‘Barış geldiğinde Öcalan’ın zindanda kalması düşünülemez’

‘Barış geldiğinde Öcalan’ın zindanda kalması düşünülemez’

KCK Yürütme Konseyi başkanı Murat Karayılan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün gelişmenin doğal bir süreci olduğunu ifade ederek en riskli kararları alıp barışı getirecek bir liderin cezaevinde kalmasının düşünülmesinin mümkün olmadığını söyledi.

Medya Savunma Alanları’nda Nûçe Tv'ye konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan gazeteciler Erdal Er, Ceyda Karan ve Günay Aslan’ın sorularını yanıtladı. Gündemdeki konularla ilgili önemli açıklamalarda bulanan Karayılan'ın söyleşisinin bu bölümünde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü, Batı Kürdistan'daki çatışmalar, ulusal konferans hazırlıkları ve bölgede değişen dengelere ilişkin görüşlerini dile getirdi.

Federe Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin KNK genel kuruluna gönderdiği mesajı önemli bulduğunu söyleyen Karayılan "Bu Kürtler arasındaki dayanışmayı, özellikle de barışa cesaret vermeye yol açacaktır" dedi. Karayılan Batı Kürdistan için ise "Rojava bir sorun kaynağı değil, tersine geliştirdiği devrimsel hava ile Kürtlerin birliğinden yana olumlu bir havayı yaratan bir parça olarak rol oynayabilir" diye konuştu. Karayılan'ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

- Öcalan’ın serbest bırakılmasıyla alakalı aslında 3. aşamayı net olarak belirtiyorsunuz ama paralel olduğu vurgusunu yapıyorsunuz. Bu bir ön koşul olarak Türkiye’de algılanıyor. Bu ön koşulu nasıl açabilirsiniz? Türk halkı açısından da bugüne kadar farklı bir söylemle karşılaşmaması açısından özgür kalmış bir Öcalan mı ortaya çıkacak. Yoksa bu süreç işlemeyecek mi?

Bu bir ön koşuldan ziyade gelişmenin doğal bir süreci olarak algılıyoruz. Şunu düşünebilir misiniz? Bir halkın lideri olacak, milyonlarca insanın teveccühünü almış bir lider, en riskli karaları alıp barışı getirecek Türkiye’yi demokratikleştirme birinci planda rol oynayacak çözüm süreci gelişecek, barış olacak, silahlar devreden çıkacak, herkes barış içerisinde yaşayacak ama bu barışı geliştiren kişi de zindanda kalacak. Böyle bir şey düşünülebilinir mi? Bu gelişmenin tabiatına aykırı düşer değil mi? Dolayısıyla bizim söylediğimiz o normalleşme süreci aslında artık son süreçtir. Artık toplumun barıştığı toplumsal barışın geliştiği herkesin özgürleştiği silahların tamamen devreden çıktığı, insanların artık birbirini kabul ettiği, bir birini affettiği, geçmişi bırakıp böylece geçmiş hesaplaşmasını yapıp yeni bir geleceği atmak üzere birlikte hareket ettiği bir sürecin gelişmesinden bahsediyoruz. Normalleşme süreci budur.

ÖNDER APO'NUN ÖZGÜRLÜĞÜ BARIŞ GETİRECEK

- Vurgu biraz silahların gömülmesi ile bağlantılandığı için öyle bir algı doğdu. Yani silahlar bırakılmayacak Öcalan özgür bırakılıncaya kadar, silahları daha sonra gömülecek. Bu şekilde algılandı.

Değil. Paralel yürüyebilecek bir proje çerçevesinde yaşanacak gelişmelerdir. Biz şunu söylemiyoruz; önce Önderlik özgür olacak sonra silah bırakılacak. Biz diyoruz ki zaten adım adım gelişecek bir süreçtir bu. Mesela şu anda bile bu İmralı sistemini bu biçimde devam etmesi süreç önünde bir engel. Niye engel? Yani şimdi süreç İmralı üzerinde yürüyor. Sürecin merkezinde Önder Apo var. Ama Önder Apo tecrit altında. Hala avukatlar gidemiyor, ailesi gidemiyor. Bu nasıl olacak? Bu çelişki değil mi? Mademki o bir tarafı temsil eden bir liderse, bir kurumsa bu kurumu temsil ediyorsa o zaman onun danışmanları olmalı, onun görüşmecileri olmalı, heyetler gidip gelmeli ki taraflar eşit olsun ki o da kendi tarafının fikirlerini, tepkilerini ölçebilsin ona göre o müzakerede tavır alabilsin, görüş geliştirebilsin. 

Dolayısıyla Önder Apo’nun özgürlüğü Türkiye’ye barış getirecek, Kürt halkına özgürlük getirecek. Bununla birlikte önemli bir dönemecin başlamasına yol açacak bir süreçtir. Sürecin ilerlemesi için mevcut koşulların değişmesi gerekir diyoruz. Yani her şey sürecin değişmesine hizmet etmeli, sürecin temel aktörlerinden birisinin tecrit altında olması süreci tökezletir, sürecin sağlıklı gelişmesini önler o açıdan sürecin temel aktörlerinden birisi olan Önder Apo’nun koşullarının değiştirilmesi gerekir. Bunun nasıl olacağını devlet bilir.

- Siz Kürt siyasetçilerinin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabi ki biz olumlu değerlendiriyoruz. Bildiğiniz gibi bölgemiz önemli bir süreçten geçmekte. Ortadoğu’da böyle bir süreç yaşanırken Kürt sorunun demokratik çözüme kavuşması için fırsat bulmuş durumdadır. Bu anlamda Kürtlerin kendi içinde dayanışmasının gelişmesi, birliğinin gelişmesi çok çok önemlidir. Güney Kürdistan’daki sayın liderlerin Önder Apo’nun özgürlüğü kampanyasına katılmış olmaları ve ya sayın Mesut Barzani’nin KNK’ye göndermiş olduğu mesajında Türkiye’de sürecin başarısı için Önder Apo’nun özgürleşmesi gerekir değerlendirmesi elbette ki önemlidir. Bu Kürtler arasındaki dayanışmayı, özellikle de barışa cesaret vermeye yol açacaktır.

Daha o zaman…

Tabi KDP’ye, YNK’ye, Yekgırtu İslamı’ye, Komalaya, Goran’a hepsine gittik. Sadece onlara değil doğu Kürdistan’daki örgütlere de gittik. Batı Kürdistan’daki örgütlere de gittik. Kuzeydeki örgütlere de gidildi. Yani biz kendimiz gidemedik, kuzeyde bir iş bölümü gibi bir şey oldu legal kurumlar gitti.

Bütün bu kesimlerden alınan cevaplar temelinde biz mektup yazdık. Bir yerde diyebiliriz ki cevabi mektubumuz aslında sadece KCK’nin görüşü değildi, ulusal bir şeydi. Bu anlamda hem biz böyle paylaşarak yürütüyoruz, demin Türkiye için söylediğim şey tüm Kürdistan parçaları için de geçerlidir.  Tüm parçaları da katmak istiyoruz.

Kürdistan Ulusal Kongresi bir misyon üstlenebilir.

Önemli bir gelişme, bu tarihsel süreçte, tüm Kürtlerin orada hem de bu olumlu mesajlarla özellikle, Kuzeydeki süreci destekleyen, Önder Apo’nun özgürlüğünü isteyen mesajlarla orada bulunmuş olmaları, Kürt halkının ulusal demokratik dayanışması ve de birliği için önemli bir adım diye düşünüyorum.

ULUSAL KONFERANSI TOPLAMAK İSTİYORUZ

- Ulusal konferansın bir ön adımı diyebilir miyiz?

Zaten biz, ulusal konferans platformunu toplamak istiyoruz, nasıl ki Türkiye’de toplanan demokrasi ve barış konferansı önemli idiyse Kürtler açısından önemli bir diğer konferans da bu ulusal diyebileceğimiz konferanstır, milli konferans ya da denilebilir. KNK buna bir önayak oldu. Şimdi esas amacı bu konuda ortak bir platform oluşturmaktır. Eğer aksi bir durum gelişmezse önümüzdeki üç dört ay içerisinde böyle bir platform Hewler’de toplanabilinir. Umarım bu böyle gelişir.

- Ulusal konferans yakın bir süreçte mi gerçekleşecek?

Evet daha yakınız, fakat tabi böyle hemen şimdi her şeyi burada söylemem uygun olmaz, hala yapılması gereken bazı işler, bazı tartışmalar vardır, ön tartışmalara ihtiyaç var öncelikle. Biliyorsunuz Kürtler açısından bu önemli bir gelişme olur, on yıllardır Kürtlerin hayal ettiği bir şey. Ama burada şunu söyleyeyim, bu herhangi bir kimseye karşı olacak bir platform değil. Aslında gayet açık, komşu diğer halkları da çağırabileceğimiz, demokratik, barışçıl bir milli dayanışma konferansı. Barış için neler yapabiliriz, Kürt sorununu her parçada çözmek için neler yapabiliriz.

- Tabi batı Kürdistan’daki gelişmeler öne çıkıyor.

Ever, Batı’da çözülmesi gereken bir takım sorunlar var. Hem Batı Kürdistan’daki örgütler orada tartışıyorlar, hem de dış parçalar da tartışıyor, sanırım bu önümüzdeki birkaç gün içinde, bu konuda bazı gelişmeler yaşanabilir, sorunları giderme anlamında, olumlu gelişmeler yaşanabilir, en az beklentimiz budur.

BATI KÜRDİSTAN ÖZ İRADESİYLE HAREKET ETMELİ

- Sizin Batı Kürdistan için önerileriniz nelerdir?

Biz şunu savunuyoruz: Batı Kürdistan kendi öz iradesiyle hareket etmeli, fazla müdahaleler olmamalı, onlar kendi kararlarını kendileri vermeli, Kürdistan’ın en küçük parçası ama önemli bir rol oynayan parçasıdır, biz diğer gerek Güney Kürdistan’dan, Kuzey Kürdistan’dan ya da doğu Kürdistan’dan, birliklerini desteklemeliyiz. Çünkü çok zor bir süreçten geçiliyor, hem zor hem de fırsatın doğduğu bir süreç, özgürleşme fırsatı var aynı zamanda zorlukları var, dolayısıyla birliğe desteğe ihtiyaçları vardır. O Desteya Bilind’in (Yüksek Konsey) öncülüğünde, şemsiyesi altında birliğe ihtiyaç var. Bu konuda var olan bazı pürüzler söz konusu. O pürüzleri gidermek gerekiyor.

- Nasıl pürüzüler?

Bazı gruplar var, farklı güçlerle birlikte Rojava’da var olan sisteme gerçekleşen saldırılarda yer aldıkları belirtiliyor. Bunları tümden aşacak yeni bir yapılanmaya ihtiyaç var. Umarım böyle bir süreç önümüzdeki günlerde gelişir, böylece Rojava bir sorun kaynağı değil, tersine geliştirdiği devrimsel hava ile Kürtlerin birliğinden yana olumlu bir havayı yaratan bir parça olarak rol oynayabilir.

- Suriye’deki süreç bu kadar kriz halini almışken üçüncü taraf vurgusu sürdürülebilir bir şey mi, Kürtlere ne getirir? Bölgeye ne getirir?

Üçüncü bir çizgiyi sürdürülebilme kolay mı? Kolay değil, zordur ama bize göre gereklidir. Fakat bu çok zor olduğu da açıkça ortaya çıkmaktadır. Neden gerekli? Çünkü üçüncü çizgi bölge halklarının kardeşliği, özgürlüğü ve demokrasi çizgisidir. Mevcut durumda çatışan iki taraf da bölge halkları açısından gelecek vaat etmiyor.

- Ama Kürtler de silahlandı.

Kürtler ise zorunlu olarak silahlanmak durumunda kaldılar. Ne için? Kendilerini savunmak için. Kürtlerin silahlanmadaki amacı, silahlı devrim değildir, Kürtler siyasi devrimden yanadır. Stratejileri budur. Silahı ise kendini savunmak içindir. Kürtler orada bir irade olmak istiyor. Bunu ne rejim kabul ediyor, ne muhalefet. Suriye’de Kürtler mevcut durumda bu güçler için adeta asi çocuktur. Mesela son iki aydan bu yana rejim güçleri Halep’te Kürt mahalleleri vurdular, Eşrefiye ve Şeyh Maksut mahalleleri boşaldı. 500 bin Kürt buradan göç etti. Bunun önemli bir kesimi Afrin’e gitti, önemli bir kesimi de Kobani’ye göç etmek zorunda kaldı, şimdi halen rejim güçleri bu mahalleleri ele geçirmek istiyor. Ama öte yandan muhalefet güçleri de Afrin’i ele geçirmek istiyor.

AB VE RUSYA’NIN KARARINI ÜRKÜTÜCÜ
 

- Avrupa Birliği de muhalefete yönelik silah ambargosunun kaldırılması kararını aldı.

AB’nin aldığı karar ile sonradan Rusya’nın da kararı var. Suriye rejimine silah vereceğim biçiminde. Ben her iki kararı da ürkütücü buluyorum. Suriye’de artık taraflar silahla ve çatışmayla herhangi bir sonuç elde edemez. Dolayısıyla ben Suriye’de silahla ve çatışma ile ciddi bir sonucun alacağını düşünmüyorum. Belki bir tarafın silahları etkili olursa, öbür taraf üzerine baskın gelebilir, ama çözümü getirmez. Bu açıdan en uygun yol diyalog yoluyla çözme yoludur. Bu noktada Amerika ile Rusya’nın Cenevre konferansı için, herhalde önümüzdeki ayda düşünülüyor, seçtikleri yöntem daha doğrudur. Çünkü Suriye’de savaş daha çok yıpratıcı olur, daha çok toplumsal tahribat yaratır, en uygun yol bir uzlaşma formülünün bulunmasıdır, bu anlamda silah vermeyi çok anlamlı bulmuyorum.

- Bu yeni durum Batı Kürdistan içinde tehdit mi?

Bir örnek vereyim; Özgür Suriye Ordusu’nun bir kısmı Afrin’i almak istiyor. Çok ilginç bir biçimde tanklarla Afrin üzerine yürümeye çalıştılar. Kaç tankları var bilmiyorum. Demek ki daha etkili silahları olsa  Afrin’i tümden yok edecekler. Halep ve Şam’dan göç edenlerle birlikte Afrin’in nüfusu bir milyon 200 bine ulaşmış. Onlar bu gün kuşatma altındadırlar. Buna rağmen şimdi muhalefete silah veriyoruz deyip Kürtlere vermemek bir katliama neden olmaktır. Yani dengesizlik oluştu mu bir taraf diğer tarafı kesinlikle katleder. Bu açıdan özellikle uluslar güçlerin bu konuda daha sorumlu davranmaları gerektiğini düşünüyorum ve Afrin'de mevcut tabloyu da herkesin görmesi gerekir. Özgür Ordu denilen silahlı güçlerin bir bölümü, Afrin'i ele geçirmek üzere Kürt köylerine saldırmaktadırlar. Eğer Avrupa Birliği bu kesimleri silahlandıracaksa, o zaman soruyorum, peki bunların o silahlarla Kürtleri vurmayacağı, katletmeyeceği garantisini de veriyor mu?

AFRİN’DE YAŞANAN İNSANLIK MEZALİMİDİR

- Afrin'deki çatışmalar için ne diyorsunuz?

Şimdi Afrin'de muhalefet kıstırıyor, kuşatmış bulunuyor. Bu bir insanlık mezalimidir. Bunu görmeden kalkıp bir tarafı veya tarafları her iki tarafı silahlandırma aslında biraz da orada Kürtlerin tehlikeyle karşı karşıya gelmesi anlamına gelmektedir. Bu bence önemli bir durumdur. Bu ilgili güçler eğer sesimizi duyabiliyorlarsa bu durum gerçekten bir faciaya yol açabilir. Kürtlerin buradaki duruşunun dünya güçleri, uluslar arası güçler, bölgesel güçler tarafından doğru anlaşılması çok çok önemlidir. Ama her şeyden önce Kürtler bunu doğru anlamalıdır. Yani şimdi herkes TEV-DEM ve PYD üzeride baskı kurmaya çalışıyor. Bir taraftan rejim, bir taraftan muhalefet güçleri herkes kendi yanına çekmek istiyor. Olmadı, Kürdistan bölgesini savaş bölgesine çevirmek istiyorlar. Eğer TEV-DEM, PYD bir tarafa geçerse Kürdistan viraneye döner. Kürtlerin bir sahibi yoktur. Kürtler sahipsiz bir halktır. Afrin savaş sahasına dönerse Afrin'de taş taş üstünde kalmaz. Bunun için Kürtler savaşın tarafı olmak istemiyor. Sadece ve sadece kendini korumak istiyor. Kürtlerin bu gerçeği görüp kendi içinde güçlü dayanışma kurmaları gerekiyor.

- Şimdi geri çekilme konusuna dönersek, geri çekilme meselesi ile birlikte bir takım güçler kendileri açısından tehdit unsuru olarak algılamaya başladı. Bir tehdit misiniz?

Biz kimse için bir tehdit falan değiliz. Önder Apo'nun Newroz’da yayınladığı tarihi deklarasyon sadece Kürdistan için değil, tüm Ortadoğu için yeni bir sürecin gelişmesinin çağrısıdır. 3. çizgideki duruşumuz asla değişmeyecektir. Bu açıdan bazı güçlerin korkması, ürkmesi yersizdir.

IRAK'TA İSTİKRARIN UNSURUYUZ

Irak korkuyor olacak ki çekilme başlar başlamaz açıklama yaptı.

Irak için şunu söyleyebilirim. Biraz da yetersizliğimiz yaşandı. Yani daha detaylı bilgi verebilirdik. İlişkimiz vardı. Gerekli bilgiler verilmedi. Onlar da adeta sanki biz bu gücü Kerkük'e mi taşırız, başka yere mi taşırız, kendileri için de bir tehdit olabilir mi kaygısına girmişlerdir. Buradan sizin aracılığınızla açıkça ifade ediyorum: kuzeyden geri çekilen güçlerimiz hiç kimse için tehlike değildir. Hele hele federal Irak devleti için hiç tehlike değildir. Biz Federal Irak Devleti ile Federal Kürt Hükümeti’nin arasındaki sorunların diyalogla çözülmesinden yanayız. Biz öteden beri Irak'ta istikrarın bir unsuru olduk. İstikrarı savunduk. Bundan böyle de bu politikamızda herhangi bir değişiklik olmayacaktır.

- Suriye ve İran içinde aynı şey söyleyebiliyor musunuz?

Tabii ki. Gerek Suriye'de gerekse İran'da bizim siyasetimizde herhangi bir değişiklik yoktur. Biz İran'daki PJAK güçlerinin sürdürmekte olduğu ateşkesin sürdürülmesinden yanayız. Biz yine Rojava'daki Kürt güçlerinin yürüttüğü 3. çizgiyi seçeneğini sürdürmelerinden yanayız. Herhangi bir politik değişiklik gündemimizde değildir. Bunu özellikle altını çizerek vurgulamak istiyorum.

KARDEŞ KAVGASININ KARŞISINDA DURACAĞIZ

- Siz pozisyonunuzu böyle ifade ediyorsunuz ama sahadaki gerçekler biraz daha zorlayıcı galiba. Ciddi bir mezhep çatışması potansiyeli var. İran Suriye'nin yanında devreye giriyor, Lübnan'da Hizbullah devreye giriyor. Sünni-Şii çatışması başladı. Bunun bölgeye size ve bu çözüm sürecine kaçınılmaz etkileri olacak. Bunları hesaba katarak bir analiziniz olur mu?

Bizim ısrarlı bir şekilde bölgede taraf olmamalıyız, üçüncü bir çizgide zor da olsa kararlıca durmalıyız dememizin en önemli nedenlerinden biri de bu mezhep çatışmasıdır. Yani biz asla ve asla mezhep çatışmasına taraf olamayız. Bunun çok çeşitli nedenleri vardır.  Her şeyden önce kendi ulusal birliğimiz için bu gereklidir. Yine PKK olarak devrimci demokratik çizgimiz için bu şarttır. Genel ilkelerimiz için bu zorunlu bir gerekliliktir. Bir de bölge halklarının mezhep çatışmasıyla birbirini tüketmemesi, birbirini daha fazla yıpratmaması için bu zorunlu bir tutumdur diye düşünüyoruz. Ne pahasına olursa olsun biz bölgede gelişen bu kardeş kavgasına, mezhep çatışmasına karşı duracağız ve bu çatışmanın durdurulması için de elimizden ne geliyorsa onu yapmaktan da geri kalmayacağız.