlar her zaman çıkacaktır. Ne kadar zulüm ve baskı yapılırsa yapılsın bu damar ezilemeyecektir.

Tabipler Birliği’ne saldırı, faşizmin ne kadar zayıf olduğunun kanıtıdır. Çok masum iki cümleye tahammül edemeyenlerin iktidarlarını uzun süre sürdürmesi zordur. Türkiye halklarıyla Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi ortaklaştıkça faşizmin yenilgisi yakınlaşacaktır. Faşizmin yenilgisiyle düşünce üzerindeki baskılar da kalkacaktır. Tabii ki bunda onurlu aydınların ve yazarların rolü her zaman hatırlanacaktır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika